Kır Çiçeği Tepesi / Kımberley Freeman Öncelikle yayınevine, başarılarından ve çıkardığı kitabı ile beni her türlü mutlu ettiği için TEŞEKKÜRLERİMİ iletiyorum… Ve bu kitabı okumama vesile olan Kitap Dünyası sayfasına... Şimdiye kadar okuduğum tüm kitapları,okuma aşkıma AŞK katarak geri dönüş yaptı demek en doğru tabir olsa gerek… Yazarın ülkemizde çıkan ilk kitabı ve eminim ki ARKADYA bu yazara devam edecektir. Zira bu yazar kaçmaz Hikaye 1989 yılında Sidney de başlıyor ve Glasgow da devam ediyor. Emma bale de kendini küçük yaşta kanıtlıyor ve önemli müzikallerde baş balerin olarak görev alıyor. Hayatı bale den ibaret olan Emma,erkek arkadaşını bile bu yüzden kaybediyor. Bir anda,küçük bir kaza yüzünden dizini parçalıyor ve Emma, bale hayatına veda ediyor.. Ailesinin yanına döndüğünde hayatı altüst olmuş durumdadır. Çünkü yapmayı bildiği tek şey baledir. Avustralya’ya döndüğünde, yıllar önce ölen büyükannesi Beattie’nin vasiyetindeki sürpriz ile karşılaşır. Tazmanya da ki evini Emma’ya bırakan Beattie oradaki eşyaları toplamasını ve gerekli görürse satmasını istemiştir. Şimdi Emma’nın yapması gereken Tazmanya’ya gitmek ve büyükannesinin hatıralarını kutulamaktır. Glasgow 1929 ve Beattie, Evli olan Henry’den hamile kalan Beattie’i ailesi evinden kovar ve Henry ile Londra’ya kaçarlar. Zamanla değişen Henry için varsa yoksa kızı Lucy dir. Aralarında ki uçurum Beattie’i zor kararlar almaya zorlar ve kızı Lucy’i de alıp Henry den kaçar. Gittiği kasabada Kır Çiçeği Tepesi malikanesinde işe başlayan Beattie kızı ile mutlu olmaya kararlıdır. Ve hayatlarına dahil olan Charlie unutulmayacaklarımdansın bunu bilmelisin…. Hikayenin hangi kısımlarını daha çok sevdiğime karar veremedim ve bu yüzden hem 1929 hemde 1989 yıllarından sonrası geçen her an benim için çok değerliydi. İki hayat ve ikisi de Kır Çiçeği Tepesinde son buluyor. Tavsiye listemin altını üstüne getirdi demek en doğrusu TAVSİYEMDİR…. Arka kapak: En güzel ifade eden cümle.... "Kır Çiçeği Tepesi, yalnızca iki kadının hikâyesini barındıran yürek burkan bir roman değil, ayrıca insanın elindeki gücü ve bu gücü keşfettiğinde neler yapabileceğini ortaya koyan bir başyapıt."
Şans Bilekliği / Cathy Lamb Yazarı ikinci kez hayatıma dahil etmekten mutluluk duyarak, bu kitabını da Kitaplığıma kaldırmış bulunmaktayım. .. Kitabın ilk giriş kısmı öyle bir başlıyor ki ne olduğunu anlayamıyorsunuz ve kendinizi, kalın ve minnacık harflerle yazılmış olmasına rağmen kitabın 100.sayfasinda buluyorsunuz. ... Yazarı ilk okuduğum RÜZGARLA GELEN kitabında tanıdım ve tanımaktan gurur duydum. Yazdığı satırlarda herşeyi okumak mümkün. Bir an eğlencenin dibine vururuyor ve ilerleyen sayfalarda hayatın gerçek dramıyla öyle bir dağılıyorsunuz ki bunu ancak okuyarak, içinize sindire sindire hissediyorsunuz... Kural bu kitabında da değişmemiş.... 1980 yılının Temmuz ayında başlıyor her şey. .. (Yazar bu kısmı öyle bir anlatmış ki soluksuz okumanız garanti) Stevie henüz on yaşında ve kızkardeşi Sunshine ile şizofreni olan annesi Helen'in kullandığı arabada bilinmeze doğru savrularak ilerliyor ve annesini durdurmak için mücadele etmeye devam ediyor. (tüylerimin diken diken olduğu doğrudur). Araba en son köprü de durduğunda Stevie başlarına gelecekleri anlamıştır . Şimdi kızkardeşi ile birlikte karanlık sulara atılmanın korkusu ile annesine adeta yalvarmaya başlar. Aradan gecen yıllarda Stevie geçmişi unutmak için kendini yemek yemeğe vurur. Kalp krizi geçirir ve geçmişine elinden geldiğince sünger çeker ve geçirdiği mideye kelepçe ameliyatları ile üzerinden yetmiş kiloluk bir ağırlık atar. Şimdi dümdüz bir karnı, dönüp tekrar bakılası bir vücudu vardır. Ama bunların hiç biri geçmişini, Sunshine 'yi unutturamaz.... Stevie bir avukatlık ofisinde avukat yardımcısı olarak çalışmakta. En son aldıkları davada Stevie'yi duygusal anlamda zor günler beklemektedir. Ve inanın bende onun kadar zor zamanlar geçirdim diye bilirim. Ne demek istediğim kitapta saklı, okurken bana hak vereceksiniz garanti edebilirim.... Tüm bunlar geçmişinden gelen sorunlar yüzünden belki ama insan kendini Stevinin yerine koyunca "ben dayanamazdim" demekten de kendini alamıyor. Geçmişinde ailesi geleceğinde yine ailesi Stevie’nin kendini sevme ve sevdirme çabalarını okurken yine yeniden hak vereceksiniz… Kızkardeşi, Annesi ve o köprünün üstünde yaşanılanları ve incecik bir kız olduğunda, kendine alışma dönemini okurken bilmediklerinizle satırların arasında kaybolacaksınız bu da garanti… Unutmadan... Beni etkileyen kitabın bir diğer yanı, Helen'in yani Stevie'nin annesinin olduğu bölümlerdi. Ve kitabın sonu... Ben bu yazarın sonlarını okumayı, ara ara akmaması için mücadele verdiğiniz gözyaşlarınızı serbest bırakmak için son sayfaları dört gözle bekliyorsunuz. Stevie’nin çıktığı küçük bir yolculuk bunun tek sebebi.... Ve RÜZGARLA GELEN kitabında olduğu gibi. Bu kitabı da TAVSiYEMDiR....
Anılarımla Yatak Odasında / Sandra Brown Kirsten iki yıl önce uçak gösterileri yapan eşini bir gösteri sırasında kaybeder. Aradan geçen zaman içerisinde eşinin hayatını anlattığı bir kitap yazar ve bu kitap sinemaya aktarılır. Kendi içine kapanık ve bakıldığında mutsuzmuş gibi görünen Kirsten, eşi ile olan geçmişinde sırlar saklıdır ve bunları kimseye anlatamaz. Filmde eşini oynayacak olan Ryan,beyaz perdenin en haşarı,serseri ve bencil oyuncusundan başkası değildir. Ryan rolünün hakkını verebilmek için Kirsten ile aynı evi paylaşmalı ve ölen eşin yerine kendini koymalıdır ama bunun için önce Kirsteni ikna etmesi gerekmektedir. Aynı evde yaşamak Kirsten için zor olsa da Ryan için hiçte zor değildir ne de olsa güzel Kirsten ile yaşayacaktır. Ama aynı evin içine girdiklerinde her ikisini de rahatsız eden durumlar meydana çıkar. En önemli rahatsızlıkta Ryanın hissettiği duygular ve bu duygulara şiddetle karşı çıkan Kirste’nin mücadelesidir. Ve anlatılmamış,ne kitabın satırlarına ne de filme uyarlanmış gizli sırlar her ikisini de esir almıştır. Ryan için bu sırları Kirsten’den öğrenmek ve ona olan duygularına karşılık almak için çaba göstermek filmi çekmekten daha zor olmaya başlamıştır… Kitabın beklide en rahatsızlık verici kısmı burada başlıyor. Bu konuya o kadar çok değinilmiş ki yarısından fazlasında ölen eş ve ölen eşi anlamak, anlatılmakla geçiyor.. Yazarı sevenlerin ( ben gibi ) gözü kapalı alacağı ve kitaplığın en kıymetli yerine koya bileceği bir kitap. Bu yüzden tavsiye kısmını es geçiyor ve SANDRA BROW’larınıza hür iradenizle eklemenizi TAVSİYE ediyorum…
Opal / Jennıfer L. Armentrout Lux serisinin üçüncü kitabınıda okudum çok şükür. Tabi sonunun öyle biteceğini bilseydim seri tamamlandıktan sonra bir kez daha el atardım o apayrı bir mesele. Neyse ki fuardan serinin dördüncü kitabı KÖKEN’ni aldım. Almıştım almasına ama aldığım duyumlara göre (biz buna spoiler diyoruz) onun sonu da pek içler acısı bitiyormuş… Şimdi ki tek temennim serinin bir an önce tamamlanmasından yana zira kalp dayanmaz beklemeye…. İlk kitap OBSİDİYEN de tescilli öküzümüz Deamon,lisanslı adını ONİKS de Katy ‘e devretmişti ve OPAL de gözümüz aydın ki ikisi de lakabın hakkını verdiler…. Ama yinede yazarın bu serisini seviyorum Arkadaş ! hayal alemine fantastik dünyaya hakkını vererek sürüklüyor okuyucuyu… Bu kitapta Deamonun kardeşi Dawson SD ve Daidalos’ın hapsinden salıveriliyor. Ama Dawson için mücadele bitmiş değildir ve ellerinde bulunan kız arkadaşı Beth’i kurtarmak için çılgınca şeyler yapmak üzeredir… Deamon buna izin vermez ve bir önceki kitapta düşmanı olan Blake ile plan yaparlar. Ya yakalanacaklar ve Daidalosun kucağına düşecekler yada Dawson’ı tek başına gönderecekler. Ama Blake’in elinde bu işi birlikte yapmak için başka bir koz vardır ve bunu sonuna kadar kullanmakta kararlıdır. ALLAH’ım inanın sonunda yaşadığım şoku,sözmelerimi,yazara kindarlğımı anlatmak anlatmak ve yine anlatmak istiyorum….. Bu yüzden lafı fazla uzatmadan okuyun efenim diyorum sadece… Tavsiyemdir…
Aşka Adanmış Bir Gün / Pamela Clare Yazar ile tanışmam birkaç yıl öncesine dayanıyor. İlk kitabını okuduğumda çok pişman olmuştum. Pişmandım çünkü seri tamamlanmadan başlamak her bir kitaba inanılmaz haksızlık gibi gelmişti… Ve pişmanlığımı aradan geçen yıllarda daha çok hissettim, zira kaplumbağa bile yayınevinden daha çok yol gitti diye bilirim. İşte benim pişmanlığımın nedeni de tamamen bu… Bekledim Arkadaş ! çok uzun zaman bekledim serinin üçüncü kitabını okuya bilmek için…. Birinci kitap TESLİMİYET yorumumu Nisan 2011 yılında, kitap çıktıktan birkaç hafta sonra yazdığımı hatırlıyorum, İkinci kitap GÜNAHKAR yorumum da Şubat 2012 de yazıldı. Ve aradan geçen yaklaşık iki yılda üçüncü yorum ile karşınızdayım…. ^^ biliyorum biliyorum, sabır taşı olsa çatlamıştı ama inanın bende çatlamak üzereydim…. MacKinnon kardeşler 1755 yılında Albany de işlemedikleri bir cinayet yüzünden kendilerini zindanda bulurlar… Lord hazretleri William Wentwort’un oyununa gelen MacKinnon kardeşler ya idam edilecek yada kendilerinden istenilene boyun eğeceklerdir. Aralarında yapılan anlaşma ile artık resmi olmasa da Willim’ın askerleridir. Hangisinin daha zor olduğuna karar vermek zordur. İskoçyalı olup – ki kanlarının son damlasına kadar İskoç kanı taşımaktadırlar- İngilizler için savaşçı askerler yetiştirmek ve savaşa katılmak mı yoksa işlemedikleri bir suç yüzünden idam edilmek mi? Iain MacKinnon verilmesi en zor kararı verir savaş bitene kadar kızıldereliler ve abenakilerle birlikte korkulan bir birlik kurarlar ve Elizabeth Kalesinin askerleri olurlar… Teslimiyet’ten… Bu birliğin başına Iain MacKinnon getirilir. Iain MacKinnon üç yıl gibi bir süre komutan olarak görev alır. Bir gün kalesine dönerken saldırıya uğramış bir kadına denk gelir..ya onu kurtaracaktır yada kardeşlerini ve adamlarını tehlikeye atacaktır... kurtardığı bu kadın hatırı sayılır bir Lord’un kızı Annie den başkası değildir. Lord hazretleri William Wentwort’un da göz koyduğu bu kadın gönlünü Iain’a kaptırınca yaşanılan bazı ! olaylardan sonra Iain ile evlenir. Bu evlilikten sonra Iain komutanlığı yüz başı olan kardeşi Morgan’a devreder ve William anlaşması iptal edilir. Günahkar’dan… Ian MacKinnon kardeşler takımı savaşçı liderliğini kardeşi Morgan MacKinnon'a bırakır. Ancak Morgan Fransızlara esir düşer ve ağır yaralanır. Elizabeth Kalesi Morganın öldüğünü düşünür. Ama güzeller güzeli Fransız Amelie’nin yardımı ile esaretten ağır yaralı bir şekilde kurtulur. Ne yazıkki William Wentwort’un gözünde Morgan artık bir vatan hainidir. Komutanlık görevi elinden alınır ve Abany den sürgün edilir. Iain ile birlikte kurdukları çiftlikte yaşamaya başlarlar…. Aşka Adanmış Bir Gün’den… Connorn MacKinnon kardeşi Morgan dan sonra savaşçı birliğinin başına komutan olarak getirilir. Artık savaş bitmek üzeredir ve MacKinnon ağabeyleri ile birlikte yaşamanın hayalini kurmaktadır. Lord hazretleri William Wentwort’un yeğeni Sarah kızıldereliler tarafından kaçırıldığı haberini aldığında en güvendiği adamını onu kurtarması için görevlendirir. Ve bu Connon dan başkası değildir. Connon için Sarah, hayatında en nefret ettiği adamın yeğeni olmasından başka bir şey olmadığını düşünür. Ta ki Sarah’ı görene kadar. Sarah bir Kızıldereli reisi ile zorla evlendirilmek üzeredir. Connon ‘un buna engel olması için yaptığı anlaşma akıllara zarar ve bir o kadar da imkansız dır. Kızıldereli ile yaptığı anlaşmanın şartı,ikili arasında ki mücadeleyi kim kazanırsa Sarah onunla evlenecektir. William Wentwort’un buna vereceği tepkiyi düşünmek bile beni sadistçe mutlu etmeye yetti de arttı bile Sarah’ı Eizabeth kalesine götürdüğünde evlilik aralarında sır olarak kalsa da aslında Sarah’ın dayısı Williamın yanına gelmesinin başka bir amacı vardır. Londra dan akıllara zarar dedikodu yüzünden sürgün yiyen Sarah, olası damat adaylarını Connon yüzünden geri çevirmek istemektedir. William aralarında ki evliliği öğrendiğinde nasıl tepki verecek ! Savaş daha ne kadar sürecek ! Ve daha nice sorular sorduğum kitabın içinde her şey son sayfalarında cevap buldu… Konu böylelikle başlar… Bu seriyi çok sevdim, her bir karakteri, Kızıldereliler ve Abenakiler, Joseph, Teğmen Cooke, üç kitaptaki bayan karakterler; Annie, Amelia ve Sarah. Hatta tüm bu karmaşaya acılara ve İskoç olamanın duygusunu savaşçı kardeşlerin elinden alan William Wentwort’u bile çok sevdim. Hatta daha inanılmazı her kitabın sonunda onun için daha çok üzüldüm. Çok isterdim yazar ona da bir kitap yazsın diye. Bazı okurlar yazmayı düşündüğünü söylüyor ama kendinden duymadan inanasım gelmiyor açıkcası Dilerim ki, yayınevi bu yazarı heba etmezde bizde kitap budur demenin keyfini yaşarız… Sizleri tanımak güzeldi, Iain, Morgan ve Connon MacKinon İskoç kardeşleri…. ŞİDDETLE TAVSİYEMDİR…..