Bülbülü Öldürmek ilk yayımlandığında satış rekorları kırmış ve yazarını kısa sürede üne kavuşturmuş güzel bir romandır. 1961 Pulitzer Edebiyat Ödülünü kazanmış, bir yıl sonra beyaz perdeye aktarıldığında ise Oskar almıştır. Harper Lee eski ve yorgun bir kasabanın insanlarını etkili bir gözlem gücüyle ve ince bir duyarlılıkla anlatırken çocukluğun o uçsuz bucaksız dünyasını tüm zenginliğiyle yansıtmayı başarır.
Bülbülü Öldürmek ilk yayımlandığında satış rekorları kırmış ve yazarını kısa sürede üne kavuşturmuş güzel bir romandır. 1961 Pulitzer Edebiyat Ödülünü kazanmış, bir yıl sonra beyaz perdeye aktarıldığında ise Oskar almıştır. Harper Lee eski ve yorgun bir kasabanın insanlarını etkili bir gözlem gücüyle ve ince bir duyarlılıkla anlatırken çocukluğun o uçsuz bucaksız dünyasını tüm zenginliğiyle yansıtmayı başarır.
Harper Lee... Yazdığı tek romanla 20. yüzyıl edebiyatının önemli kalemlerinden birine dönüşmüş bir isim. 1960’ta yayımlanan ve kısa zamanda ‘çok satanlar’ arasına giren ‘Bülbülü Öldürmek’le insanoğlunun ‘iyicil’ doğasını su yüzüne çıkaran bir metne imzasını koyan Lee’yi yalnızca bu eseriyle tanımıyoruz tabii ki. Truman Capote’nin çocukluktan itibaren arkadaşı olan yazar, ‘Soğukkanlılıkla’nın araştırma aşamalarında Capote’ye eşlik etmişti. Philip Seymour Hoffman’a Truman Capote kompozisyonuyla Oscar kazandıran Bennett Miller filmi ‘Capote’de, Harper Lee’yi Catherine Keener canlandırmış, yazarın kimliğine dair kimi ipuçları vermişti bize.
Gelelim, Harper Lee’ye Pulitzer Ödülü getiren yarı otobiyografik romanı ‘Bülbülü Öldürmek’e... Bu metin, başta da söylediğimiz gibi insanın iyilikle imtihanını merkeze alıyor, tabii ki ‘kötü’yü de araç olarak kullanarak. ABD’nin güneyindeki ‘siyah düşmanlığı’ malûmunuz. Roman, ‘Büyük Bunalım’ döneminde bu bölgedeki küçük ve sıkıcı bir kasabayı mekân alıyor. Avukat Atticus Finch’in iki çocuğundan küçük olanı Scout anlatıyor bize hikâyeyi. Ağabeyi Jem’le birlikte gözlemledikleri üzerinden takip ettiğimiz bu hikâye, babalarından öğrendikleri ‘adil olma’ kavramıyla birlikte ‘büyüyen’ çocukların olaylara bakışlarındaki ‘saflık’a vurgu yapıyor. Ama bu saflık, bizi yanlışa götürmüyor hiçbir zaman, aksine ‘doğru’yu yanıbaşımıza taşıyor. Bu ikiliye bir de yeni arkadaşları Dill ekleniyor ve üç çocuğun gözünden bir insanlık dersi veriyor roman.
‘Bülbülü Öldürmek’in temelini adalet duygusu oluşturuyor. Atticus, bir beyaza tecavüz ettiği iddiasıyla yargılanan bir Afro-Amerikalıyı savunma görevi üstleniyor. İdealist avukatın bu hamlesini kasabadaki ‘önyargılı’ kitle onaylamıyor tabii, ama onun inandıklarının doğruluğu er ya da geç kanıtlanıyor, acı tecrübeler yaşanma pahasına. Hikâyenin öteki kanadındaki çocuklarsa, önyargının başka bir boyutuyla haşır neşir oluyorlar. Mahallelerindeki hiç görmedikleri bir adamı duyduklarıyla yargılayıp ondan korkuyorlar. Gerçekmiş gibi uydurulanların etkisindeki üç çocuk, Boo Radley adlı bu adamı gözlerinde iyice büyütüp bambaşka bir boyuta taşıyorlar.
Çocuklarına doğruyu göstermek için elinden geleni yapan, ideallerini çocuklarına da aşılamaya çalışan Atticus ise içinde bulunduğu toplumdan soyutlanma pahasına inandığı şeyin peşinden gidiyor. Her iki hikâyeyi birbirine paralel biçimde anlatan roman, sanığın yargılanması sırasında bu hikâyeleri buluşturuyor. Atticus, doğru argümanlarla tümüyle beyazlardan oluşan jüriyi ikna etmeye çalışıyor. O da biliyor önyargıların kırılmazlığını, beyazların “Suçsuz!” diyemeyeceğini, davayı kazanma şansının sıfıra yakın olduğunu. Ama elinden geleni yapıyor, çabalıyor, ‘iyi’nin kazanması için uğraşıyor. Bu noktada, babalarını mahkemenin siyahlara ayrılmış olan balkonundan izleyen çocuklar, o güne kadar ondan öğrendiklerinin ete kemiğe büründüğüne tanık oluyorlar. ‘Erdemli’ olmanın sınıfsal değil, nereden gelirse gelsin ‘doğru’yla anlam kazanan bir şey olduğunu net biçimde görüyorlar.
Çocukların çok korktukları Boo Radley ise hikâyenin şahikasında önemli bir rol üstleniyor. Toplumsal önyargıların nasıl kırılabileceği üzerine benzersiz bir finalle nihayete eriyor roman. Hem yetişkinler hem de çocuklar, adalet duygusundan bir an bile uzaklaşmamanın erdemiyle yüceliyorlar. Bugün bile yoğun biçimde hissedilen önyargıysa, en azından bu romanda yerle bir oluyor.
Küçük bir kız çocuğunun diliyle yazılan ve iyi bir baba olmak konusunda piyasadaki tüm kişisel gelişim kitaplarına ders verebilecek niteliğe sahip bu eseri bence herkes okumalı.
Hem gülmekten karnıma ağrılar girmesine hem de insanı ağlatacak kadar içten bir kitap. Anlatımı, cümleleri çok anlaşılır. Okuması çok keyifli bir kitap.
anne ve babalar ile çocukların okuması gereken bir eser. çok güzel mesajlar veriyor.
Detaylı ve akıcı anlatımı daha ilk sayfalardan okuyucusunu olay örgüsü içinde alıyor. Yazıldığı döneme ışık tutan bir kitap. Okuduklarının bir kadının naif kaleminden çıksa da yazarın, siyah-beyaz ayrımını, hukuk ve eğitim sistemini eleştirel bir dille ele aldığını görüyorsunuz. Bu nedenle kitabın okunması gereken kitaplar listelerinde olduğunu açıklıyor. Küçük kız Scouth'un anlatımıyla, hem bir çocuk bakış açısını okuyor hem de yaşanan toplumsal olaylara tanıklık ediyorsunuz. Okuduğum onlarca kitap arasında iyi ki okumuşum diyeceğim kitaplardan biri oldu "Bülbülü Öldürmek".. Şimdi sıra filmini izlemeye geldi.
Çok etkileyici, çok keyifli bir kitap. Karakterlere hayran kaldım,mutlaka okunmalı.
Kitapagaci ile okudugum 3.kitapti.iyi ki bu kitap secilmis ve ben bu kitaptan daha fazla mahrum kalmamisim...
Kitap benim gozumde benzerleri olan boyali kus ve cavdar tarlasinda cocuklari sildi de gecti.bir cocugun dilindeki o yalinlik fazlasiyla etkiledi yine beni.olay siyah beyaz ayrimiyken gunumuz sartlarinda her ne kadar yok dense de hala sorunken bunu bir cocuk araciligiyla gercekten cok iyi anlatmis harper lee.finali mahkemede kazanma ya da kaybetmeyle dusunsem de aslinda oyle bitirmeyen harper lee bu yonuyle kitabi daha fazla sevmeme neden olmustur.
Benim anlamadigim boylesine bir kitap nasil yazarin ilk ve son romani olur, boyle guzel yazan biri neden baska bi sey yazmaz ve yine boylesine guzel bir kitap neden bu kadar uzun sure yasaklanir ?! Sanirim guzel kitaplarin kaderi yasaklanmalari...
Eger hala bu kitabi okumayan birileri varsa daha fazla ertelemeden okumalarini tavsiye ederim...
Şeker Portakalı, Pal Sokağı Çocukları, Charlie' nin Çikolata Fabrikası, Boyalı Kuş ve Bülbülü öldürmek hatırladığım kadarıyla çocukların dünyasını anlatan 5 kitaptı okuduklarım arasında. Bunlar arasında bir çocuğun dünyasını, bakış açısını, hayatı algılayışını en iyi anlatan kitap budur bana göre.
İşlenen hikaye zaten çok güzel bir de bunu küçücük bir çocuğun gözlerinden anlatması olayı daha ilginç kılmış. Bunu yaparken de gerçekten o çocuk olmuş yazar.
Tek kelime ile enfesti.. Yer yer içim ezile ezile, yer yer kıza kıza yer yer de gülümseyerek okudum.. Çok samimi,bir o kadar da gerçekleri insanın suratına çarpan bir kitaptı.. Scout ve Jem gibi iki çocuğum olsa ne güzel olur diye de düşündüm :)
'İnsanların çoğu iyidir, Scout, yeter ki sen onları bir gün gör' der Atticus..ne güzel bir roman kahramanıdır! ne makul bir babadır! Çok akıcı insanı sürükleyen bir anlatımı ve kurgusu var..okuyalım okutalım :)
Karton Cilt, 272 sayfa
1998 tarihinde, Oda Yayınları tarafından yayınlandı