Ayhan Geçgin Son Adım'da ülkemize (en azından coğrafi olarak bir bölümüne), insanlarımıza, insanlığımıza yabancılaşmamızı çok etkileyici bir kurgu ile aktarıyor. Yazarın bu topraklarda doksanlarda yaşanan, 2016 seçimlerinden önce tekrar hatırlatılan! "Beyaz Toros"lara ilişkin tanıklığı, son bölümün can yakıcılığı, doğuda olan bitenden habersiz (miş gibi yapan) okuru çok rahatsız edebilecek durulukta... Okurun özdeşleşmemize izin vermediği anlatıcının, evin içinde birlikte yaşadığı insanlara, akrabalarına, arkadaşlarına yabancılaşmasındaki sadelik, çarpıcılık yaşadığımız, olağan saydığımız gerçeklikle örtüşüyor. Son Adım, mutlaka okunması gereken, etkileyici bir roman... Edebiyatımızda örneğini az gördüğümüz bir ses..
Türkiye'nin yakın tarihinde bulunan bir çok sorunun (Varlık vergisi, Ermeni nüfus, Mübadele vb) farklı makalelerde ele alınarak incelendiği ilginç bir kitap. Makale yazarlarının ilgili konuda ayrıntılı çalışmalarına ulaşmak için geniş kaynak listelerine de ulaşma olanağı sağlıyor. İlk baskısı 2001 de yapılmış, 2012 baskısında yeni ekleme yapılmamış...
Wittgenstein'ın Metresi, ellidört kez reddedilmiş bir roman... Klasik roman kurgusunun çok dışında... Çok keyifli bir edebiyat... Anlatması çok zor, kolay olmayan bir metin... Ancak, çok keyifli... Mutlaka tekrar okuyacağım bir roman... "Roman yazacak kişiler, romanlarını, neredeyse yazacak hiçbir şeyi kalmadığında yazıyor." "Dünya olduğu gibi olan her şeydir..." - Wittgenstein "Güzel bir hediye almak için çok paraya değil, kesinlikle çok zamana ihtiyacınız var." “Felsefe, aklımızın dil aracılığıyla büyülenmesine karşı bir savaştır.” “Yine de, gencecik adamların bunca zaman önce oradaki bir savaşta ölmelerini ve tam üç bin yıl sonra yine aynı yerde ölmelerini inanılmaz buluyorum.” “Tanrı’m, erkeklerin bir zamanlar yaptıkları...”
Tersine Devrimler için Everest yayınlarına, özenli çevirinden ötürü Aslı Esen Arslan'a sonsuz teşekkürler... Çok sayıda not aldığım kitabın her makalesi ayrı ayrı tartışmayı hak ediyor. Kitap Giriş bölümünün ardından, Zafer Şoku (Nükleer Karşıtı-Küresel Adalet hareketleri), Ortaklaşa Umut, Tersine Devrim (Özgeciler Ordusu, İşçilik Sonrasının Hüznü) başlıklı makalelerden oluşuyor... Giriş bölümünde Graeber bu derlemenin ilk olarak Yunanca "Hareket, Şiddet, Sanat ve Devrim" (Atina, Black Pepper press, 2009) basıldığını, bu makalelerdeki bir çok savın 2008 krizi sonrasında otorite karşıtı eylemci hareketlerde yaygınlaştığını belirtiyor. Kitaptaki makalelerin tümü, 2004-2010 arasında yazılmış. Graeber bu nedenle yazıları "kafa karışıklığının hüküm sürdüğü, umut beslemek için ipuçları bulmanın çok güç olduğu bir dönemin eseri olduğunu belirtiyor. Graeber, öncelikle "başarılı" sonuçlar alınan hareketler sonrasında elde edilen "kazanımların" ne olduğu, yürütülen tartışmalar, "kazanmak ne demek?" sorusu üzerine odaklanan bir makale ile başlamayı seçiyor. Bu bölümü "Gezi tartışmaları"nın ışığında okumakta yarar var. Ortaklaşa umut, aynı tartışmaları daha ileriye taşımayı hedefliyor. Neoliberalizmin ekonomik değil, politik bir proje olduğu; hayal gücümüzü mahvetmek, hatta külfetli güvenlik önlemleri, akıl almaz askeri projeleri sayesinde kapitalist düzenin kendisini yok etmek için tasarlandığını vurguluyor. "Yaşadığımız günler"e daha farklı açılardan bakmanızı sağlayacak bir bölüm... Tersine Devrim, New Left Review dergisi tarafından reddedilen bir makale... Bu makalede Graeber, insanların özde ne olduğuna, dünyadan ve birbirlerinden ne beklemelerinin makul olacağına dair YENİ BİR DİL, YENİ BİR SAĞDUYU yaratmak için bir anca önce kolları sıvamak " gerektiğini, bunun için uygulanabilcek yol haritasını öneriyor.
Tarihi olayları kurguda birleştiren romanda Carter, baş karakter Geronimo'da Apaçi yaşam anlayışını etkili biçimde ortaya koyuyor. Amerika kıtasının "keşfi" ile başlayan kitlesel kıyım dalgasının, Meksika sınırına ulaştığı, batının "vaad edilmiş toprakları"nın kızılderili kanı ile sulandığı bir dönemin hikayesi... Sapiens'in bitmeyecek gibi görünen "kanla sulama" özleminin bir başka sayfası daha... Kapak tasarımı: yorucu, renkler uyumsuz, çekiciliği yok... Kağıt, yazı karakteri seçimi : Yorucu olmayan, tekdüze (sıkıcı) bir sayfa düzeni... Çeviri: Keşke daha iyi, özenli bir çeviriden okunma olanağı olsa...
Uzun bir okuma süresi içinde bitirdiğim, hacimli kitap çok sayıda belgeye dayanarak hazırlanmış, kapsamlı bir araştırma. Yazarın doktora tezinden de bölümler içeren, tablo ve grafiklerle (tablo düzenleri, şekillerin basit excel çizimleri, doyurucu olamayan sunumlar) desteklenmiş. Okuma sürecime, İngiliz olmayan bir okuyucu için kitabın ne kadar anlamlıdır? sorusu eşlik etti. Hele de, yeni bir cumhuriyet kuran Türkiye'li bir okur için... Türkiye koca kitapta bir kaç kez geçmekte... Elbette ki, böylesine büyük bir savaşın çok çeşitli evreleri olduğu, yazarın bakışının İngiltere'ye odaklandığı söylenebilir. Ancak, kitabın İngiltere'nin savaşa girme, sürdürme konusunda ortaya koydukları da çok doyurucu değil. Her durumda, bu kitabın Türkçeye çevrilme nedenini açıklamak bence biraz zor... En çarpıcı bölümler, kitabın sonuna yalaşırken geliyor. Veri analizlerinden çıkarak, savaşın ortaya çıkma süreci, nasıl olup da sürdüğü (grevler, direnişler, hatta Bolşevik devrimi var arka planda), esaret, savaşın bedeli - tazminatlar (Keynes'in yaklaşımlarını oldukça ilginç buldum) bölümlerini çok daha ilginç buldum. Nihayet, son bölümde bulunan fotograflar çok çarpıcı... Her yanı savaşa bulaşmış bir ülkede, kendi gibi düşünmeyen herkesi "vatan haini" ilan edenler çoğalırken, kitaptan bazı bölümleri dikkatinize sunmak isterim: ... tüm işaretlere rağmen kimse böylesine kapsamlı bir savaşa cesaret edilemeyeceğini, savaş çıksa bile çatışmaların yerel düzeyde kalacağı düşünülüyordu. “Kutsal savaş”, “vatan savunması” ya da yok etme güdüsü, Ağustos 1914’ten itibaren dört bir yana dağılırken, kimi politikacıların liderlik ettiği, gerginliği dinsel düzeye çeken bazı gruplar, Birinci Dünya Savaşı’nı “takdir-i ilahi” kaçınılmaz bir son olarak gösterdi. Savaşın ilk günü, bazı basın organlarının "NİHAYET BAŞLADI!" diyerek savaşın kaçınılmazlığına vurgu yaptığını da not edelim. Ferguson: “Savaşın anahtarı, basın yoluyla insanoğlunun kendini zihinsel bakımdan sakatlamasıydı” diyor. Daha uzun bir değerlendirme için Ali Bulunmaz K24: http://t24.com.tr/k24/yazi/kimine-gore-cumbus-kimine-gore-kahir,310
Kâr için değil, Halk için... "Kent hakkı" nedir? Gezi parkı için yaşanan sürece bir de buradan bakın... Bizde "kentsel dönüşüm" olarak, her lafa başlayanın kendince tarif etmeye çalıştığı, esas olarak kamuya ait olanın, nasıl bölüştürüldüğü ile ilgili olan sürece çok kapsamlı bir bakış... Uzun bir okuma süresinde, tekrar tekrar yapılan okumalarla bitirdiğim çok iyi bir kitap... Esas olarak, konuya ilişkin 13 makaleden oluşan kitabın, çok zengin bir kaynak listesi de bulunuyor. Her bir makale, ayrı ayrı değerli iken, kitaptaki buluşma bütünü ayrıca değerli kılmış... Farklı ülkelerde yaşanan "dönüşümlerin " = soylulaştırmanın, düşük / orta gelir grubunu nasıl kentin çeperlerine sürdüğünün öykülerini, analizlerini, farklı çözümleri incelemek isteyenlere...