Berfin., 319 adet değerlendirme yapmış.  (10/46)
Kanun Adamı (Dream Man #3)
Kanun Adamı (Dream Man #3)

7

http://satellitebook.blogspot.com.tr/2016/05/yorum-kanun-adam-dream-man-3-kristen.html Şunu söyleyerek başlayayım henüz hiçbiri (Lawson ve Brock) benim gözümde Hawk gibi olamadılar. Nedense diğer iki kitap hep ilkini arattı. Hâlbuki benim beklentilerim yüksekti. Özellikle dedektif Lawson ve Tack beni çok meraklandırmıştı. Gerçi Tack hala en merak ettiğim ama iki kitapta bana gösterdi ki beklenti içine girmemem lazımmış. Peki, neden böyle düşünüyorum? Konuya gelmeden önce Dex yayınlarının çeviri ve yazım hataları kesinlikle tavan yapmış durumda. Ayrıca fiyata bakılacak olursa bu hatalara göre pahalı kitaplar satıyorlar. Biliyorsunuz Karanlık Elementler Serisinin son kitabında bunu fark etmiştim ve ilk kez şahit oluyorum demiştim. Bu da çok kısa bir zaman sonra okuduğum ikinci hatalarla dolu Dex kitabı. Noktalama işaretlerinde yanlışlar, birçok yerde karakterlerin isimlerinin doğru yazılmaması, cümlede araya alakasız harflerin girmesi gibi hatalar vardı. Bunlar göz ardı edilebilir mi? Bence hayır. Çünkü sürekli kurgu iyi olduğu için görmezden geldim demekten ben sıkıldım. Umarım bu eleştirileri dikkate alırlar. Evet, kitaba ve içeriğe geleyim artık çok konuştum J Mara, Dedektif Mitch Lawson’un utangaç komşusu. Buradaki utangaç kelimesine dikkat edin çünkü ciddi anlamda utangaçlığa farklı bir boyut kazandırdı kadın. Ve bu kadın Mitch’e uzaktan âşık. Uzaktan kelimesine de dikkat çekmek isterim çünkü o kelimeye de saçmalık derecesinde farklı bir anlam getirdi. Bir gün Mara’nın musluğu bozuluyor ve yardıma bizim rüya adamımız koşuyor. Ve böylece ikili arasındakilerde şekillenmeye başlıyor. Ama asıl yakınlaşmalar, Mara’nın kuzeni Bill’in başını belaya sokması ile başlıyor. Bill’in dünya tatlısı iki çocuğu var ve onlara bakamayacağı gerçeği ise bir sır değil. Bunlara şahit olan Mitch olaya el atıyor ve çocukları Mara’nın alması için elinden geleni yapıyor. Şimdi gelelim yukarıdaki sözlerimi açıklamaya. Utangaç bir Mara derken kast ettiğim hastalık derecesini almış bir deve kuşu. Yani Lawson’un kastettiği gibi başını kuma gömmüş bir kadın. Adamla karşılaştıklarında “şey, Mitch, ıı..” demekten başka hiçbir şey yapamadı. Ve bir ara kitap böyle bitecek diye çok korktum. Ve bu inanın azımsanmayacak kadar uzun bir süre sürdü. Neyse ki bizim yakışıklı dedektifimiz Mara’yı kozasından çıkarttı. Birde insanlar üstünde bir numaralama tekniği kullanıyor Mara. Şöyle ki; 10’luk sistemde kendini bir 2buçukluk olarak, Lawson’u ise bir 10buçukluk olarak görüyor. Ve şuna inanıyor, 10’lar 2buçuklar ile ilgilenmez. Ve kendisini buna çok fena inandırmış durumda. Okurken yeter be kadın! Demekten sıkıldım. Mitch ise gerçekten iyi bir karakterdi. Yani Hawk ile yarışacak kadar iyiydi ama Hawk’ı geçemedi maalesef. Bunda bana göre yazım hatalarının ve Mara’nın payı büyük. Adamın yaptığı her şeye saçma bahaneler bulup kabullenmekte güçlük çekti. Öyle olunca da heyecanım yarıda kaldı. Yine de bunlara rağmen yakışıklı ve iyilik meleğiydi. Billy ve Billie yani Mara’nın kuzeninin çocuklarına sevgi dolu yaklaşımı ve son sayfaya kadar bunu okuyucuya çok iyi yansıtması benden bir aferini aldı. Babaları gibi oldu ve bu anlatılamaz derecede duygulandırdı. Çocukların psikolojilerine de değinmiş yazar. Özellikle Billy’nin bir sahnesi beni çok üzdü. Toparlayacak olursam genel olarak idare eder bir kitaptı. Yani kitabı kötü olmaktan kurtaran kesinlikle Lawson’du. Ayrıca sona doğru Gwen, Tack, Hawk, Elvira’yı görmek gözlerimin bayram etmesine neden oldu. Bazı cümleler çok tekrar etti ve bir ara ‘aynı sayfayı mı bastılar?’ derken buldum kendimi. Kitapta ağzınızın suyunu akıtacak kadar yakışıklı bir dedektif var bu yüzden kötü diyemiyorum. Ve adam ‘Bebeğim’ derken eriyorsunuz. Olayları hemen kavraması, hızlı ve mantıklı hareket etmesi, kadını sahiplenmesi ve konuşmaları standartlarınızı yükseltebilir benden söylemesi. Sırf bu yüzden tavsiye ederim. Ama eleştirilerime uygun bir puan da vereceğim çünkü bu hatalar çoktu. Bu yüzden 7 diyorum. İndirimde görürseniz alın ama başka türlü yazım hataları ile dolu olan bu kitaba liste fiyatını vermeyin.

Alev (Dani O'Malley, #2)(Ateş, #7)
Alev (Dani O'Malley, #2)(Ateş, #7)

10

Nasıl özlemişim nasıl özlemişim anlatamam. Gerçekten de anlatılmaz yaşanır dedikleri bu olsa gerek… Sayfayı çevirdim ve kitabın bittiğini o anda anladım. Hâlbuki en az 20 sayfam var diye seviniyordum. Hayır hayıır bir sayfaya bile razıydım. Meğer kalan o sayfalar hatırlatma amacı ile kitaptaki kavramların tanımlarıymış. Bu duruma alışamamış olmam da benim saflığım olsun. Beklediğime değdi. Diğer kitabı uslu uslu bekleyip Artemis yayınlarını taciz etmeyeceğim. Yine böyle bomba bir kitabın geleceğinden o kadar eminim ki o yüzden sessizliğimi koruyacağım. Hey ilk sayfaları size, henüz almamış olanlara armağan ediyorum. Teşvik ise şu; İLK BÖLÜM BARRONS AĞZINDAN! Birçoğumuzun okuduğu bir bölüm. Yine de iyi bir sebep almanız için. Diğer sebepler ise nasıl söylenir bilmiyorum ki. Çünkü ben bir ateş serisi hastasıyım. Yani bu seriyi sevmeyeni anlayamam bile… Neyse esasa gelirsek, kitap Barrons ağzından bölüm ile başlıyor. Mac’in odasına gittiği gün ile yani geçmiş ile başlıyor. Daha sonra Dani ağzından bir bölüme geçiyor ve Buz ‘un bittiği yerden başlıyor. Ağırlıklı olarak Mac ağzındandı kitap. Bu ikiliyi çok özlemişim her ne kadar Barrons ön planda olmasa da isminin geçtiği yerler hep alev aldı. Kitapta Jada’yı sevemedim. Kesinlikle diğer kitapta olmasını istemediğim bir karakter. O kim diyenlere spoiler vermemek için yeni karakter diyeyim. Ama okuyunca benim ve Mac gibi dibiniz düşecek söyleyeyim. Dünyalarını kurtarmak için kaldıkları yerden devam ediyor herkes. Bu sefer grup çalışması vardı diyebilirim. Ryodan, Barrons, Mac, Keltarlar hepsi yan yana yenilmez ve eğlencelilerdi. Christian’ı cadıdan kurtarmaya çalışmaları çok heyecanlıydı. Ve diyalogları sürekli sırıtarak okudum. Bu saydıklarımın hepsi bu seriye özgü özellikler. Mesela ben 281478. Kez seriyi tekrar okuyacağım çünkü bu kitap nostalji zamanının geldiğini hatırlattı bana… Ve bir sahne beni çok duygulandırdı. Ryodan, Dani hakkındaki düşüncelerini Lor’a anlatırken iç geçirmelerimden evde duramadılar. Okuyunca anlayacaksınız neden duygulandığımı. Çünkü o adamdan öyle kelimeler çıkması şaşkınlık yarattı bende. Kesinlikle bu kitapta daha çok sır açığa çıktı. Dokuzlar biraz daha ön plandaydı. Ve Lor çok ilgimi çekti. Aslında hepsi ilgimi çekti. Durumum çok kötü... Bence hemen almalısınız. http://satellitebook.blogspot.com.tr/2016/05/yorum-alev-fever-7-karen-marie-moning.html

Isla ve Mutlu Son (Anna and the French Kiss, #3)
Isla ve Mutlu Son (Anna and the French Kiss, #3)

8

Seriye son kitaptan başladım o yüzden yazarın diline çok hâkim olamadım. Ama uzun zamandır böylesine masum bir ikili ve böylesine hoş, dolu bir ilişki okumamıştım. Bazı eksiklikler olsa da Isla ve Josh onları geri plana attılar. Isla lisenin başından beri Josh’a âşık ve son sene bir anda şansı dönüyor. Flört olarak başlayan şey ilişkiye dönüşüyor. Ve bana göre kitap buralarda başladı. İlk sayfalar geçiş gibiydi. Ve azcık sıkıldım. Ama Josh ile yapmaya başladıkları her şey ilgi çekiciydi. Gittikleri şehir, paylaştıkları özel anlar ve Josh’un resim çizdiği, çizerken kendini kaybettiği yerler hepsi de birbirinden güzeldi. Bana pek hitap ettiğini düşünmüyorum kitabın ama buna rağmen beğendim. Bu da nadiren olur. Yazar şimdiki zamanı kullanmış ve inanın bir türlü benimseyemediğim bir dil. Yani kitap çok çok ilgi çekici olunca göz ardı ediliyor ama yine de bir boşluk kalıyor bende. Ve Isla çok utangaçtı. Yani öz güven eksiliği çok fazla olduğu için bu durum beni biraz sinirlendirdi. Hâlbuki zeki bir kız ve birçok birikime sahip. Aynı zamanda bunu yazar açık açık belli etmedi, biz okuyarak bu kanıya vardık. Bu da güzel bir artıydı. Fazla bir şey söyleyemiyorum çünkü ufak sorunlar hariç mutlu olan bir çifti okudum. Kurt kitapta çok yoktu ama bana göre ilgi çekici bir karakterdi. Isla’nın ona verdiği değerde onu biraz merak ettirdi. Farklı karakterlerle dolu bir kitaptı ve bana farklı hissettiriyor. Bence okunması gereken bir kitap. Birbirlerine çok şey katıp, çok şey paylaşan bu ikili kesinlikle özenilesi. Son sahne ise ağlatı… Josh bana aşık olacağından değil. Ama hiçbir şansı tepmek istemem. Şansım olmasa da. Ama ola ki varsa diye. Olmasa da. http://satellitebook.blogspot.com.tr/2016/05/yorum-isla-ve-mutlu-son-anna-and-french.html

Kargalar Meclisi
Kargalar Meclisi

10

Bayıldım. Cidden tek kelime ile ifade etsem kitabı harika derdim. Ya da muazzam. Daha önce Kaz Brekker gibi bir karakteri okumadığıma eminim. Hatta 6 tehlikeli serseri gibisini diyeyim de yerinde olsun Utanıyorum. Önemli tüccarlardan biri olan Van Eck bir görev için Kaz ile görüşüyor. Tabi ki bu görüşme normal şartlar altında gerçekleşmiyor. Van, Kaz’ı kaçırıyor –ki bu büyük bir beceri ister- ve neredeyse imkânsız bir görev için onu ikna eder. Ve böylece Kaz Brekker bizim çok çok seveceğimiz, sırlarına hemen ulaşmak isteyeceğimiz ve hayran olacağımız grubu topluyor. Böylece olaylar da başlıyor. İmkânsız görev ise, Jurda parem adlı çok güçlü bir ilaç var. Bu ilaç Grishaları köleleştiriyor ve güçlerini çok fazla –bazen kaldıramayacakları kadar fazla- arttırıyor. Bunu icat eden Bilim adamı da tutsak –hem de çok çok fazla korunaklı olan Buz Sarayında- Bizimkilerin amacı ise o adamı oradan kurtarmak ama nasıl? İşte bu sırada gelişen olaylar; hareketli, acımasızca ve çok zekice. Açıkçası çoğu da Kaz sayesinde bu kadar ilginç ve merak uyandırıcıydı. Bu olaylar gerçekleşirken 6 serserimizin sırlarını da öğreniyoruz. Geçmişlerinden birer parça görmek inanın beni daha da yakınlaştırdı o karaktere. Başka bir kitapta olsa eminim sıkılırdım. Ama burada her şey dozundaydı. Tam istediğim gibiydi. Kaz; Bazen acımasız, çok kurnaz, yaptığı planlar ile konuşulan ve geçmişindeki hayaletlerle yaşayan, eldivenli yakışıklımız. Ama sizi görünüşü ile değil zekâsı ve cümleleri ile tavlayacak eminim. Birazcık da ketum. İnsanlara karşıda güvensiz. Ama bu davranışları başarılı olması için gerekliymiş onu anladım. Abisi ile ilgili gerçek ise beni çok üzdü… İnej; Size hayaleti tanıtayım. Ailesinden koparılıp, döküntülere katılması arasındaki süre beni çok etkiledi. Ama Kaz onu -her ne amaç uğruna olursa olsun- yanına almış. Sonuçta kurtarmış desem yalan olmaz. Çok sessiz hareket ediyor ve gizli sırları öğreniyor. Kaz onun yanında diğer döküntülerin yanında olduğundan daha rahat ediyor. İlk başlarda pek belli olmasa da ilerleyen sayfalar Kaz’ın gözünde İnej’in önemini gösterdi. Onunda geçmişi, sırları çok etkileyici. Nina; Bir Grisha. İyileştirme, insanları kısa süreliğine başkalarına benzetme veya onları tek bir el hareketiyle öldürme güçlerine sahip. Kaz ona teklifi sunduğunda kabul etmeyecekti ama ortaya tek bir isim atması yeterli oldu. Matthias. “Kim bu yahu?” demekten kendimi alamadım. Kaz onu hapisten çıkarıp gruba alacağını ama hapisten çıkmak için Nina’nın da yardımını istediğinde kız hemen evet dedi. Peki, neden bu çocuk bu kadar önemliydi? İşte başka bir sır. Belki de bir aşk hikâyesidir… Hıhıhı söylemem Zuhahaha Matthias; Cehennem Kapısı adlı iğrenç hapishanede tutulan bir mahkûm. Suçu ise “sözde” köle tüccarlığı ama işin gerçeği ise sizi şaşırtacak. Yakışıklı ve önceden Grisha avlarmış. Bu görev sırasında önceki yaptıklarının hata olduğunu fark etmesi, aslında uğruna savaştığı davanın yalan olduğunu öğrenmesi yavaş ve etkileyici bir biçimde bize yansıtılmış. Nina ne saklıyorsa o da aynısını saklıyor. Sırları ortak. Yakında zaman da kokusu çıkıyor zaten. Jesper; Keskin nişancı. Kumarbaz. İlk başlarda İnej’e karşı bir ilgisi olduğunu düşündüm ama sonra öyle olmadığını anladım. Üniversite okumak için geldiği şehirde keskin nişancı olup çıkıyor. Onun sırrı da beni çok şaşırttı. Wylan ise son üyemiz onun hakkında çok bir şey söyleyemiyorum çünkü ön planda değildi. Sonlara doğru biraz aktifleşti ama diğerleri kadar değildi. Flüt çalar ve hiç yasadışı bir işe bulaşmamış. Ama bomba yapımında biraz iyi… İşte böyle sıra dışı 6 kişi yan yanaydı kitapta. Wylan hariç hepsinin bakış açısı vardı. Normalde kafa karışıklığı çok yaşarım ve bu kadar karakterle eşit derece de ilgilenmek dikkatimi dağıtırdı. Ama bu sefer aksine ‘bu olayda, şu ne düşünüyor?’ diye merak ettim. Mesela buz sarayında gelişen olaylar da grup ayrılmıştı ve ben her birinin hangi durumda olduğunu tek tek okumaktan acayip keyif aldım. Diyaloglar komikti. Yapılan planlar cidden çok zekice ve başarılıydı. Orta da çok sır varmış gibi dursa da gereksiz yere gizemli olma çabalarına girmemiş yazar. Karakterler ise bu kadar ayrıntılı anlatmış olmama rağmen daha derinlerdi. 17 – 18 yaş aralığında olup da bunları yapmaları hayret vericiydi. Ve o son ile bitmemeliydi bu kitap. Olamaz! Umarım ikinci çabuk çıkar. Hala okumadıysanız kesinlikle başlayın. http://satellitebook.blogspot.com.tr/2016/05/yorum-kargalar-meclisi-six-of-crows-1.html

Başmeleğin Gözdesi (Lonca Avcısı, #3)
Başmeleğin Gözdesi (Lonca Avcısı, #3)

10

Serinin Elena ve Raphael odaklı kısmı ŞİMDİLİK 3. Kitabımız ile bitmiş bulunmakta. Ve ben acayip üzgünüm şöyle bir 15 kitap daha rahatça okurdum sıkılmazdım adım kadar eminim. Keşke böyle bir oturuşta bitmeseydi L Son kitap diğer ikisine göre daha fazla duygusallık içeriyordu. Elena, ailesinin öldüğü olayda neler hissetti buna derinlemesine inmiş yerler vardı ve olayı Sara ile paylaştığı kısım bozanımı düğümledi. Aynı şekilde daha verici bir Başmelek ile karşı karşıyayız gençler. Derin sırlarını, geçmişini Elena ile paylaşırken aralarındaki bağın nasıl güçlü olduğunu anlıyorsunuz. Hepsinden önce de ikilinin aşkı bu kitapta tavan yapmıştı benden söylemesi. Birbirlerini sahiplenişlerini okurken iç geçirip duruyordum. Yazarın hep yaptığı gibi bir süre o dünyanın içinde kalacağım. Soran olursa Newyork Başmeleğini aramaya gitti dersiniz… Öncelikle ufak bir eleştirim var. Tanıtım kısmında keşke uyanan kadim gücün Caliane yani Rapheal’in annesi olduğunu yazmasalardı. Yani kitapta başlıca bir gizem olarak kalsaydı eminim daha etkili olurdu. Tabi bu durum sizleri yanıltmasın arkadaşlar o tanıtım güzel bir şaşırtmaya da neden oldu. Beni şaşırttığı bir gerçek. Yine de düşüncem aynı keşke bu bilgiye biz kitapta rastlayıp hazine bulduk diye şaşırıp heyecanlansaydık. Dediğim gibi bir nevi ters köşe de oldu yani iyi bir yan etkisi de vardı. Yoksa zaten hiçbir tadı kalmazdı. Raphael’in annesi uyanırken gizemli ve kötü şeyleri de beraberinde uyandırdı. (mı?) Bu kısım da size spoiler verebilirim ama yorumlarımı takip edenler bilir hiç sevmem ve henüz yapmadım da J O yüzden şimdilik tanıtım üzerinden anlatayım kitabı. Tabi uyanan bu kötülüklerle bizim ikili baş ediyor. Kaçma kovalamaca o kadar çok olmasa da yeni gelişmeler epey çoktu. Elena halkın arasına karışıyor, insan arkadaşlarıyla daha çok iç içeydi bu kitapta. Ve bana göre beklenmedik bir sır ile son buldu kitap. Nasıl be! Oha! Diye bağırdığım anları bir ben bilirim… Bir sır Elena ve ailesi ile alakalı bir şey. AMA tabi ki söylemem J Bu seriye mutlaka başlayın. Diğer kitaplar ise Raphael’in yedilerini tek tek anlatıyor. –Benim en merak ettiği İllium ve Dimitri- Gerçi hepsi çok gizemliler. Sağ olsun Elena onları anlatırken kafanızda sırla dolu sert adamlar şekilleniyor ve meraklandırıyor. Biliyorsunuz ki bu iki kombin sonsuza dek moda J Seri sıralaması; Meleklerin Kanı ( Angels' Blood ) Archangel's Kiss (Başmeleğin Öpücüğü) Archangel's Consort (Başmeleğin Gözdesi) Archangel's Blade Archangel's Storm Archangel's Legion : Bu kitapta da Elena ve Raphael ana karakter :) O zaman bu kitaba son demek haksızlık olur... Archangel's Shadows Archangel's Enigma Archangel's Heart : Henüz yurtdışında da çıkmamış ama BOMBA! Çünkü 9. Kitap yine Elena ve Raphael içeriyor J O zaman dans!! Blogda ortak yorumumuz var. Ayrıntılar için bekleriz. http://satellitebook.blogspot.com.tr/2016/05/yorum-nalini-singh-basmelegin-gozdesi.html http://umursamazinkosesi.blogspot.com.tr/

Kimi Seçtiğine Dikkat Et! (Karanlık Elementler #3)
Kimi Seçtiğine Dikkat Et! (Karanlık Elementler #3)

9

Selam kitap canavarları! Vücudum da mikroplar halay çekerken yazıyorum bu yorumu o yüzden kıymetimi bilin 😂 Şimdiden bir yanlış olursa affola. Öncelikle Dex'e beni bu güzel yazarla tanıştırdığı için bir teşekkür borçluyum. Her kitabını eksiksiz okumuş olup yazarı favorilerimde en tepe bulabilirsiniz. Tamam, en tepe demeyelim 😆 Bu seride de tatlılığını ve düşünceliğini göstermiş bulunmakta. Neden? Diye sorarsanız Karanlık Elementler serisinin son kitabının yazım aşamasında kendisi biz okuyucularına; "Roth mu Zayne mi?" diye sormuş yaptığı ankette de açık ara fark ile benim Veliaht Prensim kazanmıştır!! Başka türlüsü olamazdı zaten diye bir iblis ukalalığı da yapayım 😊 Neyse efendim yani kitaba bunu bilerek başlayın ve benim gibi Roth hastasıysanız emin olun bu kitap favoriniz olacak. Fazla gevezelik yaptım yoruma geçiyorum. İlk iki kitaptan açık ara farkla en iyisiydi. Yukarıda da anlaşıldığı gibi Layla doğru kişiyi seçti ve olaylar bunun üstüne gelişti. Yani o durum muallakta kalsaydı ben kendimi kitaba veremezdim. O yüzden bu diğer artılardan sadece bitanesin. Layla bu kitapta çok çok değişmiş bir şekilde karşımıza çıktı. Okurken ağzımın açık kaldığı yerler oldu. Ondan beklenmeyecek davranışları ilk sayfalarda yapmaya başladı ve inanin hepsi de güçlü olmaya giden yolda ilk adımlardı. Keşke serinin başında olayların ilerleyişi bu sekilde olsaydı eminim o zaman diğer serilerden daha farklı olurdu gözümde. Neyse efendim, Layla iblis kardeşi ile tanışıyor ve onu öldürmek için sonuna kadar mücadele ediyor. Aslında herkes tarafından bir mücadele var çünkü iblisi önleyemezlerse kıyamet kopacak, muhafizlar da dahil olmak üzere yüce adamin alfaları gelip hepsini yeryüzünden silecek. Burada bir duralım. Bana kalırsa Jenny harika ve komik diyaloglar yazmıştı ama olayları çok fazla büyütememisti. Yani kıyamet kopacak ama bir melek sözleşmelerindeki yada lux daki sahneler yoktu. Bir şehri yok etseydin nebiliyim sonuçta büyük büyük bi iblis ortalıkta dolaşıyor. .. Şimdi hakkını yemeyeyim Tanrının çocukları klisesinde olanlar epey hareketli ve birazda hüzünlüydü. İyi bir savaş sahnesi derdim o bölüme. Genel olarak kimine göre mutlu kimine göreyse (Zayne tutanlar buradan size çok üzüldüm ama içimden halay çekiyorum adlı bakışımı yolluyorum. Bakın saygıda duyuyorum yani en azından üzülmüş numarasi yapıyorum...) kimine göreyse mutsuz bitti. Bana görenin cevabı zaten yorumun içinde. Cayman'dan bahsetmeyi nasıl unuturuuum😨 Çok tatlı bir iblis değil mi sizce de? Kelimeleri falan acayip komik ayrıca çok samimiydi. Son olarak yazım hataları çok gözüme çarptı. Bir kelimenin sonundaki ya da başında harf yazılmayı unutulmuş ve bu sık sık olmuştu. Dikkatim dağıldı.. Dex'te yeni rastladım bu duruma yani önceden varsa da benim bu kadar dikkatimi çekmemişti. Uzun lafın kısası yazarın her kitabını öneririm ama sanki daha iyisini yazabileceği bir seri gibiydi Karanlık Elementler. Şimdi ben koşulsuz hatalarıyla yüksek puan veririm çünkü yazarı ve yarattığı karakterleri gerçekten çok seviyorum. O yüzden "Bu yazı Taraflıdır" deyip son noktayı koyuyorum. 😊 Herkese bol kitaplı günler! ❤😍 Ben kapıyı açarken Roth bana baktı. "Ceket getirmedin mi?" Başımı iki yana salladım. "Atkı?" "Hayır." "Ya eldiven?" Dudaklarım seğirdi. "Hayır." Ben arabanın önünden dolaşırken beni süzüyordu. "Küçük kafan için bere?" Güldüm. "Hayır babacığım. Böyle iyiyim." "Ben, Astaroth, Cehennem'in Veliaht Prensi, sana aşığım, Layla Shaw. Dün. Bugün. Yarın. Bundan bin yıl sonra da sana hala aşık olacağım ve on yıl sonra da sana olan aşkım bugünkü kadar ateşli olacak." "Cayman çok sinir bozucu olabiliyorsun." "Nefret etme," dedi sırıtarak "üre." Artık ona dik dik bakıyordum. "Doğru erkekle üre." diye ekledi. "Sadece bunu netleştirmek istedim." "Aman Tanrım." http://satellitebook.blogspot.com.tr/2016/05/yorum-jennifer-l-armentrout-karanlk.html

Pinokyo'nun Rüyası - (Kayıp Şehir, #2)
Pinokyo'nun Rüyası - (Kayıp Şehir, #2)

9

Yazarla Röportajımızı merak edenleri beklerim :) http://satellitebook.blogspot.com.tr/2016/04/roportaj-selvi-atici.html Doktor Ömer sen nasıl tatlısın öyle. Şimdi her hastane de bir Ömer ararım ben J Bir şeyi söyleyip öyle yoruma gireyim. Seriyi ayrı ayrı okuya bilirsiniz. Her kitap farklı karakteri anlatıyor ama bağlantılılar. Yani Ömer Deryal’in yakın arkadaşı. Kimliksiz de görülüyor ve sizi meraklandırıyor. O yüzden bence sırayla gidin. Hatta yazarın her kitapta daha da iyi olduğunu görebilmek adında da bunu yapın. Ama yine de siz bilirsiniz tabi J Ömer çapkın biri. (Gazel’e kadar tabi ki.) Tek gecelikleri ile meşhur hastanede. Ve en konuşulan, en kıskanılan doktordur. Hemşireler kendisine hayran. İç dünyasın da ise iyi kalpli ve düşünceli biri. Ailesinden uzakta yaşıyor. Sebepleri de var. Babasını hiç sevmez. Nedeni? Kitapta bulun onu J Gazel ise benim gözümde Burcu’yu bile sollayan bir karakter oldu. Yaşadıkları hiç kolay şeyler değildi. Ailesine bakmak için yaptıkları ise içimi sızlattı. Masum ve çocuksu tavırları sizi çok etkileyecek. Yazarın kalemine alışık olanlar bilir, olaylar biraz polisiye tadın da oluyor. Kaçmalı kovalamacalı… İşte yine öyle bir durumda Gazel gökten düşüyor Ömer’e J Sanırım en iyi tabir bu olur. Orayı da anlatmayacağım çünkü bana göre trajikomik bir sahneydi. Bilmeden okunması gereken bir sahne. Böylece kitabımız başlıyor. Gazel ve Ömer ikilisinin aynı evde geçirdikleri yerleri genelde sırıtarak okudum. En tatlısı da Ömer’in sürekli Gazel’e çikolata getirmesiydi. Ama ben Deniz adlı cadıyı unuttum. Bu ikili için bir pürüz çünkü kendisi Ömer’in şirret sevgilisi olur. Onu elinde tutmak için sergilediği tavırlar, Türk sinemasının kötü kadın karakterlerinin yaptıklarıyla birebir aynıydı. Basit ve içten pazarlıklı deyip onun kişilik analizini sonlandırıyorum. Her şey düzenli ilerledi. Ne çok dram ne çok komik ne de çok kovalamaca vardı. Hepsinden biraz biraz işte böyle güzel bir kitap çıkmış ortaya. Tekrara düştüğüm kitaplardandır birisi. Yani okuyacak kitabım olmadığında ya da nostalji havamda isem döner bu kitabı da okurum. Kaç kere okudun deseniz inanın hatırlamıyorum. Puan kırdığım tek yer ilk sayfalarda ki Ömer’in tavırları. Okuyunca anlayacaksınız. Bunun dışında gayet iyi ilerleyen bir hikâyeydi. Bence okumalısınız. "Neden zorluyorsun ki?" "Çünkü ev sen olmayınca çok boş geliyor. Çünkü önüme gelen herkesle kavga etmeye başladım. Çünkü günlerdir senin yatağında yatıyorum. Çünkü manyak gibi senin tişörtünü koklayıp duruyorum. Çünkü dakikada üç kez telefonumdaki resmine bakıyorum. Çünkü bombok durumdayım. Çünkü seni acayip özledim. Bunlar yeterli mi?" "Sen orada, öylece duruyorsun. Hiçbir çaba harcamıyorsun. Sadece bana bakıyorsun ve ben sanki ringde bir boksör tarafından mideme sayısız yumruk yemiş gibi hissediyorum. Sanki bedenimi karıncalar istila etmiş gibi her yanım karıncalanıyor." http://satellitebook.blogspot.com.tr/2016/04/yorum-pinokyonun-ruyas-kayp-sehir-2.html