Satıgül Yüksek, 366 adet değerlendirme yapmış.  (30/53)
Erken Rüya Zamanlar
Erken Rüya Zamanlar

8

"Gözlerimi çevirip camdan dışarıya baktım,bugün yine onsuz sabahlardan birine uyanmıştım.Aynı zamanda, ona bir sabah daha yaklaşmıştım"... Eser Güney Serdaroğlu mesleğe genç bir polis muhabiri olarak başlamış, daha sonra,savaşların yaşandığı coğrafyalarda mesleğini başarı ile sürdürmüş,ölümlerden dönmüş,hatta iki de kitap yazmış cesur bir adam,aşkını en derinlerde yaşıyor,iç seslerinde Nehir'e söyledikleri, ve çoğu zaman küçük kağıtlara yazdığı duyguları onun ne kadar aşık ve tutkulu olduğunun kanıtı.. Nehir Güven, kendisi babasının sahip olduğu gazetenin dergi bölümünde çalışıyor,şımarık bir genç hanım,bir eli yağda diğeri balda olunca öyle oluyor sanırım :) Eser'le burada tanışıyorlar,ve birbirlerine aşık oluyorlar, henüz ikisi de çok genç, Eser'in mesleğinde ilerleme hayali var, bunun için en tehlikeli coğrafyalara gitmekten çekinmiyor,ama aslında bunun ardında sadece büyük bir gazeteci olma isteği yok, maddi açıdan da iyi bir duruma gelip, Nehir'in yaşadığı hayatın aynısını vermek istiyor .. Ve bir gün , üstelikte en ihtiyacı olduğu bir zamanda, şımarık kızımız , yağız delikanlımızı terk ediyor, ( arkadaş bu kadar aptalca bir nedenle böyle bir adam nasıl terkedilir anlamadım gitti) genç adam bu acıyı unutmuyor, zaman geçiyor,hayat onları olgunlaştırıyor,ve yolları tekrar birleşiyor ,tam on beş yıl sonra,ve aynı gazetede, birbirlerine olan sevgileri çok derin çok güçlü, belkide bu kadar güçlü olması onların acılarını ikiye katladı, en derin yaraların içten içe kanaması gibi yıllarca kanattı onları... Bu kadar iç sesleriyle cebelleşeceklerine, düşündüklerinin en az yarısını birbirine söyleyecek cesarete sahip olsalardı,iyi olurdu ama ille uzatacaklar,kitap erken bitmesin diye herhalde :) "Seni çok seviyorum Eser" " Keşke Bana Dönseydin" "Keşke Beni Çağırsaydın" "Valla haberim olsa aracı olurdum" birinden biri de zahmet edip ilk adımı atmamış ki, on beş yıl ne yaptınız kardeşim, kendi kendinle konuş dur, hiç deme bir yüzleşeyim , bir hesap sorayım, içimin acısı soğusun , ( valla ben çatlardım, tam dayaklıklar ) :) Yazarın kalemini sevdim,cümlelerin derinliğini, hissettirdiklerini sevdim, sevmediğim sadece hikayeydi, kafamda bir mantığa oturtamadım, on beş yıl süren bir hasretin,içten içe kanamanın,yanmanın nedeni,bu kadar basit olmamalıydı :) http://gulunkitapligi.blogspot.com.tr/

Hiçliğin Kıyısında (The Edge of Never #1)
Hiçliğin Kıyısında (The Edge of Never #1)

10

Aslında bazılarımızın hayal ettiği, ama gerçekleştirmek için cesarete sahip olamadığı bir şeydi onların yaşadığı. Camryn'in yaşadığı bazı acı tecrübeler kendisine ağır gelmeye başladığında, eline çantasını alır ve otobüsle hiç bilmediği şehirleri dolaşmaya karar verir, hiç kimseye hesap vermeden, sadece kendi istediği ve sevdiği şeyleri yapmanın huzurunu ve mutluluğunu tatmak ister. Fakat Andrew'la karşılaştığında işler hiçte umduğu gibi gitmez, ufak tefek atışmalarla başlayan otobüs seyahatleri onlara, aşkın, tutkunun, acının, mutluluğun ve hüznün kapısını aralar, birbirlerinde eksik olan ne varsa yine birbirlerinde tamamlarlar. Andrew, Camryn'in kabuğunu kırmaya çalışır, ona cesareti, hesapsız kitapsız yaşamanın insanı nasıl özgür ve mutlu kıldığını,düşündüklerini ve hissettiklerini söylemekten asla korkmaması gerektiğini öğretirken, Camryn Andrew'a yaşamakta olduğu büyük acıları aşmasında yardımcı olur, fakat bilmediği şey, genç adamın hayatıyla ilgili önemli bir karar almasında anahtar rolünü oynayacağıdır. Kısacası bu yolculuk, iki gencin, Aşkı, tutkuyu, hayatı ve kendilerini keşfetmelerini anlatıyor ve ben bu ikiliyi çok sevdim özellikle Andrew'u dememe gerek yok sanırım : ) http://gulunkitapligi.blogspot.com.tr/2015/04/hicligin-kiyisinda-tanitim-ve-yorum_4.html

Tutkunun Sırrı ( Sır Serisi # 2 )
Tutkunun Sırrı ( Sır Serisi # 2 )

10

Sır Serisinin ikinci kitabı ve ben bu çocukları Zeus'tan alıp evlat edinmek istiyorum bunun için tanrılarla savaşmaya hazırım :) Bizimkiler yine bildiğiniz gibi, yani harikalar,başlarından bela eksik olmuyor, eski düşmanlarla son bir rövanş zamanı, eskiler az gelince nur topu gibi yeni düşmanlarımız oluyor, haklı oldukları bir gerçek var ki çeyrek mafya olma yolunda son hız ilerliyorlar.... ( yeni düşmanları onlar bulmasa benim gözüm arıyor, avucum kaşınıyor, ne yaparsın alışkanlık ) :) Bu büyük ve muhteşem aileye yeni katılanlar var, hali hazırda bekarların nesi eksik, çoktan kapılmış olanlardan değil mi ama :) ilk piyango Rüzgar'a vuruyor, ama aşk anlamında değil, geçmişlerinden gelen ve öldüğü düşünülen bir kız ortaya çıkıyor, Zafer pisliğinin yaptığı daha neler çıkacak bakalım... ( bu arada zafer efendinin ölüme yaklaşma haberini aldığımdan beri çok mutluyum paylaşayım dedim) kızın adı Dilara garibim verildiği ailede çok çekmiş, eziyetler sonucunda duyma yetisini kaybetmiş,ve aynı zamanda kendisi Demir paşanın yeni baş belası olma yolunda hızla ilerliyor :) Anlayacağınız bu kitapta ilk aşk acısı çekenlerin başında Demir gelecek,valla bu adamın aşkı da hiç çekilmiyor, ne kendinden emin ne kızdan, ne yakınlaşıyor ne uzaklaşıyor, verem eder adamı verem, ah birde atarlanmaları var ki sormayın, havada uçuşan tehditleri küfürleri de cabası, sayesinde gülmeye doydum :) Tamam kabul, görünen o ki bizim psikopatlar biraz çabuk aşık oluyor, ama oldular mı da kızların vay haline, gölgelerine gölge düşse eller beldeki silahlarda, primitif öküzlerim benim :)) Aileye yeni katılan diğerleri ipek, Masal,Yağmur bebek,ve Ateş bebek ki onlarda baya atarlı bir şekilde dahil oluyorlar aileye, silahlar,kaçırılmalar,yanlış anlaşılmalar,gerisini siz düşünün artık, zaten normal yolla gelseler şaşarım, ayarım bozulur,sinirlenir bırakırım kitabı o derece yani :) Eski düşmanlardan Fatih efendinin başına gelenleri okudukça, Hannibal Lecter bunları görse çıraklık için başvururdu diye düşündüm yeminle, amanın o nasıl işkencedir, o nasıl fantezidir öyle, kanım dondu resmen, birde dinlenme molasında yemek yemezlermi, gerçi patlamış mısır daha iyi gider diye düşünmedim değil... (yazarken gülümsediğim düşünülürse azcık yardım mı alsam ne, psikolojik olarak, ah hep bu çocukların yüzünden) :) Eğlendiğim yerler çoktu, mesela, giydikleri kıyafet yüzünden okul kantininde kızların peşinden koşmaları inanılmazdı ah ömrümü yedi o sahne benim, sonra mafya babasından kız isteme sahnesi, dökülen ecel terleri,koca koca tanrılar ne hallere düştüler yazık oldu koç yiğitlere :) Eleştirdiğim yerler var mıydı azcık, yani kabul Rüzgar'ın aşkı biraz acele oldu belki, tamam ipek'in hayatı biraz abartıldı gibiydi,her şeyi yapıp edip, polislere hiç yakalanmamaları, şehirde at koşturuyorlar gibi bir durum yarattı, ama onuda para ve adam güçleriyle hallediyorlardı, belki de ondandır,ama bu kitabın muhteşemliğinden bir şey kaybettirdi mi hayııır :) Serinin devamı mutlaka gelmeli,zira onlar gelmezse ben gitmeyi düşünüyorum :) http://gulunkitapligi.blogspot.com.tr/

İntikamın Sırrı  ( Sır Serisi # 1 )
İntikamın Sırrı ( Sır Serisi # 1 )

10

Ah bunlar gerçekten Zeus'un çocukları,adları bilinsin yada bilinmesin, tanrı, yada yarı tanrı hiç farketmez varlıkları yeter :) Son zamanlarda okuduğum en iyi kitaplardan birisiydi bayıldım :) Benim muhteşem psikopatlarım ( biraz tuhaf oldu farkındayım) ama beşine birden hayran kaldım, yaptıkları inanılmaz işkenceleri bile gözüm görmedi ( kitabın yan etkisi) Zeus'un çocukları, Toprak,Demir,Batı,Poyraz ve Rüzgar bu beş genç ülkenin en ünlü şirketlerinden birinin sahipleri ve daha bir sürü şeyin, görünüşte beş playboy ama içlerindeki acı ve intikam hırsı geleceklerini çok önceden planlamış, Toprak ve Demir kardeş Batı ve Poyraz kuzen, Rüzgar içlerinde en masumu görünüyor ama son yaptığını okuyunca yuh diyeceksiniz masuma gel :) Duru ve Şule, ikisi çok iyi arkadaşlar aynı okula gidiyorlar ve yapılan bu intikam planı onların hayatlarını kökünden değiştirecek iki kızı da çok sevdim, aslında Şule intikam planına dahil değil aileye sonradan farklı sebeplerle giriyor,bu kızlar güçlü ve akıllılar, başlarına ne gelirse gelsin dimdik ayakta kalmayı başardılar onların yaşadığı acılardan,ki özellikle Duru'nun yaşadıklarından sonra travmayı kimse bu kadar kolay atlatamazdı... Zafer Ekin ( adını yazarken parmaklarımı ümüğünü sıkarken hayal ediyorum ) bu beş genç adamın ailesini, onlar henüz çocukken yok eden pislik ( daha çok şey söylerdim de neyse) gözünü para hırsı bürümüş acımasız bir katil ve Duru'nun babası,Zafer denen pisliğin bu genç adamların ailelerine yaptıklarını okuduğunuzda kanınız donacak,ah dedim okurken, bende o gruba dahil olacaktım ki bizim yarı tanrıların ona yaptığı işkencelerde benimde el emeğim göz nurum olacaktı.. Bende psikopata bağladım yeminle:)) Bizim yarı tanrıların planları hazır ve bu anı tam yirmi yıldır bekliyorlar, Zafer Ekin'in tüm ailesini yok edecekler,işe iki kızından birini kaçırmakla başlayacaklar ve ilk piayango Duru'ya vuruyor.. Kitap Duru'nun kaçırılma sahnesi ile başlıyor,ve ben gerçekten işkence edeceklerini hiç düşünmemiştim en azından bu kadar manyak olduklarını fark edememiştim,yalnız kızla ilgili çok önemli bir gerçek vardı, bir avazda söyler uçurumun kıyısından döner diye düşünmüştüm ama kızında kafası karıştı mantık devre dışı kaldı haklı olarak... Bu Beş adamın ilk başlarda ki psikopatlıklarından tırssamda, daha sonra yerine bıraktıkları, merhametlerini, masumiyetlerini, esprilerini, birbirlerine olan bağlılıklarını sevdim, acıları için üzüldüm, küllerinden yeniden doğmaları ile gururlandım her halleri ile güzellerdi, ağızlarının bozukluğunu bile sevdim küfürün bu kadar yakıştığı kaç adam var bu hayatta :) Kitapta sadece Duru ve Toprak'ın hikayesini okumuyoruz Şule ve Batı'nında hikayelerine ortak oluyoruz.. Birde Semih'imiz var çocukların hazırladığı paketleri temizleme görevi kendisine ait, artık paketin ne olduğunu anlamışsınızdır , holdin'in güvenliğinden sorumlu ama dersin kan kardeşler, evden çıktığı yok :)Semih'in esprilerine çok güldüm, hele sonlara doğru bir sahne vardı, kendisini ailenin ihtiyar sağırı olarak lanse ettiği orada koptum, tabi birde doymak bilmeyen bir midesi var :) Bu arada Duru'nun müzik zevkine hayran kaldım aslında sanırım bu yazarın müzik zevki oluyor, kendisini tebrik ederim :) Ve ben ikinci kitap için sabırsızlanıyorum, umarım aynı tadı alırım :) http://gulunkitapligi.blogspot.com.tr/

Rüzgar Çanı
Rüzgar Çanı

7

Okumayı istediğim kitaplardan biriydi Rüzgar Çanı :) Hikayemiz İzmir / Urla'da geçiyor , Berna hayatının en güzel zamanlarının bir kısmını hastane koridorlarında geçirmiş,ona destek olması gereken kişi tarafından terk edilmiş, daha sonra hastalığı yenmiş yenmesine ama bunun birde bedeli olmuş, geleceğini etkileyebilecek kadar önemli bir bedel, Kardeşi gibi gördüğü Nil ile birlikte tası tarağı toplayıp İstanbul'u terk etmişler tebdil i mekanda ferahlık var demişler sanırım, bence iyi de yapmışlar İzmir her derdin devası gibi geliyor bana da her zaman :) Hikayenin diğer kadın kahramanı Nil , ben hikayede en çok onu sevdim, akıllı, güzel, düşünceli ve korumacı,aslında Nil öz kardeşi değil Berna'nın ama ailesi onu yanlarına alınca kardeşten de fazla olmuşlar birbirleri için, Berna'nın zor zamanlarında en büyük destekçisi olmuş, bir nevi panzehir de diyebiliriz kendisi için , Nil'in Urla'da tanıştığı ve evlendiği Avukat eşi Toprak, bence tam Nil için yaratılmış biri, çok yakıştırdım onları,yakışıklı akıllı ve karısına tapıyor, Demir, hikayenin karizmatik yakışıklısı,geçmişi sırlarla dolu, kıskanç, öfkeli, aşırı sahiplenici, bakışlarıyla bile adamı öldürebilir o derece yani, bu kadar sert karakterinin nedenini ilerleyen sayfalarda öğreniyoruz ki buda duruma açıklık getiriyor. Berna ile birbirlerine ilk görüşte aşık oluyorlar, bir kız kardeşi ve küçük bir yeğeni var, onlara fazla yer verilmemiş ama varlar yani :) zaten Demir'in ailesi hakkında detaylı bilgiler yok daha çok Berna ve ailesi etrafında gelişiyor olaylar.. Aslında olayların çok hızlı yaşandığını düşündüm ilk başlarda, yani ilk görüşte aşk,çok kısa bir sür sonra yaşanan birliktelik, ama ikisininde geçmişte yaşadıklarını öğrenince bu hızlarına hakta vermedim değil :) Berna'nın yaşadıkları hiç kolay değil ama bende kitap boyunca biraz ezik bir karakter izlenimi bıraktı, yani sürekli Nil e muhtaç, Nil dadısı gibi neredeyse, hele son 30 sayfada beni delirtmeyi başardı Berna'cık, asıl olayların patlak verdiği sahnelerde ki tepkileri tam bir yargısız infazdı.. ikisininde birbirinden sakladığı çok önemli sırlar var ama bunların son 30 sayfaya sıkıştırılmasını sevmedim, gerçekten ilişkilerinin seyrini değiştirecek olaylardı bunlar ve ben bunu daha uzun okumak isterdim, yüz yüze geldiklerinde o diyalogları duymak isterdim, öfkelerini, kavgalarını, suçlamalarını ,ve birbirlerini affedip yeniden bir araya geldiklerinde ki o satırlara daha bir yakından tanık olmak isterdim, ama olmadı ne yapalım kısmet değilmiş :)) O son sayfa neydi öyle,bu konuda yazarlarımızın biraz daha yaratıcı olmaları gerektiğini düşünüyorum :) Kitapta sürekli sürekli 80-90 ların şarkıları ve şarkıcı isimleri biraz fazla geldi, saymadık isim çalmadık parça kalmadı, kızlar o yıllara hayran da abartılı bir şekilde :) bu arada klip kelimesine de takmış durumdayım buradan duyurulur :) Ayrıca Toprak ve Nil in hikayelerini de okumak isterdim güzel olurdu :) http://gulunkitapligi.blogspot.com.tr/

Aşk Bir Masalmış
Aşk Bir Masalmış

6

Kitabın beğeneni çok ama ben onlardan değilim : ) Beyaz Atlı Prensini bulabilmek için, şehrin neredeyse yarısıyla çıkmış bir kadının, yaşadığı hayal kırıklığı nedeniyle,şehrin kalan yarısına küsmesinin hikayesi ( Bence Şehrin kalan yarısı çok şanslı) Darby gelgitleri çok olan bir kadın, Jake'e bir yaklaşıp bir uzaklaşıyor, sürekli eski ilişkilerinden ve yaptığı hatalarından bahsediyor, uzak durması gereken erkeklerden oluşan uzun bir listesi var, ve tamda bu nedenle aralarında ciddi bir şey olamayacağını söyleyip duruyor. Ve Jake gerçekten harika bir adam, iyi bir işi var, yakışıklı, esprili, güvenilir,ihtiyacın olduğunda her zaman yanında bulabileceğin biri, ve tam da bu nedenle bence Darby’den daha iyisin hak ettiğini düşünüyorum Bazen Jake'e kızmadım değil yani fazla mı geniş bir adamsın sen, yada fazlamı körsün , yada fazla mı aşık : ))

30 Yaşındaysanız Hayat Gerçekten Zor
30 Yaşındaysanız Hayat Gerçekten Zor

8

Hayat üç buçukla dört arasındadır,. Ya üç buçuk atarsın ya dört dörtlük yaşarsın :)) Dünya'nın en tatlı ufaklığının adı gibi, Peri masalıydı kitap, tamam kabul, biraz akıl sınırlarını zorlayan bir masaldı, olmaz dediklerimizi oldurur, doğanı güldürür, ölüyü diriltir cinsinden :) Nazlı, hikayenin tatlı deli kadını, zira ben hiç bir sayfada akıllı haline denk gelemedim. Kendi evinde , kendi yatağında eşinin kendisini sonradan olma bir sarışınla aldattığına tanık oluyor, ve sonrasında hayatında değişiklikler yapmaya karar veriyor, aşkı meşki rafa kaldırıyor, sahibi olduğu pastanesine daha bir sarılıyor, onun tabiriyle yontulmamış kocasına evet demeden önce bıraktığı üniversitesine geri dönüyor, yani anlayacağınız bir elinde ders kitapları, diğer elinde hamur işleri,günleri deviriyor, tabi birde deli bir annesi var ki evlere şenlik ( okudukça benim ki canlandı gözümde) Nazlı hayata hep olumlu yanından bakan bir kadın, her ne kadar kendisi farkında olmasa da güçlü, akıllı ve oldukça güzel, bugüne kadar kendi becerilerinin farkına varamamış olmasının nedeni, hayatına doğru insanların dahil olmamış olması, buna kendi ailesi de dahil.. Evlilikten ağzı bir kere yanmış, yoğurdun yanına bile yaklaşmayı düşünmezken,evrenin çekim yasası ve Barış'ın ona harika oyunları olduğunun farkında bile değil, iki arada bir derede neler becerecek bu adam şaşıracaksınız, eh aklına koyduğunu yapan, alacağım dediğini alan cinsinden, ve işe Nazlı'nın kafasındaki kötü evlilik imajını silmekle başlıyor, ona herkesin bir olmadığını,henüz kendisiyle tanışmadığını göstermeye hazır, tabi annelerin yardımıyla :) Barış Emirli , kendisi dört yaşında tatlı mı tatlı, adı gibi Peri olan bir kız çocuğu sahibi bekar bir baba,aslında terk edilmiş bekar bir baba ( onu terk edenin beyninden şüphe eder aklına turp sıkarım) istanbul'un köklü üniversitelerinin birinde en genç öğretim üyesi ve bilin bakalım bu üniversiteye kim gidiyor, tabi ki Nazlı,ve bizzat kendisinin hocası oluyor, bu yakışıklı adam, sadece yakışıklı değil her daim arsız bir gülüşe sahip, çapkın bakışlı ve söylediği hiç bir şeye hayır deme şansı bırakmayan sevimli ve çekici:) Kitabın, kaçan kurtulur dedirten cinsinden tatlı anneleri , ah o anneler yok mu, bence de yok, zira hem çatlak, hem eski kafalı, aynı zamanda geniş ve modern bir aile kurgusunu ben bile hayalimde bir araya getiremezdim hele de bir kız annesini :) onların bu iki yetişkin çocuğu bir araya getirme çabası, çöpçatanlık işleri görülmeye değerdi, kitabı okudukça yok artık diyeceğiniz yerler çok, her şeyin bu kadar çabuk gelişmesi, olayların hızına ve bazende mantığına yetişememeniz olası, ama başında da dediğim gibi bu bir peri masalı, tamam biz buna masalın Nazlı'ca versiyonu diyebiliriz :)) Bu arada Barış' için Cemal Süreyya ne anlama geliyormuş öğrenmiş olduk, özellikle takıldığı yer aklıma geldikçe gülüyorum :) Velhasıl kafa dağıtmak, eğlenmek, bu curcunaya dahil olmak istiyorsanız mutlaka okumalısınız derim :)) Not: Ben Aslan'ın düğününde asla şahitlik yapamazdım, kırk satıra bile razı gelirdim yani o derece,(Aslan kim mi, cevabı kitapta :) http://gulunkitapligi.blogspot.com.tr/