Son yıllarda popüler bilim gözden düştü, bilimin popüler olanı da bilim felsefesinden uzaklaştı. Halk bilimden uzaklaştıkça bilim spekülasyona yöneldi. Bilim kendi alanını terk edip spekülasyonun alanına girdikçe, bilimle bilim-kurgu birbirine karıştı. 6 kitaplık Dinozorların Sessiz Gecesi, 1970'lerin sonu ile 1980'lerin başında yazılmış bir "saf" bilim dizisi. Hoimar von Ditfurth bilimsel şüphecilikle spekülasyon arasındaki ince çizgiyi hiç aşmıyor, mistiğin, akıl dışının, sahte bilimin alanına asla girmiyor. Dizinin ilk kitabından son kitabına kadar Hidrojenle başlayıp maddenin evrimi, akıllı yaşamın ortaya çıkışıyla tek hücreli canlılığa dönüşüm, çok hücreli yaşamdan kendi varlığını ve evreni sorgulayan bilince ulaşan evrimin çizgisi sorgulanıyor. Bu sorgulama elbette sayısız bilinmeyeni gözden geçirmeyi ve zaman zaman da tahmin ve akıl yürütmeyi gerektiriyor. Bu süreçlerde von Dithfur asla bilimin alanının dışına çıkmıyor. Okuyucuyu hoş tutma, ya da kitaba sadakati sürdürme adına asla mistiğe yönelmiyor. Kitapta bazı bilgiler eski olsa da, Dinozorların Sessiz Gecesi hala büyük bir keyifle okunan çok hoş bir bilim dizisi. Zaman bulursam dizinin bütün kitaplarını muhakkak tekrar gözden geçireceğim.
Fantazi ögelerinin daha az kullanıldığı, bilim kurgu tadındaki ikinci kitap da en az ilki kadar akıcı, sürükleyici, ilgi çekici.
Bir edebiyatı eserini büyük yapan nedir? *Giriş cümlesi ya da başlangıç paragrafındaki bir söz: "... pek alelade, hiçbir hususiyeti olmayan, her gün etrafımızda yüzlercesini görüp de bakmadan geçtiğimiz insanlardan biriydi. Hayatının bildiğimiz ve bilmediğimiz taraflarında insana merak verecek bir cihet olmadığı muhakkaktı. Böyle kimseleri gördüğümüz zaman kendimize sorarız: Acaba bunlar neden yaşıyorlar? Hangi mantık, hangi hikmet bunların yeryüzünde dolaşıp nefes almalarını emrediyor?" *Yarattığı unutulmaz karakterler: Raif efendi, Maria Puder * Dilinin sadeliği, akıcılığı, olay örgüsünün tutarlılığı *Son cümlesi: "... Raif Efendi'nin boş masasına oturdum ve siyah kaplı defterini önüme koyarak bir kere daha okumaya başladım." Benim okuduğum kitap YKY'den çıkan 89. baskı idi. Kürk Mantolu Madonna 75 senedir okunuyor ve her nesle aynı okuma lezzetini veriyorsa, Türk edebiyatının başyapıtlarından biri olmasındandır.
Batı'nın finansal tarihini 250 sayfaya sığdırmış. Doğal olarak çok hızlı bir özet olmuş. Finansal tarihi genel bir özet olarak okumak bakımından iyi bir kitap, ancak daha derin araştırmalar için yetersiz. Kitabın ikinci dezavantajı 1990'ların sonunda yazılmış olması. Kitapta Yunanistan'ın Euro'ya katılımı bile yok. 2000'lerin teknoloji balonu, 2002-03 ve 2007-08 krizleri de yok doğal olarak. Gene de, paranın tarihini okumak için iyi bir kaynak.
Mehmet Zaman Saçlıoğlu en sevdiğim öykü yazarlarından biri. Bir bilim kurgu romanı yazdığını görünce kitap okuma sıramı değiştirdim ve Pars'ı okumaya başladım. Kitap, henüz önsözünde anlatılan ve Lavoisier'e atfedilen iki öykü ile başladı ve su gibi okunarak beş günde bitti. Dil akıcı, olay örgüsü tutarlı ve romanın en sonunda birleşmek üzere iki farklı zamanda ilerliyor: Günümüzden yaklaşık 2000 yıl öncenin Bergama ve Rodos'unda ve günümüz İstanbul'unda. Roman kahramanlarımız, yaşamı hakkında pek az şey bilinen Yunan astronom ve matematikçi Hipparkhos ile Can isimli bir delikanlı, bir de Hipparkhos'un yanından hiç ayrılmayan (yavru) pars. 2000 yıl öncesinin Bergama'sı ve Rodos'u çok canlı sahnelerle tasvir ediliyor. Bana daha az inandırıcı gelen günümüz İstanbul'u oldu; romanı okurken insanların birbirini çiğnemediği, özel alanlarını daraltmadığı, sahil yolunda dakikalarca dönen bir çocuğun hiç yadırganmadığı (ve rahatsız edilmediği) bir İstanbul hayal etmeye çalıştım; epeyce zorlandım.. Bir küçük eleştiri de romanda kullanılan bilim kurgusal ögelerle ilgili: Türkiye'de bilim kurgu yazarlarının en önemli açmazlarından biri, kurgularına bilim kurgusal bir hava verebilmek için bazı klişeleri kullanmak zorunda kalmaları: Birdenbire görünen ve kaybolan uçan daireler (ya da bunlara benzer uçan cisimler), uzun yüzlü, uzun bacaklı, iri gözlü uzaylılar ve dünyadaki yaşama müdahale eden akıllı uygarlıklar. Bu tip ögeler çok fazla kullanıldığı için kurgudaki sürpriz özelliğini ortadan kaldırıyor. İlaveten mistik ve fantastik ögeler, zaman zaman bilim kurgusal ögelerin yerini alabiliyor: Kahinler, geleceği (ya da geçmişi) gösteren kristal küreler, rüyalarda iletişim, vs... Sanırım bunun nedeni, Türkiye'nin bilim ve teknoloji konusunda iddialı bir ülke olmaması. Çünkü bilimsel/teknolojik gelişme ile bilim kurgu edebiyatının gelişimi arasında doğrudan ilişki var. Gene de yazarın bu ögeleri okuru rahatsız etmeyecek şekilde kullandığını düşünüyorum. Çok emek verilmiş ve epeyce yoğun bir araştırma ve çalışma sonucu ortaya çıkmış bir eser olduğu ilk satırlardan anlaşılıyor. Genelde başarılı buldum. Okunmalı.