Okuduğum en iyi aşk ve aynı zamanda intikam romanlarından biri. Filmi de var ama izleyemedim bir türlü. Kitap, hem hikaye, hem de dili itibarıyla edebiyat tarihinde özel bir yere sahiptir. Bir başyapıt denebilir kitap için. Üzerinden biraz zaman geçtiği için tam anımsayamasam da karakterler son derece doğaldı ve çok iyi tanıtılmıştı okuyucuya. Cümleleriyle, betimlemeleriyle her bir karakter okuyucunun kafasında rahatça ete kemiğe bürünebiliyordu. Kötü karakter o kadar ince düşünülerek yaratılmış ki hiçbir yerde bu kadar da olmaz dedirtmiyordu size. Her söylem, her eylem son derece insani ama son derece de kötüydü. Yani sınır biraz aşılsa tüm inandırıcılığını kaybedebilirdi karakter ve hikaye ama yazar çok iyi kurmuş bu dengeyi. Über bir kötü adam yaratmış ama aynı zamanda o kötü adamı insana özgü duygularla fazlasıyla donatarak gerçekçi kılmış. Dünya tarihinde bu işi en iyi yapan, yani bir karakterin ruh halini, duygularını en iyi yansıtan, aklını hatta ruhunu okuyan yazar Dostoyevski' ydi tartışmasız. Bu kitapta da Emily Bronthe ana karakteri bir Dostoyevski edasıyla hazırlayıp sunmuş okuyucuya. O kadar ruh çözümlemesine girmemiş elbette ama ana karaktere yaşattıklarıyla, söylettikleriyle okuyucuya fazlasıyla hissettirmiş ana karakterin duygularını.
Çok güzel, mübalağadan uzak, fazlasıyla gerçekçi bir kitap. Tepkilerden çekindiği için az bile söylemiş olabilir hatta. Kahkaha atarak okunuyor. Aslında ilkokullarda ders diye okutulsa bir nesil kurtulur belki.
Hiçbir edebi değeri olduğuna inanmadığım okuduğunuz anda sizi mutlu eden ama 1 saat sonra aklınızda bile kalmayacak pek çok öyküyü içerisinde barındıran bir kitap. Serinin pek çok kitabı var hangisini okuduğunuz çok önemli değil hepsi için geçerli yazdıklarım. Okuduğum dönemde etkilenmiştim haliyle ama ben o dönem İclal Aydın' ın yazdıklarından da etkileniyordum dolayısıyla kitabın beni etkilemiş olması ona vereceğim not ve onun hakkında yapmakta olduğum değerlendirme için bir kriter teşkil etmiyor haliyle. Gençlere kitap okumayı sevdirmesi açısından güzel bir kitap başka da güzel denecek herhangi bir şeyi yok. Hitap ettiği yaş kitlesi 14-17 hadi çok zorlarsak 18. Bu tarz kitapları sevenler ise sevdikleri her kitap için söylediklerini aynen bunun içinde söylerler: ''Hayata dair sımsıcacık öyküler, her yaşa hitap ediyor, yaşam sevinci, ilham veriyor.'' Yaşamın ne kadar değerli, ne kadar özel bir şey olduğunu anlamak için hala böyle kitaplara ihtiyacınız varsa sizin adı nıza gerçekten üzülürüm. Bir de küçük şeylerle mutlu olmak deyi mi var ki bu tarz kitapları övmek için çok kullanılır: ''Bize küçük şeylerle mutlu olmayı öğretiyor bu kitap'' Sizi bu dünyada, bu mevcut düzen içinde mutlu edebilen, gerçekten mutlu edebilen hiçbir şey küçük olarak nitelendirilemez. Beni mutlu eden her şey çok büyüktür. Bir kediye elindeki yiyeceği lokma lokma veren kızı izlemek benim için küçük bir şey değildir, aksine dünyanın en büyük şeylerindendir. Dolayısıyla benim bu tarz kitaplara ihtiyacım yok, ihtiyacı olanlar için ise türünün en iyi örneklerinden biri. Birkaç saat boyunca işinize yarar, iş yerinizde patronunuzdan yiyeceğiniz ilk fırçaya kadar mesela mükemmel bir hayat yaşadığınızı filan düşünebilirsiniz. Çok mu sert oldu ya? Olsun 2 sayfa okuyun bu kitaptan hemen geçer :)
Bu tarz kitapların hepsi sadece sonu için okunur. Cümleleri yutarcasına geçersiniz, tuğla gibi kitap 2 günde biter ve aslında siz kitap okumuş olmazsınız. Elbette kelime haznenize katkıları olur bu tarz kitapların ama onun dışında size pek de bir şey katmazlar. Hal böyleyken bu tarz bir kitabı kurtarabilecek, övülmesini sağlayacak en önemli şey kitabın finalidir ve ne yazık ki bu kitabın finali tam bir fiyasko.
Hukuk fakültesi 1. sınıfta hocalarımızın hemen hepsi bu kitabı okumamızı tavsiye etti bize. Başka kitaplar da önerdiler ama hepsi Suç Ve Ceza konusunda hemfikirdi. Okuduğumda çok etkilemedi beni. Yani güzel bir hikayeydi, sürükleyiciydi ve zaten kitap okumayı seven biri olduğumdan Dostoyevski' nin o kimi zaman uzun cümlelerini sevmiştim. Bir iki tespiti de çok iyiydi ama daha fazlasını vermemişti bana kitap. Oysaki tüm zamanların en önemli kitaplarından biri ve tüm zamanların en önemli yazarlarından birini okuyorsam daha farklı şeyler anlamam, hissetmem gerek diye düşünmüştüm. Kitabı bir daha okumayı da düşünmedim. Okumuş ve anlamıştım. Anlamadığım cümle, olay kalmamıştı kitapta. Bir süre sonra neden bu kadar önemli bu yazar ve bu kitap sorularını sormayı da bıraktım zaten. Zaman geçti, dersler, sınavlar vs derken hukukun doğuş nedeninin, hukuktaki tüm tartışmalı konularının genel hatlarıyla bu kitapta yer aldığını fark etmeye başladım. Dostoyevski, ahlak nedir? Hukukta vicdana yer var mıdır? Evrensel ahlaktan söz edilebilir mi? cezanın amacı nedir? Suçun unsurları nelerdir? Hakkaniyet nedir? vb. pek çok karmaşık kavramı bu kitabında farklı bakış açılarıyla değerlendirmiş dahası bunu muhteşem bir hikayenin içine yedirerek bir roman yaratmış ve tüm bu karmaşık, felsefik sorulara cevap arayıp o muhteşem kurguyu yaparken bir de üzerine edebi değerlerden ödün vermemiş ve bana göre -başka pek çok insana göre de- dünyanın en büyük romanlarından birini yaratmıştı. Hayatımda okuduğum ve sanırım okuyabileceğim en iyi romandır suç ve ceza. Çünkü 5-6 sene geçmesine rağmen hala üzerine düşündürüp kendinden bahsettirebiliyor. Dahası her kitap zaman geçtikçe yavaş yavaş etkisini yitirir oysa suç ve ceza zamanla daha çok etkiliyor beni tekrar okumadığım halde üstelik. Hukuk bilgim arttıkça, yasaların, hukukun nasıl var olduğuyla ilgili bilgiler edindikçe suç ve cezadan yeni anlamlar çıkarıyor, yeni noktalar keşfediyorum. sırf bu bile onun ne kadar yoğun bir içeriğe sahip olduğunun bir kanıtı aslında. Dünyanın gelmiş geçmiş ve gelecek en büyük yazarlarından biri tarafından yazılan; tarihin yazılmış ve yazılabilecek en iyi romanlarından birisidir. Ayrıca bir kitap sitesinde bu yorumuma bir eleştiri geldi: ''Okumamışsın anlaşılan vaktiyle anlatılırdı hocası öğrencisine 20 gün süre vermiş okuması için hocası sorduğunda 20. Günde ne anlam çıkardığını öğrencinin cevabı şu olmuş olay moskovada geçmiş.'' Sallamadım bu eleştiriyi ama başka mecralarda cevabını verdim, burada da vereyim; anlatılırdı dediği şey bir Woody Allen esprisidir. Espriye konu kitap Suç ve Ceza değil, Savaş ve Barış' tır. Olay Moskova' da geçiyor dememiştir, olay Rusya' da geçiyor demiştir. Kaldı ki Suç ve Ceza' daki mekan moskoca değil, St. Pettersburg' dur.