Ephesus, Katiller Çetesi serisinin başarısını göz önünde bulundurarak yeni serisi Ruthless People'u okuyucunun beğenisine sunmuştur. Konusu ilgimi çektiği için bir şans vereyim dedim ilginçtir ki bu kitap ve yeni çıkan başka bir kitap olan Kan ve Kemik kitap sitelerinde satılmasına rsğmen hiçbir kitapçıya gelmemiş. Böylece internetten İngilizce versiyonunu bulup okumaya karar verdim. Sanırım 35 bölüm vardı anca 15 bölüm okuyabildim ve okunmaya değmeyecek bir kitap olduğuna karar verip bıraktım. Yeni dönem yabancı yazarları günümüzde geçen romantik kitap yazdıklarında f... gibi küfürler kullanmayı ihmal etmiyorlar fakat bu küfürleri belli bir yerde kullanıyorlar. Acımasızlar'da yazar kantarın topuzunu kaçırmış. Her cümlede küfür kullanması daha kitabın 2. bölümüne geçmediğim halde buz soğuğu yarattı. Kitap mafya ağırlıklı olduğu için karakterleri sevmek şart değil ama kitabı sevmek için onlarla ufak da olsa sempati kurmak lazım. Bu kitap onu bile başaramamış. Kitap her karakteri birbirinden itici olan nadide eserlerden biri. Hele en kötüsü açık ara Melody idi. Kendi ayakları üzerinde duran korkusuz bir kadın karakter oluşturma çabası var gibi görünse de karakterimiz bildiğiniz sorumsuz, kelime darağacığı sadece küfürden oluşan, kendi kafasına göre hareket eden şımarık bir ergenden ibaret. Bunun kocası da yaptığı her harekette hata üstüne hata yapan ve en az Melody kadar sorumluluk almış gibi görünse de aslında bunlardan kaçan biriydi. Kurgu olarak da hiçbir şey yoktu. Ne bir hareketlilik ne de sürükleyicilik. Pardon, bir şey vardı, o da karakterlerin aşırı çalçene olması. Eğer boş konuşan karakterler içeren bir kitap okuyayım diyorsanız kitap bunu %100 karşılayacaktır. Yazar gereksiz yere kitabı serileştirmiş, iş pekala bu kitapta bitebilirdi. Devam kitaplarının bundan iyi olduğunu sanmıyorum. İyi ki kitapçılarda satışa çıkmamış da hem 30 tl'den olmadım hem de bu sene içinde aynı hatayı 3. kez yapmadım. (Diğer hatalarım neydi diye sorarsanız Asil Teklif, Bahar Kokusu derim. Benden tavsiye bu 3 kitaptan da uzak durun. )
Kasırga Sessizliği'nden alduğım tattan sonra bir Linda kitabı daha okumak istedim. Fakat beklediğimi bu kitapta bulamamak biraz üzdü. Kitabın en büyük sorunu çok detay içermesiydi. Angie'nin avcılığa nasıl hazırlandığı, katilin cinayet sonrasında yaşadıkları hatta siyah bir ayının psikopaylıkları dahil uzun uzadıya anlatılmıştı. Bu detayları kısaltıp Angie-Dare arasındaki ilişkiye biraz daha değinseydi tadından yenmeyecek bir kitabın ortaya çıkacağını düşünüyorum. İncelemedim ama umarım Linda bunu yazarlığa yeni adım attığı zamanlarda yazmıştır diyorum. Çünkü kendisinin 2-3 kitabını daha okumak istediğime karar verdim. Şu ana kadar 4 kitabını okudum ve karakter yazmını başarılı bulduğumu söyleyebilirim. Konular ise zamanla kendini gösterecek.
Normalde bu kitabı okumayı istemiyordum fakat geçen sene olması lazım, kitap bir ara popüler olmuştu. Güzel yorumları görünce 5'tl'ye kitabı bulmuştum. Bu türü okumaya yeni başlamış olsaydım belki bir derece severdim fakat ben bu kitabı beğenmedim. Simon karakteri benim için çok soğuk ve samimiyetsizdi. Kadın karakter daha iyiydi yine de bu karakterin Simon ile harcandığını düşünüyorum. Bu kitaptan önce serinin diğer kitaplarını okumuştum ve onları daha çok sevmiştim. Konusu bile en baştan ilgimi çekmeyen bu kitabı keşke okumadığımla kalsaymışım diyorum.
Bilim-kurgu türünü işte bu yüzden seviyorum. Sizlere farklı dünyaların kapılarını aralayacak, fikirlerinizi değiştirecek veya hiç düşünmediğiniz bir konuda az da olsa fikir sahibi olmanızı sağlayacak şeyler kesinlikle bu türden çıkıyor. Gerçi ben bu türü bilim kurgu yerine fantastik kategorisine koymayı tercih ederim. Taht Oyunları'nı ne izledim ne de okudum fakat teknoloji çağı sağ olsun bir şekilde diziyi takip etmiş sayılırım. Gelmek istediğim nokta ise serinin yazarı olan George G Martin'nin bu kitaptan etkilendiğine kesinlikle inandım -zaten kendisi de kitap için ufak bir sonsöz eklemiş. Işık Tanrısı'nı okurken Taht Oyunları atmosferini kesinlikle hissettim. Karakterler görüp görebileceğiniz en ilginç kişilerden oluşuyor. Herbirinin kendi içinde bir görevi ve uyumu mevcuttu. Kitapla ilgili tek pişmanlığım "Keşke okumayı az daha erteleseymişim" dedirtmesi oldu. Okuyucuların da dediği gibi, kitap akıcılı olmasına rağmen iş okumaya gelince oldukça yavaş bir okuma gerçekleştirdiğimi söyleyebilirim. Ayrıca başladıktan sonra devamını getirmediğim günleri de düşünürsem maalesef alabileceğim zevki tam alamamış oldum. Kısaca diyebilirim ki Işık Tanrısı'nı okumak istiyorsanız hazır ve sakin bir kafayla, okuma aralarını kısa tutmaya çalışarak, 2-4 gün arası diyelim ve mümkün olduğunca yaz ayında okumaktan kaçınarak kitaba başlamanızı tavsiye ederim. Söz veriyorum bunları uygularsanız kitabı daha çok seveceksiniz. Daha iyi kavramak için kesinlikle 2. kez okuyacağım kitaplardan biri oldu.
Sanırım Korku Zweig'ten okuduğum dördüncü kitabıydı ve şu ana kadar okuduklarımın arasında en iyisi olmuş durumda. Kadın karakterin hissettiği çaresizliği duyumsamamak elde değil. Az sayfa olmasına rağmen anlattığı konuyla oldukça doyurucu ve ders vericiydi.
SPOILER İÇERİR!!! Kitap Emma'dan beklenmeyecek biçimde tam bir hayal kırıklığıydı. Serinin ilk kitabında Sarah'ı görünce "Lütfen bu eziğe kitap yazmamış olsun. Yazmışsa da lütfen Harry ile çift yapmasın." dedim. Tabiki de dediğim tutmadı -_- Zaten iki karaktere de hiç sempati duymamıştım. Bu kitapla birlikte kendilerini okuyucuya ne kadar salak olduklarını güzelce tescillediler. Bir kere konudan kaybediyor. Prensin teki eğlence olsun diye saçma sapan bir reality şov için sözleşme imzalayıp 12 kızın peşinde koşuyor. Ama bula bula en ezik kızı kendi prensesi yapıyor. Hoş, ezik prensesimiz şovun kamera çekimleriyle uğraşıyor, yine de bu konudaki bir kitap daha baştan okunmaya değer değilim diye bağırıyor. Gelelim ezik prenses Sarah'a. Yeminle okuduğum en ezik karakterdi. Bunun yanına aptal tripler, saçma çocuksu hareketler de eklenince hiç çekilmeyecek bir karakter karşımıza çıkıyor. Çevresinde sürekli melankoli takılıyor ve kitapkurdu diye bize yedirilmeye çalışılan bu arkadaş teyzesinin (büyük anne de olabilir) ona miras bıraktığı 2-3 kitaptan başka hiçbir şey okumuyor. Ayrıca yaptığı her salak davranışta nedense fatura başkasına kesiliyor ve kendisi sütten çıkmış ak kaşık olmaya devam ediyor. Örneğin içten içe Harry'nin yarışmadaki kızlara ilgi göstermediğini bildiği halde çocuğun yüzüne sürekli "Ben seni onlarla görmek istemiyorum. Ne olacağı umurumda değil ayrılacaksın o yarışmadan. ÜHÜ ÜHÜ ÜHÜ" tripleri kendisini tam sopalık yapıyor. Bir de "acılı bir geçmişi" var bu kızın. Başka yazar olsa bunu çok güzel işleyecekken Emma oluşturduğu başarısız karakterin yanında bir de bunu kötü işleyince kendisi tam bir nefretlik karaktere dönüşüyor. Harry de ayrı salaktı. Aynı kardeşi gibi kendisinde prens olduğunu kanıtlayacak hiçbir özelliği yoktu. Tek bildiği gününü boş geçirmek ve bel altı sohbetler etmektir. Ayrıca ilk kitaptaki hızlı zaman geçişleri sorunu bunda da mevcuttu. Çifti beğenmeyince, saçma da olsa hadi "Bachlelor" çakması yarışmada yaşananlardan keyif almak istiyorsun. Ama o da ne? Bunla ilgili hiçbir şey yok. "Sadece 12 kız bir anda 4'e, sonra da 2'ye indi." Kısacası Royally Matched, iki gereksiz karakterin 276 sayfayı boş boş geçirdiği bir kitap diyebiliriz. (276 diyorum çünkü zamanında orijinal dilinden okumuştum.)