http://illekitap.blogspot.com/2013/11/john-green-kagttan-kentler.html John Green... uzun zamandır adını duyduğum ve okurların çok sevdiği bir yazar haline gelen John Green'in son çıkan kitabı "Kağıttan Kentler"i okudum. Açıkçası hiç tarzım olmayan bir türdü ama yazar hakkında öyle yorumlar okudum ki Tüyap'ta stantta görünce de tereddütlerimi bir kenara attım ve aldım... Öncelikle yazarın ülkemizde bu kitabı haricinde iki kitabı daha var yayınlanmış. Biri "Alaska'nın Peşinde" diğeri de "Aynı Yıldızın Altında". Hmm... yazarın diline yönelik nasıl bir yorum yapsam bilemedim. Evet sade bir dili var bu değişmez bir gerçek ama nedense ben bu kitapta... ımmm... pek sürükleyici ve merak uyandırıcı bir kalem göremedim. Belki de kurgudandır bilemiyorum. Her neyse... Ben şahsen bu kitabı sevdim mi sevemedim mi bilemiyorum. Evet bazen okurken çok sıkıldım ve kitabı yarım bırakma safhasına kadar da geldim ama bazı noktalarda da merakımı uyandırdı devam ettim. Yine de herkesin bu yazarı neden bu kadar sevdiğini anlamadım cidden. Belki de yazarı tanımak için yanlış bir kitap seçtim belki de okuduğum yorumlardan sonra çok fazla bir beklenti içine girdim... bilemiyorum... Tam yoğun bir iş programındayken okumaya başladım kitabı belki de yorgunluğun ve yoğunluğun sonucunda kitabın durgunluğu da sıkıcı gelmiş olabilir bilemiyorum... çözemedim nedenini... :( Bu yüzden kitaban dair çok uzun bir yorum yapamayacağım. Ancak demek istediğim bir şey o da Margo'nun kayboluşu ve bir bulmaca yapar gibi Margo'nun ipuçlarının takibi cidden çok iyiydi... Çeviri çok güzeldi, kusursuzdu. Kapak tasarımı, ciltli oluşu, kılıfı, sayfaların kalitesi ve kitabın iç tasarımı takdire değerdi... İlk defa böyle bir kitaba sahip oldum ve cidden çok güzeldi :) Kitabı tavsiye edebilir miyim bilemiyorum... ve cidden yazarı tanımak için kötü bir seçim yapıtğımı düşünüyorum ve bir şans daha vererek Aynı Yıldızın Altında kitabını alıp okuyacağım... Kitabı okuyup okumamayı... sizlere bırakıyorum. Tercih sizin ama kesinlikle kitaplıkta havalı duracak bir kitap diyebilirim :))
http://illekitap.blogspot.com/2013/11/jamie-mcguire-araf.html Kalemiyle "Tatlı Bela" ve "Ayaklı Bela" kitapları ile tanıştığım, akıcı üslubu, güçlü kurgusu ve eğlediren ve kitaba bağlayan kalemini çok sevdiğim yazar Jamie McGuire'nin yeni çıkan kitabı "Araf" bitmiş bulunuyor :) Kitabı Tüyap'tan almış ve fazla bekletmeden okudum. Fantastik türde olan "Providence Üçlemesi"nin ilk kitabı "Araf". Yazarın kalemine dair bir yorum yapmayacağım çünkü Tatlı Bela ve Ayaklı Bela kitaplarının yorumlarından yazarın kalemini sevdiğimi anlamışsınızdır. Gerçi onlar günümüz aşk romanıydı fantastik değildi ama şu anlaşıyor ki Jamie McGuire'nin fantastik kalemi de yeterince güçlü :) Kitap kısacası, Nina adında bir kız ve ona atanan bir meleğin, Jared'ın, tanışmaları, birbirlerinden etkilenmeleri, aşık olmaları, ilişkilerinin imkansızlığı ve buna rağmen beraber oluşlarını konu alıyor. Aile ilişkisi, arkadaşlıklar ve sırların olduğu normal bir hayat ile gizemli meleklerin şeytanların olduğu bir hayatın kapılarını açıyor kitap.Yanlış anlaşılmasın şeytan falan dedim ama kitap kesinlikle korku değil! İtiraf ediyorum kitaba başlarken kitaptan bu kadar hoşlanacağım ve seriyi merakla bekleyeceğimi tahmin etmemiştim. Beklentilerimin baya üstünde bir kitap çıktı. Klişeleşmiş fantastik kitaplardan farklı olması benim için ayrı bir yere sahip olmasına neden oldu :) Şimdi buradan sonraki yorumlarımda kitap içeriğine gireceğim :) Nina ve Jared'in kitabın başlarında devamlı karşılaşmaları ve bunun ardındaki nedenleri öğrenene kadar merakla okuduğumu söylemeliyim. Nina'nın saldırıya uğradığı ve Ryan'ın koruduğu ve buna rağme bıçaklandığı zamanlarda sayfaları soluksuz okudum. Kitapta favori sahnelerim vardı :) Jared ve Nina'nın ilişkisini onaylamayan Nina'nın annesinin yaptıklarından sonra Jared'ın ayrılık kararı alması ve Nina'nın görüşme taleplerini reddetmesi bunun karşılığında da Nina'nın yagmurun altında donuyor olmasına rağmen Jared'ın gelmesini beklemesi... İşte bu sahne benim favori sahnemdi! Okurken içimde bir şeyler kıpırdadı ve gülümsedim ve o sayfaları tam 3 kere okudum. Jared'ın evinde akşam yemeğinde saldırıya uğramaları ve Nina'nın ayrılı kararı almasında.. yemin ederim ki Nina'ya aklıma gelen her küfrü saydım! Jared'ın yaşadıkları... insan nasıl kıyar Jared gibi birine ya.... Sonunda Claire'ın gelip Nina'nın aklını başına getirmesi... çok güzeldi! Ben bu gidişte kendimi tutamayıp bütün kitabı anlatacağım ama onda önce söylemek istediğim bir şey var :) Ryan'a çok üzüldüm. Birini seviyorsunuz ve biliyorsunuz ki o başkasını seviyor onunla mutlu oluyor ve senin hiç şansın yok... Tanrım... cidden çok zor, kalp kırıcı bir durum.. Neyse... Kitabı okurken o kadar çok yere post-it yapıştırdım ki sizlerle paylaşmak istediğim yerleri unutmamak için kitap rengarenk post-it doldu :) Hepsini değil ama birkaçını paylaşacağım. Diğerlerini de ayrı bir alıntı başlığında paylaşacağım :) *** "Jared?" Bana baktı. "Benden ne istiyorsun?" diye sordum bıkkınlıkla. Yüzüme bakmıyordu. "Güvende olmanı, mutlu olmanı istiyorum. Gerisini ben hallediyorum." *** "Benim var olduğumu bile bilmiyorken sen, sana aşıktım ben. Saatelrce etrafında olup seni rahatlatamamak, sana dokunamamak ve hatta seninle konuşamamak çok zordu." *** "Seni özledim" diye fısıldadım. "Ne yapıyorsun? Birlikte yaşlanmak ve dürüst olmakla ilgili yaptığımız onda konuşmadan sonra... Şimdi onu dinleyip beni bırakıp gidecek misin?" "Lütfen... sadece..." konuşmak için çabalıyordum. "Lütfen sadece benimle konuşur musun? Lütfen?" *** Yukarıda paylaştığım alıntı Nina'nın annesi Jared ile konuştuktan sonra Jared, Nina'dan ayrılıyor ve Nina'da bu sözleri odasındaki dinleyiciye karşı söylüyor. Jared'ın kendisini o aletle dinlediğini biliyor. *** "İstediğim her şey burada, kollarımın arasında." *** "Eğer bir gün seninle birlikte olma şansına sahip olsaydım, beklediğim bütün zamanların buna değeceğini biliyordum." *** "Seni bir seçim yapmaya zorlamayacağını söyledi. Ama eğer bir seçim yapmazsan, kaybede ben olacağım. Bu yüzden senden bir seçim yapmanı istiyorum Nina. Beni seç. Lütfen... beni seç. Sensiz yaşayamam ben." *** "Mucizemiz için kabusla savaşmamız gerekmiyordu. Sen Nina... Benim mucizem sensin. Her zaman sendin." *** Kitaba dair bir alıntım daha var ama çok uzun göründü gözüme onu da sizinle paylaşacağım ama ilerleyen günlerde :) Şimdilik bu kadar :) Kitabı cidden çok beğendim ve Yabancı Yayınları'na bugün merakıma yenik düşerek ikinci kitabın ne zaman çıkacağına dair mesaj attım ve öğrendim ki çok fazla beklemeyecekmişiz :) Ben çok beğendim kitabı ve sizlere de tavsiye ederim okuyun! Bayılacaksınız!
http://illekitap.blogspot.com/2013/11/asude-gul-ve-avc.html Yeni bir Türk yazarı daha tanıtım ve kalemini sevdim diyerek yorumuma başlıyorum. Öncelikle sizlere yazarımızı tanıtmak istiyorum :) Asude, facebookda paylaştığı hikayelerle tanınan ve kısa sürede çok sevilip hayran kitlesi oluşturan, henüz acemi ama kaleminde usta olan sevimli güler yüzlü sıcacık ve samimi davranan hanım hanımcık bir kızacağız :) Kendisi ile tanıştığım ve sohbet ettiğimden dolayı bu kadar kişisel bir şekilde tanıtabildim yazarımızı :) Kalemine değinmek gerekirse, akıcı ve merak uyandırıcı bir kalemi var yazarın, biraz yabancı karakterler ve 1800'lü Londra'yı yazması tereddüte düşürse de bunu ustalıkla başardığını okuyunca görebiliyoruz. Güzel bir aşk romanıydı. Özellikle kitapta hoşuma giden bir yer vardı o da Shakespeare'in sonelerinin ve sözlerinin yer aldığı satırlardı. O satırlar işte bu kız şimdi gerçekten üst kademeye ulaştı dedirtti bana. Evet ön yargıyla başlamıştım kitaba ve itiraf ediyorum ki beklentilerimi karşılamayacağını da düşünüyordum ama merakıma yenik düşerek okudum ve ne kadar yanıldığımı anladım. Dilerim Asude, bu yorumumu okuduğunda bu sözlerim için beni affeder. Kitapta en çok hoşuma giden karakter Albert'tı. Şimdiye kadar okuduğum kitaplarda özellikle tarihi aşk romanlarında çocuklu bir dük, kont vs bir şey okumamıştım "Gül ve Avcı" bu konuda benzer türdeki kitaplardan ayrıldı diyebilirim. Jullian ve Rosa arasındaki çekim, aşkın alevlenmesi, hiddet, öfke çok güzel aktarılmıştı. Duyguların aktarımını da yeterince iyi yapıldığını düşündüm :) Kitaptaki yer betimlemeleri, benzetmeler süperdi hele bazı benzetmeler de güldüğümü hatırlıyorum. Biraz fazlaca alıntı paylaşacağım için kitabın içeriğine giren bir yorum yapmayacağım ama şunu da söylemeliyim ki normalde Türk yazarları okumayı sevmediğimi ve beklentilerimi karşılamadıklarını hep söylerim ancak sevdiğim kalemine taptığım birkaç Türk yazardan sonra Asude'de onlardan biri oldu. Dilerim başarılarının devamı gelir kendisiyle gurur duydum :) Asude'yle tanıştığım için bunu rahatlıkla söyleyebiliyorum :) Sizlere de tavsiye ederim. Kapak tasarımı müthiş, kitabın konusunu müthiş, kitap müthiş daha ne olsun ama değil mi? :) Sizlerle en eğlendiğim, en duygusal olan, en beğendiğim yerleri sizlerle paylaşacağım: *** “Seni arabadan indirmemi beklemelisin. Tanrı aşkına Rosa, eteklerini kucağında toplayıp arabadan atlayarak bir leydi olamazsın! Ancak bir soylunun ayak işlerine bakan hizmetçisi olursun!” diyen yaşlı adamın kıza kötücül bir bakış attı. Evelyn sesli bir şekilde oflayarak “Peki, bir daha olmaz,” dedi. Desmond Simmons da bastonu yardımıyla arabadan indiğinde “Leydiler ulu orta oflamazlar!” diye bir kez daha kızı ikaz edince Evelyn artık dayanamayarak “O zaman leydi sen olsaydın,” diye tısladı. *** “Sana bir mürebbiye tutacağım Albert. Artık her an başında bir bakıcın olacak.” Zavallı çocuk tırnakları kapıya kadar uzamış, kırmızı saçlı, siyah dişli bir kadını gözünde canlandırırken yorganı korkuyla üstüne çekti. Artık oyun saatleri bitmişti! Artık her an lanet olası matematik, o garip Fransızca, fizik ve atlarla ilgilenecekti. Cocos ise kim bilir nasıl bir hale düşecekti! Albert en son uykuya dalmadan önce canavar mürebbiyenin insan eti yediğini düşünmeye başlamıştı. *** "Gidiyorum!" dedi kadın. Elinin tersiyle kabaca yanağını silti ve çektiği acıdan ötürü boğuklaşmış sesiyle konuşmaya devam etti. "Yarını beklemeden, hemen şimdi gidiyorum! Benden kurtuluyorsun Lord Wharton! Hayatından sonsuza kadar çıkıyorum. Soran olursa öldüğümü söylersin çünkü beni bu defa gerçekten öldürdün. Şimdi dilediğince mutlu olabilirsin!" *** Jullian kadına baktı. Ne kadar da karşı konulmaz görünüyordu. Tam bir deliydi ve onun az önce yaptığı şeye hala inanamıyordu. Rosa'nın gözlerindeki o kararlı ifadeyle, dudaklarından dökülen o yakıcı sözlerle onu kaybettiğini düşünmüştü. Bu öldürücü derecede korkunç his, içini tam anlamıyla deşip geçmişti. Onun her şeyi silip kaçtığını fark ettiği an genç adam durmamış ve karısının ardına düşmüştü. Kendisinden sevgisi hariç hiçbir şey talep etmeyen, hatta onu bile dile getirmemiş olan bu kadının yokluğu o an ölümcül bir humma gibi her yanını sarmıştı. O cesur sözleri ise aklını başına getirmiş ve onu kaybetme korkusunu başka bir şeye benzemediğini ayırt ederek Rosa'sının peşine düşmüştü. *** "Sende bana ait misini, Lord Wharton? Her şeyini bana vermeye hazır mısın? Ah, paranı ya da unvanını istemiyorum. Sadece o taş kalbini, hileyle dolu kafanı, kibirli dudaklarını, küstah bakışlarını, bir piç kurusundan farksız olan bu enfes bedenini... Sadece bunları istiyorum." *** Harewood Dükü öfkeli çehresini Bayan Harris'e çevirdi. Evelyn'e bakmayarak sinirden kalınlaşmış sesiyle konuşmaya başladı. "Şu kadın..." dedi öncelikle. Kadın demekten bile imtiha eder gibiydi. Daha kaba bir kelimeyi sarf etmekten son anda dönmüş gibi dişlerinin arasından tıslamaya devam etti. "Şu kadının oğluma dokunmasına, ona yaklaşmasına bile izin vermeyeceksin! Onu derhal evimden kovacaksın!" *** "Ailemize yeni biri katılacak..." "Bir misafir mi? Akrabalarından biri mi? Amcandan başka akraban olduğunu bilmiyordum," diyen Julian bu havadisle pek de sarsılmışa benzemiyordu. Genç kadın başını salladı ve "Hayır, öyle değil. Daha küçük bir şey... Şu kadarcık..." Karısının iki avucunu uzatıp küçük bir şeyi tutar gibi yaptığını gören Lord Wharton "Bir kedi mi? Bir kedi mi istiyorsun?" diye sordu. "Ah, Tanrım, hayır sevgilim... Senden ve benden bir parça..." *** Bu kadar alıntı yeter. Bana bıraksanız size kitabın yarısını alıntılardım sanırım :) Sevdiğim kısımların bir kısmını sizlerle paylaştım. Mutlaka okuyun! Seveceksiniz :)
http://illekitap.blogspot.com/2013/11/sarah-jio-bogurtlen-ks.html 1933 yılında üç yaşındaki çocuğu kaybolan bir anne... 2013 yılında bebeği henüz doğmamışken geçirdiği kaza sonucunda kaybeden bir anne... Her iki kadınında ortak noktası evlat acısını yaşamış olmaları... ve iki kadının hikayesi öyle bir noktada kesişiyor ki bir yerde gözleriniz dolarken bir yerde sırlar artık ortaya döküldü diye seviniyorsunuz. Etkileyici, hüzünlü, umut dolu sıcacık bir hikaye "Böğürtlen Kışı". Çok iddialı bir yazı gibi gelebilir ilk paragraf ama kitabın kısaca özeti aynı zamanda! Sarah Jio cidden aşırı akıcı bir üslupla yazıyor ve kitaba kendinizi o kadar kaptırıyorsunuz ki sanki yaşıyor hissediyormuş gibi akıp gidiyorsunuz sayfalarda. Jio'nun kalemine dair bir yorum yapmak imkansız. Asla sıkılmayacağınız, elinizden bırakamayacağınız, bitmesine üzüleceğiniz bir kaleme sahip. Geçmişe gidip gelemeleri o kadar iyi ayarlamış ki kopukluk yaşamıyorsunuz. O an geçmişi yaşıyorken bir sonraki bölümde geleceği yaşıyorsunuz. Mutlaka bir kitabını alıp okuyun ve yazarı tanıyın! Hatta bu kitabı da tanımak için mükemmel bir tercih olabilir ya da Mart Menekşeleri. Kitaba dair yorumuma gelirsek, ben kitaba bayıldım! İşe giderken yolda ve akşam eve geldiğimde okurken hiç elimden bırakmak istemedim. Düşünün bütün iş yorgunluğunuzla bir kitabı elinize alıyorsunuz ve o an bütün yorgunluğunuz sıkıntılarınız baş ağrılarınız uçup gidiyor! Muhteşem bir kitap! Buradan sonraki yorumlarımda kitap içeriğine gireceğim şimdiden uyarıyorum. :) Kitapta Vera'nın yaşadığı hayat şartları iç acıtıcıydı okurken için sızladı ama oğluna, Daniel'e olan sevgisi ve onun için yaptığı şeyleri düşününce bir anneden de bunlar beklenir zaten diyorsun. Claire'inde yaşadığı şey çok zordu. Sanırım her iki kadında bir şekilde bebeklerini kaybetmiş olmalarından kendilerini suçlu tutuyorlardı. Ama yine de Claire daha şanslıydı yanında kocası vardı her ne kadar ilgisiz, evlilikleri sallanıyor olsa da bir şekilde devam edebileceği bir hayatı vardı ama Vera... onun için hayat daha acımasızdı! Tabi yaşadıkları yılların verdiği hayta şartları da var işin içinde ama yine de Vera'ya hayat daha acımasız davrandı! Claire sonunda ortaya çıkardığı gizem ve sırlara çok şaşırmadım. İtiraf ediyorum bir şeylerden şüpheleniyordum yani olayların bir şekilde Claire'in ailesinden birilerine bağlantılı olacağından şüpheleniyordum ama bu kadarını değil! Daniel'in hep öldüğünü düşünmüştüm. Onun asla Claire'e bu kadar yakın olacağını düşünmemiştim. Claire ve Ethan'ın arasındaki ilişkinin gidişatı biraz üzücüydü. Ethan'a kızmadım değil, kızdım! Hem de çok... Sonucunda senin karın bebeğini kaybetmiş tamam seninde acı olabilir ama asla bunu bir kadın kadar hissedemez bence erkekler. Sonucunda onlar karınlarında 9 ay taşımıyor kendilerinden bir parça olmuyor ve sen bu kayıp sonucunda karına destek olma! Acını azaltabilmek adına başka şeyler yap! Ama her şeye rağmen güzel olan kısımsa sonunda aşkında kazanıyor olması ve küçük Daniel'in isminin yeni bir bebeğin paylaşacağı ve yeni bir hayatta o ismin devam edecek olması... :) Bütün kitabı okurken yer yer hüzünlendiğim kısımlar oldu ama tek bir yerde gözlerim dolduğunu itiraf etmeliyim. Bu kısmı yazmaktansa kitaptan resmini çektim. Okumak için resme tıklarsanız büyür ve daha rahta okursunuz diye düşünüyorum. Bu kısım, Vera oğlu kaybolduktan sonra bir gün bulur umuduyla oğluna yazdığı mektup. O kadar kapılıp gitmiştim ki kitaba gözümden asi bir damlanın kayıp gitmesine engel olamadım bu mektubu okurken. Şimdi okurken pek önemli gelmeyebilir ama kitaba kapılıp gidip de Vera'nın hikayesini okuduğunuzda bu satırlar size çok şey ifade ediyor. Bunda konuşmadan sonra kitapta hoşuma giden birkaç yeri not almıştım onları da sizlerle paylaşıp yorumumu bitireceğim :) İlk alıntım size neden "Böğürtlen Kışı" olduğunu açıklasın. *** "Frank" dedim bir iç çekerek, "hava durumu hakkında aşırı duyarlılığın hayranlık uyandırıcı ama bu kadar heyecana kapılma. Hala kardan adamlar hakkında nasıl altı bin kelime yazacağımı merak ediyorum." "Böğürtlen kışı," diye mırıldandı Frank. "Efendim?" "Fırtına," diye devam etit. "Ona böğürtlen kışı diyorlar. Meteorologlar, mevsim sonu görülen ani soğukları böyle adlandırıyorlar" *** Zavalı Daniel, ısınmak için sadece incecik bir örtüsü var. Dün gece üşümüş müdür? Oğlum gürültülü bir tavernanın üst katındaki dairede, yatağında, tek başına üşüyorken, şehrin zenginleri - milyonlarca kuş tüyünün altında sıcacık ve rahat olanları, gece yarısı pasta yiyenleri- düşünerek irkildim. Neyi var bu dünyanın böyle? *** Herkes kendi hayat yolunda acılar çekip iyileşir. *** "Bee yengem her zaman der ki, çoğu insanın sandığının aksine gerçek arkadaş, sen zor dönemden geçerken yanında koşan değildir," diyerek başını iki yana salladı. "Bunu herkes yapar. Yengeme göre gerçek arkadaş, kendisi mutlu değilken senin mutlu olmana sevinen - hatta mutluluğunu kutlayan- kişidir." *** Ethan cebinden anahtarlarını çıkardı. Anahtarın sesi, aynı zamanda 'birlikte' yol alan iki insanın sesiydi. *** Kitabı sizlere tavsiye ediyorum. Mutlaka okuyun. 5 üzerinden 5 vereceğim bir kitap ve yazar. Her kitabı okunası bir yazardan harika bir kurgu :)
http://illekitap.blogspot.com/2013/11/cathy-lamb-sans-bilekligi.html Okurların bu yazarı neden bu kadar sevdiğini anladım... çünkü karakterleri bizlerden biri... mükemmel değiller... kusursuz değiller... Ülkemizde ikinci kitabı yayınlanan Cathy Lamb'in kalemine dair bir yorum yaptıktan sonra kitap yorumuma geçeceğim. Yazarın kalemi akıcı ve kendinizi kaptırarak okuyabileceğiniz bir kitap. Duyguları kelimelerle çok iyi ifade ediyor ve okura bu duyguları hissettiriyor. Hiçbir şeyi yüzeysel geçmiyor derinlemesine inceliyor. Beğendim cidden güçlü bir kurgu güçlü bir kalemle birleşmiş ve ortaya "Şans Bilekliği" kitabı çıkmış! Imm... yorumuma nasıl başlasam bilemiyorum.Çok nadirdir bir kitaba dair diyecek pek bir şeyimin olmaması. Lütfen, yanlış anlamayın sevmediğimden değil sevdim hemde çok sevdim kitabı. Cidden çok güzeldi ve şiddetle tavsiye edebileceğim bir kitaptı ama bazen bazı kitapları anlatmaktan çok okumak ve okurken de yaşamak lazım işte "Şans Bilekliği" kitabı da bu tür bir kitap. Ama ufak tefek söylemek istediğim şeyler var. Genelde okuduğumuz romanlarda kusursuz görünüşte kadınlar ya da erkekler okumaya o kadar alışmışız ki buradaki karakterlerin bu görüntüde olmayıp bizden biri gibi olması, her an her yerde karşılaşabileceğiniz özelliklerde olması kitabı diğer kitaplardan ayıran bir özellik. Arkadaşlık, aile ilişkileri o kadar iyi işlenmişti bu tür hayatlar var dünyanın bir yerlerinde diyorsunuz. Kitap belki kurgu olabilir ama aralardaki bazı detaylar o kadar gerçekçi ki... işte bu okuru daha fazla etkiliyor. En azından beni... Lance, Stevie ve Polly arasındaki sohbetlerde zaman zaman eğlendim, hatta Stevie'nin Jake'ten kaçma eğilimi ve onunla karşı karşıya geldiğindeki davranışları beni eğlendirdi ama geçmişe dönen yerlerde insanın içini o kadar buruyordu ki... Bir an eğlenerek okuduğun kitap bir an için acıları sana gösteren bir kitap haline geliyordu! Çok uzatmayacağım ve kitabı sizlere tavsiye edeceğim. Güzeldi ve gelecekte bir gün tekrardan okumak isteyeceğim bir kitap oldu. İşe giderken yollarda, akşam eve geldiğimde yorgunlukla okuduğum bu kitaba inanıyordum ki daha bir özenle okursam asıl o zaman hak ettiği gibi okunmuş olacak diye düşünüyorum. Yine çok uzattım. Kısa keserek sizlere kitabı tavsiye ediyorum. :)
http://illekitap.blogspot.com/2013/10/margaret-moore-sahte-leydi.html Harlequin'lere devam eden ben yeni bir kitabı daha bitirdim. Yayınevinin tarihi aşk (historical) türünden çıkardığı kitap "Sahte Leydi" bitmiş bulunmakta. "Sahte Leydi" kitabı "Kiss Me" serisinin 4. kitabıydı. Bildiğim kadarıyla ne yazık ki serinin ilk üç kitabı yayınlanmadı. Ama yine de seri hakkında size bilgi vermek istiyorum. Seri dört yakın arkadaşın aşk hayatını konu alan bir seri. Her bir kitap bir adamı anlatıyor ve Lord Bromwell'in hayatı da 4. kitaptı. Sanırım yayınevi seriyi sondan yayınlamaya başlayacak :) Neyse... yorumuma devam edeyim ben en iyisi. :) Kitap; posta arabasının kaza yapmasıyla tanışan Nell ve Lord Bromwell'in arasında filizlenen aşkı konu alıyor. Nell kendini sahte isimle tanıyor ve Lord'un evinde ailesiyle kalmaya başlıyor derken aralarındaki aşk körükleniyor. Lord Bromwell Nell hakkındaki gerçeği öğreniyor ve aralarındaki aşkı bu gerçek nasıl etkiliyor okuyup görebilirsiniz. Yazarın dili fena sayılmazdı ama açıkçası beni kitabın içine çekemedi. Kapılıp gidemedim. Yazardan mı kitabın konusundan mı benden kaynaklı mı bilemiyorum... Yine de inkar edemeyeceğim bir şey var ki o da yazarın betimlemeleri çok güzeldi ve bir de benzetmeleri. Hatta bazı benzetmelerde güldüm. Ama bu kadarla kaldı. Aşkı fazla yüzeysel buldum. Kitabı eğer boş zamanınız varsa okuyacak bir şeyler bulamıyorsanız okuyabilirsiniz ama kitapçıya gidip de özellikle bu kitabı alın diyemeyeceğim ne yazık ki :( Hmm yorumumdan okuyup okumama konusunda kararsız kalanlara kısacası şunu diyebilirim benden 2,5 puan alırdı bu kitap. Belki hoşuma giden birkaç benzetme için 3 verebilirim ama daha fazlası olmaz! Kiss Me Serisinin kitapları: Kiss Me Quick Kiss Me Again A Lover's Kiss Sahte Leydi
http://illekitap.blogspot.com/2013/10/jessica-andersen-dolunay.html "The Royal House of Shadows" serisinin 3. kitabı olan "Dolunay''da bitti. Harlequin sever biri olarak Mystery serilerine tapıyorum. Hem birbirinden güzel fantastik diyarlara gidiyorum hem yeni yazarlar tanıyorum hem aşkı okuyorum hem de aşık olunası erkekleri :) Dört kitaptan oluşan serinin yayınlanmış üçüncü kitabıydı "Dolunay". Dördüncü ve son kitabı "Kara Zırh" önümüzdeki ay yanı Kasım ayında yayınlanacak. Seri Elden Krallığının kaybolan varislerini konu alıyor. Her kitap bir varisi anlatıyor ve onların fantastik dünyalarına, hayatlarına ve aşklarına dalıp, kapılıp gidiyoruz. Daha önce Jessica Andersen kitabı okumamıştım ve bu kitap aynı zamanda yazarın kalemiyle tanıştığım ilk kitap oldu. Konusundan mıdır bilemem ama baya akıcı ve sürükleyici bir kalemi var bunun yanında kurguyu da merak uyandırıcı şekilde tasarlamış. Kitapta ara ara iç sesler vardı keşke onları farklı puntolarla ya da yazı stilleriyle yazılsaydı böylece o kısımları fark etmek anlamak daha kolay olurdu diye düşünüyorum. Zaten kitaba dair tek eleştirebileceğim kısım da burası! Ahh bir de Reda'nın ortağını partner olarak çevrilmesi biraz rahatsız etti. Yani bunlar aynı zamanda yatak arkadaşı, hayat arkadaşı vs değildi iş arkadaşı yani ortağıydı. Ki yabancı filmlerde veya kitaplarda partner kelimesini iş ortamında ortak anlamında kullanıldığını biliyoruz. Bu yüzden keşke ortak kelimesi kullanılsaydı. Kitabın konusuna azıcık değinmek gerekirse; Elden Krallığı'nın 3. varisi Dayn, Kan Büyücüsü krallaıklarına saldırdıktan sonra anne ve babasının yaptığı büyü ile kurt insanların diyarlarına gönderilir. Orada babasının zihin sesiyle geleceğini söylediği klavuzunu beklerken kurt insanların yanında yıllarını geçirir. Reda ise dünyadan sıradan genç bir kadın. Bir polis olan Reda ortağının ölümünden sonra depresif durumundan kurtulamaz ve annesinin anlattığı hikayelere inancıyla araştırdığı bir masal kitabından kurt insanların diyarına gider. Reda ve Dayn karşılaşırlar ve macera o noktada başlar. Kitaptaki betimlemeler çok güzeldi, hele ki kurt insanların dönüşümlerini ve kavgalarını anlatış sahnelerini çok beğendim. Dayn ve Reda arasındaki duygusal yakınlaşma ve "daha sonra" terimi ise kelimenin tam anlamıyla sevimliydi :) Bu seride varislerin krallıklarını geri alma çabalarının yanında aşklarını ve erkeklerine ve kadınlarına karşı olan duygusal yaklaşımları o kadar güzel işlenmiş ki heyecanlı adrenalin dolu sayfaları okurken romantizme geçi yapabiliyorsun da :) Harlequin seride orijinal kapak tasarımlarını kullandığı içinde özellikle taktir ettim. Bu tür kapaklarını seviyorum hele ki orijinal ise ımmm.. muhteşem. Kitaplıkta duruşunu düşünsenize. Ben bu kitabı da çok beğendim ve yalnızda bu kitabı değil seriyi tavsiye ederim. Evet Harlequin aylık çıkarıyor ve eğer o ay alamadıysanız kitapları bulmak zor oluyordu ama artık yayınevi internetten satış da yapabiliyor bu yüzden bulamadım bahanesi kalkıyor internetten sipariş verebilirsiniz eğer seriyi kaçırdıysanız. Bütün kitapları internet sitelerinde bulunuyor. "The Royal House of Shadows" Serisinin kitapları: Kara Gönülçelen Savaşçı Ruh Dolunay Kara Zırh