Fantastik ve felsefenin bi araya geldiği düş içinde bir düş olmus puslu kıtalar atlası.. yazar hayal gücünün nasıl korkusuzca içinden geldiği gibi kağıda dökülebileceğini göstermiş. mantık sınırlarını çoktan aşan kurgusu ile masalsı anlatımın buluşması hayal dünyasının derinliklerine sürüklüyor okuyucuları. kitaptan bir karakterle başlanılan yolculuk bir anda yazarda bitiveriyor. üstelik bu yolculuk varolusun felsefi bakıs acısıyla ansızın oluveriyor. genel olarak cok begenerek okudum romanı. sadece ne kadar kurgusal olursa olsun kültürün bazı noktalarda ihmal edildigini düşündüm ve puanı ondan kırdım biraz. ama yazarın diger kitaplarını okuma listeme ekledim. farklı bir tarzda masalsı bir anlatımla hayal dünyasında yolculuk yapmak istiyorsanız dogru adrestesiniz..
dört farklı kitaptan olusmus bir roman. hele benim gibi kitaplar arasında okumaya mola vermek zorunda kaldıysanız eger gercekten birbirinden farklı kitaplar okuyormus hissine sebep olabilir. son bölümündeki amerikan hayranlıgını saymazsak eger güzel bir dogu incelemesi. ismini aldıgı semerkanttan sadece tek bölümde bahsetmiş olması entresan ismi daha cok iran olmalıymıs gibi düşündüm ben. hayyam ın hayat felsefesi dünya ya bakısı ilgi cekici ama bi o kadar düsündürücü. tabi nizamımülk ve hasan sabbahıda unutmamak gerek. farklı bir deneyim oldu sahsım adına..
türü hem romantik hemde polisiye olan ortaya karısık bir roman. okurken heyecan düzeyi hep aynı seviyede kalıyor. ani yükselişler bulamadım ben. ama yazarın kurgusu güzel tüm parcaları bir bütün haline getirerek romanı sonlandırmıs. içerigine az siyasette serpiştirmeyi ihmal etmemiş Ahmet Ümit. birde aile dramlarını..bu görüslerime akıcılıgını eklememek olmaz, klasik Ahmet Ümit tarzı, okunası...
kitaba baslarken yazarın ilk romanındaki gibi osmanlı merkezli bir romanla karsılasacagımı umuyordum. kapaktaki "sultan beyazıtın savası" sloganıda bu beklentimi artırmıstı. fakat romanın ana kahramanı bizim türk sinemasından alıskın oldugumuz kara murat versiyonundan kara davut cıktı. birde son sefarad musevi david.. endülüsün yıkılan yakılan kültürüne hayıflanırken, Türk islam bilginlerinin üzerleri kapatılarak kazanılan zaferlerin üzerine konulmasına üzücü oldugu kadar bilgilendirici olmus. ayrıca yazar ilk romanında hiç mahreme girmemişken, bu romanında ara ara mahremiyeti yazmıs hep aynı cümleler ile. buda bir okur olarak sasırtı beni hayal kırıklıgına ugrattı. ama davutun elife olan askına imrendim, saf ve inancla olan baglılıgı muhtesem.. keske sultan beyazıttan da daha cok bahsetseydi, topkapı kolidorlarında daha cok dolandırsaydı okuru..
muhtesem! muhtesem! muhtesem! osmanlı ve de fatih hakkında bir romandan fazlasını var bu kitapta. bazen bir belgeseli okuyosun sanki.. ecdada hayran kalıyorsun. gözlerini kapayınca orda olmayı umuyorsun. bilgilendirici, doyurucu, imrendirici bir kitap.. ben kitabı okurken sanki bir bardak suyu kana kana içiyor gibi hissettim. yazarın kalemine ve yüreğine sağlık. yası genc olmasına ragmen böyle büyük bir projenin altından hakkıyla kalkmıs. tebrikler!
Bir yabancının gözünden İstanbul'u okumak hele bu İstanbul bundan 70 yıl öncesinin İstanbul'u ise, içine az casusculuk, zamansız bir ask, birazda Amerikan, Rus ve Türk milliyetçiliği ekleyelim işte karşınızda İstanbul Son Perde.. Kitap 7 farklı bölümde olusmus, her bölüm sonunda hikaye baska bir yola giriyor buda sonuna kadar hikayenin dinamik kalmasını sağlıyor. diyologların bir kısmını bikaç kez okuyup anlamaya çalıstıgım oldu. 2. dünya savası hakkında önbilgimin az olmasına bağlıyorum bu durumu. aksiyon ve casus hikayeleri ve de tarih sevenlere tavsiye ediyorum...