Öykü kitabı olduğunu düşünerek almıştım ama bir anı kitabı. Anılarla ülke gerçeklerine temas edilmiş. Ercan Kesal'in ilk kitabı galiba doktorluk oyunculuk senaryo yazarlığı derken bu işi de başarmış görünüyor...
İki hikayenin de kahramanları birbirinden yalnız. Kitap da bu tema üzerine kurulu bi de şunlar var kurulan hayaller sonrasında bunların çöküşünün verdiği keder gündelik hayatın ayrıntılarındaki büyük hüzün hapishaneler aynı kandan insanların yabancılığı... Okuyucuya verdiği edebi tad harika şiir gibi dili var. Ama ikinci hikaye çok acıydı bee ne bileyim Ferhat da mutlu olaydı ne vardı parçalandı içim... Biraz umut verseydi yazar ikinci hikayede...
Kitap başlarında bana hikaye tadı vermişti birinin hikayesi bitiyor ve o biterken diğeri onun yaşamının içinden geçiyor ve diğerinin hikayesi başlıyor. İlk defa bu tarzda bir roman okudum. Roman ilerledikçe insanlar kalabalıklaşıyor. Farklı konumlardaki insanların iletişimleri, birbirlerini suçlamaları, küçük görmeleri kısacası bir çok insanlık hali akıcı ve oldukça duru bir türkçeyle dile getirilmiş. Karakterlerin diğerlerinin kişiliği ve mevkisi üzerinde ne düşündüğü nasıl düşündüğü ayrıntılı anlatılmış.Kitap bittiğinde bitmemiş hissine kapıldım sanki yaşamaya devam ettiler. Hiç sıkılmadım. Sevgi soysal In diğer kitaplarını okumak için can atıyorum :)
Kökenlerini bilmemenin getirdiği bunalım ,hafızasızlık, kimsesizlikten doğan şiddetli bir sevgi açlığı... Öyle bir açlık ki Momo kah eve aldığı hayali dişi aslanın kendisin yaladığını hayal eder kah asasına bez dolayıp kendine arkadaş eder. İlgiye, mutlu bir kucakta nefes almaya hasrettir. Roman Momonun ağzından aktarılır. İronik ve dokunaklı... Romandaki bu dil Momonun yalnızlığını tüm gerçekliğiyle hissettirir. Momo ya eski fahişe Madam Rosa sahip çıkmıştır , birbirlerinden başka kimseleri yoktur Momonun tek tutacak dalı bu hasta ve yaşlı kadındır. Momo bu yaşlı kadına yaşından beklenmeyecek olgunlukta sadık kalacaktır. "Gece üşüdüm, kalktım gittim, madam rosa'nın üzerine bir battaniye attım." Böyle bir bağ vardır aralarında o sebze gibi yaşamda bile Madam Rosa'yı bırakmayı düşünmez hatta bir kere dışarıda biriyle tanışıp keyif almıştır hemen ardından bir vicdan azabı gelir. Elini tutar bir saat boyunca hiç bırakmadan öper güzel laflar eder. Momo'nun ağladığı anlar yürek parçalar. ''mösyö hamil, mösyö hamil' dedim ona. hiç nedensiz, öylesine. hâlâ onu seven, adını bilen birileri olduğunu anımsasın, tek bir adı olduğunu bilsin diye.'' Belki de Momo hiç çocuk olmadı olamadı... Sevmek gerek ...
Kitabın alışık olmadığımız bir tarzı ve masalsı bir anlatımı var. İçinde gerçeküstü unsurlar ve bir çok karakter barındırıyor. ilk sayfalarda çok zorlanılsa da sonradan etkisi altına alıyor okuyucuyu. Yazarın hayatıyla da benzerlikler taşıyor. Dirmit karakteri sanırım yazarın kendisi. Dirmit engellenen sürekli sorgulanan ve kendini savunmak zorunda bırakılan biri durumunda. Farklı olmanın acısını çekiyor. Latife Tekin de dokuz yaşında köyden İstanbul a göçmüş. Hayatını anlatırken inkar ve baskının binbir çeşidiyle karşılaştığını söylüyor. Dİrmit de bunları kendi ailesinden bolca görüyor. Son olarak yazar bu kitabı henüz yirmi altı yaşında yazmış.
Bu kitabı anlatacak kelime bulamıyorum Orhan Kemal sen ne büyük bir ustasın. Yaşamındaki en büyük gayeyi vazifesine bağlılık olarak belirlemiş Murtaza, çevresindeki işçiler , ailesi anlatılıyor. amirini vazifesini her şeyin üstünde tutan, bir an olsun otorite karşısında duyguları ağır basmayan tuhaf gariban bir adam Murtaza. Doğrusu da var yanlışı da. Orhan Kemal karakteri okuyucuya öyle bir yansıtıyor ki roman bitti ben evde Murtaza gibi konuşuyorum.
Genç ve idealist kaymakam Fikret Irmaklı nın ilk tayin olduğu yerde , halk üzerinde baskı kurarak onların sağlığını hiçe sayarak menfaat elde etmek isteyen çeltik ağalarıyla olan inatçı ve yılmaz mücadelesi anlatılıyor. Çok akıcı zaten kısa da bir roman hemen bitti. Sevdim ben:)