Bir Avuç Aşk'ı 3 sene sonra 2. kez okumuş oldum. İki okuma arasında düşüncelerimin pek değiştiğini söyleyemeyeceğim. Bu kitabı en fazla 3 günde bitirirdim fakat kitabın çoğu sahnesini hatırladığım için okurken zorlanmadım ve 1 günde bitirdim. Bu kitabı okuyanların çoğu Devlin'i kendi kara listelerine almışlardır. Normalde bir erkekte okumakta uyuz olacağım birçok şeyi yapmış olsa da Devlin'e kızamıyorum, ondan nefret edemiyorum. Belki de sebep yazarın büyülü kaleminden. Devlin'in de dediği gibi önceleri oldukça mutlu olsa da babasının ölümünden sonra öfke ve nefretle büyümüş biri. Bu yüzden sevgi nedir bilmez ve sevmekten/sevilmekten oldukça korkmaktadır. Aynı şekilde Vanessa da beni delirtenlerden biri olmadı. Bazen çaresizliğinden ötürü kaçmayı tercih etse de aşkı için yeri geldiğinde savaşmasını bilmiştir. Daha önce de bahsettiğim gibi aşk kitaplarında aşırı uzun sayfaları sevmem ama Brenda şu an için bu konudaki istisna gösterdiğim biri. 1-2 kitabı hariç diğerlerinde anlatmak istediğini oldukça güzel anlatır, sayfalar tam olması gerektiği gibidir. http://belleninkutuphanesi.blogspot.com.tr/2017/04/bir-avuc-ask-yorum.html
İyi ki de bu kitabı pdf olarak okumuşum. Hayatımda okuduğum en saçma historicallerden biri olabilir. Yazar konuyu çok dağınık ve olayları aşırı uzatarak anlatmış. Karakterler sürekli konuştukları konuyla alakasız şeyler söylüyorlar. "Zamanında falancı şunu yapmış." gibi konuşmalar çok ağırlıkta. Saidh'in iyileşmesi bir türlü geçmek bilmedi kitap boyunca. 304 sayfalık bir kitap için çok fazla karakter vardı. Böyle olunca karakterlerin hiçbirinde derinlik olmamış. Örneğin Saidh'in kuzeni 4 koca eskitmiş ama ilki ve sonuncusu hariç diğerlerinin nedeni çok boş bırakılmış. Çiftimiz de ayrı facia. Daha birbirinin ilk gördüğü anda yiyişmeye başladılar ve aşık oldular. Çeviri de çok ama çok kötüydü. Tamamen günlük konuşma dilinde çevrilmiş. Herhalde Yabancı Yayınları bu türü kendi çevirdikleriyle bir tutmuş. Zaten senin bu türle ne işin var hala anlamadım. Yazarın başka ülkeden olduğu belirtilmese yeminle Wattpad'den çıkma Türk bir yazar yazmış derdim. http://belleninkutuphanesi.blogspot.com.tr/2017/04/iskoc-gelini-yorum.html
Yazarla ilk kez bu kitapla tanıştım. Oldukça güzel bir konusu ve şaşırtıcı bir sonu var. Karakterlerin anlatımı da oldukça başarılı. Gelgelelim çeviride orijinali bozmayacak şekilde sadeleşmeye rağmen yine de ağır bir dili olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden kendimi kitaba vermekte biraz zorlandım.
Sıradan olayları ustaca anlatmakta oldukça başarılıdır kendisi. Ama maalesef romanlarındaki tadı hikayelerinde alamadım. Bazı hikayeleri yazmadaki sebeplerini anlamış değilim. Örneğin Yılan isimli hikayesi. Sadece son 2 hikaye olan Cinayet - ki bu hikaye çoğunluk tarafından beğenilir- ve Bakire Aziz Katy hikayelerinde bir şey anlattığına inandığım için çok beğendim.
İnsanlarda görülen ikiyüzlülük, vefa gibi duygular çok başarılı bir şekilde aktarılmış. Kitabın en ilgi çekici karakteri Pugaçev idi. Şvarbin ise en uyuzu.
Yazar bu sefer bir değişiklik yaparak kendi anılarından oluşan bir kitap yazmış. Genel olarak yazdıklarını sevsem de Elif şu an için en az beğendiğim 2. kitabı oldu. Okurken çoğu yerde sıkıldım.
Bu kitaba ilk yorumu yapacağım için çok mutluyum. Ben şahsen Bridgerton ailesinden cidden sıkılmıştım. Bana göre Benedict, Eloise, Francesca'nın hikayeleri dışında beni çok etkileyen bir seri olmamıştı. Ancak bu roman Şahane Bir Kadının Gizli Günlüğü'nden sonra beni derinden etkileyen 2. JQ kitabı oldu. Romanımızın konusuna gelirsek: Grace isimli kızımız Wyndham Düşesi'nin refakatçisidir. Bir gün bir balodan dönerlerken bir haydutun saldırısına uğrarlar. Düşes Jack'i görünce ona torunu olduğunu isminin John olduğunu söyler. Jack tam olarak inkar etmez ama meşru ise dük olacaktır. Hikaye biraz hüzünlüydü. Jack'in teyzesiyle geçen konuşmları ve Grace'e yaptığı evlilik teklifinde resmen ağladım. Birçok aşk kitabı okudum ama John gibi bir karakter görmedim. Grace karakteri de Bridgertonlardaki Daphne gibi göze çarpacak hiçbir özelliği yok ama ben onu bağrıma bastım. Daphne baya sinirime dokunmuştu. Thomas'ın durumu tam açığa kavuşmadı onu da bir sonraki kitaba bekliyoruz. Merak etmeyin hikaye Thomas'ı anlatacak. Sonunda karakterlerden biri üzüntüye uğruyor ve ben bu sonu pek beklemiyordum. Ama bu sonu daha da sevdim tozpembe bir son değildi. Romantizm de vardı ancak daha çok yaşanan olayda karakterlerin duyguları ve düşünceleri göz önündeydi ve bu açıdan JQ kitaplarından ayrılıyor bu roman. Yine söylüyorum. Ben Bridgerton serisini o kadar sevemedim. Bunun haricindeki diğer serileri daha güzel. Julia sonunda gönlümü yine fethettin :)