Neva, 395 adet değerlendirme yapmış.  (18/57)
Nefretten Sonra
Nefretten Sonra

10

Harika bir kitaptı herhalde ilk cümlem olur. İnternette e-booklarını okuyarak keşfettiğim muhteşem aşk romanları yazan hem Türk, hem Erkek bir yazar :) İlk zamanlar şaşırtmıştı bu nedenle... Kitapları da süper kendi de çok iyi bir insan... Bu kitapta da üç can dost olan Tamer, Doğan ve Tahir'den Tamer'in Natalia'yla hikayesi.Çok zor bir aşktı bu, nasıl olacak da bir araya gelecekler diye çok kafa yordurttu bana bazı yerlerinde üzüntüden öldüğümü biliyorum... Sonuç olarak kesinlikle tavsiye edilir...http://benherneysemo.blogspot.com/2013/07/nefretten-sonra-fatih-murat-arsal-yorum.html

Nefretten Sonra (Genişletilmiş 2. Baskı)
Nefretten Sonra (Genişletilmiş 2. Baskı)

10

Fatih Hoca'nın ilk yazılan olmasada aslında basılmış ilk kitabı Nefretten Sonra. Yazar kalemini yine konuşturmuş. Akıcı, anlaşılır bir kalem. Kıyasıya bir mücadele... O mücadelenin yanında yan hikayelerdeki dostluk ve aile bağları... Yine güzel duygular oluşturuyor okurda, soluk aldırıyor... Ve diğer kitapların karakterleri Doğan -nam-ı diğer Dodo- , Tahir başta olmak üzere diğer esasoğlanlarımız... Onları da bu kitapta görmek yine çok güzel tabi ki. Zaten Fatih Hoca'nın tarzıdır bu, bence kitap başlarında bir uyarı olmalı: " Dikkat diğer kitap karakterlerinden biri karşısınıza çıkabilir!" :) Bence bunun olması çok hoş! Seviyorum bu durumu. Yine, yeniden severek okudum :) http://benherneysemo.blogspot.com/2013/07/nefretten-sonra-fatih-murat-arsal-yorum.html

Kış Sarayı
Kış Sarayı

8

tarihi romanları severim ve buna üstüne Rus Sarayı'ndan bakıyor olmak oldukça hoşuma gitti. Ve kızımız... Her şeye evet der, yapar görünürken o nasıl bir güçtür... Konuya çok girip işi sulandırmak istemiyorum ama tabi ki kısaca bahsedeceğim... Kızımız aslen Polonyalı ama ciltçi olan babasının daha iyi para kazanabilmek için Rusya'ya gelmesiyle sarayın kitaplarını ciltlemeye başlıyor. Kraliçenin gözüne giriyor. Ancak kısa bir süre sonra baba ve anne ölünce kızımız Varvara yapayalnız kalıyor. Kraliçenin babasına verdiği söz üzerine de saraya alınıyor. Başlarda çok zor şartlarda yaşıyor ve kraliçenin kendini fark etmesi için öyle çaresiz ki... Kraliçenin aşığı onu fark edip kraliçenin huzuruna çıkıyor ve Varvara kraliçenin casusu oluyor. Öyle taktikler öğreniyor ki . Hikayenin öyle iç burkan bir yanı da var ki. Heyecanlanmamak ve o dünyadan korkmamak mümkün değil. İktidar ve güç takıntısının insana neler yapabileceği... Tabi bir de casusluk yaptığın kişiye duyduğun sadakat ve başkasına duyduğun dostluk hissinin karşı karşıya gelmesi... Benim bu kitap için kullanabileceğim yegane sözcük "Çarpıcı/Vurucu" olabilir ancak. Çarpıcı bir konu, çarpıcı karakterler, çarpıcı bir mekan, çarpıcı olaylar ve çarpıcı bir anlatım... Sanırım paranoyak oldum! :) http://benherneysemo.blogspot.com/2013/07/okk-6-blog-tur-ks-saray-eva-stachniak_25.html

Can Dostum
Can Dostum

6

Kitabı bitirdiğimde bloguma koşup sıcağı sıcağına yorum yapmak istemiştim bir heves, çünkü kitabı bitirdiğimde aklımda köpeğin tavırları üzerine 'Ay canımmm' gibisinden bir gülümseme; dostluk, aile bağları üzerine sıcacık duygular dolmuştu içime... O kapak kapandığından içim tatlı bir buruklukla dolu doluydu, çünkü çok enteresan bir kitaptı bu. Ama olmadı... Şu an bu yazımı yazarken bir türlü kafamı toplayamıyorum, itiraf ediyorum. Kitaptan bana yağmurlu bir havada elimde çayım sobanın kenarına oturmuşum gibi gelen o sıcacık duyguları satırlara aktaramayacağımdan da korkuyorum bu yüzden. Cümlelerimi toparlayamazsam hoş görün olur mu? Önce kitabın kapağına vuruldum ben, öyle şapşal bakışlı bir köpek vardı ki kapakta, sevmemek mümkün değildi onu. Ve bir itiraf daha spoiler hiç sevmeyen ben, arka kapak yazısını bile okumadan başladım kitaba, sonra reenkarnasyon olayı olunca 5 sn ağzım :O şeklinde açık kalmışım, sonradan arkadaşım söyledi :) Kitap farklı demiştim değil mi? Peki neden? Öncelikle bu kitap bir köpeğin ağzından anlatılıyor, yani 4 ayağımızın üzerinde, onun gözlerinden bakıyoruz hayata... Köpeğimiz önce bir sokak köpeği olarak geliyor dünyaya, sonra bir çok başka hayat yaşıyor... Başlarda bunu merak ediyorsunuz, sonra köpeğin o saf, o şaşkın, o tatlı mı tatlı bakış açısına kaptırıyorsunuz ki kendinizi, ana konuyu zihninizde çözümlenmek üzere bir kenara kaldırabiliyorsunuz... Özellikle diğer hayvanlara bakış açısı dikkat kahkaha sebebi olabilir! :) Okurken üzgünüm ama Bruce'cuğum aklıma hiç sen gelmedin, o sevimli köpekten dinledim ben o hikayeyi... Öylesine inandım, öylesine gerçek geldi. Zaten yazar önceki hayatında bir köpek olabilir mi düşüncesi okuyanların çoğunun aklına gelmiştir eminim. :) Acaba? Sonra o asıl amaç... Hani köpeğimizi tüm köpeklerin gittiği cennetten alıkoyan o amaç... Öyle naif, öyle tatlı ki... Köpeği olanlar ve köpek almayı düşünenler, hatta köpeklere karşı önyargıları olanlar, bence bu kitaba bir şans verin!..http://benherneysemo.blogspot.com/2013/07/okk-5blog-tur-can-dostum-w-bruce.html

Zoraki Koca Şahane Gelin 1
Zoraki Koca Şahane Gelin 1

10

Osman iş için gittiği doğuda karda kışta alkollüyken genç bir kıza çarpıp onu hastanelik etmiş olabilirdi. Tamam, kendini suçsuz görmüyordu zaten. Ama kızın babasının bölge savcısıyla falan da bir olup adamı hapse attırmakla tehdit ederek kızını Osman'a yamamasına ne demeliydi? Osman mecburiyetten bunu kabul etti, karısını hastanede gördüğünde eli yüzü şiş ve morluk içinde çirkin mi çirkin biriydi. Babasının onu böyle evlendirmeye çalışması normaldi. Hele de Osman'ın çok zengin olduğu da düşünülürse, bundan iyisi olamazdı... Dönüş yolunda yüzüne bile bakmadığı karısının bütün ilgiyi üstüne çektiğini gören Osman, Gülay'ın yüzüne baktığında şoka uğrar. Nerede hastanedeki kız, nerede bu uzun boylu, dünya güzeli, doğal kızıl saçlı afet... Osman ister istemez kızdan etkilense de kendisine yapılana inanılmaz öfkelidir... Olaylar böyle devam eder gider... Osman, bir Fatih Hoca klasiği olarak uzun boylu, esmer, yapılı ve zengin biri. Gülay ise doğal kızıl saçları ve kusursuz fiziğiyle tam bir afet. Ama onu çekici kılan görüntüsü değil, efendi, dingin ve sabırlı biri Gülay. Kimseyi kırmak istemeyen, Osman'a hak veren ve onun herkesin içinde kendini rezil etmesine de göz yumacak kadar kocasını yücelten bir kadın... Yani sevilesi... Osman'a ilk sayfalarda hak vermekle birlikte, bazı yerlerde inanılmaz odunlaştığını da itiraf etmek lazım... http://benherneysemo.blogspot.com/2013/01/zoraki-koca-sahane-gelin-1-fatih-murat.html

Özgürlüğün Elli Tonu (Fifty Shades, #3)
Özgürlüğün Elli Tonu (Fifty Shades, #3)

7

Bu seri çok konuşuldu. Şöhretini çok da fazla hak ettiğini düşünmüyorum. Bundan daha az satan ama daha harika kitaplar okudum çünkü. Her şeye rağmen kitap hakkında söylenen olumlu veya olumsuz her yorumdan bağımsız ele alındığında güzel bir seriydi... İlk kitabın tüm özentiliğine rağmen, kendine bir yol çizebildi iyi veya kötü. Mükemmel erkek + ona sahip olarak umutları tazeleyen sıradan genç kız + cinsellik + kadınların anaçlığına hitap edecek şekilde şefkat gerektiren, iç acıtan sorunlar tarifiyle fırınlanan ve üstün pazarlama ve reklam stratejileriyle güzelce kabartılan kitap, tatmamız için sunuldu. Ve "end of the story"... Gerçi beyaz perdeye aktarılacak olan üçleme bir süre daha konuşulacak gibi... 3. Kitapta Christian yine oldukça korumacı, Ana yine Christian'a koşulsuz şartsız aşık... Çoğu yorumda 3. kitabın gereksiz olduğu, boşuna kitabın uzatıldığıyla ilgili yorumlar okumuştum. Evet, çok fazla laf salatası vardı. Gerçi yazarın 3 kitabında da gereksiz tekrarlar çok fazla... Bu kitap 704 sayfa olmamalıydı bence, gereğinden uzundu. 3. kitapla ilgili sevdiğim şey ise yan karakterlere ve yan olaylara daha fazla yer verilmesiydi tabi ki. 2.kitap o kadar 2 kişilikti ki yer yer bunaltmıştı. Onda ise Christian'ın asıl sorununa inen ve çözüm aranan nispeten daha psikolojik kısımları sevmiştim. Bu kitap ise aksiyon yaratalım işe heyecan girsin, diğer kitaplarda yoktu, ayrıca diğer karakterlere de biraz yer verelim, 2 kitaptır çok boşladık, ayıp oldu; bir de fanları tatmin edelim hayatları kesin bir sona bağlansın, muallakta kalmasın düşünceleriyle yazılmıştı... Yine de gereksiz yerler atıldığında çiftin biraz daha dışa açıldıkları bir kitaptı. O nedenle de olumlu buldum. Giriş, gelişme ve sonuç olarak devam etti kitaplar... Ana kendini bayağı aştı 3. kitapta. Christian ise yer yer beni çok kızdırdı. Hatta yine "Ana'nın yerinde olsam ben seni çoktan terk etmiştim aslanııııııım." dediğim yerler oldu. İşin içine Bayan Robinson girdi mi ben Ana'dan da çok geriliyorum, o yüzden çekip gidesim geliyor :) Ana yine sabrının karşılığını gördü, ne diyeyim... Hele sondaki aile tablosu beklediğim bir şey olsa da yine de beni şaşırttı... Bir seri daha böyle bitti... Hiç fena değildi... http://benherneysemo.blogspot.com/2013/02/ozgurlugun-elli-tonu-el-james.html

Obsidiyen (Lux, #1)
Obsidiyen (Lux, #1)

10

Vampir, Kurt Adam, Zombi, Melek derken aramıza uzaylılar da katıldı, yer açın canlarım. Biz hep onları eciş bücüş, dünyayı ele geçirmeye çalışan yapışkan ve istilacı yaratıklar olarak tanırdık ama Deamon tüm ön yargıları kırdı... :) Kat, annesiyle yeni bir kasabaya taşındığında tek yapmak istediği kitap blogunu yazmak ve bahçeye çiçek ekmekti. Kimseyle kaynaşma gibi bir niyeti yoktu... Zaten hiçbir zaman çok girişken biri olamamıştı... Ama annesi onu komşuları olan 2 kardeşle tanışmak konusunda cesaretlendirdi. Kat "Market yolu" sorma bahanesine sığındı, kapıyı çaldı ve hiçbir şey eskisi gibi olmadı artık... (vay be ne dramatize ettim:) Kapıyı açan asık suratlı ama yakışıklı mı yakışıklı; dağınık simsiyah saçlarına ve kopkoyu yemyeşil gözlerine bittiğim Daemon'du. Daemon daha ilk dakikadan Kat'i terslemeye ve aşağılamaya başladı. İkiz kardeşi Dee ise Daemon'un tüm engelleme çabalarına rağmen Kat'in en yakın arkadaşı oldu... Ama bu ikizler Lux adlı gezegenleri yok olunca Dünya'ya yerleşen Luxen adında ışık varlıklarıydılar. Karakterler: Kat'e sevdiklerim kısmında değineceğimden kendisini atlıyorum. Daemon, seksi uzaylımız. Seksi olduğu kadar da bir ÖKÜZ kendisi. Kitabı okumadan önceki yorumlarda Öküz dendikçe, bu çocuk ne yapıyor da Öküz demiş kızımız buna diye merak ediyordum, şimdi bakıyorum da gerçekten Öküz!!! Kızımıza karşı sürekli kırıcı ve alaycı davranıyor ısrarla. En büyük öküzlüğüyse: "Artık neredeyse hiç parlamıyorsun." repliğini kullandığı kısımdı. Dee, Daemon'un dünya tatlısı ikizi. Kat'den çok farklı olarak neşe dolu bir kız ve Kat'in en iyi arkadaşı. Sevilesi karakterlerden. Ash, kardeşleri ve Matthew'u şimdilik sevemedim. Simon ise elleri dost canlısı arkadaş, başına gelenleri hak etti bence... Sevdiklerim: İkilinin her saniye atışmaları beni benden aldı. Kitap boyunca tebessüm etmenizi sağlayacak hoş didişmelerdi bunlar. Birbirlerinde hoşlanmadıklarını her dk söylemelerine rağmen sürekli birlikte olmalarıysa daha da hoştu. Kat'in kitap blogger'ı olması tabi ki. Ki ilk sayfada beni yakalayan bir şeydi bu. Eminim çoğumuz onda kendimizi gördük. Blogunun başına geçip yorum yazılmadığı için insanlar berbat, takipçisi arttığı için insanlar harika diye değerlendirme yapması gibi... :) Sıradan esas kız gibi dursa da oldukça zeki ve eğlenceliydi. Daemon'un laf sokmalarına çok yerinde karşılıklar verebiliyordu ki bu Daemon'un bile hoşuna gidiyor :) Daemon'un kızımızı arka sıradan sürekli kalemle dürtmesi... :) Öldüm bittim orada... Karkuşu'nun hikayesi ve karakterlerimizin daha sonra bu hikaye üzerinden yaptıkları sohbet. Daemon'un sırrı açığa çıkma tehlikesine rağmen kızımızı hep koruması, kurtarması... Kitabın sonunda kısa bir olayların Damon'u gözünden verildiği bir bölüm bulunması... Sevmediklerim: Kat'in çok sık da olmasa dudağını ısırması. Son okuduğum bir kaç kitaptan sonra bu dudak ısırma işi aldı yürüdü, bir seksepalite simgesi oluverdi, bu da benim hoşuma gitmedi... Luxenlerimizin kendilerini gizleme ve bahane bulma konusundaki acemilikleri. Başka gezegenden dünyamıza gelmişsiniz, kimliğiniz saklı kalmalı diyorsunuz ama çok ihtiyatsız davranıyorsunuz bu konuda. Suyun altında 10 dk kalmalar, hızlı hareket etmeler, zayıf bahaneler. Daha ilk dakikadan bizde bir tuhaflık var dedirttiniz resmen. Daemon'un Kat'e Kedicik demesi hoştu ama bu aralar birkaç kitapta daha karşıma çıkan bir hitap olduğu için nedense biraz soğudum bu laftan. Ash karakteri ve karanlık varlıklar olan Arumlar tabi ki. Arum'lar ışık varlıkları olan Luxen'lerin en büyük düşmanları... Buldukları yerlerde öldürmek istiyorlar Luxenciklerimizi. Savunma Dairesi olayı. Bence bunun altından bir şeyler çıkabilir ilerleyen kitaplarda. http://benherneysemo.blogspot.com/2013/02/obsidiyen-jennifer-l-armentrout-lux-1.html