İçimizde şeytan yok... İçimizde aciz var... Tembellik var... İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey var: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var...
"Ellerimizi temiz ve kalplerimizi bozulmamış halde muhafaza etmekten acizizdir; yabancıların terleriyle temas ederek kendimizi kirletiriz; tiksintiye aç ve vebaya hayran halde toplu çirkefin içinde gırtlağımıza kadar gömülürüz.." "Dünya yalnızlığımızı bozmuştur; ötekilerin üzerimizde bıraktığı izler silinmez bir hale gelir." Düşmüşlüğün Tahlili adlı denemesinden.
Aşka dair, rahatsız edici. Rahatsız edici çünkü aşık biçare. Aşık sıfatını kazanmanın, kazanırken de kaybetmenin açık tasviri bu kitap. Aşığın daha proaktif olması gerekir, peki aşık bunu sağlayabilir mi? Çok zor. Bu kitap daha doğal çünkü aşık yeni bir evren yaratmıyor. Gerçek dünyadaki gibi hayatın kendisine çizdiği alanın dışına ucundan dahi bakamıyor. Çok alışmışız, başroldeki aşıkların sınırsız eylem kabiliyetine. Rus Edebiyatı bu yönünden gerçekten etkileyici diyebiliriz. Aynı hissi Gorki'de de yaşamıştım.
İlk defa böylesi bir üslupla yazılmış bir kitap okudum. Kitap o kadar akıcıydı ki kendi kendini bana okuttu diyebilirim. Çevirmenin de eline sağlık. Kitabın arka kapağındaki yazar hakkındaki bilgi anekdotu da oldukça tuhaftı.
....ele geçirmek, hükmetmek zorunda olan saygın kimseler için çok sayıda insanın, hatta insanın soyunun yarısı kadar insanın, doğuştan kendisinden alt seviyede olduğuna inanması çok önemlidir... ... sabit bir gelirin insanın ruh halini değiştirmmesi gerçekten olağanüstü ... ... Dünya erkeğe dediği gibi kadına da istersen yaz , umurumda değil demiyordu. Dünya umarsız bir kahkahayla, yazmak mı? diyordu. Yazmak sana ne kazandırıyor ki? .... *Yazar bu kitabında kadın cinsiyetinin edebiyat ve diğer hayat kollarında karşılaştığı handikapları ve bunları def'etmek için mümkün mertebe başta maddi sonra manevi olarak bir sermayenin gereksinimini anlatmış. Feminizm akımı ağır basmakta. Kitabın kolay okunur bir havası var. Bence kitapta geçen Oxbridge, Cambridge Üniversitesi. * ... Bir roman gerçek hayata benzediği için, değerleri de gerçek hayatınkileri andırır. Ancak kadınların değerleri genellikler karşı cinsin koyduklarından farklıdır; böyle olması doğaldır. Ama geçerli olan erkeklerin değerlidir. Kabaca söylersek futbol ve spor önemlidir; modaya düşkün olmak giysiler satın almak önemsizdir. Ve bu değerler kaçınılmaz olarak hayattan romana aktarılırlar. Bu önemli bir kitap diye düşünür eleştirmen; çünkü savaşı ele almaktadır. Bu kitap önemsiz; çünkü salondaki kadınların duygularını ele alıyor. Bir savaş sahnesi bir mağaza sahnesinden daha önemlidir. Değer farklılığı daha da azalarak her yerde varlığını sürdürür. ...
..Oysa insan, kötü bir iş yapmak zorunda kalırsa, hiç değilse ruhuyla yorulur. ..Silahlar eskiydi. Cephane her zaman kıttı. Menzil örgütü, ulaştırma sıfır, bazen at arabalarında, çoğu, deve, eşek, kağnı kervanlarında götürülüp getirilen sandıklarda her şey noksandı, çürümüştü. Lazım olan yere lazım olduğu vakit yetişmiyordu. Yaralılar, bakımsızlıktan, kangrenden ölüyorlar, ruh bakımından güçsüz olanlar, daha Türkçesi tabansızlar hemen kaçıyorlardı. Buna rağmen, vallaha, hiçbirimiz, yenmek için elimizden geleni esirgemedik. Kaçanlar bile, tekrar kaçmak fırsatı buluncaya kadar aslanlar gibi döğüştüler Nitekim kaçamayacak kadar korkak olanlar, köye dönerken çekeceği sıkıntıyı göze alamayanlar da sıkıştıkları yerde, imkan var mı yok mu bakmadan aslanlar gibi vuruşurlar. "Zafer, savunuya muhtaç değildir." diye bir söz edilir. "Yenilgi de, tıpkı zafer gibi, savunuya gelmez!" diyenlerden çok özür ileri sürenleri üzer, şimdi burada, kaybedilmiş bir harbin savunuculuğunu yapmıyorum. Gerçek odur ki, okulların yüksek sınıflarından, köy odalarından kalıplarına kıyafetlerine bakar çocuk getirdiler. Bunlar, evet, sırasında, korkudan altlarına işemişlerdir, ama içlerinde korkunç bir cesaretle ölümü alaya alanlar, onunla bir köpek yavrusu imiş gibi şakalaşanlar çok vardı. Harp uzun sürdü. Bu memleketin eli silah utanlarından pek azı cepheyi görmemiştir. Yani, hepimiz "cephe" denilen kıyameti yakından tanıdık. Kan gövdeyi götürür mü? Gövdeyi değil kasabaları, temelinden sökülüp sürükledi. Biz, bıkıp usanıncaya kadar kan, yara, kahramanlık, korkaklık gördük. Bunları o kadar kanıksadık ki bu dünyada imreneceğimiz pek az kahramanlık, ayıplayacağımız pek az tabansızlık kalmıştır. Yalnız bir nesil değil, bu memleketin üç nesli bir çeşit filozof oldu. Bunun kârını da göreceğiz, zararını da.. Pardon... Gevezeliğim tuttu. Pek mutluyum da..
Uzun bir süreden sonra çok iyi geldi. Kitapta insan- insandışı ırk işlenmiş ama aynı meseleler kolonileşme dahil insanın kendi cinsine karşı uyguladığı manevralarla da meydana gelebiliyor. Üstelik fantastik yönü de gayet güzel olan bir bilim kurgu kitabı olmuş. Eline sağlık ustanın.