kitabı okumaya başladığımdan beri "yaşaaa, varooolll!" naralarını ironiyle karışık savuruyorum sağa sola. her seferinde de içim burkuluyor aslında. bu kısacık kitapta acı bir gerçeklik var. biz küçük insanlar, sağ eliyle sol yanağına tokat atıp kimin vurduğunu arayanlarız. " on ya da yirmi yıl önce olan şeyleri anımsayacak bir bellekten yoksunsun, bu yüzden iki bin yıl önce söylediğin aptallıkları yineleyip duruyorsun. bu yetmiyormuş gibi "ırk" "sınıf" "ulus" gibi, bir dine bağlı olma zorunluluğu ve sevginin yasaklanması gibi aptallıklarına bir bitin hayvan postuna yapışması gibi yapışıyorsun. zavallılığının bataklığında ne denli derinlere battığını görme yürekliliğini gösteremiyorsun. arada bir bataklıktan başını çıkarıp Yaşaa, Varol! diye bağırıyorsun. bataklıktaki bir kurbağanın vıraklaması bile yaşama senin bağırmandan daha yakındır." kitabın altı çizili cümlelerinin tümünü paylaşmak isterdim lakin neredeyse tamamı çizik. siz en iyisi alıp okuyun. mutlaka!
kitabın başlarında şems in kendinden övgülye bahsetmesi beni rahatsız etti. bu durum şemsin tüm yaşam düsturuna aykırı. kitabın içide de pekçok yerde kendini öven din adamlarını nasıl rezil ettiği yazıyor zaten. bazı tekrarlar sıkıcı. ve elif şafağın aşk kitabına yaptığı gönderme hoş değil. tüm bunlara rağmen kötü kitap diyemem, sinan yağmurun bilgi birikimine saygı duyuyorum ama roman yazmak ayrı bir meziyet ister. sanıyorum kendi dilinden şemsi anlatsaydı daha iyi olabilirdi.