İlk kitaptan çok daha iyiydi. Bir çok sır döküldü. Jem'in tabiriyle duvarlar yıkıldı. Tessa duygularına karar veremeyip iki tarafı da ateşlere sürüklediğinin farkında mısın acaba? Bu kız daha 16 yaşında bunu da unutmamak lazım tabi. Will'e ve boşa geçen 5 yılına çok üzüldüm. O davranışlarının nedenleri ortaya çıkınca yüreğim burkuldu ve Jem. Ah, ona bir şey olmayacağını biliyorum çünkü Ölümcül Oyuncaklar serisini okudum ama bir tarafım onun için endişelenip duruyor. Henry'ye de ayrı bir sevgi besliyorum. ♥ Ayrıca karakter gelişimi olarak en çok şaşırdığım diğer kişi de Gideon oldu. Lightwood'lara karşı inandığı şeyi savunması sayesinde ona da sempati beslemeye başladım.
Clare'in akıcı olmayan bir kitabı var mı acaba? Kendime kitabı okurken sıkıldım derken bir bakmışım kitap bitmiş. Şöyle ki Cehennem Makineleri serisine Ölümcül Oyuncakları bitirdikten sonra başlamak gibi bir hata yaptım. Tabi ki ayrı ayrı da okunabilir ama iki seri arasındaki bağlar çok güçlü bence ki ben kitaplardeki eski ve yeni karakterlerinde bağlarını okumaya ve nostaljik hisler yaşamaya bayılırım. Duygularım çok daha yoğun olurdu diye düşünüyorum, o yüzden kendi açımdan söylecek olursam bu bir hataydı. Magnus ve Camille'i okurken içim çok garip oldu. Ölümcül Oyuncaklar'da bahsi geçen olaylar netleşecek ve bu yaşanılanların verdiği hissiyatı daha kalıcı ve gerçek kılıyor. ( Magnus'un siyah saç ve mavi göz sevdiğini söylediği kısma ayrıca dikkat çekmek istiyorum.) William Herondale ve James Carstairs. Yani, Will ve Jem. Will hakkında ne hissedeceğimi bilmiyorum. Sakladığı şeyler var ve kendisini olmadığı biri gibi gösteriyor. Yorumlara baktığımda Will'in daha çok sevildiğini gördüm ama ben, en azından ilk kitaptan sonra, Jem'i çok sevdim. Ayrıca Henry karakterindeki şapşallığı da severek okudum. Tessa hakkında da ne düşündüğümden emin değilim. Diğer kitaplardan sonra belli bir görüşüm olur sanırım.
Gözyaşları içinde bu seriye veda ediyorum. Üçüncü kitaptan sonra iyi olmayacağını düşündüğüm için hevesim kırılmıştı ama son kitabın son sayfalarını okuyunca iyi ki devam etmişim dedim. Devasa bir duygu yoğunluğu ile bitirdim seriyi. Boşlukta süzülüyormuşum gibi hissettim sonrasında. Gerçekten eğlenceli, akıcı, dramatik, aksiyon dolu ve romantik bir kitaptı. İçine fantastik ve mitolojik ögeler de girince tadından yenmeyen bir okuma serüveni oldu. İz bırakan serilerden biri oldu aynı zamanda benim için. Clare, yazmayı biliyor.
Gerçek Jace'i o kadar özledim ki başlarda çok sıkıldım. Tabi sonradan her şey tempo kazanmaya başladı. SPOILER Sebastian sen tam bir pisliksin ama kötü karakterlerden tamamen nefret etmek benim için, nedense, hep çok güç oluyor. "Canavarlar canavar olarak mı doğar yoksa yaratılırlar mı?" Bu soruyu kendime sorup duruyorum. Ne Valentine ne de Sebastian'dan tamamıyla nefret edemiyorum. Yine de bu yaptıkları kötülüklerden yüzde yüz nefret ettiğim gerçeğini değiştirmiyor. Ve Jace'in kendisi gibi olmadığı zaman hiç çekilmediğini farkettim. Dramasını bile çekmeye razıyım ama Sebastian ile can ciğer kuzu sarması Jace'e dayanamadım. Ayrıca Simon,Magnus ve diğerleri Jace ve Clary'yi kurtarmak için kafa patlatırken, Clary'nin diğer tarafta gülüp eğlenmesine de çok sinir oldum. Jace'in Demir Kız Kardeş tarafından yaralanıp kendine geldiği zamandan sonra her şey hızla gelişmeye başladı ve Simon ile Izzy'nin çok feci beraber olmasını istiyorum. Magnus'un Alec'i terk ettiği sahnede kalbim kırıldı. :( SPOILER
Üçüncü kitaba kıyasla daha az aksiyonluydu. Son 4 sayfada kaç kere ''ne oluyor be?'' dediğimi sayamadım. Simon ve Izzy'nin başından beri beraber olmasını istiyorum. Jordan da ortaya çıktığına göre bunun için hiçbir engel yok. Alec'in attığı triplere bayıldım. Bu çocuk Gölge Avcıları içinde nasıl hayatta kalmış yahu? Bilgi almak için kızı bıraktı, ne bilgi aldı ne kız kaldı. Diğer kitaplarla kıyaslama yaparsam sonlara doğru yükselen temponun dışında Jace ve Clary'nin dramasını okudum neredeyse. Simon'ın cidden sevdiğim bir karakter olması sebebiyle rahatça okudum ama Jace ve Clary'nin şu dramasına dayanamadım bir ara. Hele sonlarda ne oldu öyle ya?
Daha zirveye çıkabilir mi bu seri merak ediyorum doğrusu. Çok akıcıydı, çok fazla şey oldu ve bir çok olay da sona bağlandı ama tabi ki kötülüğün tohumu Sebastian ölmedi. En başından beri Jace ve Clary'nin kardeş olmasına inanmadığım gibi buna da inanmıyorum. SPOILER Alec herkes içinde Magnus'u öptü ve ''EVET'' diye bağırasım geldi. Savaşın ortasında ''niye cevaplarıma geri dönmedin?'' diyebilecek tek kişi Alec'ti ve öyle de oldu. O sahnede anlamsızca güldüm. Kötü adamlara karşı beslediğim sempati normal değil, yine de Valentine'a üzüldüm. Başına ne geldiyse haketti ama yine de, bilmiyorum, özellikle Jace'i öldürdükten sonra saçlarını falan okşaması beni etkiledi herhalde. Çok kolay yönlendirilebilecek bir insanım galiba. Beni öldürseler de saçlarımı okşuyorlarsa sorun yok demektir. Ve en çok üzüldüğüm yer, Max. Zaten, bir savaşta kurban olmazsa garip olurdu. Bu üzülmeme engel olmadı ne yazık ki. Sen tam bir iblissin Sebastian ya da Jonathan ya da her neysen ama Isabelle'i öldürdüğünü sanman her şeyi değiştirdi. Ve Clary'nin annesi Jocelyn ile Luke'un karşılıklı bir sevgi taşımaları beni mutlu etti. Simon ise bu kitapta en olgun davranan kişiydi, sonuçta daha 16 yaşında, ve her zaman ki gibi kalbimi fethetti. Simon ve Isabelle'i shipliyorum. Son olarak Jace ve Clary'nin kardeş saçmalığı çözüldüğü için gerçekten büyük bir rahatlama duydum ve evet, Clary gerçek abin sandığın kişiyi öptün ama gerçek abini de öptün. Rüya içinde rüya gibi. Clare, lütfen artık sevenleri rahat bırak. SPOILER Dördüncü kitaba başlayacağım, bakalım Valentine'in miras bıraktığı kötülüğü kim sürdürecek?
Olaylar ilerledikçe şaşkına dönmeye devam ediyorum. Spoiler vermeden nasıl yazabilirim emin değilim. Kesinlikle çok akıcıydı ve ilerledikçe daha da iyi gitmeye başlıyor. Kaçınılmaz savaş öncesi ön-savaş gerçekleşti ama iki taraf da bir şey elde edemedi. Ve karakterleri cidden çok sevdim. Simon, Alec, Magnus. Jace zaten doğal sarı saçlı, kabalık ve doğruluk abidesi. Onu sevmemek mümkün değil gibiydi. SPOILER Hele ki Simon'a kendi kanını içirdikten sonra. Clary'nin kendine has güçleri de ortaya çıkıyor. Alec'e Korkusuz mühürü yapıldığı sahne çok güzeldi. Utangaç olduğu için soğuk duran Alec karakterini gerçekten çok sevdim ve şu Sorgucu ölürken ne söyledi Jace'e, onu deli gibi merak ediyorum ve Simon'a bir şey olacak diye ödüm kopuyor. Vampire dönüştükten sonra bir de Valentine tarafından ele geçirildi. Ne çektin be Simon? Isabelle ile Simon'ı shipleyen tek ben değilim, biliyorum, hissediyorum. Jace'in Clary ile olan ilişkisiyse saçma sapan bir hal aldı. Kesinlikle Valentine'ın oğlu olduğuna inanmıyorum. Luke da sevdiğim karakterler arasına girdi bu arada. SPOILER Üçüncü kitaba direk geçiş yapmayı planlıyorum çünkü neler olacağı tam bir muamma ve ben çok heyecanlıyım. *-*