Berfin., 319 adet değerlendirme yapmış.  (11/46)
Küçük Prens
Küçük Prens

10

Küçük prens… Sanırım hayatım da beni gerçekten değiştirdiğine inandığım az sayıda kitaptan bir tanesi. Filmi de izlemişken yorum yapayım dedim. Aslında ne yazmam gerektiğini bilmiyorum. Okurken önce geç kaldım dedim sonra da hala geç değil yapacağın, unutmayacağın, hatırladığın çok şey var dedim. Ders çıkardığım o kadar şey oldu ki o kısacık sayfalarda. Benimde bir küçük prensim oldu artık. Bir gerçekte var ki yaşım biraz daha küçük olsaydı o ince eleştirileri ve dersleri alabilir miydim emin değilim. O yüzden geç kalınmış değil. Hala okuyabilirsiniz. Hatta neden bir çocuk kitabı gibi görüldüğüne bile anlam veremiyorum... Prensimiz, gezegenleri dolaşıp, o gezegende ki büyükleri eleştiriyor. Eleştirdiği noktalar aslında tüm bu düzen diyebilirim. İnsanların birçok şeyi yok sayması, bakarken ‘gerçek onu’ görememeleri, sürekli bir memnuniyetsizlik halinde olmaları, kibirleri… Kitap bitti ve keşke büyümeseydim dedim. Büyüyüp unuttuğumuz o kadar şey var ki bunların hatırlatması gibiydi. Bizlerde çocuktuk bir zamanlar. Masum desek daha yerinde olur belki. Büyük bir kabulleniş içine de girdim. Çocukken olduğum kadar hayallerim geniş değil, her şey olabilir gözüyle bakamıyorum artık dünyaya. İmkânsız yoktu o zamanlar şimdi ise çoğu şey ulaşılamazmış gibi görünüyor. Çelişkidir ki işte bunlar aynı zaman da bir ders oldu benim için. Kabullenişin altında bunları yapmamam lazım da diyorum. Ne kadar büyürsek büyüyelim bir tarafımızı çocuk bırakalım hep. Sanırım söyleyebileceklerimin tümünü bu cümleyle anlatabilirim. En iyisi Alıntılarla baş başa bırakayım sizleri mutlaka oyun diyorum ve susuyorum. Ne de olsa kendini beğenmişlerin gözünde diğer insanlar birer “hayran”dır. “Eğer kelebekleri tanımak istiyorsam iki-üç tırtıla katlanmam gerekir…” “İnsanların artık hiçbir şeyi almaya zamanları yok. Onlar her şeyi tüccarlardan satın alıyor. Ama dost satan tüccarlar olmadığı için, artık insanların dostları yok. Eğer sen bir dost istiyorsan beni evcilleştir.” "Unutma,” dedi tilki, “gülün için harcadığın zamandır, gülünü bu kadar önemli yapan. - gülüm için harcadığım zaman... Dedi küçük prens, hatırlamak için... http://satellitebook.blogspot.com.tr/2016/04/yorum-kucuk-prens-antoine-de-saint.html

Kimliksiz - (Kayıp Şehir, #1)
Kimliksiz - (Kayıp Şehir, #1)

8

Hazır Selvi Atıcı röportajımızı yayınlamaya az kalmışken güzel mi güzel Kayıp şehir serisinin ilk kitabı olan Kimliksiz’e de yorum yapayım dedim. Sevgili yazarımızın Sen kitabı hariç diğer kitaplarını hatim ettim ancak bu aralar yorum yapmaya zaman bulamadım. Bu küçük boşluktan yararlanıp Deryal ve aşkını anlatmak istiyorum. Öncelikle belirteyim kayıp şehir serisinde en sevdiğim kitap oldu Kimliksiz. İlkler cidden her zaman farklı oluyormuş J Kitap ilk sayfadan beni içine aldı. Olaylar, kurgu ve karakterler kesinlikle ilgi çekici. Özellikle Deryal anlatıldığı anda adama vuruldum. Tanımayan kalmadı diye umuyorum. Yok, eğer hala tanışmadıysanız en yakın kitapçıya koşmanızı acilen belirtiyorum. Kocaman yüreği, sahiplenici ve kıskanç halleri yıktı geçti. Burcu ise güçlü bir karakterdi. Yaşadığı onca şeyden sonra gülümseyebilmek işte bu dedirten cinstendi. Kitabı aşama aşama anlatırsam; ilk aşama, sizi heyecanlandırıyor. Olayların ve ilişkilerin hareketliliği yerinizde durmanıza pek yardımcı olmayacak. İkinci aşama, kocaman bir merak içeriyor. Olayları anlamakla, kimin ne sakladığını çözümlemekle geçiyor. Üçüncü aşama sizi şaşırtıyor. Ve açıkçası çok üzüyor. “Ne yaptın be adam!” sözlerimin evde yankılandığını biliyorum. Ve son aşama ise tatmin edici bir şekilde gelişiyor. Ve sizi istediğiniz şeye kavuşturuyor. Konuya başta değinmem gerekirken yine hızımı alamayıp önce düşüncelerimden bahsetmişim. Mazur görün. Deryal, Nam-ı diğer Kayıp Şehir (gece kulübü)’in sahibi. Tırnaklarıyla kazıya kazıya buraya kadar gelmiş bir adam. Tabi ki tek başına değil Adem’i unutmamak gerek. Ve bir gece karşısına Burcu çıkıyor. Asi ve yaramaz. Deryal ona kızdıkça daha da bağlanıyor. Ve bir bakmışız deliler gibi âşık olmuşlar. Ama sırlar var. Hem de büyük sırlar. Çoğu da Burcu’nun sakladıkları… Peki, ne olacak? İşte alın okuyun diyorum. Adem ve Şirin’e nasıl değinmedim ben? Onlar yan karakterlerden de fazlası oldular benim gözümde. Onların aşkı daha hızlı ve sertti. Ama acayip güzel ve samimiydiler. Bu ikilinin konuşmaları sizi hem özendiriyor hem de gülme krizine sokuyor. Bakınız; "Sen ne işe yarayacaksın peki?" diye sordu dişlerinin arasından. "Seni çalıştırıyorum ya. Yetmez mi?""Sen...""Evet." Adem dev gibi boyuyla genç kızın üzerine eğildi. "Ben?" diye sordu. "Sen çok..." Genç kızın yanakları sinirle kızarmıştı. "Çok yakışıklıyım, değil mi? Biliyorum canım, nutkun tutuldu. Ben anladım, sen üzülme." :) Hep övmekte olmaz. Gerçekten içime dert olan bir şeyi eleştireceğim. Umarım spoiler vermeden yaparım bunu J Bir olay var. Ve öyle kıskançlık adı altında yansıtılacak bir olay değildi. Çok daha ağır ve kötü bir şeydi. Ama bunun hafifletilmiş olarak sunulması olayın yakıcılığını, ağırlığını görmememize neden oluyor. Hâlbuki tam tersi olması gereken bir şeydi. Ve Deryal gibi bir karaktere hiç oturmayan, yakışmayan bir durumdu. Tamam, hiç kimseye yakışan bir şey değildir ama hani bazı karakterler vardı “bunu da yapar” dersiniz işte Deryal bu gruptan olmayanlardandı. Artık kitaplar bile kimseye güvenmeyin diyor sanki. Bu olay olmasa tam puanlık bir kitaptı benim neznimde. Yine de bu seriye başlayın diyorum. "Hayatta üç önceliğim var," dedi. "Üçüncüsü; arabalarım, İkincisi; Adem..." ardından duraksayıp genç kızın gözlerine baktı. Burcu fısıltıyla, "Birincisi?" diye sordu. Ama Deryal, bu sorunun içinde Burcu'nın kendi beyninde oluşturduğu cevabı görmüştü. Onun yanılacağını tahmin etmişti. "Onun gözlerinin içine bakıyorum." http://satellitebook.blogspot.com.tr/2016/04/yorum-selvi-atc-kimliksiz-kayp-sehir-1.html

Beni Baştan Çıkar (Georgian #3)
Beni Baştan Çıkar (Georgian #3)

7

Christopher ve Maria mı yoksa Amelia ve Colin mi? Sanırım ben Colin olan seçeneği tercih ediyorum. Diğer kitap ile çok fazla benzerlik taşısa da sanırım bu iki karaktere ısınmış olmam sıkılmamı bir nebze önledi. Amelia meraklı ve tatlı bir tipti. Ablasına çekmemiş olması hem üzdü hem de sevindirdi. Hangi açıdan sevindiğimi anlamışsınızdır. İki de bir laf almak için başkaları ile yatmadığına memnunum. Ama Maria kadar deli yürekte değildi. Meraklı ve istediğinin peşinden koşması Amelia’yı sevmenize neden olacak eminim. Colin ise biraz sinirlendirebilir. Çünkü sürekli maske ile gezmiş olması yeter dedirtti. Ayrıca ondan biraz daha cesur olmasını beklerdim. Ya da Amelia’nın değil de onun kızı baştan çıkarmak için debelenmesini seyretmek keyifli olurdu Bir de şu var hayatından vazgeçip başkası olması beni çelişkide bıraktı. Yani Amelia için varlıklı biri oldu ve ismini değiştirdi. Peki, bunlar fedakârlık mı yoksa aşağılık kompleksinden mi? Ben bunu çözemedim. Son olarak, Çingene olduğunu kabul edip köklerine daha bağlı kalmalıydı. Yani bir karakteri bu kadar gömüp sonra ama sevdim demek epey abes kaçacak ama ne yapayım Christopher ile kıyasladığımdan mıdır nedir sevdim. Ben onu hatalı da olsa sevdim :) -Türk filmi misali- Bunlar dışında seride bir şeylerin eksikliğini yaşıyorum ama adını koyamıyorum. Sanırım aile kavramı pek yansıtılamadığı için. Yani ya hiç olmasaydı ya da bu kavram illa olacaksa Lisa Kleypas gibi isterdim. Devam eder miyim pek emin değilim. Simon merak uyandırsa da yaşayacağı olaylar açıkçası pek ilgimi çekmeyecek gibi çünkü benzerliklerin çok fazla olacağına neredeyse eminim. Yine de büyük konuşmayayım. 'Onu sevmemeyi bilmiyorum.' http://satellitebook.blogspot.com.tr/2016/04/yorum-sylvia-day-beni-bastan-ckar.html

Kupa Altılısı
Kupa Altılısı

9

'Altımız için. Kupa altılısı.' Bu cümleler ilk başlarda anlamsızdı. Ama okuyup da sona geldiğimde her şey yerli yerine oturdu. Bir şeyi çok merak ediyorum yazar gizem yaratmak istedi mi istemedi mi? Eğer öyle bir çabası varsa bazı yerlerde çok başarılı olamamış. Çünkü kitaptaki çoğu şeyi hemen anladım. Yine de yavaşça işlenen plan beni şaşırttı. Jay… O bir sihirbaz ama illüzyonist demenizi tercih eder:) Yakışıklı (tabi ki) ve sırları var. (Buna da bir tabi ki.) İntikam almak istiyor. Kendisi dâhil 6 kişi için. Kitapta onlar kim diye çok kafa yormanıza gerek kalmıyor çünkü bana göre kabak gibi ortaydı kim oldukları. Ama bunlar benim hevesimi kırmadı. Çünkü hem çok hoş bir dili vardı (samimi ve Matilda’nın ağzından anlatılıyor.) hem de sadece bu kişilerin kim olduğunu bilmek tablonun tamamını görmek anlamına gelmiyordu. İsmini zikretmişken ondan da bahsedelim. Matilda, bana göre komik bir tipti. Onun düşüncelerini okurken bir arkadaş kadar yakın bulabilirsiniz. Çünkü gündelik yaşamdan birini dinliyormuşum hissi yarattı bende. Bir roman karakterinden ziyade gerçekten yolda rastlayabileceğiniz sıradan ama beni etkileyen biri. Onun anlatımı ve Jay’in o şeker gibi davranışları ile kitap su gibi aktı. Kitabın yarısına kadar Matilda ve Jay ikilisi konu alınmış. Hani nerede bu intikam dedim durdum. Şikâyet ettiğimden değil, meraktan. Yoksa bu ikili çok yakıştılar birbirlerine. Onları, aralarındaki yakınlaşmayı okumak güzeldi. Ve sonra olaylar biraz daha netlik kazanmaya, Jay’in yaptığı plan işlemeye başladı. Planın sıra dışı olması değildi beni etkileyen Jay’in bu plan için harcadığı zaman, emek ve zekâydı. Cidden çok zekice bir planmış. Arka kapakta da intikam derken aklıma hep kısıtlı şeyler gelmişti. Silahlar, aksiyon, patlamalar falan düşünmüştüm ama Jay zekâsını güzel bir silah yapmış ve işleme sokmuş. Bu arada kitaptaki yan karakterlere; Michelle ve Jessie’ye bayıldım. Çok komik tiplerdi. Ben beğendim. Okuması zevkli, kafa karıştırmayan, anlatımı ile size tanıdık şeyler hissettiren bir kitaptı. Matilda anlatırken ‘benimde böyle hissettiğim olmuştu.’ Demek beni kitaba daha da çekti. Hiç sıkılmadım. Gönül rahatlığıyla tavsiye edebileceğim bir kitap. ‘Bir kişiye bütün olarak âşık oluyoruz. Ruhlarına vuruluyoruz.’ “Owen’la çıkmanı istemiyorum.” “Neden?” “Stuart gibi heriflerle dans etmeni de istemiyorum!” “Neden?” “Çünkü sen benimsin.” http://satellitebook.blogspot.com.tr/2016/04/yorum-kupa-altls-l-h-cosway.html

Tutku Oyunları (Georgian #2)
Tutku Oyunları (Georgian #2)

7

Seriye 2.den başladım ama hiçbir eksiklik hissetmedim. St. John ilk kitapta görülüyor sanırım onun dışında bir şey kaçırdığımı düşünmüyorum ya da umuyorum diyelim J Sylvia Day ‘i Crossfire serisi ile tanımıştım ve o seride günümüzde geçmekteydi. Daha sonra historical yazdığını duyup günaha davet ve yatağımdaki yabancı kitaplarını almıştım. Ama bu iki kitapta beni hiç tatmin etmedi. Hatta Yatağımdaki Yabancı adlı kitabı yarım bıraktım ve yazarın sadece Crossfire serisine devam edeceğime dair bir karar aldım. Peki, bugünlerde ne oldu da bu kitaba başladım? Doğruyu söylemek gerekirse bende ne olduğunu bilmiyorum J Ne okusam diye düşünürken bu kitap gözüme ilişti ve başlayayım dedim. Beklentisiz ve büyük bir önyargıyla başladığımı itiraf edeyim. Bu yüzdendir ki beğendim. Yani beğendim ama çok eksiklikler vardı belki fazlalıkları desem daha yerinde olur. Maria ve St. John (Christopher) çok fazla entrika ve gizliliğin içindeydi. İlişkileri sanki biraz yüzeysel kalmıştı ve olaylar çok fazla ve karışık olduğu için onlara odaklanmam biraz zor oldu. Ve sanırım bu yüzden çok etkilenemedim bu ikiliden. Yine de Maria cüretkarlığı, güzelliği ve soğuk görünmeye çalışıp o kadar kirliliğin içinde yıkılmayan bir olarak iyi bir karakterdi. Christopher ise hikâyesiyle maalesef ilgi çekiciliğini biraz yitirdi. Çünkü ortada elle tutulur bunları yapmasına neden olacak iyi ve sağlam gerekçeler yoktu. Geçmişi ise Maria’nın yanında sönük kaldı. Onun dışında güçlü olup olmadığına karar vermekte zor. Her işi adamları yaptı sağ olsunlar. Yine de Maria ile bir şekilde beraber olmalarını istedim. Belki St John sarışın olduğu için ben hep negatif elektrik almışımdır :) Olaylar ise gerçekten çok fazla ve çok karışıktı. Her sayfa da birisi diğerinin kuyusunu kazıyor ve hepsi birbirine bağlı. İşin zor kısmı da bu olayları birleştirmekti. Aslında Maria’nın tek sorunu kardeşi Amelia’yı bulmak ama yazar bunu böyle anlatsaydı kitap fazla basit kalırdı. Ama böylede sanki ÇFB (çok fazla bilgi) oldu. Diğer kitaba da başlıyorum hemen çünkü Colin ve Amelia beni çok meraklandıran bir çift oldular. Genel olarak ortalama bir kitaptı. http://satellitebook.blogspot.com.tr/2016/03/yorum-sylvia-day-tutku-oyunlar-georgian.html

Minnettar (Öngörü Serisi #3)
Minnettar (Öngörü Serisi #3)

8

Daha kararlı ve zeki bir Evie görmek inanın beni çok tatmin etti. Diğer kitapta bu kızın dev saçma hareketlerini okurken sinirden yerimde duramamıştım. Üstüne birde Russell bakış açısı eklenince düşünün halimi. Şimdi ise Evie kimi istediğini biliyor ve ona göre hareket ediyor. Daha da güçlü. Ayrıca Russell anlatımına da öyle çok yer vermemiş. Yine Reed'den uzakta gelişen olaylar olsa da bu sefer o kadar fazla olmadığı için mutluyum. Ama bu eksiklik hep var. Reed neden her olayda uzakta olmak zorunda? Benim beklentim beraber düşmanları haşat etmeleri. Sürekli birilerinin Evie'i kaçırıp ondan uzaklaştırması değil! bu yazara bir sitemdir.. Ama her seferinde günün kahramanı olması da ayrı bir şey. Kahramanımız her seferinde tam kızın işi bitti dediğim yerde yetişiyor. Kim ona dokunduysa vahşice öbür tarafı boyluyor. Bu da beni çok çok etkiliyor. Kitaptaki olaylar fazla hareketli ve heyecanlıydı. Periler, vampirler, sürgünler, insan bedenine girmiş iblisler... Yeni bir kaç karakter. Ve kötü de olsalar çoğunun çekici olması ... Yani gelinde bana bu seriyi neden sevdiğimi sorun. Bu saydıklarımdan sonra sorabilir misiniz? Hayır. Eksiklikleri olsa da bana göre güzel bir seri. Her sayfa da farklı bir olay var. Yalnız diğer kitapta da bir kaçırılma olayı olursa artık yazar tek düzeliğini ilan etmiş olacak bunu da belirteyim. Geçen sefer Evie kaçırılmıştı şimdi ise yine birileri kaçırılıyor ama her nasıl olduysa yine dönüp dolaşıp olay Evie'ye bağlanıyor. Sonra bir bakmışız YİNE bizim kız kaçırılmış. Diğer sinir bozucu nokta ise yazarın Evie'nin Reed ile aralarındaki bağı Brennus (Gancanaghların kralı) ile oldukları gibi derin anlatamaması. Adam Evie için bir sürü bilgi topladı, çoğu gücünü ondan öğrendi ama Reed ile bunları çok az gördük. Bu eksiklikler yüzündendir puanım. Sırf bunlar yüzünden tam puanı ilk kitap harici hiçbirine veremedim. Yoksa karakterlere ve olaylara bayılıyorum. http://satellitebook.blogspot.com.tr/2016/03/yorum-ongoru-serisi-ilk-3-kitap-amy.html

Başmeleğin Öpücüğü (Lonca Avcısı, #2)
Başmeleğin Öpücüğü (Lonca Avcısı, #2)

10

Melek, ne kadar saf ve masumluğu yansıtan bir kelime. Bu kitapta tam tersini düşüneceğinize eminim. Çünkü burada ki melekler kan ve vahşet yayıyor. Okurken, yazarın yaratıcılığına ayrı hayran kaldım. Nalini, o kırık kemikleri, insanların o eciş bücüş hallerini betimleyip gözümün önüne öyle bir manzara sergiledi ki okumuyorum da film izliyorum gibi netti. Elena ve Raphael kaldıkları yerden devam ediyorlar. Bu sefer ki düşman, kendini gizleyen kitap sonuna kadar da ‘bu olabilir yok diğeri de olabilir’ dedirten birisiydi. Karşılarında ki kişiyi bulmaya çalışırken aslında bütün baş meleklerin bu canilikleri yapma potansiyelinin olduğunu anlıyorsunuz. Melek, baş melek kelimeleri bence burada metafordu. Nasıl anlatsam, ‘şeytan yapar’ dediklerimizi onların yapması, melek sıfatının sadece ironi olarak kullanıldığını düşündürtüyor. Olanlar demişken, azcık kitabın işleyişinden söz edeyim. Elena ölümsüzlüğe adımını atar atmaz ortalık tekrar karışıyor. Canilik derecesini aşmış şekilde ki cesetleri takip etmek zorunda ve bunları yaparken de ölümsüzlüğe, yeni kanatlarına ve Raphale’in hükmedici kişiliğine alışmaya çalışıyor. Olaylar Barınak adı verilen, meleklerin yaşadığı bir yerde gerçekleşiyor. Antrenmanlar-Raphael-Koku takibi, üçlüsü arasındaydı çoğu sayfa. Elena, bu kitapta daha farklıydı. İçindeki kâbusları Raphael ile paylaşan, acısını ortaya çıkarmaktan çekinmeyen, deli gibi ağlayan bir Elena vardı. Raphael ise bize daha insanlığa adım attığını gösteriyor. Elena fiziksel olarak değil de acaba duygusal açıdan mı insan yapıyor onu? sorunun cevabını sanırım bu kitapta azda olsa anlayacaksınız. Bu baş melek okurken benim olsun dedirten bir yaratık benden söylemesi. Elena’ya karşı tavırları ve korumacılığıyla sizi kendine hayran bırakıyor. Özellikle o baldan tatlı ama biraz da sert lafları yok mu? Okurken kendinize engel olamadan ağzınızdan garip kelimeler kaçırmanıza ve kıkırdamanıza neden olacak. (en azıdan ben öyleydim  ) Aralarındaki bağ ise artık kopmayacak düzeyde ve çok sıkıydı. Sayfaları hızlıca çevirip sona ulaştığımda daha olaylar bitmedi mi? Durumundaydım. Okurken ben yoruldum, yazarcığım yorulmamış ve son sayfaya kadar ‘tetikte olun!’ ikazını diri tutmuş. Son sayfa da epey bir haraketlilik sizleri bekliyor benden söylemesi. Peki diğer kitap nerede? L Bunlar olurken, yeni ve eski karakterler de ön plandaydı. Özellikle yedilerden Zehir ve illium çok ilgimi çektiler. Ya da böyle demek yanlış olur. Yedilerin hepsi çok ilgi çekiciler. Ne yaşadıklarını acayip merak ediyorum. Onlarla ilgili kitap çıkarsa koşup ilk alan olacağım söz. Kitaptaki tek kusurdan bahsedeceğim. İlk sayfalarda bolca bulunan, son sayfalarda varsa da olayları okumaktan gözümden kaçmış bazı noktalama yanlışları ve tekrar eden kelimeler vardı. Noktalama işaretlerinden kaynaklı hatalar yüzünden, bazı cümleleri tekrar okudum. Virgülü olmaması gereken yere ya da noktayı cümle bitmeden koymuşlar. Tekrar eden kelimelerse az ama ilk başlar da epey göze batanlardandı. 5/5 Kapak ve ayraç ilk kitaptaki gibi harika. Ba-yıl-dıım. Ben 3. Kitabı istiyorum! Bana ne… “Öp beni, başmelek.” “Nasıl istersen, Lonca Avcısı.” “Ben seni asla terk etmeyeceğim, Elena.” Hükmetmeye, kontrol etmeye alışkın başmelek gözünün önündeydi. “Ve gitmene asla izin vermeyeceğim.” “Raphael…” Elena hafifçe titredi ve ellerini başmeleğin saçlarına soktu. “Galen haklı. Ben seni savunmasız kılıyorum.” Ben de biliyordum Elena. Yine de kalbim elinde. …Çünkü melekler yırtıcılar olabilirdi ama besin zincirinin en tepesinde oturanlar başmeleklerdi. Uçmayı çabuk öğren. Elena. Ondan sonra gökyüzünde dans edeceğiz. http://satellitebook.blogspot.com.tr/2015/11/basmelegin-opucugu-nalini-singh.html