meursault samsa, 191 adet değerlendirme yapmış.  (19/28)
Fareler Ve İnsanlar
Fareler Ve İnsanlar

9

Öncelikle kitapta müthiş bir dostluk anlatılıyor diyenlere zerre kadar katılmadığımı belirterek başlayayım. Buradan yola çıkıp dostluk üzerine müthiş bir sorgulamaya girerdim ama çok üstünkötü geçeceğim burayı; hayattaki bütün ilişkiler faydacılık üzerine kurulur. Defalarca benzer şeyleri yazdım, söyledim zaten. Bu faydacılık durumu ortadan kalktığında o ilişkiyi(arkadaşlık, sevgililik, akrabalık) koruyan şey vicdan, vefa, toplumsal baskılar gibi kavramlardır ki bu da tek tarafın fedakarlıklarına dayanır ancak. Kitapta bu karşılıklı faydacılık durumunun en acımasızlarından biri var işte. Yani Candy' nin köpeği ile arasındaki bağ, George ile Lennie arasındaki bağdan daha özel mesela bana göre. İncecik olmasına rağmen çok yoğun bir kitap, çok da okunan bir kitap haliyle ve çok fazla farklı yorum yapılmış üzerinde bu zamana kadar. Dolayısıyla az çok hepsine değinmek istiyor insan. En başta dediğim gibi işin ''müthiş bir arkadaşlık hikayesi'' kısmına hiç katılmıyorum. George ve Lennie bir hayalin peşinden gidiyorlar, hayali duyan herkesin o hayale ortak olma arzusu ise sanırım kitabın en can alıcı yeri. Küçük insanların, küçük hayalleri üzerine yazılmış bir kitap ve tıpkı ismini aldığı şiirde de bahsedildiği gibi ''en iyi planları, farelerin ve insanların, sıkça ters gider.'' Gerçekleşmiyor elbette hayaller. Aslında kurulan hayal çok küçük, gerçekleştirilebilirliği çok da zor olmayan bir hayal buna rağmen gerçekleşemiyor. Steinbeck, İnci' de de yapmıştı bunu. Parayla her şeyin güzel olacağını sanan küçük insanlara parayı vermiş ve sonra da hayalleriyle birlikte o insanları da yok etmişti. Burada da aynısını yapıyor. Hayal yok olunca insanı da yok ediyor, insanı yaşatan hayalleridir diyor dolaylı yoldan sanki. Spoiler olacak devamında ama zaten hikayeyi de bilmeyen yoktur muhtemelen; George, Lennie' yi vurmasını kimileri bunu ''arkadaşını korumak için yaptı'' diye yorumlamaktadır. Elbette ki senelerdir yanında olan adama duygusal bir yakınlık duymaktadır George ama vurmasının tek nedeni ve bence asıl nedeni Lennie' nin onurunu korumak değildir. Lennie aynı zamanda bir külfettir de George için ve George her kızdığı anda bunu da açıkça dile getirir. Hatta Lennie de bunun farkındadır. Yine Slim(sanırım Slim' di) George' a neden Lennie ile birlikte takılıyorsun dediğinde, çünkü o benim arkadaşım ve onu çok seviyorum cevabını vermez George. Çocukluktan beri yanımda, teyzesi bana emanet etti filan der. Yani demek istediğim George, Lennie' i vururken onu koruma düşüncesinin altına, üzerindeki külfetten kurtulma, hayallerin gerçekleşmeyeceğini anlayıp kendi yolunu seçme düşüncesini de saklayıp çekti o tetiği. Şimdi Candy' nin köpeği öldürüldükten sonra, Candy ''ben vurmalıydım onu'' demişti. George onu yaptı bir bakıma. Başkasına bırakmadı ve artık hayallerin gerçekleşmeyeceğini anladığından ''bir işe yaramadığı''(köpeğin vurulma sebebine gönderme yapıyorum hemen coşmayın) için Lennie' yi vurdu. Biliyorum mutsuz insanlar olarak ve her mutsuzluğunuzu kapitalizme ve Amerika' ya bağlayacak Amerikan Rüyası deyimini ve bu deyimin eleştirilmesini çok seviyorsunuz ama yapmayacağım. Herkesin mutlu olmakla ilgili hayalleri var ama hiç kimse mutlu değil ve herkes çok yalnız ki alttan alta mutsuzluklarının sebebi bu gibi de veriliyor okuyucuya. Yine döndün dolaştık geldik kapitalizme. İnsanların bireyselleştirilmesi meselesi yani. Şimdi Curley mutsuz sağa sola saldırıyor, karısı mutsuz, o da hayallerinden vazgeçmiş ve yalnız olmaktan yakınıyor, Slim atlarla bağ kurmuş, Candy köpeğiyle, Crooks kitaplarla vs. Zaten bir süre önce çiftlikte çalışan bir işçinin gönderdiği mektubun bir dergide yayımlanmasına verilen tepkiler, o kişilerin ne kadar yalnız ve unutulmuş olduklarının en güzel örneği belki de. Şimdi örneğin Slim gibi saygı duyulan biriyle x bir kişi neden George ve Lennie gibi kafa kafaya verip bir hayal kurmuyorlar örneğin diye düşünüyor insan. İşte sistem eleştirisi de orada. İnsanları birbirlerinden tamamen uzaklaştırmış ve hayallerini ellerinden almış sistem. George ve Lennie ise çocukluktan beri yan yana olduklarından aslında arkadaş olmalarını gerektirecek donanımlara sahip olmasalar dahi ortak bir hayalde buluşabiliyorlar ve bu yüzden etrafındakilerden ayrılıyorlar. O kadar sarılıyorlar ki hayallerine, paylaşmaktan bile çekiniyorlar çünkü biliyorlar ki paylaştıkları anda sistem o hayali yok edecek ve onları da çarkları arasına alıp ezecek. İki alıntı ekledim ki ikisi de yalnızlık üzerine. Birinde kişi, gördüğünü gösterecek birileri olmadıktan sonra gördüğünden de emin olamaz gibi bir şey diyor ki benim de daha önce defalarca söylediğim bir şey bu ve George ile Lennie' nin yan yana olmalarının nedenlerinden de birisi. Hayalini biriyle paylaştığın sürece gerçek olacağına inanıyorsun çünkü, kitapta böyle yani. George, Lennie öldürürken aslında hayalini de öldürüyor bir bakıma. İkinci alıntıyı ise size inat olsun diye paylaştım. Hani kitaplar ve huzur, ah kitaplarlar dolu bir oda vs. diyorsunuz ya hani, onlara inat olsun diye yaptım. Hayatınızı da adasanız maksimum 2500 kitap okuyabilirsiniz ki bu da küçük bir kitapçı dükkanının yarısı demektir en fazla. Yani okyanusta bir damla. O yüzden okuyacağınız kitapları iyi seçmeye çalışın, bir de bu ve benzeri sitelerin kıymetini bilin ki sonra Carlson gibi kitaplardan başka bir bok yok hayatımda diye ağlanmak zorunda kalmayın. Ben de aksi bir adamımdır, tersimdir ama 9 kişiyi terslesem de 10. kişi hayatımda kalsın isterim. Mesele o hayatınızda tutacağınız 10. kişilerin kim olduğuna karar vermek ve karşılığında ona sunabileceğiniz bir şeylerin olması. Aslında biraz duygusuz yazdım ama kitabı okurken çok duygulandım. Tek sebebi ise Lennie' nin saflığı, cümleleri ve hayvanlara istemeden verdiği zararlardı. Eski kız arkadaşımın hayvanlara duyduğu sevgi ve duyarlılığı anımsattı filan. Neyse, sözlerime burada son verirken size iki tavsiye bırakıyorum; 1- Gary Sinise ve John Malkovich' in muhteşem performans gösterdikleri film uyarlamasını da izleyin, 2- Megadeth-Of Mice And Men(Şarkının ilk 10 saniyesindeki Dave Mustaine' nin gereksiz saçmalamasını yok sayın ama)

Sevimli Bir Aşk Hikayesi
Sevimli Bir Aşk Hikayesi

7

Bir tek bende var bende var bende! Yok ya herkeste var zaten iyice piyasa oldu bu ayyaş. Şimdi yanlış bilmiyorsam Kasabanın En Güzel Kızı ismiyle çıktı bu kitap Metis' ten ki orijinal adı da bu kitabın. Sonra Parantez bastı bu kitabı ve adını değiştirip Sevimli Bir Aşk Hikayesi yaptı. Yapmamış da olabilir gerçi yani iki kitabın içerisindeki öyküler farklı olabilir bilmiyorum. Sonrasında ise üst başlık olarak Kasabanın En güzel Kızı, alt başlık olarak da sevimli bir aşk hikayesi diyerek eşeğin bir tarafına su kaçıracak ölçüde bir isimle bastılar kitabı. Ben diğerine kıyasla nadir olduğunu düşündüğüm bu baskısına sahibim neyse zaten çok daha önemli baskılar mevcut elimde bu ne ki (ne sandınız lan) Kitap muazzam bir hikayeyle başlıyor. Bukowski' nin en güzel öyküsü belki de bu açılış hikayesi. Her yerde de bulup okuyabilirsiniz zaten sıkıntı yok. Herkese yatıp kalkan dünyalar güzeli bir hatunun güzelliğinden sıkılmasını anlatan sert bir öykü. E Bukowski' den de soft bir şeyler beklenmez zaten. Bukowski iyi bir yazar mı? Bence iyi bir yazar ama çok abartılan bir yazar. İlk 2 kitabında ''wuhuuu'' demiştim de sonrasında abartılacak bir şey olmadığını gördüm. Hala büyük bir keyifle okurum kendisini ve hala alkol ve puro tüketmek isterim okurken ne var ki bir şeyi sevmek başkadır, onun çok yetenekli çok büyük olması başka. Ben Petrucci' yi sevmem, dinlemem ama hayvan gibi bir gitaristtir kendisi. Sadece tarzı bana uymaz. Tamam ya çok müzik konuşmayı sevmeyen biriyim, en büyük gitarist sizinki, hemen kızmayın. Bukowski romanları sıkar beni gerçi Kadınlar' ı henüz okumadım, ondan çok umutluyum ama bakalım... Öyküler ise Bukowski' yi tekrar sevmemi sağladı. Ben Factotum, Postane, Hollywood gibi kitaplarını okuyup da ''eeh yeter artık daha ne kadar aynı şeyleri okuyacağım derken'' öyküleri ve günlüğüyle bir anda hararetimi aldı Bukowski. Bir iki öyküsü hariç romanlarından farkı yok bu kitabın ama o bir iki öykü gerçekten de benim açımdan fazlasıyla sıradışı ve yaratıcı. Bukowski' yi ne zaman okusam keyif alır, votkaya abanır, puro yakarım biliyorum; ama yavaş yavaş Bukowski ile aramdaki ilişkinin de bittiğini hissediyorum. Yine de aşk denen o zırvalığı Bukowski' den okumaya hiçbir zaman hayır demem sanıyorum ve Kasabanın En Güzel Kızı isimli öyküyü okuma işini de bir ritüele döndürürüm diye düşünüyorum. Bitiş cümlesi bu olsun hadi, iyi sevişin.

Hile (Harry Bosch, #7)
Hile (Harry Bosch, #7)

7

Bu tarz kitapları okumak çok keyif verse de artık pek zaman harcamamaya çalışıyorum bunlarla. Yine de kitap okuma pratiğine büyük katkısı olan kitaplardır bunlar. Michael Connelly olduğunda ise iş biraz değişiyor. Aslında Connelly' den daha sürükleyici yazarlar vardır mesela Dan Brown ya da Adam Fawer kitapları çok daha büyük bir merak uyandırmıştı bende, ama Connelly' nin yarattığı muhteşem karakter Harry Bosch sayesinde Connelly, benzer yazarların hepsinden ayrılıp bu tarz yazarlar arasında zirveye oturuyor benim gözümde. Başka bir kitabına yorum yazaken de belirttiğim üzere Harry Bosch, derinliği olan bir karakter, jazz seven, iyi biradan anlayan ve tam bir kaybeden. Ve yine o yorumda belirttiğim üzere ben Harry Bosch serisini okurken aslında polisiye kitap değil de Bosch' un biyografisi okuyormuşum gibi hissediyorum. Bu kitapta ana karakter tek başına Bosch değil ama. Dolayısıyla ilk başlarda bir hayal kırıklığı yaşamadım değil okurken ama sonrasında olay Bosch' n geçmişine değin uzanıp onun en sevdiği tabloyla ilgili olunca bir anda en sevdiğim Connelly kitaplarından biri hatta belki de birincisi oluverdi bu kitap.

Ağır Roman
Ağır Roman

8

Bir günde okunacak kadar akıcı ve sade bir kitap. Çok özgün ve özgün olduğu kadar da hoş bir dili var. Sistemin, olduklarından daha farklı olmalarına asla izin vermeyeceği insanların, sistem safralarının(sistem safrası tanımını bir kitapta görmüştüm) bir hikayesi. Müthiş bir dram ve elbette o dramı yaratan büyük bir aşk. Sevip de kavuşamamak üzerine kurgulanan sayısız aşk hikayesine inat, kavuşup da ayrılamamak üzerine bir aşk hikayesi var kitapta bana kalırsa. Filmi de güzeldir lakin o kitabın filmi bu değil, sanırım o yüzden rahmetli Metin Kaçan' ın filmden nefret ettiği söylenir. Kitaptan bağımsız olarak düşündüğümüzde müzikleriyle, yaratılan atmosferle ve oyunculuklarıyla çok başarılıdır, ama ben genel kanının aksine ben Okan Bayülgen' in bitirim olduktan sonraki halini pek tutmadım. Belki yüzüne ekranlardan fazla aşina olduğumuzdan dolayı, belki de kitaptaki Salih' in daha oturaklı bir karakter olmasından dolayı Okan Bayülgen bana bitirim biri gibi değil de bitirirm birini taklit eden biri gibi geldi.

Açlık
Açlık

7

Otobiyografik öğeler taşıyan meşhur bir kitaptır Açlık. Yoksul ama fazlasıyla gururlu bir adamın hayatta kalma mücadelesini anlatır. Bukowski, Fante gibi yazarları üsluplarının yanında tek karakter üzerinden kurguladıkları hikayeler sebebiyle severim. Bulantı, Yabancı gibi kitapları da çok sevmemin nedenlerinden biri tek karakter üzerinden kurgulanan hikayeleriydi. Hatta henüz okumadığım halde Jack Kerouac' un Yolda kitabının hem bu nedenle hem de ana karakterin saydığım diğer kitaplardakilere kıyasla muhtemelen daha çok sigara ve kahve tüketecek olması sebebiyle en sevdiğim kitaplardan biri olacağını düşünüyorum. Açlık' ı okurken adamın abartılı gururu canımı sıkmıştı açıkçası. Hani bırakın sigarayı, kahveyi adam gururu yüzünden neredeyse hiçbir şey yemiyor zaten kitap boyunca. Ama yine de o sefalet hayatına tanık olmak çok keyifliydi. Çok groteks bir ifade oldu sanki ama yazarken öyle bir amacım yoktu. Yani tercih işte ben seviyorum böyle kahramanı olan kitapları. Sefil, berduş, alkolik, umursamaz, kahve içen, sigara içen, seks yapan vs. vs. vs. Bu kitabın kahramanı, saydıklarımın çok azını yapabilen bir adam buna rağmen 4 yıldız verdim işte kitaba. Çok sevmemiş olsam da bana göre iyi bir kitap vardı karşımda. Ana karakter, sırf ondan beklentilerimi yerine getirmedi diye kitabı eleştirmek haksızlık olurdu. Özellikle adamın karnının ne kadar aç olduğunu sonuna kadar hissediyorsunuz kitabı okurken.

Pal Sokağı Çocukları
Pal Sokağı Çocukları

6

Ben kitaba 5 yıldız verecektim aslında, 6 vermemin nedeni oy verdiğim diğer kitaplarla kıyaslama yapmamdı. Gerçekten bu oy verme işi ilk başta çok kolaydı ama oy verdiğiniz kitap sayısı arttıkça zor bir hale gelmeye başladı. Elbette belki bir kişi bile benim kitaba kaç yıldız verdiğimle ilgilenmiyordur ama ben bunu kendim için yapıyorum. Mümkün olduğu kadar da tutartlı olmaya çalışıyorum. Neyse bunu çok uzatmadan kitaba geliyorum;sevmedim. Okurken çok düşündüm acaba anlamadığım bir mesaj mı var okuduğum bu metinlerde diye ama özellikle sözlüklerdeki yorumları da okuyunca kitabı anlamamış olma ihtimalimi eledim. Sadece okuyanların çoğunun etkilendiği unsurlar benim için anlamsız göründü hepsi bu. Şeker Portakalı, Bülbülü Öldürmek, Charli' nin Çikolata Fabrikası, Boyalı Kuş gibi bir çocuğun gözünden kurgulanan hikayeler arasında bence en başarısızı. Çocukların kendi aralarında gruplaşmasına lafım yok, hepimiz yaşadık lakin bu gruplaşmanın abartılıp baya baya çete savaşına dönüşmesi bende Emrah' ın Arka Sokaklar dizisindeki karakterlerin küçüklüklerini okuyorum hissi uyandırdı. Molnar bu benzetmeyi duysa mezarında ters dönerdi sanırım o yüzden biraz ağır olduğu için özür diliyorum kendisinden ve sevenlerinden. Kitabı fazlasıyla militarist ve bir çocuğun dünyasından uzak buldum ben, en azından benim çocukluğumdan uzaktı. Bana göre kırmızı gömlekli çocuklar, Nemecek ve arkadaşlarına kıyasla çok daha çocuktu, aralarındaki hiyerarşik düzeni yok sayarak söylüyorum ama bunu. Tabii ki sevdiğim yanları oldu, bir çocuğun gözünden dünyanın nasıl göründüğüyle ilgili bazı pasajları çok gerçekçi bulduğum oldu; ama sevmediğim şeyler daha fazlaydı kesinlikle. Kitabı anlamamış olup rezil olma ihtimalimi düşünerek daha fazla uzatmıyorum ama kesinlikle saydığım 4 kitabın da bundan daha iyi olduğunu iddia ediyorum.

Postane
Postane

7

Otobiyografik Bukowki kitaplarından okuduklarım arasında en sevdiğim kitap budur. İşin içinde kurmaca hikayeleri de sokarsak Bana Aşkını Getir kitabı en iyisidir(yine kendi okuduklarım için diyorum). Bukowski kitaplarının hemen hemen hepsi aynıdır; içer, seks yapar, bir şeylere küfreder, at yarışı oynar, bir yerlerden kovulur... Kitapları zenginleştiren kısım diğer karakterler ve onların Bukowski' nin gözünden görünüş şekilleridir. Tüm bu tekdüzeliğe rağmen Bukowski hayranları pek sıkılmaz hatta keyif alırlar bu durumdan, kitabın daha uzun olmasını isterler. Kahve, alkol, sigara tüketip seks yapan bir ana karakter üzerinden şekillendirilen her kitabı sevmişimdir genelde ve Bukowski' nin de elbette bundaki katkısı yadsınamız. Buna rağmen genel Bukowski okuyucusunun aksine okuduğum Bukowski kitapları bir yerde sonra sıkmaya başlıyor beni. Gerçi çok da genelleme yapmamam gerek sonuçta sadece Foctotum da yaşamıştım bunu. Ama bu kitapta o hisse hiç kapılmadım. Yani olması gerektiği uzunlukta. Yine sisteme çakıyor, yine iyi içiyor, yine sevişiyor, yine para kaybediyor ama tüm bunları çok uzatmıyor Bukowski.