Yorumlarda bahsedildiği kadar zor ve kara bir kitap değil. Uzun sayfa sayısı, yoğun içeriği, eh biraz da konudan konuya atlaması bazı okuyucuları sıkıp,dolayısıylada zor ve kara bir kitap olarak değerlerindirilmesine yol açmış olabilir. Bu kadar konu, hikaye vb. olunca, bende yazarın bakın nelerde biliyorum benini göstermeye çalıştığı düşüncesi belirir hep. Orhan Pamuk'ta binbir gece masallarından hurufiğile ordan Mevlana- Şems'e oradan Hüsnü Aşk'a, ordan İStanbul hiklayelerine gidince bu düşünce kaçılnılmaz olarak tekrar oluştu kafamda. Yazar, romanı ; temelde insanın kendini bulması üzerine kurgulamış gibi gözükse de bence tam olarak kullandığı örnekler birbirine denk gelmemiş. İnsanın gerçeğini keşfetmek, sırrını bulmak sürekli olarak tekrar edilse de tam olarak neyi bulduğunu anlayamadım. Bence yazar konuyu biraz dağıtarak okuyucunun gerçek sorudan uzaklaşmasını,sonunda da neydi bu gizem fikrini iyice unutmasını sağlamıştır. Ya da sırrı anlayan varsa banada söylesin. Sonuç olarak 400 sayfalık bir roman pekde sıkılmadan okunuyorsa, roman kendini okutuyorsa yazarında hakkını vermek lazım. Bazı okuyuculardaki Orhan Pamuk'ya yazar mı okunur mu algısının yersiz olduğunu, pekala okunabileceğini, keyif alınabilceğini düşünüyorum.
Kolay okunan ama edebi değeri yüksek olan okunması gereken bir roman.
oldukça kolay okunan, yemek tarifleri eşliğinde bir aşkı, gelenekleri anlatan güzel bir roman. Büyülü gerçekçilik öğeleri barındırıyor, yüzyıllık yalnızlık tadında biraz.
Henüz ilk sayfalarda negatif düşüncelere sahip oldum. Bakalım sonunda ne düşüneceğim. Çok güzel bir anlatıma sahip olsa da en nihayetinde bir sapığın fantazyaları ve eylemlerinden oluşan bir roman. Belki bir çocuğa duyulan ilgi olsa kahramınımızın geçmişiyle bağlantı oluşturup bir parça kabul edilebilir gelebilirdi fakat beğendiği her "çocuğa" karşı olan sapıkça yaklaşımı kahramanımızı sapıklıktan kurtaramıyor. Evet çok güzel tasvirler var özellikle seyahat çok güzel anlatılmış, gözünüzü kapatıp kendinizi yolculuğa kaptırabilirsiniz fakat konu, kabul edilebilir değil. Kahraman kendine tarihten örnekler bulsa da, kendini bazı ülkelerin yasalarıyla temize çıkarmaya çalışsa da kendiside çıkmazdadır aslında. Sonuç olarak her güzel anlatılan konu edebi şaheser midir ? Bence hayır.
İnsanları biliyorum, şehirleri, çiftlikleri, tepeleri, nehirleri ve kayalıkları biliyorum, tepelerdeki bir otlağın bir kenarında güz sonu güneşin nasıl battığını biliyorum; ama bütün bunları bir sınıra bağlamanın, ona bir ad takıp bu adı taşımayan yerleri sevmemenin ne anlamı olabilir? Ülkesini sevmek nedir, başka ülkeleri sevmemek mi?
Maalesef siddhartha kadar etkileyici bulmadım. Yazarın tam olarak ne anlatmak istediğini anlayamadım. Evet bir çatışma var ama bu kesin katı çizgilerle değil daha hafif bir çatışma olarak anlatılmış bana göre. Televizyonu eleştirip eve gidince bunu unutup televizyon izlemek kadar hafif bir çatışma olarak gördüm.