Tatlı Bela bitti. Kitap güzeldi, fakat bende kitabın fazla abartıldığını düşünenlerdenim. Travis ve Abby.Bu tatlı ikili neler yaşadı öyle.Ne çektirdi Abby bizim yakışıklıya. Kitaptaki dövüş ayrıntısı çok iyi akıl edilmiş. D&R'de kitabı elime alıp arka kapağı okuduğumda Travis'in bu kadar ılımlı bir karakter olacağını hiç tahmin etmemiş, heralde oğlan kendi kendine benim hayatım iğrenç bi hayat diye triplere girecek kızı bırakacak diye düşünmüştüm.Oysa bu sefer zorlu karakterimiz Abby'di. Kitabın beni ve eminim birçok arkadaşı da tatmin etmeyen tarafları var. Öncelikle Abby'nin geçmişi, yazar öyle bi havaya soktuki beni Abby'nin geçmişinin çok daha dramatik olduğunu düşünmüştüm.Ama öyle değilmiş ya da yazar bunu dramatikliği bize veremedi. Abby'nin babasının ortaya çıkışıyla kitap beni sıkmaya başladı.Las Vegas bölümü falan gereksizdi diye düşünüyorum. Bence yazar kitabı boş yere uzatarak romanın tadını kaçırmış biraz. Tam sanırım son bölüme geldim diyorum hop başka bişey oluyor. Romanda sevdiğim ayrıntılarda vardı tabi, öncelikle Travis'in ailesine bayıldım ve Shep'e.Travis'i söylememe bile gerek yok bence. Finch de çok renkli bir karakterdi. Parker kitaba hareket katması açısından iyide Las Vegas'ta birdenbire ortaya çıkan eski sevgili çok gereksizdi bence.Yani bişey olmadı, bi yemek yediler tamam. Abby kadar America'nın tripleri de öldürdü beni, Abby ve Travis'in arasında sorun için Shep'i terketmeler falan, kanlı canlı bir karakter olsa önce Abby'nin ardından da America'nın saçını başını yolardım sanırım. Her şeye rağmen iyiydi ya, güzel vakit geçirdim okurken. Sevdim ben kitabı ama bayıldığımı söyleyemeyeceğim, çok daha güzel kurgulu kitaplar okuduğum olmuştu. Ne okusam diye kitap arayan arkadaşlara Tatlı Bela'yı önerebilirim, hoş vakit geçirebilirsiniz. Sevgiler :)
Ürpertici, değişik bir roman. Aynı zamanda toplumun duyarsızlığı çok iyi işlenmiş.Kim ne derse desin bu kitapta Santiago Nasar ne denli masumsa Vicario kardeşler de o kadar masum.Çünkü 15 yıllık eğitim hayatımda hiçbir şey öğrenmemiş bile olsam şunu öğrendim; olaylar gerçekleştiği zamanın şartlarına göre değerlendirilir.Kardeşler Santiago Nasar'ı öldüreceklerini bağıra bağıra tüm kasaba halkına ilan ederken hiç kimse kılını bile kıpırdatmadı, ikizler oysa insanlardan kendilerini durdurmaları için yardım istiyordu.Çok farklıydı, kitap, sarsıcıydı.Tam anlamıyla bana neler hissettirdiğini anlatmak imkansız.Santiago Nasar'ın ölümüne kendi ailemden biriymiş gibi üzüldüm.Hele bir annenin bilmeden oğlunu ölüme kendi elleriyle atması yüreğimi parçaladı.Angela'nın bekaretini kimin aldığıysa hala kocaman bir soru işareti kafamda. İşlenen konunun gerçek yaşamdan alıntı olduğu her aklıma geldiğinde daha fazla sarsılıyorum. Kesinlikle ödülünü hak etmiş bir kitap, aynı zamanda bu kitapla Maquez'i ilk kez keşfettim ben.Geç kaldığımı düşünüyorum bunun için. Kısacası tarafımdan daha birçok kez okunacak bir kitapla daha tanıştım.
Kitap bende hayal kırıklığı yarattı.Oysa nasılda hevesle almıştım d&r'nin rafından ismini görünce, kapak da ismine yakışır derecede güzel gelmişti gözüme. Neyse biraz kitabın konusundan bahsedeyim.Ana karakterimiz Leydi Kiri.Bu genç ve güzel kız yarı Hindu yarı ingiliz. Çocukluğunun büyük bir bölümü Hindistanda geçmiş ve orayı da çok seviyor.Ayrıca Kiri'nin bir yeteneği var; kokular.Güzel Leydimiz kokuları tanıma konusunda çok çok yetenekli, aynı zamanda özel karışımlarla kişiye özel parfümlerde yapıyor.Zaten kitabın konusu da Kiri'nin bu yeteneği üzerine kurulu.Gelelim diğer ana karakterimiz Demian Mackenzi'ye. Mac tabiki çok yakışıklı bir adam, aynı zamanda Londra'nın en ünlü gece kulüplerinden birinin sahibi.Bir kumarbaz ve Kiri'ye göre daha alt sınıftan biri. Mac'in ve Kiri'nin yolları değişik bir yerde kesişiyor.Bir mağarada.Mac, kaçakçıların eline düşen genç kızı gece kulübü için onlardan içki almaya geldiğinde görüyor ve onun kaçmasına yardım ediyor.Aslında Demian'ın kaçakçılarla işi sadece ticaret değil, zaten işlettiği gece kulübü de asıl yaptığı işini perdelemek için kullandığı bir araç.Her neyse Kiri evine sağ sağlim döner ama Mac'i aklından çıkaramaz ve bir gece tanınmamak için yüzüne taktığı bir maskeyle soluğu Mac'in kulübünde alır.O gece kulüpte onları bir süreliğine birbirine bağlayacak bir hadise meydana gelir.İngiltere Krallığı tehlikededir ve krallığı hedef alan komplocuların yakalanabilmesi için Kiri'nin koku alma yeteneğine ihtiyaç vardır. İşte beni hayal kırıklığına uğratan yerde tam burası.Yazar farklı bir konu yakalama peşinde koşmuş ama bana göre olmamış.Şöyle anlatayım; Kiri ve Mac'in Krallığa kurulan kompluyu durdurabilmek için birarada olmaları gerekiyor yani bir nevi zorunluluk.Ben daha kuvvetli olsun isterdim konu, çünkü yazar konunun ana noktasına krallığı yerleştirerek sanki karakterlerin hakkını verememiş, bu konu Kiri ve Mac'i ana karakter olmaktan sıyırmış gibi.Oysa daha kişisel bir şeyler olmalıydı aralarında, daha kendileriyle alakalı.En azından ben öyle olsun isterdim. Neyse bizim ikili komplocuları bulabilmek için sürekli birlikte çalışıyorlar ve tabi ki bir süre sonra birbirlerine duydukları tutkuya yeniliyorlar.Ama ikisinin aklında da işi hallettikten sonra kendi hayatlarına devam etme fikri var, birlikte olamayacaklarını düşünüyorlar.Mac'in geçmişine de değiniyor yazar.Yaptığı hatalara. Okumayı düşünen arkadaşlar için daha fazla ayrıntı vermek istemiyorum.Yazdıklarıma göz attımda zaten yeterince vermişim. Herkesin görüşü ayrı olabilir, benim çok hoşuma gitmedi ama okumak isteyen arkadaşlara da engel olmak istemem açıkçası.Okuyun ve kararı kendiniz verin. O kadar yerdim kitabı hoşuma giden birkaç ayrıntıyı söylemeden vallahi bırakmam :) -Hindistan'dan yeterli ölçüde bahsetmiş yazar ne fazla kaçırıp sıkmış okuyucuyu nede ayrıntıları atlayıp Kiri'yi yarım bırakmış. -Kiri'nin Leydi gibi giyinmesinin yanı sıra arada Hindistan'ın geleneksel kıyafeti olan sarilerden de giymesi ve yazarın bunu tasviri hoştu. -Kiri'nin ailesi arasındaki kuvvetli bağa bayıldım -Mac'in kendi kanını görünce bayılması bir erkeğe pek sinmeyen bir özellik olsada ayrı bir hava katmış karaktere, o bölümü okurken kahkaha attım -Yazarın dönemin İngiltere Krallığını anlatırken o dönemde yaşayan gerçek Prenses Charlotte'yi araştırarak gerçeğe uygun işlemesi İngiltere tarihine duyduğum merakımı derinleştirdi -Benim okuduğum her kitapta kahramanım olur, bu kitapta da içime yerleşiveren kahraman kesinlikle Mac'in abisiydi. Okumak isteyenlere keyifli okumalar diliyorum.
Nasıl güzel bir kitaptın sen öyle :) Neyse biraz konusundan bahsedeyim, baş karakterlerimiz Lisle ve Olivia.Bu ikisi çocukluk arkadaşı ve daha sonra yapılan bir evlilikle akraba da olmuşlar.Lisle'nin anne babası, nasıl desem anne baba gibi değiller, Lisle'nin tabiriyle dünya onların etrafında dönüyormuş gibi davranıyorlar ve kendilerinden başka kimseyi umursamıyorlar. Neyse Lisle bunlardan uzaklaşmak için çocukluğunda gittiği Mısır'a tutkuyla bağlanıyor ve yıllar boyunca orada kalıyor.Bu yıllar boyu süren zamanda Olivia ona bir sürü mektup yazarak olan her şeyden sevgili arkadaşını haberdar ediyor.Lisle Olivia ile yazıştığı kadar ailesiyle bile yazışmıyor. Ve Lisle 24 yaşında yakışıklı bir erkek olarak ülkeye Olivia'nın büyük büyük annesinin doğum günü balosuna katılmak için geliyor.Genç adamın planı balodan hemen sonra Mısır'a geri dönmek.Ama tabiki öyle olmuyor. Lisle'in anne babası onu Mısır'dan uzak tutabilmek için İskoçya'daki bir kalenin bakımıyla görevlendiriyorlar.Bu isteklerini yerine getirmediği takdirde genç adamın tüm parasını keseceklerini söylüyorlar.Tabiki Lisle anne babasına boyun eğmiyor.Ama birde Olivia var tabi :) Olivia, deli dolu, erkekleri parmağında oynatan bir kız.Birçok kez nişan atmış.Masmavi gözleri ve kızıl saçları var.Parmağında oynatamadığı tek erkek Lord Lisle.Ya da sadece kendi öyle sanıyor. Olivia, Lisle'den anne babasıyla arasında geçenleri öğrediğinde gözleri parlıyor.Bu iskoç kalesini hayatında yaşayacağı son mecara olarak görüyor.Lisle'e ilk önce birlikte gitmeyi teklif ediyor ama tabiki Lisle bunu da kabul etmiyor.Ama Olivia hemen pes eder mi başlıyor plan yapmaya ve çıkıyorlar yola.Daha doğrusu Lisle'i yola çıkmak zorunda bırakıyor. Yolda bir sürü macera yaşıyorlar, en hoşuma giden ise handa Olivia'nın kocasıyla tartışan bir kadını korumak için üstündeki incecik geceliğiyle koridora fırlaması ve bunun Lisle'i çıldırtmasıydı.Sonrasında neler olduğu geldi aklıma ve sırıtıyorum şuan, onu buraya yazmayacağım, okuyun efendim :) Neyse kaleye varıyorlar ve kalenin Lisle'in anne babasının abarttığı kadar kötü durumda olmadığını görüyorlar.Yine hemen kaleyi adam etmek için çalışmalara başlıyorlar.Bu sırada aralarındaki çekim mükemmel.Bir de bu yolculukta ikisine refakat eden Olivia'nin büyük büyük annesinin arkadaşları var ki sormayın nasıl renkli karakterler :) yaşlı vampirler diyor yazar onlara. Kaleyi adam etme çalışmaları sırasında Olivia ve Lisle'in köy halkının sevgisini kazanması da çok çok güzeldi. Olivia'nın inatçı tavrına bayıldım, Lisle'in de kıza ne kadar değer verdiğini hemen anlamasına sevindim.Zira bu türde okuduğum diğer romanlarda erkek karakterler kolay kolay kabullenemezler duygularını. Ve büyük büyük annenin edepsiz oymalarına da değinmeden olmaz.Her ayrıntı renk katmış kitaba, romanı çok sevdim, bir solukta da okudum zaten. Sadece Olivia'nın nedimesi Bailey ve Lisle'in yardımcısı Nichols arasında da vardı bir şeyler fakat yazar onu açıkça yazmamış ama hissettik.Onlarda güzeldi. Kitap akıcı, güzel.Bu türden hoşlananların asla kaçırmak istemeyeceği bir kitap.Yukarıda da dediğim gibi okuyun efendim, zaman kaybetmeden bu kitabın tadına varın :) Zira ben bayıldım.
Kitabı okumadım, okumayacağım. Bu, benim içeriğinden haberdar olduğum kitaba, popülerizmi kullanarak sadece maddiyat tasası güden yazara ve kendisine birçok şey katabilecek bir kitap okumak yerine bu, paketi gösterişli karalamaya -kitap diyemeyeceğim- sarılan, onu bir çırpıda okuyan okuyucuya karşı yaptığım kişisel eylemimdir. Sevgiler, saygılar.