Hani hep deriz ya "unutursak kalbimiz kurusun" diye. Ercan Kesal, kalbimiz kurumasın diye bir kitap kaleme almış.
Günün birinde hiç kimse ölmedi. Saramago, bu ölememe halinde dünyada neler olabileceğine dair bir tablo çizdi. Ve ölüm de bu tabloda canlanıp bir karakter olarak hareket etmeye başladı. İşte Saramago'nun hayal gücü, o kimsenin ölmediği gün ile birlikte ortaya saçılıp yine hayranlık içinde bıraktı bu aciz okuru.
İtiraf etmeliyim ki kitabın adını duyduğumda, ateizm propagandası bir roman okuyacağım hissine kapıldım. Ama propagandası yapılan vicdandı. Tanrının varlığı, devletin varlığı, insanın masumiyetinin varlığı, hepsi bir arada sorgulanıyordu. Dönem Hitler dönemi. Hicvedilense doğrudan insanlık, çocukların bile masumiyetini kaybedişi. Ve olay bir anda cinayi bir mevzuya dönüyor. İlgi çekici bir kitaptı. Sıkça dipnot kullanılmış olmasına rağmen okurken metinden kopulmuyor. Aksine yazar gönderme olduğunu düşünmeyeceğiniz basit bir cümlede bile gönderme yapmış olabiliyor ve bunlar dipnotlar aracılığıyla farklı bir anlam kazanıyor. Öyle ki Tevrat, İncil ve hatta Zebur'a bile gönderme yapmış yazar. Horváth 38 yaşında ölmüş, başka kitabı yok sanırım. Varsa da biyografisinde bahsedilmemiş. Bildiğim bir şey varsa o da Jaguar'ın her seferinde beni tanımadığım bir başka iyi yazarla tanıştırıyor olduğu. Varolsun.
İyi bir üsluba, aşina olunan bir hikâyeye ve son zamanlarda okuğum romanlar arasında beğendiğim/heyecanlandığım, şahsına münhasır bir karaktere sahip roman. Sırf Ali'yle tanışmak için okunmalı.
Yalnızlık üzerine, Hay Bin Yakzan'dan Michel Tournier'a uzanan alıntılarla ve felsefi bir bakış açısıyla ilerleyen farklı bir polisiyeydi. Aslında polisiye olup olmadığını da tartışabiliriz. Yalnızlık üzerine düşündüren edebi bir metin desek bile okumak için yeterince ilgi çekici bir eser olabilir sanırım.