Canan Tan kitaplarını okumak çekirdek çitlmek gibi..Yani karnın doymayacak biliyorsun ama bitene kadar elinden bırakamıyorsun iyi bir yazar mı hayır değil ama okutturmasını biliyor ve çok ilginçtir okuduğum 3. kitabı her kitabında asıl kahramanı aklınıza çivi gibi kazıyorsunuz.Piraye, Aslı, Eylül.. Şahsen ben karakter olarak 3 kahramanada okurken inanılmaz sinirlenmiştim. Hani dizideki kötü karaktere sinir olup elime geçse ben yapacağımı bilirim dersiniz ya işte öyle:) Kitapta Eylül karakteri eroine bulaşacak en son insan profili çiziyor ama yazarında hedefi bu yönde yani "eroine bağımlı olan insanlar; hep hayatın zor yollarından geçmiş, kimsesiz yada zengin ailenin şımarık çocukları değildir sevgi dolu ailelerde, aklı başında büyüyen insanlarda eroin batağına savrulabilir" fikri vurgulanmak istenmiş. Fakat ortama ayak uydurmak için eroin kullanmayı kabul etmek ve bir kızın bir kız arkadaşına hayatını mahvedecek kadar bağlı olmasını abartılı buldum. Yazarın çoğu kitaplarında karamsarlık hakimdir burda gidişat karamsar olsada mutlu sonla bitti.Kitap birşey kattımı derseniz hayır katmadı; dili sıradan anlatımı basit ama bu sına haftasında yemek öncesi aparatif oldu benim için.. ki okuduğum her kitapta altını çizdiğim cümleler olurdu bu kitapta oda yok..
İskender Pala Kitabı-Aşkta; aşkı insani, hayali ve ilahi olarak ayırmış ve incelemiştir.Yalnızca bir türlü aşk vardır ama görüntüleri binlerce türlüdür.Ve Sevmeninde tabakaları vardır. Muhabbet, aşk ve dert olmak üzere üç derecedir. Muhabbet odur ki, mahbubunu görürse memnundur, görmezse kaydında değildir. Aşk odur ki, mahbubunu görürse memnundur, görmezse mahzundur. Dert odur ki, mahbubunu görürse de mahzundur, görmezse de mahzundur. Biz bu dünyaya bir sevgili için âh etmeye geldik o kadar. Kitabın önemli vurguklarından birisi; aşktır ki gerisi vesairedir. Pala divan edebiyatını sevdiren yazarlarımızdandır. Burdada sık sık anlatımlarda bulunmuş eğer divan edebiyatına hakim değilseniz anlamakta güçlük çekebilirsiniz. Kitaptan altını çizdiklerim: - Ne din, ne yasalar yasaklamıştır aşkı; yürekler allah’a aittir çünkü. - Şaşkın vaziyetteyim; nefsimi mi azarlayayım, arzulu gözümü mü, yoksa kalbimi mi? - o aşk ki, sevgiliden iyilik gördüğünde artmayacak kadar doygun, kötülük gördüğünde de eksilmeyecek kadar sağlamdır. - Canına sevgili isteyen ile sevgili için can isteyen arasında hayat yolculuğunun ta kendisi gizlidir. - İnsan aklı nötr bir varlık veya bir sıvı gibidir.Aşk ise gönülde hissedilir. Bu akımdan aşığın aklı gönlünün emrine verilmiş sayılır. Akıl ile gönül, insanın birbiriyle çatışan değil birbiriyle bütünleşe iki soyut özelliğidir.Çünkü insanın en mutlu olduğu anlar aklın gönül içinde eridiği yani aşkla kendini teslim ettiği anlardır.
Kitapta 3 ayrı hikaye anlatılıyor. Bir delinin hatıra defteri, burun ve palto..Normalde bu tür ayrı hikayeler bende kitapta bölünmüşlük hissi yaratıyor ama Gogol olduğu için okudum.. O bölünmüşlük hissini verdi mi hayır vermedi ama ANTİK yayınevinin yayınladığı bir kitap bolca yazım hatası var.Kitapta en beğendiğim hikaye Palto oldu. Ama bir delinin hatıra defterindeki gibi kendini bir ülkenin kralı sanmakta hiç fena bir fikir değil :) Malum biazdede böyleleri yok değil o yüzden hikaye tanıdık yer yer komik ama gerçekte trajikomik.. Kitaptan altını çizdiklerim: - Asker olsun, sivil olsun; daire ve büroların başında bulunan makamları adına fazlasıyla alıngan olur. - İngiltere enfiye çekse, Fransa hapşırır. --sevgili.. günlük.. bugün bakışlarımızın sertliğini ve de yumuşaklığını düşündüm. polyanna ya da barbar gibi. hani ikisi de hayali karakter aslında. niye kendimizi böyle şeylere benzetiyorsak? bilmiyorum. Biliyorum aslında!ama çok önemsiz bir şey gerçekten değmez bahsetmeye yarın da bir şeyler düşünebilirim umarım, o zaman yine uğrarım sana.
Bana hep Türk filmini geçtim Türk dizisi gibi geliyor Livaneli’nin eserleri Anlatılmak istenen hikaye uzun, karmaşık sanki ortada çok önemli bir olay bir gizem varmış hissi uyandıran ancak bilindik hikaye formatına dönen olaylar zincirinden oluşuyor. Kitabın kurgusu için vasat diyemem ama eksik kalan bir şeyler var ne cinayetin ne aşk hikayesinin içine tam olarak giremiyorsunuz. Buna rağmen sürükleyici ancak bu sürükleyicilik derinliğinden dolayı değil insanda merak ve şaşırma duygusu uyandırdığından.. Böyle bir hikaye için fazla sayfa sayısı.. Yazarın öğreten bir yazar olduğu hemen hemen her kitabında ilgi çekici bilgiler verdiğini söylemekte fayda var. "Hipofiz bezi, Blunted Affeckt" ve “Athos Dağı” öğrendiklerimden...Athos Dağı’nın yani Ayranoz’un benimde zaman zaman ah keşke nerdeee dediğim hikayesini anlatayım size. 15. yüzyılda bugünkü 20 manastırın 19’u tamamlandı. Daha sonra yapılan eklerle manastırlar genişledi. 1045’te çıkarılan bir fermanla kadınların Aynaroz’a girmeleri yasaklandı. Dinsel amaç ya da bilimsel araştırma isteğiyle yalnız erkekler Aynaroz’a gidebilir. Bugün de 1.500 keşiş sade ve dünyada uzak bir yaşam sürerler, ekim yaparlar ve bazı el sanatlarıyla uğraşırlar. Yani dünyada kadınların olmadığı bir yer sizce de kulağa hoş gelmiyor mu :P Kitaptan altını çizdiklerim: "Evet, insan her şeyi unutarak yaşayabilirdi ama her şeyi hatırlayarak yaşayamazdı." “Aşk, bir uçurum kıyısında gözü bağlı yürümektir.” “İnsanın en kötü yalanı kendine karşı olanıdır” “Her insan bedeninin çürüyec eğini bilir ve bundan korkar. Ama çoğu insanın ruhu gövdesinden önce çürür; nedense kimse bundan korkmaz!” “İnsan her şeyi unutarak yaşayabilirdi ama her şeyi hatırlayarak yaşayamazdı!” “İnsan, kendine kurallar koyulan bir hayvan gibi her duruma alışıyor”
Fedailerin Kalesi Alamut özetle Karl Marx'ın ünlü "din kitlelerin afyonudur" sözünü en iyi açıklayan kitap..1938 yılında yazılıp bir dönem yasaklanan kitap dünyanın ilk teröristi olan Hasan Sabbah’ ın aklından o anda neler geçtiği ve mantığının son derece kusursuz oluşunu gözler önüne seriyor. İnsanoğlunun nasıl bilinçaltına girilerek hipnotize edildiği ve ardından nasıl itaatkâr bir hale geldikleri gerçekten şaşırtıcı. Bir öğretiye olan inancın insana neler yaptırabileceğini çok iyi anlayabiliyorsunuz. Şöyle ki; fedailere haşhaş içirip kalenin arka tarafında içinde güzel kızların, meyve ağaçlarının bulunduğu bahçede dünyada kısa bir cennet adı altında insanları kandırabiliyor. İlk canlı bomba olayı Hasan Sabbah ile başlar. Kitapta birkaç defa tekrarlanan "hiçbir şey gerçek değildir, her şeye izin verilmiştir." sözü sadece iktidarın elde ettiği bir bilgidir. Bu bilgi iktidarın kalabalıklar üzerinde her türlü manipülasyonu yapmasına ve para şan şöhret gibi her türlü dünyevi zevklerini rahatlıkla yapmasına olanak verir. Kitap ayrıca dinin her zaman iktidar ve güç sahibi olmak isteyenler için bir araç olduğunu anlatır. Kitabın öylesine inandırıcı bir dili var ki kendinizi o anda o olayları yaşıyormuş hissine kapılıyor, aklınızdaki soru işaretlerine o anda cevap buluyorsunuz. Bu nedenle Slovak çevirmen Wladımır Bartol’un tarih kitapları arasında geçen ve 9 yıl süren çalışmalarının sonucunda çıkan bu çalışması boşuna olmamış dedirtiyor insana.. Kitaptan altını çizdiklerim: - ''Hiçbir şey doğru değildir, herşey mübahtır.'' - “Mükemmelliğe giden yolda kendine ve kardeşlerine güven...” -“Ya inandığın şeyler gerçek değilse... “ -“Dostun düşmanın olur, düşmanın dostun olur unutmayın -''Aslında şeylerin kendileri bizi mutlu veya mutsuz kılmazlar, aksine bunu yapan onlardan edindiğimiz izlenimler ve yanlış algılamalardır''
20.yüzyılın en iyi 20 romanı arasına girmiş Amerikada birçok okulda ders kitabı olarak okutulan ama aynı zamanda bazı kesimlerde Şeker Portakalı gibi okutulması yasaklanan, Gönülçelen ismiyle Türkçeye çevrilmiş olup Teoman'nın yaptırdığı dövme ve albüm adı olması, Mel Gibson'nun Komple Teorileri filminde tekrar tekrar okuduğu kitap olması, John Lennon'un katilinin cebinden çıkan kitap olması ama benim asıl okuma merakım discovery channel'da, bu kitabın gizli servisler tarafından beyin yıkama için kullanılıp, insanları suikast işlemek üzere kurduğu iddiaları belgeselinden sonra arttı.Yalnızlıktan nefret eden, daha doğrusu etrafındaki olan biten çoğu şeyden nefret eden, beraber bir anı paylaştığı hoşlanmadığı insanları bile özleyebilen bir çocuğun birkaç gün içinde yaşadıkları. Ergenlik psikolojisini ve o yaşlardaki kişilik bunalımındaki yetişken adayın; büyüklerin yozlaşmışlığı, bencilliği, anlayışsızlığı karşısındaki isyanını en iyi anlatan kitaplardan biri olduğunu düşünüyorum. Kitaptan altını çizdiklerim: -Olgunlaşmamış insanın özelliği, bir dava uğruna soylu bir biçimde ölmek istemesidir, olgun insanın özelliği ise bir dava uğruna gösterişsiz bir biçimde yaşamak istemesidir. -Asla güzel ve huzurlu bir yer bulamıyordunuz, çünkü böyle bir yer yoktu. -Bir kitabı okuyup bitirdiğiniz zaman, bunu yazan keşke çok yakın bir arkadaşım olsaydı da, canım her istediğinde onu telefonla arayıp, konuşabilseydim diyorsanız, o kitap bence gerçekten iyidir. -"Kimseye biseyinizi anlatmayın...insanları o-özlemeye baslıyorsunuz sonra. - Bir şeyi çok iyi yapıyorsanız bir süre sonra dikkatli olmazsanız gösteriş yapmaya başlıyorsunuz ve sonunda da iyi olmaktan çıkıyor yaptığınız.'
Sanırım yetiştirilme şeklim, içinde yaşadığım hayat şartları ve toplumun kabul gördükleri gerçek dünyanın diğer yüzünü görmekten ve yeraltına inmekten alıkoyuyor beni. Bu nedenle ne bu kitabı ne de bu yazarı anlamaya ve anlatmaya yetecek kadar hayal gücüne sahibim. Kitabı okurken anlatılanların olabileceğini bile tahayyül edemiyorum iki erkek arasındaki cinsel eylemi anlamak benim için zor ki etrafımda bunu yaşayan örnekte olmayınca :) Her neyse elimdeki eserin gerçek bir dünya olduğunu bildiğim için azimle bitirdim ve bu bağlamda; Yazarın gerçek hikayesinin anlatıldığı bu kitapta babasının belli olmadığını, annesinin onu küçük yaşta terk ettiği için yetimhanede büyümüş olduğunu ordan bir aileye evlatlık verildiğini ve orda kötü olmanın tohumlarını eken hırsızlık suçuyla suçlandığını ve haksız bu suçlama sonucu gerçekten kötü olmaya ve bu dünyada yer bulmaya karar verdiğini söyleyebilirim. Onca hırsızlık suçundan sonra müebbet alır ve hapishane..Sanırım içine girmeden orada yaşanan duygu karmaşasını sapkınlık nedenlerini anlayamayacağım ama Freud’un haz kavramı anlatımıyla; Mahkûmlar gözetlendikleri için özne kimliklerini yitirip nesnelere, arzu-nesnelerine dönüşürler. Gözetleme dürtüsü evrenseldir ve röntgencilik bir erkek sanatıdır. Sapkınlığı da içinde barındıran yasak sanatlardan sadece biri. Yani doğal olarak eşcinsellik.. Genet bu kitapta ve edebiyat camiasında eşcinsellik, hırsızlık ve ihanetin sözcülüğünü açık bir tavırla üstlenir. Hapishanede cinsel kültürün şekillenmesine yol açan Çiçeklerin Meryem Anası eserini yayınlar ve bu eser Jean Paul Sartre gibi önemli yazarların dikkatini çeker onun dışarıda olmasına karar verirler ve Fransa Cumhurbaşkanına mektup yazarlar ve Genet dışarıda.. Birçok yazara göre Genet’in edebiyat dünyasındaki tanımı “Skandal yaratan yazar” Skandalların yazarı isteği üzerine 1986’da öldüğünde, isteği üzerine Fas’ta, bir yanında hapishane, diğer yanında genelev bulunan bir mezarlığa gömülür.