büyük bir hevesle aldım. fakat okurken bircok seyin havada kaldıgını hissettim. biraz görselliğe önem verilmesi gerekirdi diye düşünüyorum. anlatılan yerlere ait resimler ve haritalar olabilirdi. netten ilgili fotoları araya araya ancak ilk 85 sayfasına gelebildim. ve bir müddet ara vermeye karar verdim. şimdilik yarım bırakıyorum..
kitabı bitirince kitabın 1930larda yazıldıgını öğrendim vede sasırdım cünkü dili günümüz yazarlara cok yakın. bu da cevirmenin basarısını gösteriyor. kitabın konusu ise oldukca enteresan.. basları ve harem muhabbetleri biraz sıkıcı olsada kitabın ana karakteri olan hasan sabbah'ın seytani zekası karsısında adeta ürperiyorsunuz. farklı bir deneyim oldugunu düşünüyorum.
bir yavuz sultan selim hayranı olarak hayranlıgımı bir kat daha arttıran, bir şah ismail bir sultan selim arasında gidip gelinip farklı bakıs acısından bakmayı sağlayan, öğretici, bilgilendirici, etkieyici bir iskender pala romanı...
iskender palanın tarzına alısık olmayanlara bu kitap başta sıkıcı gelebilir. fakat okudukca kitabın okuyucuya acıldıgını hissediyor insan. kitabı okurken yunus emre hakkında hem bilgileniyor hemde hayran oluyorsunuz. bikac kelime ile özetler isem; öğretici ve etkileyici diyebilirim..
leyla ile mecnun hikayesini bir kitaptan dinlemek isteyenlere...
ilgi cekiçi bir konu, korkunc bir cinayetle karsı karsıya kalıyorsunuz kapagı acınca.. kitabın bas kahramını yine ilk kitabından tanıdıgımız gurney.. bu roman ilkine göre daha uzatılmıs, daha karanlık boyutlara ulasmıs.. sonu hakkındaki teorileriniz sayfalar boyu değişebiliyor. yinede ben ilkini daha cok begendim. belki olasıgı sevdiğimden.. polisiye sevenlere tavsiye ediyorum.