Dünyanın ortasında ama dünyadan uzak bir ada. Tam bir cennet... Ütopya... Her şey o kadar kusursuz ki... Ta ki... Ayak basılmamış, insan denen aslında vahşi yaratığın henüz doğal güzelliklerini bozmadığı bir adada, insanlıklarını yitirmemiş insanlar yaşarmış. Bu insanlar öyle güzel bir uyumla yaşarlarmış ki hem doğayla hem de kendileriyle... Zülfü Livaneli'nin yarattığı bu kurgusal kitap, tam da medeniyet dediğimiz ve çok özenip gerekli saydığımız şeyin; kuralların, kanunların, kurumların aslında ne kadar gereksiz ve bir o kadar da yıkıcı olduğunu ayan beyan gösteriyor. Bu kitap bir adadan yola çıkarak aslında dünya düzenini ve insanların nasıl etki altında kalıp aptallaştığını, hırslara kapıldığını da gözler önüne seriyor. Yönetmeye ve yıkmaya, kargaşaya alışmış insanların, her şey ne kadar güzel, uyum içinde ve bakir olsa da, bunlardan vazgeçemeyip mutlaka kargaşa yaratma ve bunun çözümü için muhtaç olunan kişi olma hırslarıyla her şeyi ne kadar alt üst edebileceğinin bir göstergesi, kanıtı bu hikâye. Hayatta dengelerin ne kadar önemli olduğunun, bir şeyin başka şeyleri tetiklediğinin de bir anlatısı. Bir solukta okuyacağınız ve yaşadığınız yer, yaşanan süreçler ile çok bağlantı bulacağınız ustaca kaleme alınmış bir belgesel bence... Okunmalı ve ısrarla tavsiye edilmeli... Ben bayıldım...