7 kitap olması kararlaştırılan serinin halihazırda bulunan son kitabı. Bundan sonra uzun bir bekleyiş var seriyi seven bizler için. Kargaların Ziyafeti'nden sonra iyi gelen ama Kılıçların Fırtınası Kısım II ile kapışamayacak bir kitap olmuş. Ejderhaların Dansı isim olarak çok da heybetli görünse de bence biraz sönük kalmış. Evet, her zamanki gibi çarpıcı bölüm sonları, beklemediğimiz karakterlerin ölümleri oldu ama tam olarak tatmin etmedi beni. Ama en güzeli ise bu sefer sevdiğimiz karakterlere yoğunlaşılmış ve neredeyse haritanın her yerinden bakış açıları sunulmuş. George dedemizin bir sonraki kitap için acele etmesi ve bizleri üzmemesi umuduyla.
"Ağrıdağı gecelerde daha büyür, ağırlaşır, dünya yalnız Ağrıdaymış gibi gelir insana. Ulu sessizliğini korkunç gümbürtüler parçalar. Bir uçtan bir uca... Ağrıdağı ıssızlıkta kaynar. Karanlık gecelerde Ağrı silinmez, geceye karışmaz, daha karanlık, ıssız bir gece gibi evrenin üstüne yürür. Ay ışığında bir ince pırıltıdır, salınır. Gecede korkuludur. Karanlığı duvar gibi. Yıldızsız, silme karanlık gecelerde, çok derinlerde, bin yıl ötelerden gelircene Ağrıdağından koygun, boğuk uğultular gelir." /Sayfa 83 Bir aşk hikayesinin yanı sıra bir baş kaldırıdır bu roman. Tabii, her aşk bir baş kaldırıdır elbette ama Yaşar Kemal törelere baş kaldırır bizzat. Demirci Hüso'dur en baba karakter benim için. Tek bir anlam çıkarılacak kadar basit değildir konu. Birden fazla mesaj ve altmetin çıkarılabilir. Lezzetlidir anlatımı. Ama buruk biter. Oyle buruk ki kursakta kalır bu duygu. Abidin Dino'nun resimleriyle daha bi okunasıdır.
Bir 6:45 yapımı daha. Bir sayfa resim ve bir sayfa yazı şeklinde onbeş dakikalık farklı bir bakış açısı. Bu eserlerin en kötü yanı da aslında doyurucu olmaması. Gregor, rakıyı kovadan içerken onu seyretme isteği geliyor insana. Hangi gergedan kovadan içer ki rakıyı? "Ölüm kucağımdaydı. Saçını okşuyordum. Syd Barrett zaten ölmüştü. Gregor kıpırdamıyordu."
"Yüzümüzde asılıp kalacak gotik bir gülümseme..." Tim Burton'ın o garip, tuhaf ve sıradışı dünyasını seven her gotik hayalperestin doyamayacağı yarım saat süren çok tatlı bir kitap. Her şiirin hikayesi yaratıcılığıyla çekiyor içine. En sevdiğim ise Toksik Çocuk Roy oldu sanırım. Tim Burton yapımlarını seyredip sevmiş kimse almalı, okumalı, resimlerini dakikalarca incelemeli ve tekrar okumalı. Her ne kadar Artemis Günebakanlı tarafında çok hoş bir çeviri yapılmış olsa bile orjinalini de okumak isterim kitabın.
J.R.R. Tolkien'in bu çocuk masalından etkilenerek elf ırkını oluşturduğunu öğrenince okumaya karar verdim. Dediğim gibi bir çocuk masalı ve hüzünlü bir sona sahip. Basit bir konu ve olay ama ilk defa elf kavramının geçtiği eser olduğu için okunabilir. İçindeki çizimler ise çok hoş.
Lovecraft'ın okuduğum ilk eseri ve iyi bir başlangıç olduğunu söyleyemem. Çok fazla teknik terim ve betimlemeyle okunması zor bir kitap olmuş. Hatta "Eski Şeyler" anlatılırken hayalde canlandırması neredeyse imkansız. Hepsine rağmen hikayenin ilginçliği insanı okumaya sürüklüyor ve bilinmeyen birçok teknik terimi, Nicholas Roerich'i ve Antarktika'yı kısmen de olsa öğrenmiş olmak tatmin edici. Ve Lovecraft'ın diğer kitaplarını da okuma isteği doğuruyor. Son olarak da, bol bol Necronomicon'dan, Cthulhu'nun Çağrısı'ndan bahsedildiği için okunması gereken ilk Lovecraft eseri olarak ideal değil.