Royal ailesinin en merak ettiğim genci Gideon Royal ile Savannah’ın hikayesi.. Ailenin tüm sorumluluğunu yüklenen Gideon, üst üste hatalar yaparak hayatının kadınını kaybediyor. İkisinin yollarının üniversitede tekrar kesişmesiyle; ikinci şansları için Gideon çabalamaya başlıyor. Kısa ama keyifli bir kitaptı.
Başlarda biraz sıkıldım, diğer kitaplarına göre pek sevemedim. Kitap ilerledikçe sarmaya başlıyor. Sterling ve Lockwood Aynı kulvarda iş yapan, gençliklerinde dost ve iş ortağı iken aşk uğruna düşman saflarında yer alan iki düşman aile.. Nesilden nesile aktarılan bu düşmanlık, iki aileye miras bırakılan otel ile iyice çıkmaza giriyor. Hem ailelerinin etkisiyle birbirinden nefret etmeleri hem de birbirlerine duyduğu çekime karşı mücadele vermeleri aslında klasikleşmiş bir kurgu olsa da, boş zamanlarda okunabilecek çerezlik bir kitaptı.
Beste’nin yerine benim aklım karıştı. Karakterlerin fazlalığı ve her birinde yer alan öfke, intikam arzusunu okumak çok yorucuydu. Beste yine iyi adapte oldu diyebilirim. Yazarın diğer kitaplarını okumamış biri olarak “Av” gerek konusu gerek kitap kapağıyla en başta ilgimi çok çekmişti. Başlarda yukarıda bahsettiğim sebeplerden dolayı aklım karışsa da karakterlere – başta Kuzey, Dolunay ve Efla olmak üzere – Beste’ye davranışları yüzünden kızmam; yazarın karakterlerini yaratırken ne kadar gerçekçi olduğunu gösteriyor. Kitap başlangıç olarak iyiydi; Beste’den saklanan sırların bu kadar derin olabileceğini tahmin etmemiştim. Sanırım bir devam kitabı olacak. Kitap öyle bir yerde bitti ki devamında neler olacak hiç tahmin edemiyorum. En kısa sürede devamını okuma ümidiyle yorumumu burada bitiriyorum. ----------- “En kayıtsız insanların bile içinde hassas noktalar vardır. Yaşamla da ölümle de dalga geçen, tamamen kaybolmuş ruhların bile dalga geçemeyeceği şeyler vardır.” ******* Hepimiz savaş zırhlarımızı kuşanıyorduk. Evde tam bir keşmekeş vardı. Gecenin bir vakti hepimiz tüm nefretimizle hazırlanıyorduk. Silahlar bellere yerleştiriliyor, planların üzerinden geçiliyor, soğuk sessizlik tüm koridorları hızla yalarken herkes korkusuzca kaderine doğru uzun süredir bekledikleri yegane şeyi gerçekleştirmeye gidiyordu.
Aşkı Derun kitabı sayesinde kalemiyle tanıştığım yazarın ikinci kitabı Azap’ı wattpad adlı sosyal platformda okumaya başlamıştım. Bedirhan ile Asya’nın hikayesi çok zorlu bir süreçten geçti; acılarla sınandılar. Ama bu süreçte merhametin, sevginin gücünün yaraları tamamen kapatmasa da iyileştirme gücü olduğunu gösteren naif bir kitaptı. Kitabı en başta wattpadden okumuş biri olarak şunu söyleyebilirim; kitap olarak elime aldığımda okumadığım, yayınlanmamış kısımlar keşke daha fazla olsaydı. Son elli sayfa dışında kalan bölümleri okuduğum için açıkçası bir tatminsizlik yaşadığım bir gerçek. Genelleme yaparsak ama güzel vakit geçireceğiniz, her türlü duyguyu hissettiren, tadımlık bir kitaptı.
Effingtons Serisinin dördüncü kitabı, serinin en beğendiğim, en keyif aldığım kitabı oldu. Tek hayali prensle evlenip rahata kavuşmak olan Jocelyn Shelton ile gizemli adamımız Vikont Beaumont’un yollarının tehlikeli bir şekilde kesişmesiyle eğlenceli bir kitap okudum. Özellikle Leydi Jocelyn’ e hayran kaldım. Kendisini şımarık, zenginlikten başka bir şey düşünmeyen biri gibi gösterse de aslında tamamen farklı bir karaktere sahip olduğunu ve görüldüğünden daha akıllı olduğunu çok kısa sürede Vikont Beaumont’a da gösterdi. Tadımlık, eğlenceli bir kitap okumuş oldum. ---------- “Günaydın.” Jocelyn aklına ilk gelen şeyi söyledi. “Bu senin kalen mi? “Tanrım, ne kadar da paragözsün.” Beaumont’un dudakları alaycı bir gülümsemeyle kıvrıldı. Jocelyn omuz silkti ama yüzünün kızarmasını gizlemedi. “Paragöz değilim, sadece meraklıyım.” ******** “Çiçekler özür dilemek için uygun olurdu. Karı koca arasında pahalı mücevher de öyle.” Jocelyn duraksadı. “Gördüğüm kadarıyla zarif bir süs eşyası da yok, değil mi?” “Hayır,” derken Rand başını salladı ama gülmemeye çalışıyormuşçasına dudakları seğiriyordu. “Benim paragöz mizacımı asla unutma, Rand. Ancak ne mücevher ne de çiçek aldığına göre” – Jocelyn umursamazca elini salladı- “bunun hiç önemi yok.” Bardağının üzerinden gülümsedi. “Ama gelecek sefere, en azından çiçek beklerim.”