Desire sadece biraz yağmur yağsın istemişti... Londra'da hava bu kadar yapış yapış ve pis olacağına keşke 200 yıl öncesi Londra'sı gibi tertemiz olsaydı ya da Desire o dönemlerde yaşasaydı!.. Hem bu beton yığınları yerine emindi ki o zamanlar her yer yemyeşildi... Tüm bunlar bu bunaltan sıcakta ufak ve serinletici birer hayaldi sadece. Bunların gerçek olabileceğini ve kırmızı bir ışık görüşünü kısıtladığında kendini 200 yıl önceki Londra'da bulacağını nereden bilebilirdi ki? Üstelik kendini bulan asık suratlı Lord gayet normal olan günlük giyisilerini yadırgayıp kendisini neredeyse çıplaklıkla suçladığında ne yapabilirdi? Ah en azından artık yağmur yağıyordu, şükürler olsun! Desire bir yandan geleceğe dönmenin yollarını ararken bir yandan kendini bulan Lord Colin'in kardeşi Eloise'e de çok bağlanır. Aslında tabi lordun kendisine de :) Gelecekten geldiğini bilen tek kişi de Eloise'dir. Tabi işler bunla da kalmaz iyice sarpa sarar... Desire yukarıda bahsettiğim ele avuca sığmaz ve içinden geldiği gibi davranan mizacıyla o döneme göre fazla laubali görünür, küfürlü konuşması ve yol yordam bilememesiyle de hiç de olumlu karşılanmaz... Colin ise esas oğlan olmasına rağmen tam bir kapalı kutuydu kitap boyunca. Karakterin derinine hiç ama hiç inmedik ve ben bunu sevmedim. Kitap Desire ve Eloise'i o kadar derin işlemişti ki bu kitap ikisinin aşk romanı olabilirdi. Ayrıca Colin'le ilgili sevemediğim bir şey de kızımız için hiç mücadele etmemiş olması. Yani yazar onu bir testten geçirmedi, kızımızı kucağına atıverdi direk... Kısaca esas oğlanımız hakkında konuşmaya değerdi ve ben onu tanımak isterdim. Eloise, Colin'in kız kardeşi. Desire'a ilk günden bağlanıyor ve ikili hemencecik kaynaşıyorlar. Eloise'ı tanımlayacak 2 kelime tatlı ve patavatsız olabilir ancak. Eloise'ın abisinin yanında söyleyebildiği çoğu şeyi patavatsızlığına vermeye çalıştım ama şu günlerde bile aile yanında söylemede tereddüt edilecek şeylerdi. Bu nedenle bu kitabın gerçekçiliğini bir nebze de olsa sarsan bir durumdu. Buradan konu açılmışken geçiş yaparsak kitap oldukça cesur ve eğlenceli. Diyaloglar genelde esprili, bu nedenle pek sıkmıyor ama çoğu şey döneme göre kesinlikle abartılı ve cüretkar kalıyor. Bunlara örnek de Eloise'ın konuşmaları verilebilir. Ayrıca kitapta sevmediğim şeylerden biri de tekrara fazla düşmekti. Kitapta bazı sahneler çok tekrara düştü, başta beni biraz kastı ama kitap ilerledikçe bu tekrar sayısı azaldı ve daha düzgün bir hal aldı. Örneğin bir sahne hem kızımız, hem oğlumuz gözünden tekrar tekrar anlatıldı, bu kısımlarda duygu ve düşüncelere daha derinlemesine yer verilse belki amacına ulaşabilirdi ama aynı diyalogları tekrar okumuş gibi olunca, başlarda biraz sıktı. http://benherneysemo.blogspot.com/2013/02/yagmurlar-gelen-rita-hunter.html
Toplum uyuşmuşluğunu ve tembelliğini (sadece fiziksel değil) gözler önüne seren çarpıcı eser... http://benherneysemo.blogspot.com/2013/02/oblomov-goncarov-ksa-ksa-7.html
"Sistematik bir şekilde koridor boyunca uzanan diğer odalarda da göz gezdirdim ve Valek'in ne bulursa toplayan bir tip olduğuna giderek daha fazla ikna oldum. Suikastçi denildiğinde aklıma hep az eşyayla oradan oraya seyahat eden, bir yerde asla uzun süre kalmayan gece yaratıkları gelirdi. Oysa Valek'in suiti odalarını yıllarca topladıkları ıvır zıvırla dolduran yaşlı bir çiftin evini andırıyordu..." ^^ http://benherneysemo.blogspot.com/2013/02/zehir-ustas-maria-v-snyder.html
Tepeden Tırnağa (Saçmalık) Evet, yazı başlığında kitap ismine eklemeyi ben yaptım. Çünkü son zamanlarda ve hatta son yıllarda okuduğum en saçma kitaptı... Yarım bırakmak istedim ama hiç huyum olmadığı için kendimi zorlaya zorlaya bitirdim. Harcadığım vakte ve nakte de acımaktayım... Sözde biraz polisiye katılmış bir erotik romance bu. Ama ne romans var ne de polisiye. Duygular bile yok! İnanılmaz tensel ve ruhsuz bir romandı. Sadizmin dibine vurmuştu. Yazarın anlatımını hiç sevmedim. Bir kere anlatım karmakarışık. Bir geçmiş, bir günümüz, bir Franny, bir Nora... En can alıcı yerde kesilip başka şeyden bahsediliyor falan... Bir de karakterler koşarken yanlarından geçen arabanın lastiğindeki çamurdan, gelen geçen insanlara kadar boğucu bir ayrıntı kalabalığı var. Bunlar çıkarıldığı takdirde kitabın 200 sayfa kalacağı kanaatindeyim... Ayrıca kitabın orijinal basım yılı 1995'miş. Bunu da kendimce bu türün popülaritesinden sonra ısıtıp önümüze konulmuş bir kitap olarak gördüm ve daha da mutsuz oldum... http://benherneysemo.blogspot.com/2012/12/laura-reese-tepeden-trnaga-sacmalk.html
Uyku Kaçıran Masallar serisinin ilk kitabı Fareli Köyün Kavalcısı ve Saz Arkadaşları... Benim hiç kalkmadan kısacık sürede bitirdiğim, okurken kahkahalar attığım, abartmıyorum gözümden yaş gelen kitap. Bildiğimiz bol prensli, bol prensesli masallar biraz Türk çeşnisiyle karıştırılıp, az da absürdleştirilirse ne olur efendim, işte bu kitap olur. Benim favorimdir, dibine kadar güldüğümdür... Arka kapağına bakın, anlayacaksınız:
Uyku Kaçıran Masallar serisinin ilk kitabı Fareli Köyün Kavalcısı ve Saz Arkadaşları... Benim hiç kalkmadan kısacık sürede bitirdiğim, okurken kahkahalar attığım, abartmıyorum gözümden yaş gelen kitap. Bildiğimiz bol prensli, bol prensesli masallar biraz Türk çeşnisiyle karıştırılıp, az da absürdleştirilirse ne olur efendim, işte bu kitap olur. Benim favorimdir, dibine kadar güldüğümdür... Arka kapağına bakın, anlayacaksınız:
'Durun Siz Evlenemezsiniz' ise sanki milletin ilişkisinin ortasına lök! diye girmiş de onları izliyormuşuz gibi bir his verir size. Erkek nasıldır, kadın nasıldır, bu ikisi bir araya gelince ne olur ? Ama öyle yok 'Erkekler Marstan Kadınlar Venüsten' tarzında değildir, gayet bizden diyaloglardır! Yine mizahi bir dille, hoş bir anlatımla, severek okuduklarımdan...