Şeker Portakalı’nın ana konusu, ailesinden baskı gören ve bu yüzden aradığı değerleri başkasında bulan Zeze adlı bir çocuğun, ilk başta korkması ve sonra da onu babası olarak görmesidir. Çok fakir bir ailenin çocuklarından birisi olan ve çok gelişmiş hayal gücüne ve zekaya sahip 5 yaşındaki Zeze’nin acı hikayesi kaleme alınmıştır. Bu eserde, yaşamın beklenmedik değişimleri karşısında büyük sarsıntılar yaşayan küçük Zeze'nin başından geçenler, fakirliği, açlığı ve çaresizliği küçük bir çocuğun bakış açısıyla anlatılmıştır. Bu kitabı şu şekilde özetleyebiliriz: Zeze, çok yaramaz bir çocuktur ve o yüzden mahalle için şeytan olarak anılmaktadır. Çok meraklı olan ve çevresindeki her şeyi keşfetmeye çalışan bu çocuğun diğer ilginç noktası ise okumayı çok erken çözmesidir. Zeze’nin babası işsizdir ve aile bu yüzden büyük bir fakirlik çeker. Taşınmak zorundadırlar ve bu Zeze’ye acı verir. Bu acısını azaltmak içinde Zeze’den bir şeker portakalı fidanı seçmesi istenir. Zeze de bir tane seçer ve kendi ağacı olduğu için ona ilgi gösterir. Fakat bu şeker portakalı fidanının başka bir özelliği daha vardır. O da Zeze ile konuşmasıdır. İkili bu sayede çok iyi arkadaş olur ve Zeze tüm gün yaptıklarını şeker portakalı fidanına anlatmaya başlar. Zeze, en büyük dostunu yine bir yaramazlık sonucu tanır. Portekizli Manuel Valadares’in, çok fiyakalı bir arabası vardır. Bu yüzden, Zeze, yarasa olma oyununu bu araba üzerinde denemek için büyük bir istek duyar ve oynarken yakalanır. Portekizli poposuna vurup onu çevredeki herkese karşı rezil etmiştir. Yüreği yoğun bir nefret duygusuyla dolar. Sonraları onu daha yakından tanıma şansına sahip olur. Ve bu adam yaşamdaki en çok sevdiği insan haline gelir. Zeze yaramazlıklarına devam eder ve ailesi de onu sürekli döver. Artık Zeze’yi dövmek alışıla gelmiş bir hale gelir. Fakat zamanla dayağın dozu kaçar ve ablası ile babası Zeze’yi çok kötü döver. Öyle ki Zeze dışarı çıkamaz hale gelir. Bir anlamda artık ölmeyi istemektedir. O bunun planını kurarken kötü haber gelir. Portekizli arabasının içinde iken tren arabasına çarpmıştır ve Portekizli ölmüştür. Hayatındaki en sevdiği kişiyi kaybetmek Zeze’yi yaşayan bir ölü haline getirir. Tam o sırada şeker portakalının yol yapımı için kesileceği söylentisi de çıkmıştır. Tüm aile Zeze’nin bu yüzden bunalıma girdiğini düşünür. Zeze öyle kötü olur ki tüm kasaba haline acır ve bir zamanlar şeytan diye çağırdıkları Zeze’yi ziyarete gelirler. Fakat hiç bir şey Zeze’yi kendine getiremez. Bir tek en iyi arkadaşı olan şeker portakalı fidanı ile konuşur ve Zeze bir şekilde hayatına devam etmek zorundadır.
George Orwell tarafından kaleme alınmış olan 1984 (Bin Dokuz Yüz Seksen Dört), siyaset, bilim-kurgu, distopya türünde yazılmış son derece kült bir kitap olarak karşımıza çıkmaktadır. Dünya kıtasal olarak üç devlete ayrılmıştır ve sürekli savaş halindedir. Toplum, adeta robotlaşan kitlelere dönüşmüştür, zihinler sürekli kontrol altında tutulmaktadır ve bireysel özgürlük diye bir kavram yoktur. Tek partili Büyük Birader egemenliği altında, totaliter bir toplumda tarihi yeniden yazmakla görevli bir adam olan Winston Smith’in aşık olarak isyan etmeye çabalayışı sergilenmiştir. Başta biraz hayal gücünüzü zorlayıcı gibi görünse de, biraz ilerlediğinde beğeninizi kazanacağından emin olabilirsiniz. Merak edenler için son bir not eklemek istiyorum: George Orwell ilk etapta öykünün geçtiği yıl olarak 1980'i seçmiştir ama daha sonra, kitabın yazımını 1948 yılında tamamladığı için, 1948’in son iki rakamının yerlerini değiştirmeye karar vermiştir.
Gerçekten çok iyi bir hiciv örneği klasiktir. Roman, Stalinizm'in açık eleştirisidir. Kitaptaki karakterler, o dönemde Stalin ve diğer siyasi figürleri yansıtmaktadır. Diktatörlüğün, nasıl baskıcı ve acımasız olduğunu sergilenmiştir. George Orwell, bu romanında tarihsel bir gerçeği eleştirmektedir. Özellikle hayvanların seçimi ve sunulması yazarın ince zekasını yansıtırken, çeşitli ülkelerde birçok kere sansüre ve değişikliğe uğramıştır. Bu eser, amaçları daha eşitlikçi bir topluluk oluşturmak olan bir çiftlikte yaşayan hayvanların, kendilerini sömüren insanlara başkaldırıp çiftliğin yönetimini ele geçirmelerini konu alır. Kitap şu şekilde özetlenebilir: Çiftlikte yaşayan hayvanların tek arzuları kendilerine iyi davranılmasıdır ama çiftlik sahibi hayvanlara kötü davranır ve dahası sıklıkla onlara yemek vermeyi unutur. Bir gün yine aç bırakıldıklarında daha fazla dayanamazlar ve ayaklanma çıkartırlar. Çiftlikteki tüm insanlara saldırıp onların kaçmalarına neden olurlar. Böylece çiftliği ele geçirirler. Aralarında en akıllı olan domuzlar, kısa sürede önder bir takım oluşturur ama devrimi de yine onlar yolundan saptırır. Ne yazık ki insanlardan daha baskıcı, daha acımasız bir diktatörlük kurulmuştur. Çiftlikte işler iyice kötüye gitmiştir ve artık hayvanlar iyice rahatsız olmuştur. Daha fazla dayanamayan bir grup çiftliği terk ederek canlarını kurtarırlar. Kötü yönetim yüzünden çiftlik iyice batar ve sonunda domuzlar dahil hepsinin mezarı olur. Çiftliğin insan sahipleri değişir ve kaçan hayvanlar bir umutla geri dönerler. Umdukları şey yönetime gelen yeni insan sahiplerinin onlara iyi davranmasıdır. Döngü başa dönmüştür.
16. yüzyıl Fransız yazarı Michel de Montaigne'nin deneme türünde çeşitli yazıları kaleme aldığı özgün bir eseridir. Düşüncelerini büyük bir içtenlikle dile getiren yazar okurlarıyla adeta sohbet ediyor gibi yazmıştır. Kişisel düşüncelerini, aklından ne geçiyorsa, kısa ve ya uzun bir şekilde okurlarıyla paylaşmış ve onların özgür düşünmelerini sağlamaya çalışmıştır. Ayrıca, günlük hayatımızda dikkat etmediklerimiz şeyleri vurgulamıştır. Okur bu eseri okuduğunda, kendisini ve yaşamını daha iyi değerlendirmekte, düşünceleri, karakteri ve vicdanıyla yüzleşmektedir. İnsan üzerine eğilen en önemli düşünürlerinden birisi kabul edilen Montaigne bu eserinde bunu tümüyle ispat etmiştir. Bu eser, günümüzde hümanist kültürün en önemli kaynaklarından birisi olmayı ve aydınların başucu kitabı olmayı sürdürmüştür.
Turgenyev’in en sevdiğim romanı olan Babalar ve Oğullar eseri, iki nesil arasındaki çatışmayı, Bazarov’un ve Arkadi’nin duygusallığa başkaldırılarındaki aşamalı çöküntülerinde ve özellikle Bazarov’un Mamade Odintsova’ya ve Fenichka’ya olan aşkında görüleceği gibi bir çift karakter çalışmasıyla ortaya koymuştur. Bazarov, romanda nihilist görüşleri ve eski düzen karşıtlığıyla odak noktası olmuştur. Ayrıca, sosyal değişim arayışı bu başyapıtta açık bir şekilde görülmektedir. Kırsal kökenli aristokrasinin kent kökenli aydınlar ile yaşadığı gerginlik yansıtılmıştır. Kitap şu şekilde özetlenebilir: Nikolai'nin oğlu Arkadi, 1859 Mayıs'ında üniversiteyi bitirerek Bazarov adında bir arkadaşıyla babasının yanına döner. Bazarov tıp öğrencisidir. Burada bilimsel araştırmalarına daha fazla zaman ayırabileceğinden dolayı sevinçlidir. Fakat günleri pek de umduğu gibi geçmemektedir. Tıp öğrencisi olan Bazarov bir nihilisttir. Hiçbir şeye saygı duymaz, her şeyle alay eder. Eskiye bağlı her şeyi gülünç bulur. Arkadi'nin amcası Pavel Petroviç'le tartışarak, ona gerçekleri göstermeye çalışmaktadır. Fakat Pavel de dişli bir tartışmacıdır. Tartışmalar sabah akşam sürmekte ve arada sırada kalan sürelerde, genelde sabah erken saatlerde, böcek toplamaya çıkabilmektedir. Diğer zamanlarda bunların üzerinde çalışmaktadır. Bazarov, Fenitçka ile tanışmıştır. Katya'nın yanında yardımcı olan Fenitçka'nın ona karşı platonik bir aşkı vardır. Pavel, tartışmaların kızıştığı günlerden bir gün Bazarov'u düelloya davet eder. Sorun Pavel'in ölümcül olmayan yaralanmasıyla çözümlenmiştir. Bu durumda burada daha fazla kalamayacağını anlayan Bazarov soluğu yakında yaşayan ailesinin yanında alır. Fakat sıkıntısı burada da geçmemiştir. Buradan ise Arkadi ile kasabada tanıştığı Anna Sergenyevra'yı ziyaret etmeye karar verir. Bu ziyaret de pek uzun sürmez. Arkadi Anna'nın kız kardeşi ile günlerini geçirirken Bazarov da Anna ile dolaşmaktadır. Fakat ona olan sevgisini açıklayamaz. Bir zaman sonra oradan da ayrılmak zorunda kalmıştır. Bazarov, Arkadi ve Anna'ya veda ederek küskün bir ruh haliyle babasının yaşadığı köye gider. Doktor olan babasının yanında yardımcı olarak çalışır. Bir gün tifodan ölmüş birine otopsi yaparak oyalanmak isterken kaza ile elini keser. Birkaç gün sonra tifoya yakalanarak ölür. Bazarov'un trajik ölümüne karşın Arkadi, Katya ile; Anna da bir politikacıyla evlenir. Pavel de Almanya'ya gider.
Naçizane düşünceme göre, daha çok Suç ve Ceza romanı ile tanınan ve başyapıtının o olduğu kabul edilen Dostoyevski’nin başyapıtı Karamazov Kardeşler’dir. Yazar, insan ruhuna derinlemesine inmiş, insanoğlunu çeşitli kesitler halinde, içgüdülerini ve isteklerini tümüyle ortaya çıkarmıştır. Büyük değişimlere uğrayan on dokuzuncu yüzyıl Rus toplumundaki bir aileyi konu almış ve bir felaketler zinciri olarak gelişen olayları yansıtmıştır. Romandaki ana karakterler aşağıdaki şekildedir: Fyodor Pavloviç Karamazov, Karamazov ailesinin 55 yaşındaki, kadın düşkünü, asalak babasıdır. Dimitri Fyodoroviç Karamazov (Mitya), ailenin 28 yaşındaki en büyük oğludur. İvan Fyodoroviç Karamazov, Fyodor Pavloviç'in havaleli dediği ikinci karısından doğan 24 yaşındaki ikinci oğludur Aleksey Fyodoroviç Karamazov (Alyoşa), Fyodor Pavloviç'in yine ikinci karısından doğan 20 yaşındaki en küçük oğludur. Pavel Smerdyakov, meczup Lizaveta Smerdyaşçaya’nın Fyodor Pavloviç ile ilişkisinden doğduğu düşünülen gayrimeşru çocuktur. Agrafena Aleksandrovna Svetlova, kentte birçok erkeğin ilgisini çeken civelek genç kadındır. Katerina İvanovna Verkhovtseva, Dimitri'nin nişanlısıdır. İlyuşa, kentteki bir öğrencidir. Roman şu şekilde özetlenebilir: Ailenin genel hatları ile anlatıldığı girişte Dimitri tam payını alamadığı annesinin mirasından payını almak için kente gelmiştir. İvan da eğitimini tamamladığı için kenttedir. Alyoşa ise bir süre önce kendini Staretze adadığı manastırda kalmaktadır. Karamazov ailesi Staretz Zosima'yı görmek için manastıra gelir. İvan ve Fyodor Pavloviç'in zaten sadece alay amaçlı bu ziyareti gerçekleştirdikleri ziyaretin ironik yanı bu fikrin Ateist İvan'dan çıkmış olmasıdır. Dimitri ve babası kavga ederek büyük bir rezaletle manastırdan ayrılırlar. Buna rağmen hiç azalmayan ziyaretçi kalabalığı arasında kötürüm kızını iyileştiren Zosima'ya teşekküre gelen bir kadın da vardır. Ziyaretçiler Staretz'in mucizeleri karşısında kilometrelerce uzaktan ona danışmaya gelmektedir. Fyodor Pavloviç, Dmitri ve Gruşenka arasındaki aşk çıkmazını anlatılır. Gruşenka'yı elde etmeye çalışan Fyodor Pavloviç binlerce rubleyi bu yolda harcamaya hazırdır. Bu ahlaksızlığa yanaşmayan Dimitri ise bir gün eve girip babasını tehdit eder. Bu arada Katerina'ya bir evlilik sözü vermiştir. Çocuklara düşkün olan Alyoşa bir grup okul çağındaki çocuğun bir arkadaşlarını hırpaladıklarını görünce müdahale eder ve hırpalanan çocuktan (İlyuşa) bir ısırık da kendi parmağına alır. Bir süre sonra İlyuşa'nın babasının ağabeyi Dimitri tarafından dövüldüğünü ve yerlerde sürüklendiğini, İlyuşa'nın kendisine bu yüzden saldırdığını öğrenir. İlyuşya'nın babasından af dilemek için evine gidip para teklif ettiğinde reddedilip evi terk eder. Rusya'da iyice hareketlenen felsefi akımları konu alınır ve İvan'ın nihilizmle ilgili düşüncelerine yer verilir. İspanya'da devam eden büyük bir engizisyon hükümdarlığı olduğunu ve dünyaya hükmettiğini kurgulayan İvan Büyük Engizisyoncu olarak adlandırdığı 90 yaşındaki bir din adamının tüm Hristiyanlığa hükmettiğini ve tüm insanları istediği gibi yönlendirip onları işledikleri günahların vebalinden kurtardığını anlatır. Engizisyoncular bu yolla tüm insanların mutluluğunu sağladıklarını savunurlar. İşte bu hükümdarlığın varlığı sırasında Dünyaya dönen İsa çeşitli mucizelerle insanları kendisine inandırdıktan sonra engizisyoncu tarafından zindana attırıldıktan sonra Büyük Engizisyoncu'nun anlattıklarını hiçbir şey söylemeden dinler ve sessizce yanına gelerek şefkatle öpüverir. Hemen gitmesini ve hiç görünmemesini bu takdirde onu bağışlayacağını söyleyen engizisyoncuyu dinlemeyip ertesi gün idam edilmek üzere hücresinde oturmayı sürdürür. Hikayeyi dinledikten sonra Alyoşa İvan'ın edebi hırsızlık diye sönlenmesinin arasında İvan'ın yanağına bir öpücük kondurur. Ölüm döşeğindeki Staretz Zosima'nın kendi ağzından hayat hikâyesi ve öğütleri içerilmiştir. Asi bir gençlik yaşayan Staretz öyküsüne Ağabeyinin ölümü ile başlar. Evlerinin yakınında yaşayan tanrıtanımaz bir filozofla tanışan ağabeyi bir süre sonra önemli bir hastalığa yakalanır ve annesiyle arasında geçen kısa konuşmalar arasında onlara öğüt vermeyi ihmal etmez. Dünyadaki her şeye sevgi duymalarını öğütleyen ağabeyin ölümünden sonra Staretz subay olmak için askeri okula girer ve burada hastalık halini alan düello modasına katılmak üzereyken vazgeçip okulunu bırakarak bir manastıra girer. Bu arada başından geçen birkaç olay da inancını ve düşüncelerini olgunlaştırmaktadır. Evine itirafta bulunmaya gelen bir katile teslim olmasını öğütleyerek manastır eğitimini sürdürmüştür. Ölüm döşeğinde anlattığı bu hikâyeler arasında İvan'ın anlattığı hikâyedeki Ateist tezi çürütecek düşüncelerini de ortaya koyarken sevgi öğütleri ile ölür. Staretz'in ölümü ile gerçekleşecek bir mucize bekleyen halk manastırın önünde toplanır. Bu arada keşişler dualarını okumakta Staretz'i gömmeye hazırlanırken gerçekleşecek mucizeyi merakla beklerken hiç beklenmedik bir şekilde cenaze, normalinden çok daha önce ve müthiş bir yoğunlukla kokmaya başlar. Staretz'in mucizelerine körü körüne bağlı olan Alyoşa bu olayla sarsılır. İnsanların alaylarına dayanamaz ve cüppesini çıkarıp manastırı terk eder. Bir arkadaşının kendi hassasiyetini kullanıp yol göstericilik etmesi ile Gruşenka'nın evine yollanır. Burada inancını yitirme durumuna gelen Alyoşa tekrar bir değişim geçirerek inancına geri döner ve kendisini baştan çıkarma tasarısından vazgeçen Gruşenka'dan etkilenerek evden çıkar. Dimitri(Mitya) Katerina'nın kendisine uzun zaman önce verdiği bir miktar parayı kendisine ödeyemeden Gruşenka ile evlenemeyeceğini, her zaman Katerina'ya borçlu kalacağını ve Gruşenka'nın ise kendisi için üç bin ruble hazırlayan babasını seçeceğini düşündüğünden önce varlıklı komşularından borç ister. Bir yandan da Gruşenka'yı gözetim altında tutmaya çalışır; fakat Gruşenka'yı bulamadan çıktığı evden giderken bir de eline pirinçten bir havaneli geçirmiştir. Babasının evine doğru yola koyulur. Duvardan bahçeye atlar. Tam bu sırada romanın olay örgüsü kesintiye uğrar. Mitya bahçeden kaçmakla uğraşmaktadır. Kendisini yakalamaya gelen uşağın kafasına cebindeki havaneliyle vurur. Yaşayıp yaşamadığına bakarken her tarafı kan içinde kalmış halde bahçeden çıkıp kaçar. Gruşenka'yı ve birkaç eğlence düşkününü de yanına alarak nereden geldiği belli olmayan bir parayla arabasını şarap ve yemekle doldurarak eğlenecekleri hana doğru yola çıkar. Bu arada Gruşenka Mitya'yı gerçekten sevdiğini anlamıştır. Handa çılgınca eğlenirken polisler ve sorgu memurlarınca gözaltına alınırlar. Mitya sorguya alınır. Zira babasının öldürülmesi nedeniyle cinayetin tek sanığıdır. Fyodor Pavloviç'in öldüğü gece eve Mitya'dan başka kimse uğramamış. Bel ağrısından şikayet eden uşağa hazırladığı sakinleştirici kocakarı ilacını içiren ve kendisi de nasibini alan uşağın karısı ve uşak bütün gece uyumuşlar, nasıl olduysa sesleri duyup gelen uşak Mitya tarafından bayıltılmıştır. Smerdyakov ise geçirdiği sara krizi ile kendinden geçmiş halde yatağından kalkamamıştır. Başka görgü tanığının olmadığı cinayet davasında Dimitri tek sanık olarak cezaevine sevkedilir. Kolya, Alyoşa'nın son görüşünden beri hastalanmıştır. Bu arada Avrupa'daki fikir akımları(Nihilizm) hakkında fikir sahibi olan bir arkadaşı (Kolya) ile sıkça görüşmektedir. Alyoşa da ziyaretlerinden birinde Kolya ile karşılaşır ve fikirlerini dinleme fırsatı bulur. İvan Alyoşa ile görüşmesinden bu yana kendisini yıkıcı bir biçimde sorgularken deliliğe sürüklenir. Smerdyakov'la görüşmeye başlar. Onu son görüşünde Smerdyakov, Fyodor Pavloviç'in öldürüldüğü gece sara krizi geçiriyor gibi davranarak herkesi aldattığını ve cinayeti işledikten sonra gerçekten kriz geçirerek tüm ev sakinlerini kandırmayı başardığını itiraf eder ve çaldığı parayı çıkarıp suç ortağına ,İvan'a, verir. Suç ortağı saymasındaki gerekçe ise İvan'ın da babasının ölmesini istemesi ve babası tehdit altındayken evi terk etmesi nedeniyle Smerdyakov'un bunu ondan istediğini düşünmesidir. İvan'ın böyle bir şey tasarlamadığını anlayan Smerdyakov intihar eder. İvan evine gittiği zaman şeytanın kendisini rahatsız ettiğini gördüğü düşlere kapılır. Alyoşa'nın intiharı bildirmesinin ardından bilincini kaybeder. Katerina Dimitri'nin savunması için ülke çapında tanınan bir avukat olan Fetükoviç'i tutmuştur. Dostoyevski aynı zamanda babalık kavramını Fetükoviç'in ağzından sorgular. Fetükoviç savunması sırasında Fyodor Pavloviç'i şehvet düşkünü, sorumsuz ve ilgisiz bir baba olarak nitelendirir. Fetükoviç'in tüm avukatlık yeteneği, soğukkanlı ve etkileyici hareketleri ve deneyimi ile Dimitri'yi savunmasına rağmen, heyecanlı savcının yaptığı çocukça ve Dimitri'yi bayağı ithamların altında bırakan sözleri jüri üzerinde daha etkili olur. Katerina'nın histeri krizi sırasında açığa çıkardığı Dimitri'nin babasını öldüreceğini yazdığı mektup da kararın alınmasında kritik etkide bulunur. Dimitri hapse ve ardından sürgüne mahkûm edilir. Katerina mahkemede yaptıklarına rağmen İvan'ın bilincini yitirmeye başlamadan önce Dimitri'yi kaçırmak için yaptığı planları uygulamayı üstlenir. İvan'a aşık olmasına rağmen Dimitri'nin son çağrısına uyarak ziyarete gider ve anın etkisiyle yeni kişilere aşık olmalarına rağmen birbirlerine olan sevgilerinin gerçekliğini açıklarla. Konuşmanın ardından Gruşenka'nın gelmesiyle Katerina odadan çıkar ve sahne sona erer. İlyuşa geçirdiği hastalık sonucu ölmüştür. Alyoşa cenazeden sonra çocuklara bir konuşma yapıp, birbirlerinin hatalarından sorumlu olmayı ve hiç kopmamalarını öğütler. Arkadaşlarının anısının onları koruyacağını bildirir. Roman çocukların Yaşa, varol Karamazov tezahüratı ile sona erer.