John Steinbeck'in 'Gazap Üzümleri'ni henüz bitirdim ve sıcağı sıcağına yorumlayıp, sizlerle paylaşmak istedim. Steinbeck'i daha önce okumadınızsa etkileyici ve akıcı bir kalemi olduğunu belirteyim. Yazarın Pulitzer ödüllü bu eseri; 557 sayfa olduğu halde sıkmayan, yormayan bir olay örgüsüne ve büyüleyici bir kurguya sahip. Kapitalist düzeni tüm gerçekliği ve işleyiş biçimi ile çok güzel vurgulayan bir eser. Zenginlerin nasıl daha da zengin olduğu ve fakir halkın sömürülmekten öte çaresizlik çukuruna, ölüme, açlığa, sefalete mahkum edilmesini yazar, ustaca kaleme almış. Kısaca konusuna değinmek gerekirse; ABD'de Büyük Buhran zamanında tarlaları ve evleri elinden alınan bir aile kendileri gibi yüzlerce, binlerce aile ile birlikte batıya iş aramaya gidiyor. Anne, baba, 6 çocuk, damat, amca, nine, dede ve eskiden papaz olan bir dostları eski bir kamyona kalan eşyaları da yükleyip yollara düşüyor. Gittikleri her yerde ucuza çalıştırmak isteyen patronlar, açlık, sefalet onları bekliyor. Ama direnmek zorundalar, yaşamak zorundalar... Özellikle ailenin annesinin güçlü kalması kayıpları olsa dahi, aileyi ayakta tutan yegane etken. Her ne kadar sonu yarım kalmış gibi olsa da doyurucu ve okuru tatmin eden bir eser bence. Böyle çarpıcı ustaca yazılmış eserleri yorumlarken hep hakkını verememişim gibi hissediyorum. Her ne kadar yazarsam yazayım yetersiz gelecekmiş gibi. Son söyleceğim şahane bir eser olduğu ve gözüm kapalı tavsiye edeceğimdir dostlar.
Kişi sevdiğine geç kalırmış ya; ben de bu kitaba aşık oldum ama her yönden geç kaldım. Şimdiye kadar neden okumadım diye çok kızdım kendime. Böyle bir güzellikle neden geç tanışmışım? Yorumlamada da geç kaldım, bilmiyorum neden? Kelimeler bir türlü birleşmedi, günlerdir düşünüyorum. Böyle harika bir kitabı, tüm kitap sever dostlarım okusun diye acele ederdim ama bu defa tutukluluk yaşadım. Belki de hakkını verememek tedirginliği yaşadım, bilemiyorum. Her ne ise dilim döndüğünce 'Aylak Adam' ı sizlere anlatmak istiyorum. Kahramanımız bay Aylak'ımızın ismi C. Toplum dayatmasına karşı çıkan, herkesleşmek istemeyen, istediğini yapan ama o yaptığı eylemlerin alışkanlığa dönüşmesinden korkan biri. Her gününü farklı yaşamayı seven C. hayatının kadınını arıyor. Aslında tam onun için olan kızımızın ismi de B. Bu iki ruh eşi karşılaşacakları zamanlarda saniyelik farklarla birbirini kaçırıyorlar. Ama ben onlara inanıyorum, kavuşacaklar. Onları okurken kafamda hep Bülent Ortaçgil Eylül Akşamı şarkısı çaldı. Güzel bir şarkıdır, dinlemeyenler için tavsiye olunur. Kitapta aynı zamanda ebeveynlerin çocukların üzerinde ileriye yönelik, nasıl etkiler oluşturdukları incelikli bir şekilde işlenmiş. Yazarın farklı ve çekici kalemi da ayrıca övgüyü hak ediyor. Muhteşem bir anlatım tarzı, Yusuf Atılgan'ın kalemine vuruldumu söyleyebilirim. Yazarı daha önce hiç okumadığım için bir parça utanç da duymuyor değilim tabi. Ama kesinlikle devamı gelecek. Kitap dostlarım son olarak diyeceğim şudur ki; bu güzel kitabı hakkıyla yorumlayamadım ama sizlere gönül rahatlığıyla tavsiye ederim.
Şimdiye kadar okuduklarım arasında aşkı en güzel yorumlayan ve anlamlı hale getiren bir kitap diyebilirim. Aşık olupta bunu gizleyen karakterlere hep kızardım. Ama ilk defa Zweig'in bu bilinmeyen kadınına hak verdim. Bu da üstadın kaleminin gücü... Kısaca konusuna değinirsek; komşusu olan genç adama 13 yaşında aşık olan küçük kız, onunla sadece bir kere gözgöze gelir ve bu bakış onun ömür boyu aşık kalmasının ilk adımıdır. Bu aşk onun bütün dünyasıdır. Sonraları genç bir kız ve olgun bir kadın olunca da sonsuz aşkı ile karşılaşır. Ama adam onu hiç bir zaman tanıyamaz ve her defasında ilk görmüş gibi ama tutku ve merakla yaklaşır. Kendini hiç bir zaman tanıtmayan genç kadın, yaşadığı büyük bir yıkımın ardından, adama bir mektup yazarak her olay ve duygusunu anlatır. Kısa olmasına rağmen dolu dolu bir kitap. Benim için en can alıcı kısım ise; adamın mektubu okuduktan sonra kadını hatırlamaya çalışması ve onu bir kadın olarak değil de ölümsüz bir aşık olarak düşündüğü zaman hissetmesiydi.
Henüz 21 yaşında bir kadının bu yaşına kadar bile başına gelenler inanılmaz iken asıl dehşet bundan sonraki 11 yılda gerçekleşiyor. Michelle Knight kendisiyle birlikte iki kadının daha kaçırılıp tutsak edildiği evdeki akıl almaz işkenceleri anlatıyor. İşin kan dondurucu kısmı bütün anlatılanlar gerçek. 2013 yılında evden kaçmayı başarabilen bu kadınların hikayesi gerçekten insanı sarsıyor.
Şimdi sarsıcı bir psikolojik gerilim kitabı düşünün. Yazar öyle ters köşelerle kurgulanmış ki; kitabın içinde siz de yaşamış, son düğümü siz çözmüş gibi şoktasınız. Üstelik kitabı yeni bitirmişsiniz, etkisi hala üzerinizde. İşte ben de öyleyim. Adından da anlaşılacağı gibi kurgu, psikiyatrist olan Ellen Roth etrafında dönmekte ve doktorun hayatı kimliksiz bir hastanın kliniğe gelmesiyle birlikte, zorlu bir döneme girmektedir. Erkek arkadaşının tatile çıkması ise kendisini yalnız ve çaresiz hissetmesine neden olmaktadır. Ama Ellen içindeki savaşçı kadını, meslektaşı ve gizli aşığı Mark'ın da desteği ile ortaya çıkarmakta ve kimliksiz kadına yardım için canını ortaya koymaktadır. Gizem, korku ve şiddet olayları arasındaki çift, gerçeği bulmak için tüm imkanları ile bulmacayı çözmeye çalışmaktadır. Psikolojik gerilim sevenlere gönül rahatlığıyla tavsiye eder ve şaşırtıcı son (bazı bölümler tahmin edilebilir olsa da) garantisi verebilirim.