asau, 78 adet değerlendirme yapmış.  (2/12)
Beyoğlu Rapsodisi
Beyoğlu Rapsodisi

5

Ahmet Ümit bu romanında üç farklı kişiliğin, üç farklı yaşam tarzına sahip; biri uysal, biri mantık adamı, diğeri vurdum duymaz üç arkadaşın ta okul çağlarından beri beraberliklerini ve hayat yolundaki sıradan yürüyüşleri bir olay üzerine nasıl bir maceraya döndüğünü Beyoğlu'nu arka fon olarak kullanarak anlatıyor. Kitabın samimi hatta oldukça basit dili kolay okunabilmesini sağlıyor. Samimiyeti ve doğallığı sağlama adına argo küfürler üstü örtülü şekilde geçiştirilmeyip fazlaca açıkça yazılmış olması kısmen itici olabilir. Romanda akıcılık var ama tamamında bu akıcılıktan söz etmek pek mümkün değil. Kurgunun sürükleyiciliği zayıf. Öyle ki kitabın yarısına kadar ki kurgu sıradan öteye geçemiyor. Öykünün akışına katkı sağlayacak betimlemelerin yanında akışa katkı sağlamayacak çok sıradan betimlemeler de var. Kitabın yarısından sonra sürükleyicilik biraz artıyor. Ancak sona doğru belirli bir düzeye ulaşabiliyor. Roman klasik bir polisiyeye pek benzemiyor. Sonlara doğru ancak klasik polisiye özelliği kazanabiliyor. Beyoğlu betimlemeleri kısmen de olsa bir tat katıyor. Beyoğlu hakkında derin bir araştırma yapılmış izlenimi veriyormuş gibi gözükse de, ayrıca okuyucunun Beyoğlu tarihi geçmişinden dipnotlar vermesi artı gibi gözükse de, bilgiye dönük içerik o kadar basit ve sıradan ki adete turist rehberindeki bilgilermiş gibi duruyorlar. Bir başka izlenimim de romanda insan psikolojine uymayan analizlerin yer alıyor olması. Bu sorun, yazarın okuyucu çakmasın diye faili gizleme çabasından kaynaklanıyor. Polisiye öykülerinin klasik özelliği olan okuyucunun tahmin edebilme yetisini olabildiğince engelleme özelliği ve fail konusunda okuyucuyu olabildiğince şaşırtma çabası bu kitapta absürt dereceye varmış. Aslında buradaki absürtlük kurgudan değil, insan psikolojinin reel gerçeklerine uyulmamasından kaynaklanıyor. Öyle ki bu absürtlüğü daha iyi belirtmek için kitabın sonlarına doğru içimden "Hayır, fail benim!" dedim. Bu romanla ilgili yazarın kurgudaki en büyük başarısı sonla ilgili. Bu da, "sonunu asla tahmin edemezsin" tezine, "insan biraz olsun tahmin eder" tezine karşı çok iyi bir örnek sunmuş olmasıdır.

Şato
Şato

6

Şato için "İktidar ile bireyin bürokrasiden doğan iletişimsizliğinin romanı" deniliyor. Kitap belirli bir düşünce düzeyine sahip insanlara hitap ediyor. Kitabın dili Kafka'ya özgü; karamsar ve karmaşık bir tarz, ilginç semboller ve çözümlemeler, toplumsal bir hikaye mi, ruhsal bir çözümleme mi tam belli olmayan, anormal olaylar, mekanlar ve bu anormallikleri sıradanmış gibi karşılayan karakterler, o an için bize anlamsız ve saçma gelen durumlar, sıkıcılığı artıran uzun diyalogların yanında bir de çevirisinden kaynaklandığını düşündüğüm anlaşılamama sorunlarının yanında öz Türkçe saplantısı da anlaşılmayı zorlaştırıyor (örneğin, yeryazımcı kadastrocu demekmiş, ki bunu ancak kitabı bitirdikten sonra sözlüğe baktığımda öğrendim). Kitabın çevirisinin iyi olduğunu söyleyemem (güçlü yazarlara ait bir kitabı tercüme etmenin salt çeviri ile yapılamayacağına iyi bir örnek). Acıkça söylemek gerekirse roman akıcı değil, tıpkı işlenen konu bürokrasi gibi. İlerlemek için çaba gerekiyor, tıpkı K.'nın Şato'ya ulaşma cabası gibi. Okurken hep bir debdebenin içinde dönüp duruyorsunuz hissi uyandırıyor insanda, tıpkı K.'nın bir türlü sonuç alamayıp devamlı debelenip durduğu gibi. Kitabı bitirme başarısını gösterdiğinizde seviniyor gibi oluyorsunuz, ancak bu sefer de K.'yı bir yerlerde göremiyorsunuz ve öylece kalıyorsunuz. Yani bu romanı anlamak öyle kolay değil. Ayrıca fazlaca bir heyecan da yok kitapta, ama "acaba şatoya ulaşabilecek mi" merakıyla kendini okutturuyor diyebilirim ancak. Anladığım kadarıyla bu kitapta Kafka bürokrasiye karşı eleştiri yapmıştır. Şato, yöneten ve karar veren ve sınırları belli olmayandır, ama asla ne olduğu anlaşılamayan ve ulaşılamayandır. Kafka bu kitabında Şato'yu öyle bir betimlemiştir ki, bırakın Şato'nun anlaşılamaz ve ulaşılamaz oluşunu, ben Şato'nun varlığından bile emin olamadım! Bu bile Kafkayı anlamanın ne kadar zor olduğunun bir kanıtı. Ayrıca ben bu kitabı bir roman olarak değerlendirmeye tabi tuttum. İçerdiği derin anlamlar, felsefi aforizmalar gibi unsurlarıyla değil!

Oliver Twist
Oliver Twist

8

"Ömrünüzdeki sayılı günlerden bir tekini yaşanmamış sayalım. Kaderinizin akışı kim bilir ne kadar farklı olurdu? Bu satırları okurken bir an durun, yaşamanızı saran o uzun zinciri düşünün. İster demirden olsun, ister altından, ister dikenden olsun. o sayılı günlerden birini yaşamayıp da ilk halkası meydana gelmeseydi, bu zincir belki de hiç örülmezdi. Hiç taşlaşmayan bir kalbin, hiç tükenmeyen bir sabrın, ve hiç acıtmayan bir dokunuşun olsun...." Victoria Dönemi İngilteresi'nde bir yetimhanede doğan Oliver Twist adında bir çocuğun öyküsünün anlatıldığı bu roman beni en çok karakterleri ile etkiledi. Romanda çok güçlü karakterler var. Yazarın çok güçlü karakterler oluşturma yeteneği dikkat çekici. Oluşturduğu çok kötü huylu karakterlerde bile bir sevimlilik havası var. Ayrıca olayların ve kişilerin birbiriyle bağlantısı çok güzel kurgulanmış.

Bülbülü Öldürmek
Bülbülü Öldürmek

7

"Çoğunluğun sesi doğrudur kuralının dışında sadece vicdan kalır" Kitabın çevirisinden kaynaklandığını düşündüğüm, olayların anlatılış tarzı olayın ruhunu veremeyen bir durum çıkarmış ortaya. Oda Yayınlarının çevirisi çok kötü olmuş. Bir çeviri bukadar mı kötü olur (örn. "kolundan tutmak" yerine "sapından tutmak" diye çevrilmiş... örn. bilmiyorum özgün dilinde de böylemi, küçük kız babasını kitap boyunca hep adıyla çağırmış, anlatmış...) Roman 7 yaşındakı küçük bir kız çocuğun ağzından anlatılıyor. O yaştaki çocuğa yaşından büyük bilgece sözler söyletmesi ("ben küçükken" klişesi burada tam anlamıyla "ben büyükken" klişesine dönmüş), ona olayları yetişkin bir insan gibi kavrama ve yorumlama yetisi vermesi en gerçekçi olmayan yanı. Romanda küçük kızın babası en önemli karakter bence ve bu karakterin verdiği mesajlar, çevresine ve çocuklarına karşı takındığı sağlam karakter anlayışını etkileyici buldum.

Serenad
Serenad

7

Kolay okunabilen, akıcı, bir yere kadar sürükleyici ve dili oldukça sade bir roman. Her nekadar dili kullanma biçimi açısından çok iyi olsada edebi bir kaygı taşımıyor. İşlediği konu ve verdiği tarihsel bilgiler en artı yönü. Özellikle profesör ile Nadia'nın öyküsü insanın içini sızlatan, yürek burkan cinsten. Tarihsel gerçeklik ile kurgu tam belirgin değil, kurgu ve tarihsel olaylar çok içiçe geçmiş. Bu, gerçek (tarihsel) bilgi ile kurmacayı doğal bir anlatımla vermesini sağlamış. Ancak bu durum ne kadarının gerçek ne kadarının kurgu olduğunu zorlaştırıyor. Yazarın en beğenmediğim yönü, kendi doğrularını mutlak doğru olarak dayatma cabası. Bir yere kadar duygusallığı iyi aktarabilme yetisine ve tarihsel gerçekliği iyi yansıtma çabası takdire şayan. Fakat bu tarihsel gerçekliği edebi olarak iyi işleyebilmeye odaklanması gerekirken, üstüne basa basa sosyal-siyasi mesajlar verme kaygısı gütmesi hiç doğru olmamış... Bu romanı bitirdikten sonra kendime şu iki soruyu sordum ve bir paradoks içinde kaldım. "Ülkenin menfaati mi önce gelir, insanlığın menfaati mi? İki tercih hakkın var, ya gemiyi batırırsın ya savaşa girersin..." "Her iktidar öldürür, ister dolaylı ister dolaysız; peki öldürmeyen iktidar yaşatmayı başarabilir mi?"

Siddhartha
Siddhartha

6

Şiirsel anlatımı, ilgi çekici konusu ve sürekliliği, felsefi içeriği ve anlaşılabilirliğini basit hale indirgemiş kitaplardan biri. Konunun iddialığına karşın hiçbir özgün öğreti barındırmayan, içinde klişeleşmiş sözler barındıran bu kitap yeni bir şey söylemiyor (söylemesi mi gerekiyordu, sonuçta bu bir roman). Bir boşluk içindeyseniz kendinizi arama durumundaysanız ve "Ben"den sıyrılma olgusundan hoşlanıyorsanız ve Budist felsefesini merak ediyorsanız, şiirsel edebiyat parçalamanın felsefi Nirvana'sına ulaşmak istiyorsanız çok seveceğiniz bir eser. Ama eğer "Ben" ile bir sorunuz yoksa, "O"na ulaşmışsanız, varoluşsal konum itibariyle bu öğretiyle farklı konumlarda olduğunuzun ayırtındaysanız ve kendi tasavvuf kültürümüze aşinaysanız kitap size çok sığ ve basit gelecek. Kitap hayata dair önemli göndermeler içerse de, "Bir"e inanmış biriyseniz eser size sadece düşünce dağarcığınızı geliştirme konusunda yardımcı olacak, yolunuzu aydınlatacak bir eser olamayacak ve başvuru kaynağı olarak kullanabileceğiniz bir işlevi olmayacaktır.

Yaşlı Adam ve Deniz
Yaşlı Adam ve Deniz

7

"Talih insana her an, hiç tanınmayacak biçimlerde gelen bir şeydir" Yaşlı bir balıkçının doğayla ve kendisiyle olan mücadelesi ve balıkçı ile küçük bir çocuğun dostluğu etkili ve yalın bir dille anlatılmış.