İnsanın tarihte giriştiği en heyecan verici öykünün ilk on gününü anlatan müthiş bir eser. Belgeler, tarihin o döneminde sahne alan kişiler, örgütler, partiler, gazetelerle ilgili çok detaylı bilgiler içeriyor. Bu belgesel anlatı aynı zamanda bir edebi eser. Bolşevik Devrimi o kadar güzel sahnelerle resmedilmiş ki, okurken zaman zaman tüylerim diken diken oldu.
Kazancını maksimize etmeye çalışan akıllı yatırımcıların, her zaman aklın yolunu bulmasını bilen akılcı tüketicilerin, rasyonel insanların dünyasından "serbestçi ataerkil dürtmenin" toplumsal/ekonomik davranışlarımızı yönlendirmede en iyi yol olduğu düşüncesine geldik. Nobel ödüllü Thaler'in, davranışçı iktisat ve hukuk konularında çalışan düşünür Cass R. Sunstein'la ortaklaşa yazdığı kitap, insanların davranışlarının "istenen sonuçlar" vermesi için küçük dürtmelerle düzeltilmesi gerektiği ana fikrine dayanıyor: Tüketici davranışları, bağışlar, öğrenci kredileri, sağlık sigortaları, tasarruflar, motosiklet sürücülerinin kask takması, hatta evlilikler gibi seçim alanlarında "daha iyiye nasıl ulaşabiliriz? Dürtme, bir kitaptan çok kamu kuruluşlarına tavsiye broşürü gibi.
Yazarın kitabın girişindeki kısacık önsözde anlattığı biyografisi de en az kitapta ileri sürülen fikirler kadar ilginç. İnsan davranışlarındaki irrasyonaliteyi senelerdir finans piyasalarını izleyen biri olarak biliyor ve daha ileri giderek bu irrasyonalitenin oluşturduğu düzenli yapıları inceliyorum. Bu kitapta ileri sürülen ve deneylerle desteklenen görüşlerin bir kısmı yeni değil; sosyal psikoloji ile uğraşanlar ve neo-klasik iktisadın at gözlüklerini kullanmayan kişilerce biliniyor. İnsanların irrasyonel davranışları özellikle iktisadi/finansal davranışlarında kolayca gözlemlenebiliyor. Kitabı genel olarak beğendim, özellikle kitle davranışları ile ilgilenenlere tavsiye ederim.
1950'lerin Türkiye'sinde Karadeniz sahillerinden başlayarak Ağrı, Erzurum, Van, Diyarbakır, Antep, Urfa üzerinden Kapadokya, Kayseri, Konya, Çorum, Yozgat'a uzanan geniş bir Türkiye turunda John Patrick Douglas Balfour, nam-ı diğer Lord Kinross'un gözlemleri. Bir İskoç soylusu tarihçinin mitolojiyle, tarihle harmanlanmış çok canlı anlatımları ve ilginç gözlemleri. Keyifle okudum. Kitabı okurken zamanda çift katmanlı bir yolculuk yaptım: 1950'ler Türkiyesine yolculuk ve bu yolculuğun içinde Lord Kinross'un renkli anlatımlarıyla İlkçağ'a, Bizans-Selçuklu-Osmanlı dönemlerine yolculuk. Lord Kinross'un Demokrat Parti dönemine iyimserlikle yaklaşımı ve zaman zaman abartıya varan anti-komünizm saplantıları, Rus karşıtlığı bazı bölümleri gülümseyerek okumama neden oldu. Zaman zaman bazı şeylerin ne kadar az değiştiği duygusuna kapıldım, zaman zaman da yaşanan dramatik değişimin farkına vararak şaşırdım. Mesela Anadolu'nun küçük ve muhafazakar olarak bilinen illerinin hepsinde Lord Kinross, girdiği lokantalarda yemeğiyle beraber içecek şarap bulur; yerli dostlarıyla oturur hep beraber yemeklerinin yanında içkilerini yudumlarlar. Böyle günlerden birinin sabahında birdenbire hep beraber Şeker Bayramına gözlerini açarlar; bu arada Lord Kinross beraberce yudumlanan içkilere dikkat çeker, ama Şeker Bayramı öncesinde oruç tutan hiç kimseyi zikretmez bile; tarihçimiz 1950'lerin Türkiyesinde (yaklaşık 60 sene sonra) muhafazakarlığın kaleleri olarak bilinen kentleri gezmektedir. Acaba sevgili tarihçimiz, o günlerde büyük bir sevinç ve iyimserlikle gözlemlediği Demokrat Parti iktidarının açtığı yoldan geçilerek 60 sene sonra laik yaşam tarzının marjinalleştiği bir Türkiye'ye çıkılacağını bilse, o günlerde neler yazardı? Yarım yüzyıl öncesinin Türkiyesini -bütün yoksulluğuna ve geri kalmışlığına rağmen - geleceğe yönelik umudu ile bir İskoç soylusunun gözünden okumak keyifliydi.