Post modern bir romanla karşı karşıyayız sayın okur yazar kitle. Bir bakıyorsunuz sınıfta müfredat dışı tarih/hikâye anlatımıyla öğrencileri dumur eden Ali hoca, bir baktınız bir korsan gemisinde karşımızda. Hikâye içinde masal, masal içinde hikâye bir roman. Yer yer anlatıdan Atay tadı alıyorsunuz. Yer yer ise anlatıcı, yazar olarak kendisini eleştirmeye başlıyor. Dedim ya -ya da henüz demedim- farklı ve okurken heyecan uyandırıcı bir kitap.
Oysa insan sırf kapaktaki "Cem Akaş" yazısını okuduğunda bile neler neler bekliyor okuyacağı kitaptan. Ne yazık ki beklentilerime teğet bile geçemedi. Dönüp bir daha 7 ya da 19'u okumalı.
Muhafazakâr, son yıllarda zenginleşen Anadolu sermayesini; bu yeni gücün kendini "sonradan zengin" statüsünden sıyırıp İstanbul zenginleri arasına girme çabasını anlatan ve bunu her şeyini kaybetmiş -belki de zaten hiç kazanamamış- bir adamın hikâyesiyle taçlandıran bir roman kendisi. Bitirdiğimde hikâyeyi yetersiz bulmamı bir üçlemenin ilk halkası olmasına bağlıyorum. Hani Ali Teoman diyor ya "Bir kitabın son sayfası zannettiğiniz, ola ki ilk sayfasıdır başka bir kitabın." diye, Mehmet'in sonuna geldiğinizde de mevzu daha yeni başlayacakmış duygusunu alıyorsunuz.