Librarian, 111 adet değerlendirme yapmış.  (5/16)
Grinin Elli Tonu (Fifty Shades, #1)
Grinin Elli Tonu (Fifty Shades, #1)

9

Gabriel serisi, Crossfire serisi ve Grinin elli tonu serisi...Bu üç grup bir şekilde birbirinden etkilenmiş yazarların eserleri. Üçünün de ortak yanı; psikopatlık derecesinde yaralı erkek kahramanların cinsel takıntılılıkla başladıkları ilişkilerinde aşka ve aşkın iyileştirici gücüyle normale dönüşlerinin hikayelerini anlatıyor olmaları. Grinin elli tonunun henüz diğer ciltlerine başlamadım ama birinci kitapta yazarın yazma stili, kurgulama yeteneği hakkında oldukça fikir sahibi oldum. Eleştiriler genelde zaten bu ilk ciltte geçen Christian'ın Anastasia'ya uyguladığı cinsel şiddete yönelikti. Dominantlık takıntılı Christian'ın geçmişte bu yönünü tatmin etmek adına kurduğu düzene dahil etmeye çalıştığı tecrübesiz ve aşık Anastasia'ya cinsel tutkunun dışında hissetmeye başladığı duygusal yakınlıkla baş etmeye çalışması ve doğal kabul ettiği yaralı kimliğinin bu süreçteki isyanı bence güzel kaleme alınmıştı. Anastasia'nın ağzından anlatılan hikayede Anastasia'nın Christian'a duyduğu aşk ile onun sapkın talepleri arasında sıkışmışlıkla yaşadığı ikilemler zorlama olmamıştı. Her ne kadar Crossfire serisindeki Gideon karakteri benim daha favorim olsa da oradaki Eva karakterinin ilişkiyi daha da dengesizleştirmeye yarayan hareketleri, okuduğum süre boyunca bana yazarın kitabı uzatmak adına zorlaması gibi gelip rahatsızlık vermişti.Her üç roman serisinde de çeşitli istismarlara uğrayarak büyümüş erkek karakterler içinde en istikrarlı bağlılık duygusu sergileyen karakter olduğu için Gideon hep 10 puan ön plana çıkmıştır benim için. Günümüzde erotik romantik romanlar olarak ayrı bir sınıfa giren bu seriler içinde grinin elli tonunun belki de ilklerden olması adına haksızlığa uğradığını düşünmeden edemedim. Yazarın kalemi oldukça başarılıydı ve kurgu içinde olaylar acaba nereye yön değiştirecek diye duyulan beklentiyi hep sıcak tutmayı başarmıştı. Cinsel içerikli bölümler adına bir günahkarlar serisini okumamış okurlar için buradaki hakimiyet üzerine kurulu fanteziler fazla kaçmış görünse de Christian karakterinin kişilik bozukluklarına neden olan geçmişde aldığı hasar göz önünde tutulursa sapkınlık konusunda sınırlarını yine de korumayı başarmış olduğunu düşünüyorum.

Belalı Düğün (Beautiful, #2,5)
Belalı Düğün (Beautiful, #2,5)

8

Şunu baştan açıkça belirtmekte fayda var. Yazar bu kitabı üçlemesi (Araf, Cennet, Cehennem) istediği başarıyı yakalayamayınca çıkarmış burası kesin. Ve yazılması gereken bir devam kitabı mıydı? Hayır çünkü burada anlatılan Vegas düğün süreci diğer iki bela serisinde anlatılmıştı. Amaa...Travis diyeceğim başka bir şey demeyeceğim. Okuduğum onca romantik roman içinde sayılı erkek kahraman favorilerimden birisi. Bu kitapta da düğün gerilimi ve Güvercin'e olan aşkı öylesine tatlı anlatılmış ki yine olsa yine alır yine okurum diyebilirim sadece.

Karanlığın Elli Tonu (Fifty Shades, #2)
Karanlığın Elli Tonu (Fifty Shades, #2)

9

Biliyorum grinin elli tonunda yazdıklarıma benzeyecek ama bu seriye ve yazara nasıl bu denli haksızlık edildiğini bir türlü aklım almıyor. Evet seks diz boyu bunu zaten kitabın içeriğindeki uyarıdan da gayet iyi anlıyorsunuz. Ve zaten bu romanı okumaya niyet ediyorsanız bir "aşk ve gurur" okumayacağınızın bilincinde elinize alıyor olmanız lazım yoksa kusura bakmayın ama biraz saf olmanız gerekiyor ya da kör dalış yapıyor olmalısınız ve iyi bir okuyucu iseniz alacağınız bir roman için iyi kötü bir ön araştırma yapıyor olmanızı beklerim şahsen. Bir tutku bu denli iyi mi kaleme alınabilir. Kesinlikle bu tür romanların babası olarak niteliyorum bu seriyi. Üzerine ne romanlar yazıldı ve ben önce onları okudum - çok şükür - böylece nasıl kopyalar olduğunu gayet net bir şekilde anlayabilmiş oldum. Gerçek bir aşk romanı mı istiyorsunuz her şeyiyle bambaşka, erkek karakterinin karizması, gücü, sevgisi, inceliği, tutkusu ile gözünüzün önünden hiç gitmeyeceği, kadın karakterinin naifliği, gücü, sevgisine sahip çıkışı ile sizi sarıp sarmalayacağı. Bu seriyi okuyun lütfen.Ve bunu yapacaksanız birkaç olumsuz yorumun etkisini aklınızdan silin ve kendi değerlendirme pencerelerinizi açık tutarak bu romanları elinize alın. eğer bundaki cinsel öğeler yanlış geliyorsa hala zirveden inmemiş olan günahkarlar turnede serisini elinize alın da sapıklık-sapkınlık ne demekmiş bir mukayese edin. Bu serinin tek suçu bu tarz romanlarda başı çekmiş ve ülkemizde bu tarz romanlara pirim verilmeye başlanmadığı dönemde çıkmış olması.

Araf (Providence Üçlemesi, #1)
Araf (Providence Üçlemesi, #1)

4

Hüsran hüsran hüsran...Nasıl yaparsın böyle bir şeyi Mcguire.Ben ki talı ve ayaklı belanın hastasıydım. Dumur oldum. Sen demi bindin "doğaüstü kahraman romanı yazarsam on ikiden vururum" atına?Neyse neyse isyanımı ve yıkımımı içime atıp serinin ilk romanına bir değineyim en iyisi:( Kızımız Nina normal bir insan çocuğu (en azından şimdilik) ama bir de Jared'ımız varki melez! Yani yarı melek. Bir de Nina'ya doğduğu gün koruyucu atanmış. Üstelik de ona onun haberi olmadan yıllardır deli divane aşık. Ba ba ba. Ninamızın babası vefat eder ve bizimkiler karşılaşır. Ve başlar sana her çeşit meleğin ve meleklerin kötü olanlarının kullandığı kötü adamların karıştığı bir savaş. Mcguire ne yapmış biliyor musunuz? Azıcık Alacakaranlık serisinden alalım azıcık da Fısıltı serisinden katalım...Hımm bunun biraz da tatlı-ayaklı belası eksik azıcık da ondan ekleyelim. Hah tamam Providence serisi hazııırrr herkes sofraya. Nasıl heyecanla romanı elime aldığımı tahmin edemezsiniz. Ama ne yazık ki karakterleri çok zorlamış. Aşklarını tutkuya döndürmek için kendisini perişan etmiş.Bence seriye başlamayın. Ama illaki diyorsanız da ne diyim kendiniz bilirsiniz.

Anlaşma
Anlaşma

6

Tekrar ediyorum F.M.Arsal'ın artık yepyeni ufuklara yelken açması gerekiyor.Kalemini gerçekten çok seviyorum ama takıntılarından arınmış bir yenilenme ile kurgu maharetini yepyeni romanlara taşımış olarak görmeyi çok istiyorum kendisini.Çıkış noktalarını her daim çok tatlı yakaladıktan sonra ardı sıra neredeyse ezberlediğimiz bir tekrarla ilişkilerin akışına artık bir dur demesi gerekiyor.Merve ve Yavuz'un aşk hikayesi de öyleydi işte.Tasvirler harika, muhteşem bir karşılaşma tarzı ama...Tüm F.M.Arsal kızlarında olduğu gibi istemem ama - cı bir çıtır kızımız, oğlumuz da bana aşk uğramaz - cı olgun zengin erkeğimiz. Fonda her daim olduğu gibi yerli pop çalarken çaylarda hep tek şeker... Asude gibi bambaşka bir ülkede bambaşka bir yüzyılda ve yabancı karakterlerden oluşan bir roman bile yazabilir hatta.Böylece kalıplarından kurtulup kaleminin güzelliğiyle bizi bambaşka boyutlara taşıyabilir. Ben niye hala F.M.Arsal okuyorum? İşte o boyuta beni alıp götürecek romanını o seferinde bulurum diye:)

Ateşli Kalp - (Bloodlines, #4)
Ateşli Kalp - (Bloodlines, #4)

5

Adrian ve Sydney arasındaki ilişkinin oluşmasını o kadar bekledikten sonra biraz hüsrana uğradım açıkçası. Evet delicesine bir aşktan sıkça bahsediliyordu. Bu aşk pek çok açıdan yasak bir aşk üstelik. Ama bir Rose ile Dimitri aşkındaki tutkuyu bulamadım işte. Spoiler vermek istemesem de bu cilt beni Lux serisine (4.cilt köken'e) götürdü. Mead'in akıcı bir dili var ve serilerin tüm kitaplarında bundan taviz vermedi. Bu ciltte de aynı yazım tadı devam ediyor. Ama işte ne yazık ki serilerin kötü kaderi bu: cilt sayısını arttırmak adına uzat. Bu nedenle kalan iki cilt tamamlanıp ülkemizde yayınlanana değin bundan sonra çıkacak cildi okumama kararı almış bulunmaktayım. Belki bundan sonraki cilt de yayınlanmış olsaydı ateşli kalp daha bir keyifli olabilirdi. okumayı planlayanlara tek tavsiyem bu yönde olabilir ancak.

Cehennem (Robert Langdon, #4)
Cehennem (Robert Langdon, #4)

9

Bazı okuduğum romanlar ben de oldukça derin etkiler bıraktığında onlara yorum yazma konusunda sıkıntıya düşüyorum.Kısa zaman içinde okuduğum ve bu şekilde etkilendiğim birkaç romandan birisi de cehennem oldu.Dan Brown'un hemen hemen bütün romanlarını okudum.Kalemine ve kurgu zekasına hep hayranlık duydum.Ama son demlerde Hristiyanlık propagandasını abartmasından dolayı biraz uzak durmaya çalışıyordum.Bu nedenle cehennem'i almış olmama rağmen okumamak için direnmiştim.Okuduktan sonra ise kendime çok kızdım. Çünkü Brown bu kez kendini aşmış.Araştırma ekibini de kendisi ile birlikte tebrik etmekten kendimi alamadım.O denli sanat tarihi ve beraberinde terminoloji yüklü bir roman olmasına rağmen hiçbir anında bunalmadan okudum. Dante'ye Gabriel serisi ile duymaya başladığım merak ve ilgi tavan yaptı. Boticelli'nin eserlerine daha bir alıcı gözüyle bakar oldum. İstanbul'daki baş yapıtları karış karış gezmiş olmama rağmen kendimi bir Türk olarak eksik hissettim. Bendeki bu etkileri yaratmanın dışında matruşka vari bir iç içe geçmişlikle sarılmış kurgunun son buluşunda yaşadığım duygu ise beni yorum yapmaktan alıkoyan yandı. Hiçbir zaman komplo teorileri üreten ya da bu yöndeki konuşmalara itibar eden birisi olmamışımdır. Ama bence bu kitabın içeriği bir kurgu değil!!! Okuyun, sonundaki olaylara bir göz atın ve sonra şöyle sadece yakın çevrenizi bir düşünün. Burada spoiler vermek istememe rağmen yine de düşüncemi belirtmeden geçemeyeceğim. Sizce de neredeyse tarihi belirli bir dönemden itibaren toplumumuzda sebepsiz yere bu sıkıntıyı yaşayan insanlar çoğalmadı mı?? Ve hepsi de genç sağlıklı insanlar???Düşünün lütfen.