inci, 988 adet değerlendirme yapmış.  (113/142)
Özgürlüğe Hasret ( MacKinloch Serisi #1 )
Özgürlüğe Hasret ( MacKinloch Serisi #1 )

10

http://illekitap.blogspot.com/2013/09/michelle-willingham-ozgurluge-hasret.html Okuduğum ve bitirdiğim kitaplardan biri de Michelle Willigham kaleminden Özgürlüğe Hasret kitabıydı. İlk kez MacEgan Serisi ile kalemiyle tanıştığım yazar Michelle Willingham'ın kalemini svemiştim ve bir de İskoç erkeklerini yazında benim için mükemmel bir ikili oldular dolayısıyla baktım ki Harlequin yeni kitabını çıkarmış yazarın hemen koştum ve aldım ve bir çırpıda bir günde okudum! Özgürlüğe Hasret, MacKinloch Klanı Serisinin ilk kitabıydı ve serinin şimdilik 3 kitabı yayınlandı ve yanılmıyorsam seri bir üçleme. Gerçi çok uzun bir seri olsa da fark etmezdi benim için sonucunda MacEgan Serisi de 6 kitaptan oluşuyordu ve keyifle okudum :) Çok uzatmadan kitap yorumuma geçeyim ama azıcık birazcık kitap içeriğine giriyor olabilirim :) Şu kitapta acıdığım, içimi burkan sadece birkaç karakter var ve ne yazık ki baş karakterimiz Bram onlardan biri değil! Her ne kadar damarlarındaki İskoç kanı savaşmanı söylese de henüz tecrübesizliğini kabul edip düğün gecesinde savaşa gitmemeli karısının dizinin dibinde oturmalıydı! Nairna'ya çok üzüldüm... Bir kadın olarak düşünüyorum da şahsen ne olursa olsun kocamın düğün gecemde beni geride bırakıp savaşa gitmesi hiç hoş olmazdı doğrusu üstelik henüz tecrübesiz ve ölebilme olasılığı varken! Ama işte İskoç erkeklerini durdurmak ne mümkün... :)) Bu kitapta aslında anlatmak istediğim çok yer var ama her detay birbiri ile öyle bağlı ki birini anlatsam diğerini anlatmadan olmaz o yüzden hiç Bram ve Nairna ile ilgili kısımlara girmeyeyim ben ama şunu söylemeden geçemeyeceğim; yedi yıllık esaretin, çekilen acıların, işkencelerin ardından Bram'ın içindeki vahşiliği sadece Nairna'nın sakinleştirmesi ve Bram'ın bütün bu acılara sadece Nairna'nın hayaliyle katlanması çok güzeldi. Özellikle değinmek istediğim şey Callum... Serinin 3. kitabı onu konu alıyor ve ben daha şimdiden onu merak etmeye başladım. Çünkü 13 yaşında esir düşüp tamamen vahşileşeen n biri... nasıl Callum ile baş edilecek ve onu nasıl tekrar geri kazanacaklar çok merak ediyorum ve tabi bir de şu... ımm... şey... sanırım bu kısımdan bahsetmesem iyi olur 3. kitabın heyecanını öldürmeyeyim :) Kitabı genel anlamda çok beğendim ve ilk başlarda dediğim gibi sevdiğim yazar ve İskoçlar beraber olunca tadından geçilmeyecek bir yemek gibi önüme sunulmuş oldu :) Harlequin'e teşekkürler bizlere gerçekten güzel seriler, kitaplar sunuyorlar. MacKinloch Klanı Serisi'nin kitapları: Özgürlüğe Hasret Seduced by Her Highland Warrior Tempted by the Highland Warrior

Eczacının Kızı
Eczacının Kızı

10

http://illekitap.blogspot.com/2013/09/charlotte-betts-eczacnn-kz.html Veee Feniks'in en yeni kitabı olan Eczacının Kızı'nı bitirmiş bulunuyorum... Kitabı okurken nasıl kategorilendireceğimi çok düşündüm. Aşk desem tipik aşk romanı değil, dram desem çok dram da değil bilemedim nasıl etiketlesem...Sanırım hepsinden biraz var. Historical, aşk, dram, biraz da İngiliz Edebiyatı... Charlotte Betts'in sanırsam ülkemizde yayımlanan ilk kitabıydı ve ben kalemini sevdim... Belli ki kitabı yazarken araştırmış... Bazen bazı detaylar bana fazla geldi ama çok boğucu da değildi. Gerçi konuya göre belki bu detayların olması da gerekiyordu ama işte bazen biz okurlar ya da ben zaman zaman kitaplardaki detaylardan sıkılıyorum. :) Zaman zaman öfke, zaman zaman gülümseme zaman zaman şaşkınlık zaman zaman da heyecan gibi duygular hissettiriyordu. Kitap içeriğine giren bir yorum yapmadan önce kitabın konusuna değineceğim biraz. Bir eczacının kızı olan Susannah adında bir genç kadının hayatını konu alıyor. Susannah'ın babası ikinci evliliğini yapıyor, kadın Susannah'ı doğal olarak evde istemiyor ve onu eczanenin müşterisi olan doktorun kuzeni Henry ile evlendiriyorlar. Henry'de iyi güler yüzlü çekici yakışık anlayışlı bir adam izlenimi uyandıran şerefsizin teki! Tabi bu sıralarda Londra'da veba salgını var ve Susannah'ın kocası Henry vebaya yakalanıp ölüyor. Henry karısını borç içerisinde bırakıyor derken Henry'nin teyzesi Agnes'in yanına yerleşiyor Susannah ve bu sırada hayatı yeni bir yön kazanıyor derken acıyı tatlıyı, ihaneti ve aşkı, bir çok şeyi yaşayarak öğreniyor. Eczacının Kızı adlı kitapla kısacası Susannah'ın, babası ikinci evliliği yaptıktan sonra hayatının nasıl yön değiştirdiğini okuyoruz. Kitabın konusuna da kısaca değindikten sonra şimdi kitap içeriğine giriyorum :) Açıkçası başlarda baba kızın diyalogları ve birbirlerine karşı olan sevgisi okurken yüzümde gülümseme oluştu. Çünkü babamla benim de aramda eşsiz bir ilişki vardır ve bu ilişkiyi biraz görür gibi oldum Susannah ve babasıyla. Ama o şıllık, sürtük paragöz Arabella aralarına girince az saydırmadım kadına. Cidden böyle insanlar ne kadar gereksiz yaratıklar ya... Resmen dağdan gelip bnğdakini kovdu denilebilinir. Henry'de iyi, hoş, çekici, göz alıcı göründü bu rollerle göz boyadı sonra gitti tam sırttından vurdu. Daha Susannah ile evliliklerinin gecesinde sinir oldum. Be adam sen nasıl bir kocasın dedim ya! Susannah cidden bir anda hayatı çok değildi. Öyle bir yöne kaydı ki okurken cidden içim biraz cız etti ama biraz etti sadece çünkü güçlü bir kadın ve kaderine yenilip pes edecek bir karakter de olmamasını takdir ettim her ne kadar bazen biraz fazla geleceğini düşünüyor olsa da! Ama itiraf edeyim zaman zaman Susannah'a sinir olduğum da oldu, bazen fazla... ımm nasıl derler bilemedim ama sinir bozucu oldu. Ama dürüst olarak bir şey ifade edeyim kitabı okurken Arabella'nın yapacaklarını tahmin ettim, Henry'nin ihanetinden sonra William ile Susannah'ın aralarında oluşan aşkı da tahmin ettim ama Henry'nin Barbados'tan getirttiği köle ve çocuğun sevdiği kadın ve oğlu olması beni cidden çok şaşırttı! Bunu beklemiyordum ve Susannah her ne kadar kabullenmiş olsa da ben Henry'i ele geçirsem kesinlikle bir kaşık suda boğardım. Veba'dan değil ama İnci usulü işkencelerden ölürdü! Kitabı okurken beni en çok sinir eden ve kaş çattıran iki karakter Arabella ve Henry oldu! William ise yaralı kalbini tekrardan açarak mutluluğu hak etti.Gerçi onda yaşanan şeyden sonra Susannah'da hak etti ya :) Kitabı genel anlamda sevdim, evet bazı yerlerde birazcık sıkıldım ama yine de sevdim. Benim için kitap 5 üzerinden 4 ya da 4,5 verebileceğim bir kitaptı. Çeviri kusursuzdu, hiçbir imla hatası yoktu bu yüzden özenli çalışmasından dolayı Feniks'i tebrik ediyorum :) Ayrıca kapak tasarımını da çok beğendim ve kitabın içeriğine uygun bir kitap tasarımıydı :) Tavsiye ederim bence okuyun, genelde yeni tanıdığım yazarı yüksek beklentilerle okumam dolayısıyla de beğenirim her kitabı ama bazı kitapları cidden çok beğenirim ve ben bu kitabı da çok beğendim.

Düğün Hediyesi (Four Weddings and a Fiasco, #1)
Düğün Hediyesi (Four Weddings and a Fiasco, #1)

8

http://illekitap.blogspot.com/2013/09/lucy-kevin-dugun-hediyesi.html Arkadya'dan çıkan ve kapağı ile al beni oku diye çığıran kitap "Düğün Hediyesi" bitti. Cidden romantik bir film tadındaydı ve bir günde oturup bitirebileceğiniz kadar akıcı ve kısacık sıcacık bir hikaye gibiydi. Lucy Kevin ile bu kitapla tanıştım ve kaleminin hafif ve akıcı olmasını sevdim ve daha çok sevdiğim kısım ise hemen her şeyi tatlıya bağlamasıydı. Ah bir de kısacık küçücük bir roman olmasının yanında yazar tadı damağımızda kaldığından bir seri yapmış ve bu seriyi de 5 kitaptan oluşturmuş :) Evet, yanlış okumadınız.Düğün Hediyesi kitabı 5 kitaptan oluşan "Four Weddings and a Fiasco" serisinin ilk kitabı. Eeee serinin adından da anlaşıldığı gibi 4 düğün ve bir fiyasko okuyacağız bu seride sanırım :) Bu yorumumu çok öze yaparak bol resimli yapmak istiyorum :) Öncelikle Arkadya ile artık bütünleşen ve yayınevinin her adını duyduğumuzda aklımıza gelen püsküllü ayraçları bu kitapta da vardı. :) Şahsen ben Arkadya'nın püsküllü ayraçlarını çok seviyorum :) Özellikle her birinin kitaba uygun renkte olması çok sevimli ve özgün bir fikir. Sizce de öyle değil mi? :) Her neyse kitap için genel yorumuma girersek ben kitabı çok beğendim ve her bir satırını da zevkle okudum. Sanki bir film izliyormuşum gibi bir çırpıda okundu ve bitti. Andrew ile Julie'nin ilişkileri ve sonrasında gelişenler çok sevimliydi. Ha evet aşık olma kısmı biraz hızlı gelişti ama şahsen bunu kitabı okurken fark etmedim kitabı bitirip de yorum aşamasına geldiğimde fark ettim. Sanırım fazla kaptırmıştım kendimi :) Kitap içeriğine giren bir yorum ilk defa yapmayacağım çünkü hani bir filmi beğenirsiniz ama nasıl anlatsanız bilemezsiniz ya bu kitabı da aynı şekilde nasıl anlatsam bilemiyorum zaten bir çırpıda biten sıcacık kısacık bir kitap anlatmaya, sevdiğim kısımları söylemeye kalksam sanırım komple kitabı anlatırım. Ama özellikle diyeceğim şey Andrew gibi bir erkek bana lazım :) Ahh bir de kitabın ilk sayfasını açtığınızda çıkan gül ve altındaki söz çok güzel. "Herkes mutlu olabilmek için seçimini yapmıştı..." Evet, bu söz tam anlamıyla kitabı ifade ediyordu. Cidden Andrew kendi hayatında, Julie kendi hayatında seçimlerini yapmışlardı ve son seçimlerini de birbirlerine karşı yapmışlardı. Tabi buna yemekler konusundaki seçimlerini katmıyorum :) Çok uzatmayayım yine, kitabı çok beğendim ve sizlere tavsiye ediyorum cidden okuyun çok keyifli vakit geçireceksiniz güvenin bana :)

Tanrıçanın Mirası (Tanrıça, #3)
Tanrıçanın Mirası (Tanrıça, #3)

10

http://illekitap.blogspot.com/2013/09/aimee-carter-tanrcann-miras.html Aimee Carter'ın Tanrıça Üçlemesinin son kitabı ülkemizde yayınlandı. İlk iki kitabını zevkle okumuş, ikinci kitap soluksuz bitmiş ve üçüncü kitabı heyecanla beklemiştim ve şimdi elime alıp okuyunca hem bitirmek istemedim hem de ne olacak merakıyla hızla okudum.Sonuç mu? Bittiği için hissedilen bir hüzün, son cümlelerin verdiği duyguyla yüzüme yayılan bir gülümseme oldu. Fantastik kitaplar denilince akla uzun zamandır vampirler ve kurtadamlar geliyordu ve ben mitlolojiyi seven ve ilgi duyan biri olaran bu serinin farklılıklarını ve mitolojik özelliklerini okuyunca daha çok sevdim ve severek okuyup bitirdiğim fanastik serilerden biri oldu. Cidden farklı arayışlar içinde olanlara tavsiye ederim hele de benim gibi mitolojiyi seviyorsanız durmayın hemen alın okuyun bile derim :) Hazır hızımı almış giderken sizlere küçücük bir uyarı yapayım. Kitap içeriğine giren bir yorum yapacağım şimdiden söylüyorum. Ava'ya hatta ihanetine 2. kitabın sonunda okuduklarımdan sonra bu kitaba da dolayısıyla nefret ederek başladım. Tamam tam olarak nefret değildi de sempatimi yitirdi. Ama altında yatan nedenleri düşününce hak vermemek de elde değil tabi ki ama şahsen Ava o sonu hak etmiyordu! Cidden çok üzüldüm gerek Kronos'a gerekse Rhea çok sinir oldum. Hatta bir an bir umutla tamam dedim Ava için de her şey yoluna girecek ama... düşündükçe Rhea'yı parçalayasım geliyor! Henry... Henry...Henry... genelde okunan bütün mitolojik kitaplarda Hades karakterinini kötü umursamaz can yakan bir varlık olarak okuduk ki genelde de hep Hades kötüyü anımsatır - en azından benim için nedenini bilmiyorum böyle düşünmemin :)) - ama bu kitapta Henry'den daha iyi bir adam yoktu gözümde. Henry başımın tacı oldu resmen. Kate boş ver gel bana diyesim vardı hep! Hele ki son yaptığı fedakarlık... küçük Milo için,Kate için kendini feda eder davranması... Ahhh Henry ahhh.... Gel benim Hades'im ol! <3 Milo bütün kitap boyunca en sürpriz karakter oldu benim için. Beklenmeyen bir ufaklıktı ve onunla ilgili okuduğum her detay bende gülümseme isteği uyandırdı. Hele ki Kate'i gördüğünde onu hep yumuk ellerini ona uzatırmış gibi hayal ettim. Ya da Henry'nin kucağında! Cidden bir Ölüler Diyarı Tanrısı'nın kucağında küçük sevimli bir bebek! Bundan daha iyi bir detay olabilir mi? :) Neredeyse bütün karakterleri değerlendirmiş gibi olacağım :) Ama hayır değerlendirmeyeceğim diğerleri hakkında hiç konuşmayacağım :) Sadece hakkında küçük bir iki laf edeceğim bir Walter kaldı o kadar! Walter'a ne söylesem az... kendi kızını bu kadar feda eder davranması her ne kadar içinde duygu barındırsa da benim için fasa fiso...çok sinir bozucu davranıyordu! Tamam arkadaş anladık Tanrıların Kralısın ama kardeşim karşındaki senin kızın ya... nasıl onu böyle bir tehlikeye atarsın. Nasıl Henry'i savaştırabilmek için Kate'i kendi kızını kullanabilirsin! Keşke Kronos seni öldüreydi de yerine daha geçeydi! Daha iyi bir kral olurdu benim gözümde :)) tamam biraz abarttım :) Bir şey diyeyim mi? Immortals (Ölümsüzler) filmini izlediniz mi bilmiyorum. Şimdi bu konuya nereden geldi diyeceksiniz ama çok güzel bir bağlantı çekeceğim :) O filmde Poseidon rolünü Kellan Lutz oynuyordu ve bana göre o role o karaktere Kellan o kadar güzel oturmuştu ki şimdi bu kitapta Phillip (Poseidon)'un olduğu her satırı okurken sanki Kellan Lutz oradaymış da o konuşuyormuş gibi düşündüm ve sanırım Phillip'e aşık oldum <3 Yine yorumumu uzattım da uzattım :) Henry'nin Kate olan aşkını kanıtlarca söylediği sözleri paylaşarak yorumumu bitiyorum. "Artık güneşi görebiliyorum. Senin sayende günlerim rengarenk.Ebediyet bir kez daha anlam kazandır. seni bunu hak etmeyecek kadar çok incitmiş olmama rağmen, kırık olan bütün parçalarımı bularak beni tekrar bütünledin. Beni bir arada tutan şey sensin ve seni kaybedersem, bu benim sonum olur." Ve Walter'ın Kate'e söylediği sözleri de sizlerle paylaşıyorum. "Ava çocuklarım arasında beni gerçekte olduğum gibi gören tek kişiydi. Diğerleri bana baktıklarında yalnızca saf bir güç görürdü. Calliope ise bir zampara. Ama Ava hepinize karşı beslediğim sevgiyi anlayabiliyordu. Bir adamın, ifade etmediği duygular içinde olabileceğini ve bu ifadesizliğin sevgiyi öldürmeyeceğini biliyordu. " *** "Birçok ölümlü evladım var. Testleri geçebileceğin kesin değildi ve başarısız olma ihtimalini göz önüne alarak seninle bir bağ kurmaktan kaçındım." "Neden değerli sırrının açığa çıkacağından korktuğun için mi?" "Annenin senin hakkında bana anlattıklarından korktuğum için. Seni görmeye geldiğim anda, seveceğimi biliyordum. Asla tanımadığım çocuklarımı kaybetmenin acısı yeterince fazla. Ama sevdiğim birini kaybetmek..." *** "Özür dilerim." Sesi çatladı. "İhtiyacın olan bir baba gibi davranmadığım için özür dilerim. İnsanlarımın hak ettiği gibi bir kral olamadığım için özür dilerim. Ve kızımın fedakarlıkların en nihaisini yapmasına izin verdiğim için özür dilerim. Senin ya da dünyadaki hiç kimsenin affını beklemiyorum ama bir gün, Ava'nın hatırına, ailenin bir parçası olmama, sen büyürken olmam gerektiği gibi baba olmama izin vermeni umuyorum. Ava'nın ikimiz içinde isteyeceği şey bu olurdu. Kitabın sonuna kadar Walter'dan nefret etme boyutuna geldim ama bu sözleri cidden onunda içinde insani duygular barındırdığını düşünmeme neden oldu. Artık yorumumu bitiriyorum. Ve eğer fantastik aşk, savaş, heyecan, mitolojik kitapları seviyorsanız şiddetle tavsiye ederim bu seriyi okuyun! Hep keyif alacak, hem de raflarınızda güzel bir görüntüye sahip olacaksınız :) Şaka bir yana ben bu seriye 5 üzerinden 5 veririm, o kadar beğendim ve dolayısıyla da fantastik severlere tavsiye ederim okuyun! Tanrıça Üçlemesinin kitapları: Tanrıça Tanrıçanın Savaşı Tanrıçanın Mirası

Ölmem Gerekirse (Revenants, #3)
Ölmem Gerekirse (Revenants, #3)

9

http://illekitap.blogspot.com/2013/09/amy-plum-olmem-gerekirse.html Sonunda Revenant Serisi'nin 3. ve son kitabı olan Ölmem Gerekirse'yi okudum. Ve itiraf etmek gerekirse ilk iki kitabından daha çok sevdim. Kitap tam bana göreydi, olaylı, adrenalin yüklü ve aşkı sonuna kadar hissettiren bir kitaptı. Sanki burada Vincent ve Kate arasındaki aşk daha yoğundu, arkadaşlık, fedakarlık, güven ve inanç daha fazlaydı... Aşk her anlamda daha bir hissettiriyordu kendini. Öncelikle kısaca seri hakkında bilgi verip kitap hakkındaki detaylı yorumuma geçeceğim. Revenant Serisi toplamda 3 kitaptan oluşan fantastik aşk romanı. Bir geri dönen (bunun tanımını anlatmayacağım okuyan bilir okumayan da merak eder okur diye :)) olan Vincent ile ailesini kaybetmiş ablasıyla beraber büyükanne ve dedesiyle yaşamaya Paris'e gelen insan olan Kate'in arasındaki aşkın filizlenmesini ve devamındaki heyecanlı adrenalin yüklü olayların patlak vermesini konu alıyor. Vampirli kurt adamlı alışılagelmiş yaratıkların olduğu kitaplardan sıkılan fantastik severler için güzel değişik ve özgün bir seri! Tavsiye ederim! :) Şimdi şu dakikadan sonra kitap içeriğine giren bir yorum yapacağım haberini ola :) Vincent, 2. kitabın sonunda Violet tarafından kaçırılmış ve bedeni yakılmıştı kitabın açıkçası nasıl devam edeceği bu detaydan sonra merak ettiğim unsurdu. Aslında hep Vincent'in ruhu ile ne kadar ilerleyebilir diye düşünüyordum ki sıkılacağımı bile zaman zaman düşündüm itiraf etmek gerekirse ama yazar ters köşe yaptı ve Vincent'i tekrardan cisimleştirdi... En az Vincent'in cisimleştirilmesi kadar şaşırtıcı olan da onun Şampiyon olmayışıydı. Yazar okuru şaşırtmayı ve beklentilerini yüksek tutmaya yöneltmeyi iyi becermiş vallaha :) Kate'in başına gelenler... tamam pişmiş tavuğun bile başına gelmezdi. Kızdaki de şans yani... ama kanında varmış onda da bu özellikler...onu özel kılan şeyi söylemiyorum ki bu biraz sır kalsın merak edin. Charlotte'a hep üzülüyordum Ambrose'a olan duyguları yüzünden ama bu duyguların karşılık alması... Beni en çok memnun eden nokta oldu. Charlotte'u sevdim çünkü :) JB'ye ise üzüldüm... hele Gaspard'a... içim acıdı sen yüz elli yıllık eşini kaybet... zor cidden... Tekrardan Vincent ve Kate tarafına yönelerek söylemek istediğim bazı şeyler var. Vincent'in ruhunun Kate'i terk etmemesi, Kate'in her daim inancının olması aşklarının gücünü ve büyüklüğünün göstergesiydi. Hele Jules'u odasındaki yaşananlar ise... Ahh Jules... başka kız mı yoktu! Ona da çok içim acıdı... Hani yazar evet güzel şeyler yazmış ama bir o kadar da üzücü şeyler de yazmış. Evet mutlu son ama içinde biraz da hüzün barındıran bir sondu... Özellikle değinmek istiyorum kitaptaki savaş sahnesi müthişti. Çok beğendim o kısımları bir de Louis ile ilgili olan detaylarda şaşırtıcı ama bir o kadar da mükemmeldi. Tamam çok uzatmadan susacağım yoksa bildiğiniz kitabı anlatacağım size :) O yüzden yine kitaba dair küçük beğenmediğim bir noktayı daha söyleyerek yorumumu bitireceğim. Serinin diğer kitaplarını yorumlarken çeviri konusunda söylediğim bazı detaylar vardı ve bu kusurlar az da olsa bunda da vardı. Kitabın başlarında aslında yoktu bu yüzden çevirmen bu detaylara dikkat etmiş dedim ama sonra bu kusurlar kendini yine gösterdi. Keşke bu konuda daha özenli olsalardı diye düşünmeden geçemedim. Ha imla hatası falan değildi, kesinlikle çeviri de kötü değildi ama bir konuşma yazılırken "şöyle dedi" yazılıp söylenen yazılmaz bence direk ne deniliyorsa yaz ardından bir "dedi" ekle bence daha iyi olurdu. Bu beni rahatsız etti belki de ilk iki kitapta buna çok takıldığım için direk gözlerim bu kitapta da aradı ve buldu bilemiyorum. Bunların haricinde kitabı eleştirebileceğim hiçbir detay yok. Kesinlikle beğenerek okuduğum ve fantastik severlere tavsiye edeceğim bir seri Revenant Serisi'nin kitapları: Benim İçin Öl Ben Ölene Kadar Ölmem Gerekirse

Koruyucu Meleğim
Koruyucu Meleğim

5

http://illekitap.blogspot.com/2013/09/deborah-hale-koruyucu-melegim.html Harlequin'in tarihi aşk romanlarından birini daha bitirmiş bulunuyorum. Deborah Hale "Aşkı Sana Sakladım" kitabıyla tanıdığım ve kalemini sevdiğim bir yazardı ve bu kitabı, "Koruyucu Meleğim"i de onun imzası taşıdığı için aldım aslında konusunu bile okumamıştım ama ne yalan söyleyeyim orta derecede bir kitap geldi, çok çok beğendim diyemeyeceğim bir kitap oldu. Şu blog hayatımda çok nadirdir bir kitabı beğenmeme durumum bu yüzden de okuyun diye de tavsiye edemem. Bana göre aşk konusunda yetersiz kalmış, bazı olaylar geçiştirilmiş ve bazı şeyler çok çabuk kabul edilmiş gibiydi... yani okuduğum aşk romanlarının yanında çok yetersizdi ve yazarın ilk okuduğum kitabının yanında oldukça da sönük kaldı. Edmund'un yaşının Julianna'dan bu kadar büyük olması biraz rahatsız etti beni, tamam biliyorum genelde tarihi aşk romanlarında erkekler neredeyse 5-10 yaş büyük oluyorlar aşık oldukları kadınlardan ama burada adam kadından 20 yaş büyüktü hani cidden babası olacak yaş neredeyse ve bu... ımm... bilemiyorum okurken hep Edmund'u yaşlı biri diye canlandırdım gözümde ve Julianna'nın ona karşı bazı duygular beslemesi... yorumsuzum! Julianna'nın ağabeyinin yaptıklarını ortaya çıkarmaları ve onun hapse girmesi... hangi ara oldu anlamadım hatta acaba sayfa mı atladım diye de düşündüm. Bir de Crispin'in ne zaman döndü onu da anlamadım birden ortaya çıkıverdi adam. Vanessa kötü görünüyordu birden iyilik meleği oldu... Sanırım ilk defa bir kitap için kitap içeriği uyarısı yapmadım ve buna bende şaşırdım. Kitap benim için 5 üzerinden 3 alınacak bir kitaptı, 3 vermemin sebebi tamamen yazardan dolayı. Okusanız da olur okumasanız da! Özellikle okuyun diye tavsiye edemem. Deborah Hale kalemini sevdiğim bir yazardı acaba sadece bu kitabı mı böyle yoksa numunelik olarak çok iyi yazdığı kitap Aşkı Sana Sakladım kitabımı bilmiyorum ama sanırım yeni bir kitabı çıktığında yine şans verip okuyacağım.

Savaşçı Ruh - Royal House of Shadows #2
Savaşçı Ruh - Royal House of Shadows #2

10

http://illekitap.blogspot.com/2013/09/jill-monroe-savasc-ruh.html Daha dün kitabı aldım bugün başladım ve aynı gün içerisinde bitirdim kitabı. Uzun zamandır oturup saatlerce kitap okuduğum olmamıştı. İş hayatının yoğunluğundan sonra bu o kadar iyi geldi ki. Sanırım kitabın da elden bırakılmayacak kadar iyi olmasının da payı var bunda :) Savaşçı Ruh, Royal House of Shadows Serisinin ikinci kitabıydı. İlk kitabının yorumunda seriden bahsetmiştim ama tekrardan bahsediyorum yorumumu okumamış olanlar için. Royal House of Shadows Serisi 4 kitaptan oluşan, paranormal aşk romanı. Vampirler, kurtadamlar, büyücüler, cadılar, ruhlar vs türünde aklınıza gelebilecek her türlü yaratığın içerisinde bulunduğu bir seri. Ama tabi aynı zamanda sınırsız ve iliklerinize kadar hissedeceğiniz bir aşkın da olduğu bir seri. Seri toplamda 4 kitaptan oluşuyor ve her kitap Elden Krallığı'nın varislerini konu alıyor. 4 kardeşin, Elden Krallığı'nın Kan Büyücüsü tarafından işgal edildikten sonraki hayatlarını ve krallığı geri alma çabalarını okuyoruz diyerek kısa bir özet geçtim seri hakkında. Ahh bir de söylemeyi unuttum. Serinin 4 kitabını da 4 farklı yazar tarafından yazıldı. Her bir kitapta farklı bir yazarın imzasını göreceğiz. İkinci kitap olan "Savaşçı Ruh"ta Jill Monroe'nun imzasını taşıyor. Jill Monroe'nun daha önceden ülkemizde bir kitabı yayınlandı mı bilmiyorum ki bu yazarın kalemiyle tanıştığım ilk kitaptı ve açıkçası ben çok beğendim. Akıcı, sade ve sürükleyici bir kalemi var yazarın belki de kitabın kurgusundan ben öyle hissettim bilmiyorum ama yine de ben yazarın kalemini çok beğendim. Kitap ise bambaşka bir kitaptı. İşte şimdi kitap içeriğine girer bir yorum yapabilirim uyarmadı demeyin :) Breena ile Osborn'un rüyalarda tanışması ve daha sonra da gerçekte karşılaşmaları çok güzeldi. Bu kurguyu beğendim ve farklı olmasında oldukça hoşuma gitti. Osborn'ın bir serdengeçti olması ve bunun kurgusu da çok özgündü.Yazar bütün özgünlüklerini bu kitapta konuşturmuş gibiydi. Osborn'un isterim istemem davranışları her ne kadar sinir bozucu görünse de benim için oldukça sevimli geldi. Breena'nın da prenses edalarının yanında içindeki savaşçı ruhu da tam Osborn'a eş olması çok iyiydi. Breena'nın rüyalarında geçmişini hatırlaması ve Osborn'un onun yanında yer alması,ona destek olması çok romantikti. Ama asıl romantik olan evlenme şekilleriydi. Osborn'un yüzünde ciddi bir ifade belirdi. "Breena aşkım.Hayatımı senin hayatınla birleştiriyorum." Bu kadar basitti işte. Ne abartılı yeminler, ne de süslü sözler vardı. Erkek, sevdiği kadına doğanın kucağında yıldızlarla aynı ayın altında yüreğini açıyordu. Breena çok duygulanmıştı,gözleri doldu. Ama ağlamayacaktı. Savaşçısı bir savaşçıyı hak ediyordu. "Osborn aşkım," dedi güçlü ve berrak bir sesle. Savaşçısının kahverengi gözlerinin içine bakıp gülümsedi. "Hayatımı senin hayatınla birleştiriyorum." Çok romantikti. Gerçi bu evlenme şekli bir prenses göre değildi ama Osborn'ın klanı mı demeliyim halkımı demeliyim emin olamadım ama onun yaşadığı insanların arasındaki evlenme şekli olunca tamamen aşk ve sevgi üzerine romantik bir evlenme şekliydi.benim için. Bayıldım! Aslında kitabın bu şekilde bitmesi benim yüzümde bir gülümseme oluşturdu. :) Ahh bir de Breena'nın sevdiğini söylediğindeki kısımda çok eğlendim. :) onu da alıntılamak isterdim ama çok uzun olur o yüzden onu daha sonra sizlerle paylaşacağım mutlaka :) Neyse çok konuşmadan ve kitap içeriğine girmeden yorumumu bitiriyorum ama önce sizlere şiddetle bu seriyi okumanızı tavsiye ediyorum.Sonra cidden çok üzülürsünüz, niye daha önce okumadım diye kendinizi yer bitirirsiniz, ondan sonra da İnci demişti dersiniz :)