Anne sevgimden ötürü başlamıştım ancak okuduğum en korkunç kitaptı. Kitap dört kız kardeşin annelerinin ölümüyle başlıyor anneleri kızlarının yaşadığı sorunları bildiğinden her birine bir mektup bırakıyor. Lisa hariç kızların sorunları gayet olabilen sorunlar. Her ne kadar Lisa'nınkisi aptallık seviyesinde de olsa güzel başlamıştı. Ancak Lisa ve Amanda'nın hikayeleri saçmalamaya başladı. Amanda gezgin ve bir yerde fazla kalamayan birisi ama aşkı bulunca özgürlüğünü tamamen unuttu. Lisa desen ayrı saçma gitti erkek arkadaşı affetti salağı. Hele Jennifer var ki... Allah aşkına o nasıl bir sondu? Jennifer ile kocasının çocukları olmadığından ve kocası ille de çocuk istediğinden boşanmak üzerelerdir. Sonlara doğru kayak gezisine çıkıyorlar ve adamımız çocuk olmasa olur kafasına geliyor. Ama sonda kadının ben hamileyim deyince resmen küfür ettim. Bir tek Hannah hikayesi tamamen mantık çerçevesinde gitti ve güzeldi. Debbie'nin kitaplarından daha da korkunç bir iyimserlik havası vardı. Çok çok çok tozpembe.
Seri olduğunu bilmeme rağmen ucuz fiyata bulduğum için aldığım bir kitaptı.İlk okuduğumda zevk aldım ancak ikinci okuyuşumda baya sıkıldım. Ancak sonlara doğru olaylar başlıyordu keşke o olaylar daha en başta başlasaydı.
Okuduğum en kötü Hoyt kitabı bu olmalı. Hoyt diğer yazarlardan farklı olarak daha çok erkek karakterler üzerine yoğunlaşıyor ve ben bu tarzını gerçekten çok seviyorum. Burada da aynı şey söz konusu ancak kadın karakter bu romanda baya geri planda diyebilirim. Konusu da pek ilgi çekici değildi ama Hoyt yazdığı için aldım. Keşke almasaymışım.
Okuduğum ilk ve son Nora kitabı olarak kalacak benim için. Aslında bir kitaptan yola çıkarak böyle bir yorum yapmam doğru değil ve sevenlere de saygım sonsuz ancak Nora'nın yazdığı konular bana göre değil. Kitapta karakterlere ısınamadım. Bana fazlasıyla tozpembe geldi.
Aslında çiftimiz çocukluk arkadaşları ancak aralarındakine aşk diyemiyorum hala bir arkadaşlık söz konusu. Kitap akıcıydı ama yazarın yarattığı olaylara olay denmez. Ancak çok yoğun bir roman okunduğu zaman rahatlama amcıyla okunabilir.
Kitabın en iyi yönü Leydi Danbury'di. Onun geçtiği bir çok sahnede baya güldüm. Gareth karakterinin durumu biraz Simon'kisine benziyordu:Babası tarafından istenmeyen çocuk yalnız Gareth'ın durumu az farklı. Sonuç olarak ikisi de baba olayını zor da olsa atlatabilmişlerdi. Hyacint'e gelince... Anladığım kadarıyla yazarımızın en sevdiği ancak benimse en gıcık kaptığım dişi Bridgerton'dur. Leydi Danbury'e pek de benzemiyor. Danbury sivri dilli, duygularını çok çok nadir belirten biri. Hyacint ise sivri dillilikte Danbury'den aşağı kalır tarafı yok ama daha duygusal. Hikaye genel olarak sıkıcıydı. Çiftimizin babaları hakkında düşündükleri kadar heyecan olsun diye elmas olayı ortaya atılmış ama çok da heyecan verici değildi. Sonuç olarak eh işte diyebileceğim bir kitaptı.
Uzun aradan sonra okuduğum en iyi romanlardan biriydi. Ben Isabel'den çok Adrian'a bayıldım. Adrian tam aşık olunası bir erkek. Kitap gayet akıcı, yeri geldiğinde komik yeri geldiğinde hüzünlü. Yalnız Isabel'in dadısı Morgan'ı hiç sevmedim. Kızı sevdiği aşikar ama bunu gösteriş biçimini hiç beğenmedim. Morgan bir kadın karakter için fazlasıyla soğuk. Ayrıca ben Fredy'in Vivian'ı elde etme olayının biraz daha uzun sürmesini isterdim. Bunun haricinde gayet keyifli saatler geçirten bir roman.