bilge çetin, 146 adet değerlendirme yapmış.  (12/21)
Mahremiyetin Dönüşümü
Mahremiyetin Dönüşümü

10

Cinsel kimliğin zorunluluklardan kopuşu ile geldiği noktanın ilginç tespitlerle sunulduğu bir kaynak.

Sultanı Öldürmek
Sultanı Öldürmek

7

Kızımın Doğum Günü hediyesi : ) Okuyup bitirmem için hevesle gözlerimin içine bakan küçük kuzumu mutlu etmek için araya sıkıştırdığım bu masum kitap bir müddet sonra ister istemez aldı içine beni. Masum diyorum zira kitabın kahramanı o kadar iyi niyetli bir insan ki. Müştak. Ahmet Ümit'in okuduğum ikinci kitabı. İlki Beyoğlunun en güzel Abisi idi. Açıkçası beni ciddi bir Ahmet Ümit fanatiği yapacak bir kitap değildi. Ancak Sultanı Öldürmek zihin kütüphanemde farklı bir yere oturdu. Okunuşunda ki yumuşaklık, okuyucuyla zıtlaşmadan kendini ifade etme çabası, karakterlerin oturduğunuz sokakta karşılaştığınız insanlardan herhangi birine kolayca dönüşüvermesi yada zaten onlar orada idi ama siz yeni farketmişsiniz gibi bir durum... Bunlar elime , kafam dallanıp budaklandığı, onları bir müddet kendi haline bırakmanın gerektiği zamanlarda yeni bir Ahmet Ümit kitabı almam için yeterli sebepler. Ancak ivek ivek Ahmet Ümit aramamı gerektiren noktalarda var şüphesiz. Kitap konu itibari le, benim için, kaypak bi zeminde. Bazı tarih sahnelerini okurken Fetih 1453'ü seyrediyor gibi oldum. Bu teorikte olumsuz birşey değil tabi. Adam o kadar güzel yazmış ki 1453 ile birebir örtüşüyor. Okurken izliyorusnuz ama pratikte benim için nahoş bir durumdu. Konu itibarile biraz soğuttu bu beni kitaptan. Kahrmanın, artık bunu onun kişiliğine vermek zorunda kaldım, pimpirklililiği, delicesine sevdiği bir kadına olan aşkının aslında ne kadar da bencilce bir tutku olduğunu, ki hapse girmemek için, aşk boyutundan çıkıp kendini kurtarma çabasına dönüşmüş bencil aşıkın aşkını samimi bulmadım. Yazar bunu, Nüzhet'in yaşlandıktan sonra Müştak'ın hayallerinde yaşattığı kadından uzaklaşarak, farklı bir kültürde uzunca bir süre yaşamanın verdiği doğallıkla değiştiği teziyle sunmuş ama yine de beni ikna edemedi. Aşık maşukunu her daim, her haliyle sever. Hele bu Müştak gibi narin tabiatlı bir insan ise. Kitabın sonu da muallaklı kaldı. Son hatırlama sahnesi sırf kafa karıştırmak için yazılmış. Ve katilin temizlikçi Fazilet çıkması. -Nasıl da faka bastırdım sizi ama ....demiş gibi geldi bana . Hayır Müştak da katil olabilirdi . Benim için sorun yoktu yani. Çünkü , kitabun başından itibaren yarattığı Psikllojik sorunlu Müştak tiplemesi ile gayet de cinayet işleyebilecek bir Müştak tasviri yapmıştı. Yok illa mutlu sona kavuşup, yorumumun başında anlattığım, sokağımızın insanı tiplemesiyle örtüşeceğiz ya . Ne gerek var insanları huylandırmanın, şüphelendirmenin. Oysa herkes göründüğünden ne kadar da farklı... Ve özellikle son dönem Türk roman yazarlarından bir kısmınında yaptığı, okuyucuyu yönlendirme çabası. Yada okuyucuyu cahil varsayarak, yönlendirme çabası. Her ansiklopedik (wikipedilik) bilginin bitişiğine iliştirilmiş ayrıntı kırıntıları. "-Sadece Sordum...Neyse biz yine konumuza dönelim, tarihe...Ben sizin Fatih Sultan Mehmed'i bizim Prens Hamlet'e benzetiyorum... Prens Hamlet...Shakespeare'in ünlü kahramanı..." Tüm saygısını ayaklar altına alarak,sanki bilmiyorduk diyesi geliyor insanın. Yada araştırmayı bilmiyorduk. Bana romanı anlat sen Hoca. Hikaye anlatır gibi. Bildiklerini anlat ama açıklama. Bırak ben araştırayım. Korkma başka kaynaklara gidince seni bırakmam. Yine okurum senin yazdıklarını ama bırak ben özgürce araştırayım kafama takılanları. Türk okuru artık cahil değil. Cahil olsam yazdıklarının arasında ne işim var, değil mi?Ben senin sandığın gibi başımı, deve kuşu misali senin yazdıklarının arasına tıkıp kalan bir okuyucu değilim. Ve son olarak kafama, neon lambaları eşiliğinde çakılıp kalan soru kancası. Kitap boyunca gerçekte yaşamış bilim ve sanat insanlarının adını kullanarak, hayal ürünü bir tarihçiye atfettirdiği Ptricide,Filicide,Fratricide. Tarih Profesörü Nüzhet Hanım'ı kitap boyunca, yine hayal ürünü gelenekçi Tarih Profesörü Tahir Hakkı'nın kelimeleriyle, gerçek olduğu kanıtlanamamış bir konuyu malzeme yaparak şöhret olmaya çalışmakla suçlayan yazar, bunu kendisi yapıyor olmasın? Her neyse, zaten tarih ciddi bir bilimdir. Romanlar vesilesi ile karanlıkları aydınlatılacak olaylar örgüsü değil. Kendi ifadeleri ile: "Ben bir romancıyım benim burada anlattığım şeyler tarihi hakikatler değil." 3 yıla yakın hazırlandığı bu kitap tüm eleştirilerime rağmen 6 gün süren okuma yolculuğumda hoş bir deneyim yaşattı. Eline sağlık.

Sefiller
Sefiller

10

Çocukluğunuzda okuyun, büyüdüğünüzde bir daha okuyun, yıllar anılarını katman katman biriktirdiğinde yine okuyun, yaşlandığınızda son kez okuyun.

Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar Casanova / Stendhal / Tolstoy
Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar Casanova / Stendhal / Tolstoy

10

Setafan Zweig'in okuduğum ilk kitabıydı. Kesinlikle son olmayacak. Zweig'e (özellikleTolstoy'u anlattığı bölümler) bu üç hayatı yaşayan ve yazan isimler adına teşekkür etmek geliyor içimden. Anlatımındaki kaotik sadelik sayesinde en basit gördüğü Casanovaya bile hayranlık duyulmasını sağlayan bir yazın adamı. Seçtiği üç karaketr birbirinden her alanda bambaşka isimler olmasına rağmen, kitabın tamamının,1-407, okurun düşünce dünyasına yansıttığı izdüşüm ne kadarda benzer. karakterleri okurken, yazarın onları kendi kelimeleriyele ama karakterlerin dışına çıkmadan, tasvir etmesi sayesinde hem karakterlerle hemhal oluyor hem kendinize yazarın kaleminden paylar alıyorsunuz. Her cümle yediveren. Dip Not: Kitabı almanca aslından çeviren Gülperi Sert

Mağaradakiler
Mağaradakiler

10

Bu kitabı okumak isterseniz, kitaba, umarım yazara karşı hadsizlik yapmıyorumdur, son sayfalardaki Dosto ve Biz kısmından başlayın. Meriç tevazusundan, eserin önüne geçmemek adına bu kısmı kitabın sonuna koymuş ancak onu tanıyarak bu esere başlarsanız, feryatlarının, zaman zaman asabileşen üslubunun, beylik sözlerinin nedenlerini daha iyi anlarsınız. Geç kalınmış bir tanışma oldu bizimkisi. Bu dehayı keşke korkularımdan, Osmanlıca, çok çok önce arınarak tanısaymışım. İçinde bulunduğumuz şu günlerde, onun; yılmaz, yıkılmaz, dik ve onurlu duruşuna, kelimeleri ile yolumuzu aydınlatmasına ne kadar muhtacız. Sıradan bir kalem değil Meriç, bizlerin baktığını o görüyor, bizlerin gördüğünü o anlıyor, bizlerin anladığını o irdeliyor. Edebiyatın süvarisi o. Kılıcı, kalemi. Benim gibi üç beş kitap okumuş birinin onun gibi yaşım kadar edebiyat hayatı, ki soluksuz bir öğrenme yolculuğu, olan birini anlatması bu sefer gerçekten hadsizlik. Her okuyucuya idraki nispetinde pay düşer kitaplardan. Ben payıma düşeni alıp sizleri Meriç'le baş başa bırakıyorum.

Çavdar Tarlasında Çocuklar
Çavdar Tarlasında Çocuklar

7

Sanırım bu kitabı Holden okusaydı şöyle derdi: "Okuduğum en lanet kitaplardan biriydi. Aslında tam olarak öyle söyleyemezssiniz tabi. Yani kısmen. Yazarın ne yapmaya çalıştığını anlayamadım. Durmadan aynı kelimeleri kullanıyordu. Durmadan lanet diyordu. Çok ayıp.. Ayrıca bazı yerlerde lafı gerçekten iyi konduruyordu. Mizah duygusu da çok iyi.... gerçekten çok iyi. Çoğu yerde beni güldürmeyi başardı bu adam. Ooo lanet olsun. Gerçekten güldüm..." Gelelim benim düşüncelerime. Bu kitap hakkında o kadar çok olumlu yorum, şahane yorum ve "mutlaka" oku şeklinde tavsiye yorum okudum ki. Fakat kitabın başlangıcı resmen , haddi canııım, şeklinde oldu. Ancak okuyanların bir bildiği vardır diyerek hızla okumaya devam ettim. Bi an önce o bölümlere gelmek için adeta cümleleri yuttum. Bu arada Holden'lada baya baya sıkı fıkı olmuşuz hani : ) Özetle çok çok çok harikulade olmamakla birlikte (müthiş bir edebi dil beklemeyin diye yazıyorum) , yazarın kitabı yazdığı dönemi, içinde bulunduğu şartları düşünürsek oldukça etkileyici bir kitap. Aslında Holden bana acayip şekilde Markus Zusak'ın, Köpek Düşlerin'in kahramanı Cameron'u hatırlattı. Holden sanki onun sonraki halleri. Büyümüş ve hayattan iyice bezmiş. İçine doğduğu, başarı olmayanların ezildiği dünya onu münzevileştirme derdinde. Kısmen başarılı. Çavdar tarlasında erken olgunlaşmış bir başak Holden. Boyu o kadar uzun ki onları biçmeye gelenleri ilk o görüyor. Kitap uzun yıllar ABD de yasaklı listesinde imiş. Oysa ben 7. sınıfa giden oğluma okutsam mı acaba derdinde idim : ) Tabi ki olmaz, bazı sakıncalı sahneleri var : ) Küçük bir sansürle aslında neden olmasın. Çalış, daha çok çalış çarkına soktuğumuz çocuklarımızla ortak bakış açıları yakalamak için neden olmasın?

Osmanlı Aydınları ve Sosyal Darwinizm
Osmanlı Aydınları ve Sosyal Darwinizm

8

Evrim teorisi etrafında şekillenen 17.ve 18. yüzyılı anlamaya, irdelemeye dair geniş kapsamlı bir kitap. Bu dönemlerde ders kitaplarımızın aksine Osmanlı aydınlarının var olduğunu öğreniyoruz. Onların fikirlerine iştirak ediyoruz. Sosyolojiye merak duyanların hafıza kütüphanelerinde olması gereken mühim bir eser.