Neva, 395 adet değerlendirme yapmış.  (20/57)
Türkleri Anlama Kılavuzu
Türkleri Anlama Kılavuzu

9

Zekinin kitapları Türk insanını anlatır... Mizahi tarzda... Türkleri Anlama Kılavuzu 1 ve 2 de maddeler halinde Türk insanının alışkanlıkları anlatılır ve siz okurken "Hakkaten he!" dersiniz. Ben kitap boyunca demiştim bu lafı :) Zaten kitap kapakları da böyle dantelli, kapanmış fala yüzük konmalı falan bizdendir yani... "Yuh bu da mı var? Bunu bile düşünmüş, yazmış adam kitaba" dersiniz bir de... Zeki'nin yine bizle ilgili çok komik ve gerçek tespitleriyle dolu eğlenceli bir kitap :)

Türkleri Anlama Kılavuzu 2
Türkleri Anlama Kılavuzu 2

9

Zekinin kitapları Türk insanını anlatır... Mizahi tarzda... Türkleri Anlama Kılavuzu 1 ve 2 de maddeler halinde Türk insanının alışkanlıkları anlatılır ve siz okurken "Hakkaten he!" dersiniz. Ben kitap boyunca demiştim bu lafı :) Zaten kitap kapakları da böyle dantelli, kapanmış fala yüzük konmalı falan bizdendir yani... "Yuh bu da mı var? Bunu bile düşünmüş, yazmış adam kitaba" dersiniz bir de... Zeki'nin yine bizle ilgili çok komik ve gerçek tespitleriyle dolu eğlenceli bir kitap :)

Bu İşte Bir Yalnızlık Var
Bu İşte Bir Yalnızlık Var

6

Tuna Kiremitçi'yi düşündüğümde benim de zihnimde böyle puslu bir görüntü canlanır. Yazarın kitaplarını okurken görünürde her şeyi anlatıyordur; olayları, duyguları, düşünceleri... Ama okuma süreci boyunca 'yazar benden bir şey saklıyor' düşüncesinden hiç kurtulamam... Anlattıklarının sesi o kadar yüksektir ki, geride saklananların sesini asla duyamazsınız; orda olduklarını hisseder, huzursuzca kıpırdanırsınız... Ve aslında anlatılanları puslu görürsünüz... Bu İşte Bir Yalnızlık Var'ı arkadaşımdan alıp okumuştum. Bu kitaptaki melankoliyi elle tutabilirsiniz. O derece cisme bürünmüştü. Kitap yalnız yaşayan bir adamı ve komşuları olan bir çifti anlatıyor. Herhangi bir olay yok. Oldukça tekdüze ve bu nedenle biraz da sıkıcı. Ve yine son namına bir şey yoktu.

Git Kendini Çok Sevdirmeden
Git Kendini Çok Sevdirmeden

6

Tuna Kiremitçi'yi düşündüğümde benim de zihnimde böyle puslu bir görüntü canlanır. Yazarın kitaplarını okurken görünürde her şeyi anlatıyordur; olayları, duyguları, düşünceleri... Ama okuma süreci boyunca 'yazar benden bir şey saklıyor' düşüncesinden hiç kurtulamam... Anlattıklarının sesi o kadar yüksektir ki, geride saklananların sesini asla duyamazsınız; orda olduklarını hisseder, huzursuzca kıpırdanırsınız... Ve aslında anlatılanları puslu görürsünüz... İlk Tuna Kiremitçi kitabımı aldığımda 13 yaşındaydım. Birikmiş harçlıklarımla 2 kitap almıştım o gün. Kapağını çok beğenmiş, isminden de etkilenip almıştım sanırım. Kitapta bir bölüm Arda'nın gençliği, abisiyle İstanbul'a geldiğinde yaşadıkları; bir bölüm de Arda'nın boşanmış hali anlatılıyor... Bölümler arası geçişlerle 2 ayrı Arda tanıyorsunuz aslında. Hikaye genç Arda için kendini ve kadın-erkek ilişkilerini keşfettiği bir geçiş dönemi. Diğer Arda içinse yaşanmışlıkların yorgunluğuyla anne kucağında geçirilen bir nevi nekahat dönemi. Geceleri annesiyle televizyondaki eski filmleri izlemelerinden çok etkilenmiştim, çünkü annemle biz de yaparız bazen bunu... Ve sonuç olarak 2 Arda'nın ne kadar farklı, çok az da aynı olduğunu görüyorsunuz... Kitapta Bu İşte Bir Yalnızlık Var'daki gibi melankolik bir hava hakim. O yaşın bakış açısıyla kitaptan etkilenmiştim, evet. Yer yer şaşırmış, bazı şeyleri Arda'yla keşfetmiştim. Şimdi okusam ne hissederim, bilemiyorum. Kitap pek tatmin edici bir sonla bitmiyor. Gerçi diğer kitaba göre bir nebze daha 'son' diyebiliriz buna. Kitabı bitirince birine vermiştim, hatırlamıyorum; bir daha da geri dönmedi. Yıllar sonra bir sahafta çok uygun fiyata rastlamış, içimde ukde kalmasın diye yeniden kütüphaneme kazandırmıştım.

Sıdıka
Sıdıka

8

İlkokul yıllarımdaki idolümdür Sıdıka benim... Sabahları tekrarının verildiği zamanlar televizyon başında hipnotize olmuşcasına izler, tüm dış uyaranlara kapatırdım kendimi. O yıllardan beri, hala hayalini kurarım; biri kapıyı çalıyor, posta gelmiş. İçinde Sıdıka'nın tüm bölümleri olan DVDler... Ah, ahhh... Çünkü ne kadar arasam da 1-2 bölüm ve birkaç video dışında bulamadım Sıdıka'nın 97 yılı bölümlerini.. Sıdıka ilk söylediği kelime "viyadük" olacak kadar enteresan, inanılmaz bir zeka ve potansiyel saklayan bir kız. Ama okuması engellenmiş, çılgın annesi, doğu sporlarıyla kafayı bozmuş yarım akıllı ağabeyi, içkici+baskıcı babası ve ev dolusu evcil hayvanla aynı eve kapanmış kalmıştır. Ailesi onu tam bir ev kızı olarak yetiştirmeyi, hayattan izole etmeyi görev saymışlardı kendilerine... Hayırlı bir kısmetle baş göz etmek gerekliydi onu, Sıdıka'nın neyin hayalini kurduğu pek de önemli değildi. İşte tüm bu harcanmasına inat Sıdıka hafif çatlaklığa vurup işi, yine de tüm entellektüelliğiyle konuşurdu. İzlerken de okurken de hep kara mizah olarak gördüm ben Sıdıka'yı... Çok da sevdim... Hatta günlük tutmaya bile ondan özenip başladım, hala da karalama da olsa devam ederim... :) Bu kitap aslında 3 ayrı bölümden oluşuyordu. İlk kısım benim kitabı okuma amacımı da içeren Sıdıka'ydı tabi ki. Yine onla güldüm, yine üzüldüm... Sıdıka çok sevgi dolu bir kız bence... Her şeye rağmen hayata olumlu bakabilen, elindekileri kabullenmiş ve onlarla olumlu bir şeyler yapmaya, bir şeyler üzerinde etkili olmaya çalışan biri... Küçükken hep kendimi onunla özdeşleştirmeye çalışır, bundan zevk alırdım... Diğer bölümde ise yazar geçmişinde kalan bir kadını anlatıyordu, onu küçük küçük öpücüklerle öptüğü için öpücük balığı sıfatı kullandığı ama kıymetini bilemediği kadını. Sıdıka'dan sonra bu kısım biraz insanın içine oturuyor tabi... Fabrıga ise yazarın dedesinin hikayesi. Çelik-demir Fabrıgası!nın dedesi ve ailesine etkileri. Bir şehre Fabrıga geldiğinde toplumdaki tepkiler. Bu kısım da kara mizah denecek türdendi. Bazen köylülerin şaşkınlıklarına gülseniz de bazen de anlatılanlar üzüyor. Özellikle sonu oldukça dokunaklıydı. Genel olarak beğendiğim bir eserdi. http://benherneysemo.blogspot.com/2012/12/sdka-atilla-atalay.html

Aşkın Sanal Halleri
Aşkın Sanal Halleri

4

Günümüz aşkları... Bir o kadar kolay ve yavan... Bu sefer insanı hayattan değil, internetten soğutan, resmen internet kullanan (kim kullanmıyor ki?) sevgilinize/eşinize karşı paranoyak yapan hikayelerden oluşan bir kitaptı. Resmen kitap "Dünyanın binbir türlü hali var... Bak neler var, paranoyak olun... " diye sesleniyor gibi geldi bana... Kandırılanlar, aldatılanlar, aldatanlar, ohoo... Hakkını yemeyeyim o kadar hikayeden bir yada ikisi nispeten daha az mutsuz sonluydu... http://benherneysemo.blogspot.com/2012/11/canan-tan-ksa-ksa.html

En Son Yürekler Ölür
En Son Yürekler Ölür

4

Cana Tan'ın çoğu kitabındaki gibi bunda da yoğun bir karamsarlık seziyorum. İlk kitaplarda etkilese de gittikçe bunaltıcı bir hal almaya başlıyor... http://benherneysemo.blogspot.com/2012/11/canan-tan-ksa-ksa.html