Yazarın, tarihi karakterlerle ve onlar hakkında anlatılanlarla karşılaştığı bir yolculuğun romanı. #büyülügerçekçilik * "Aman," dedi garson. "Neler oluyor, neler! Köylüler köpekleri, atları, kuru patatesleri, ağaç kabuklarını, yani ne bulurlarsa yiyorlardı. 1932-33 Holodomor Soykırımı," dedi. "Ukrayna bölgesinde suni olarak yaratılan kıtlıkla 5-10 milyon insanın yok oluşu. Soykırım işte. Sansür edildi, duyulmadı dışarıdan. Bana kalırsa Ukrayna nüfusunun dörtte biri o dönemde hayatını kaybetti. Özellikle tarım ve kooperatif uygulamalarını kabul etmeyen Ukrayna köylüsü zorlamalar karşısında üretimi durdurdu. Yönetim bile bile hiçbir önlem almadı. Diğer direnişçi köylülere ibret olsun diye. Ya, işte böyle. İnsanlar açlıkla pençeleşti ... Bir kahve daha getiriyorum." Koşarak mutfak tarafına gidip, elinde kahvemle hızla geri döndü. "Yamyamlık olayları bile görülüyordu. Ama Moskova bu felaketi inkar ediyordu, neylersin ... İnsanlar yiyecek bulabilmek için en yakın tren istasyonlarına koşuyorlardı. Hiçbir zaman gelmeyecek olan treni ve kaçınılmaz ölümü beklediler. Şehri ziyaret edenler hiçbir hayat belirtisi görmeden gidiyorlardı, halk ya evlerinde güçsüz yatıyordu ya da çoktan çekip gitmişti. Şehrin sokakları cesetlerden geçilmiyordu." Dehşet içinde dinliyordum garsonun anlattıklarını. "Soykırım işte. Sarstı sizi. Stalin devrinde oldu diye anlatmıştım. Her neyse, başka kıyametler de kopuyor." "Başka ne oluyor?" "Nadya," dedi garson. "Nadya bunalımlar geçiriyor. Histeri krizleri. Stalin bazen kendini banyoya kilitliyordu. Nadya kapıyı yumrukluyor, bir yandan da haykırıp duruyordu. Yani," diye ekledi. "Stalin belki ona iyi davranmıyordu ama, Nadya da dengesini iyice yitirmişti. Şöyle bağırırdı banyo kapısını yumruklarken: 'Sen imkansız bir adamsın' Seninle yaşamak mümkün değil!"' "Ya," dedi garson. Elindeki yumuşak bezle şöyle bir siliverdi masayı. "Delilerin gözlerine benziyordu gözleri Nadya'nın" dedi. "Melankoli krizleri de geçiriyordu. Doktorlar da bir şey yapamıyorlardı. Bazen içine kapanıyor, günlerce odasından çıkmıyordu. Düşünün ne zordu Stalin'in durumu. Bir de kadını idare et. Kolay değil," diye mırıldandı. Mutfağa doğru gidip ortadan kayboldu. Bugün, garsonun, masaya oturur oturmaz bana peş peşe anlattığı olaylar asabımı bozmuştu. Bu kadar kahve de dokunacaktı bana, ikinci getirdiği kahveyi yarım bıraktım.