inci, 988 adet değerlendirme yapmış.  (114/142)
Ayaklı Bela (Beautiful, #2)
Ayaklı Bela (Beautiful, #2)

9

Bu kitabı her ne kadar deli gibi istesem de bir yandan da acaba aynı olayları tekrar mı okuyacağız tereddütü vardı. Bir yandan evet kısmen de olsa okuduk ama Travis'in bakışından ve biraz da farklı bir şekilde okuduk. Araya birkaç değişiklik katılmıştı ve mükemmeldi. Şahsen ben ne bu kitapta Abby'e ne de Tatlı Bela'da Travis'e gıcık oldum. Bunu özellikle söyledim çünkü yorumlarda bir gıcıklık hissetme mevzusu olmuş ama ben olmadım ikisi de kendi açısından haklı kendi açısında mantıklı davranıyorlardı. Travis ilk kitapta bana fazla güvensiz ve yumuşak gelmişti.Yumuşak derken Abby'e duyguları ve onunla beraber olma çabası içerisindeki davranışlarını kastediyorum ama bu kitabı okurken onun içindekileri öğrenmek bakışımı değiştirdi. Ama ne olursa olsun favori sahnem son bölümde yazanlardı. Tamam kitap içeriğine giriyor ve üç kelime söylüyorum. Evli+Mutlu+Çocuklu :) hemi de 3. yolda :D - See more at: http://illekitap.blogspot.com/2013/08/jamie-mcguire-ayakl-bela.html#sthash.QgOwvX0D.dpuf

Kayıp
Kayıp

8

Osman Aysu kaleminden bitirdiğim ve bayıldığım 2. kitaptı Kayıp. Yazarın ilk okuduğum kitabı yine Ephesus logosuyla çıkan Kutsal Resim adlı kitaptı.Yazarın kalemini öğrenip beğendikten sonra dedim ki İnci sen Kayıp'ı da okursan beğenirsin ve yanılmadım cidden beğendim :) Osman Aysu, polisiye, cinayet türünde yazan bir Türk yazarımız. Oldukça kitabı olup da ismini belki yeni yeni duyduğumuz yazarlardan. Akıcı, sürükleyici kalemi olan ve müthiş bir bütünlükte kurgu yaratma yeteneği olan bir yazar. Yazarımızın sanırım hukuk okumuş olmasından dolayı olsa gerek bazı günlük hatta pek kullanmadığımız kelimeleri kullanmasını da açıkçası çok beğeniyorum. Hani bir yerde yazarlığını ayrıcalıklı gösteriyor gibi... Bu kitapta da yine anlamını bilmediğim hatta ilk defa duyduğum bazı kelimeler vardı ve her ne kadar Kutsal Resim'de bunlar gözüme batmış olsa da bunda pek batmadı sanırım yazarla bu tür kelimeler benim için bütünleşmişti ki pek garipsemedim. Neyse... Kayıp kitabının konusunu kısaca anlatmak istiyorum diyeceğim ama nasıl anlatsam bilemediğimden bu kısmı es geçiyorum :) Kitabı okurken kendimi bu kadar bir olay döngüsünün içerisinde bulacağımı düşünmemiştim. Tamam itiraf ediyorum gözümde herkes suçlu iken asla Sibel olmadı ama şıllık neler yaptı. Affınıza sığınarak öyle bir kelime söyledim ama inanın Sibel bu kelimeyi hakketti. Okuyan bilir :) Gerçi şöyle bir düşündüğümde evet şüpheli davranışları vardı ama ne bileyim bana hep masum göründü. Kitap okurken sanki polisiye bir film izliyormuşum gibi hissettim. Cidden! Hani şu Denzel Washington'ın polis olduğu yeni yetme bir avukatın baktığı bir dava olan filmler vardır ya onlar gibi... Gerçi burada D. Washington'ın polis rolüne bürüneceği polis pek görünmüyor ama olsun :) Film gibiydi ve keyifle okudum ki ben bu sıralar aşk romanlarına takılıp kalmış bir okurken araya değişik bir tür çok iyi geldi :) ama tüm samimiyetime dayanarak bir şey itiraf etmek istiyorum ben yazarın Kutsal Resim adlı kitabını bundan daha çok beğenmiştim. Bunda biraz da çok tanıdık gelen bir konu var gibiydi. Hani Sibel'in bulduğu defter doğru olaydı ve Kaan onu araştırmasına girmiş olsaydı evet o zaman konu farklı olurdu benim için :)) Kısacası kitabı polisiye/cinayet kitaplarını severlere tavsiye ederim ama Türk yazar arkadaş okuyun bir bakın Türklerde ne cevherler varmış diyerek de herkese tavsiye ediyorum :) http://illekitap.blogspot.com/2013/08/osman-aysu-kayp.html

Kara Gönülçelen (Royal House of Shadows, #1)
Kara Gönülçelen (Royal House of Shadows, #1)

10

Harlequin, 4 ay önce Mystery özel sayılarını çıkarmaya başladığında oldukça dikkatimi çekmişti. Hem fantastik, hem biraz gizem, hem heyecan/adrenalin hem aşk harmanlanarak yazılmış olan Mystery serileri şahsen Harlequin'den çıkan favori kitaplarım oldu. Harlequin, Mystery Özel Sayılarında Raintree Serisini bitirdikten sonra Royal House of Shadows serisine başladı ve bu seri de tıpkı Raintree Serisi gibi her kitabı farklı yazarlar tarafından yazılıyor. Harlequin, bu seriyi de her ay yeni kitabı yayınlayarak dört ayda tamamlayacak. Seri hakkında kısaca bilgi vermek gerekirse, Royal House of Shadows serisi dört kitaptan oluşuyor ve her kitap bir kardeşi anlatıyor. Paranormal, büyücülerin cadıların vampirlerin ve devlerin bulunduğu yani kısacası aklınıza gelebilecek hemen hemen her tür fantastik yaratığın içinde bulunduğu bir fantastik kitap serisi... İlk kitabın yazarı daha önce kalemini çoğu okuyucunun bildiği ve oldukça beğendiği Karanlığın Efendileri serisinin yazarı Gena Showalter! Ben yazarı daha önce hiç okumadığımdan bu kitapla yazarın kalemini tanıdım ve itiraf ediyorum ba-yıl-dım! Cidden çok güçlü bir kalemi var. Kurguya olan hakimiyeti, kelimeleri kusursuzca birleştirmesi ve okuru kitaba bağımlı hale getirmesi muhteşem! Ki kitabı bir günde bitirdim... yani elinizden bırakamayacağınız bir kurgu yaratmış kadın. Serinin ilk kitabı olan Kara Gönülçelen, Elden Tahtının varisi saf kan vampir Nicolai ile dünyalı bir bilim kadını olan Jane'in arasındaki aşkı, bağılılığı, bu sırada gerçekleşen olayları konu alıyor. Bu kitabın kabaca bir özeti diyebilirim gerçi kitabın konusunu sizinle paylaştığımda daha aydınlatıcı olacaktır :) Kitapta her daim bir atraksiyon olması benim aşırı hoşuma gitti. Fazla durgun giden kitapları özellikle bu türdeyse pek sevmiyorum dolayısıyla bayıldım. Jane'in de pısırık, korkak bir kadın olmak yerine güçlü, savaşçı, pes etmeyen ve vazgeçmeyen güçlü bir karakter olmasını ise çok sevdim. Arada Nicolai'nin geçmişe dönmesi ve o anları bizimde okuyabilmemiz oldukça tatmin ediciydi. Kitapta özellikle çok eğlendiğim bir yer vardı. Nicolai'nin kıskançlık krizine girdiği bir yer ve çok güldüm o satırlarda. Jane içini çekti. "Vicodin'den çok daha iyiydi," dedi gülümseyerek. "Vicodin de kim?" "Ağrı kesici. Benim dünyamdan." "Onu sever miydin?" dedi Nicolai. Jane onun sesinden kıskançlık duyduğunu anlayabiliyordu ve bu onu çok eğlendirmişti. Kahkahalarla gülmeye başladı. "Boşver onu. Ondan kurtulmam epey zaman aldı zaten." "Sana yaptığı kötülükler için onu cezalandıracağım." Nicolai... bir erkeğin her şeyi kıskandığını görmüştüm de bir ağrı kesici hapı kıskandığını ilk defa sende gördüm. Çok sevimlisin...çok sadıksın... çok inatçısın... çok yakışıklısın... çok seksisin... çok... çok... sen olabilecek her şeysin... :) Kitabı çok beğendim ve şiddetle tavsiye ederim okuyun. Ben her satırından keyif aldım... Cidden severek takip edeceğim bir seri oldu ve yazarı da özellikle takip edeceğim :) Ahh bir de... kitapların kapakları süper değil mi :) ben bayıldım kapaklara ve üstelik orijinal kapaklar :) Royal House of Shadows Serisinin Kitapları: Kara Gönülçelen Savaşçı Ruh (Eylül ayında çıkacak) Dolunay (Ekim ayında çıkacak) Kara Zırh (Kasım ayında çıkacak) http://illekitap.blogspot.com/2013/08/gena-showalter-kara-gonulcelen.html

Raintree : Adalet (Raintree # 2 )
Raintree : Adalet (Raintree # 2 )

10

http://illekitap.blogspot.com/2013/08/linda-winstead-jones-raintree-adalet.html Üç farklı yazar tarafından bir üçleme olarak yazılmış olan Raintree serisinin ikinci kitabını geç de olsa bitirmiş bulunmaktayım. İlk kitap Cehennem Linda Howard kaleminden yazılmıştı ve Adale'te adaşı Linda Winstead Jones tarafından yazılmış ve 3. kitap Sığınak ise Beverly Barton tarafından yazıldı. Yorumumun sonunda serinin sıralamasını sizlere yazacağım. :)) Kısaca bilgi verdikten sonra kitaba dair yorumuma geçebilirim. Yazarın kalemi en az Linda Howard kadar iyiydi. Sıkmadı, gereksiz detaylarda yoktu konu mükemmel işlenmiş, betimlemeler yerinde yapılmış ve kurgu olağanüstü bir bağla kurulmuştu. Eve bir seri kitap ama her kitap bir kardeşi anlattığından bir yerde devam niteliği olmadığından da çok bir kalem farkı olmuyor ama güçlü kalemler olması da kitaplar arasında kopukluk olmasını engelliyor. İşte bu yüzden serinin okuduğum iki kitabı da olağan üstü bir bütünlük içerisindeydi. Kitap bu sefer ortanca kardeş Gideon Raintree'yi konu alıyordu. Bu sefer onun peşine düşmüşlerdi. Gideon bir polis hatta dedektif ve bir cinayet üzerinde çalışmaya başladığında Hope Mallory ile ortak oluyor daha doğrusu istemeye istemeye olur. Aralarında bir aşk yavaş yavaş filizleniyor. Birbirlerinden elektrik alıyorlar :)) Kitabı okuyanlar bu sözlerimden ne demek istediğimi anlarlar :) Gideon'un da özel yetenekleri var... mesela hayaletlerle konuşabiliyor... Bu konudaki detaylar özellikle hoşuma gitti sanki yazar cidden bir hayalet görmüşte ona göre yazmış gibi gerçekçiydi. Hope'un inatçı karakteri ve pes etmeyen tavırlarını sevdim. Kitaplarad güçlü kadın karakterleri okumaya bayılıyorum :) Hele ki Emma muhabbeti var ya beni en çok eğlendiren, gülümseten ve kitabın ciddi endişe verici görünen olay akışında gülümseten bir detaydı :) Neyse çok uzatmayayım. Ben bu kitabı da çok beğendim ve seriyi herkese tavsiye ederim :)Eğer fantastik aşk romanları seviyorsanız ve keyifli zaman geçirmek istiyorsanız okuyun! Çikolatadan küçük bir ısırık almak gibi Harlequin kitapları okumak bir de böyle konulu ve güçlü kaleme sahip yazarların kitaplarını okumak...paha biçilemez :)

Raintree: Sığınak (Raintree # 3)
Raintree: Sığınak (Raintree # 3)

10

http://illekitap.blogspot.com/2013/08/beverly-barton-raintree-sgnak.html Sonunda "Raintree" serisinin son kitabını da bitirerek seriyi bitirmiş bulunuyorum. Kısa, tadı damağımızda kalan hevesle daha fazla okumak istediğimiz tatmin edici akıcı sürükleyici bir çırpıda biten bir seri olmuş... Üç farklı yazarın kalemleri birbiri ile karışarak okura müthiş bir ziyafet sunulmuş bir seri... daha ne olsun :) Cehennem'de Dante Raintree'yi Adalet'te Gideon Raintree'yi ve son olarak Sığınak'ta da Mercy Raintree'yi okuduk. Üç kardeşin aşkını okuyacağız derken aslında onlara karşı düzenlenen suikast girişimleri, ardında bulunan ismi ve Ansara klanı ile Raintree'ler arasındaki savaş kıvılcımını ve küçük Rainsara Eve'yi okuduk. Aslında oldukça müthiş, profesyonel bir şekilde kurulmuş bir kurguydu. Gerçi profesyonel yazarlardan da başka bir şey çıkmazdı. Ama itiraf ediyorum seriye başlarken beni bu kadar tatmin eden fantastik bir seri olacağını düşünmemiştim. Seriye dair düşüncelerimden bahsetmeyi kısa kesip kitaba dair yorumuma giriyorum :) Küçük Eve'nin aslında babasının kim olduğu konusu beni oldukça şaşırttı. İtiraf ediyorum bunun Sidonia ile Mercy arasında sır olması benim aklıma daha çok Mercy'nin hamileliğinin açıklanamayacak kadar gizem arar hale gelmiştim ama gel gör ki babası Judah çıktı. Bu beni şaşırttı nedense böyle bir şey beklemiyordum. Neyse... Mercy ve Judah arasındaki ilişkiyi okumak çok güzeldi. Sanki her anı son dakikalarıymış gibi geçirme çabaları var gibiydi... Birbirini seven ama aynı zamanda nefret ettiklerine ikna etmeye çalışan iki kişi gibiydiler. Belki gibisi fazla olabilir ;) Savaş sayfaları müthişti ama biraz daha uzun olabilirdi bence, böyle kitaplarda savaş sahnelerini okumaya bayılıyorum dolayısıyla da uzun yazılmış olmalarını tercih ediyorum ama bunun tek taraflı bir savaş olduğu düşünülürse güzeldi :) Hele ki Cael'in Mercy'i yakaladığı ve Judah'ın yetişip kurtardığı zaman Mercy ile Judah'ın birbirine sarılmaları iç çektirtti bana ama asıl güzel olan sa Dante'nin tepkisiydi :)) Eve...günü kurtaran Eve oldu resmen... :)) müthiş bir çocuk! Gerçi türlerin karışımı tam bir melez :) Neyse çok uzatmayayım... Judah'ın Mercy'nin söylediği daha doğrusu zihninden geçirdikleri ile yorumumu bitiriyorum: "Düşüncelerimi okumana izin vermeyeceğim, ben de seninkileri okumak istemiyorum... Sen benimsin... Ben de seninim... Sonsuza kadar... Sana aldığım nefes gibi ihtiyacım var... Seni seviyorum benim tatlı Mercy'im..." Ne diyeyim hepinize birer tane Judah, Dante ve Gideon gibisi nasip olsun =)

Tatlı Bela (Beautiful, #1)
Tatlı Bela (Beautiful, #1)

10

http://illekitap.blogspot.com/2013/08/jamie-mcguire-tatl-bela.html Sonunda Travis Maddox ile tanıştım. Ve itiraf ediyorum bu kadar geç kalmış olmama da.. bu kadar geç okumuş olmama da inanamadım. Nasıl oldu da böyle bir kitabı böyle bir adamı es geçebildim dedim. Neyse, Tatlı Bela 'Beautiful' serisinin ilk kitabıydı ve yazarın ülkemizde yayınlanan ilk kitabıydı aynı zamanda.Kitap genç yetişkin ve aşk romanı türünde... Ahh kesinlikle çok da eğlenceli :)) Jamie Mcguire... yazarımızın kalemi oldukça iyi. Ben sevdim. Okuyucuyu sıkmayan, akıcı, farkında olmadan sayfaları çevirdiğiniz, kendinizi kaptırdığınız bir kalemi var. Zaman zaman eğlendiğiniz bazen de sinir bozucu olan konuşmalara ve olaylara tanık olduğunuz, karakterlerin hissettiklerini okurken hissedebileceğiniz bir üslupla yazılmış bir aşk romanı. Kitabın konusunu kısaca anlatmak gerekirse, okulun kötü çocuğu olan Travis Maddox dövüşlerinden birinde kuzeninin sevgilisinin arkadaşı ile karşılaşıyor. Ardından onunla bir arkadaşlık kurma çabasına giriyor.Sadece arkadaş olacaklarını söylerlerken aralarında alevlenen aşkın kapanına düşüyorlar. Birbirlerinden kaçmalar, kavgalar gürültüler, komik-eğlenceli sohbetler, atışmalar laf sokma, kıskançlıklar, tutku, terk etmeler, korkular ve aşkla dolu hatta dopdolu bir kitap. :)) Cidden dopdolu bir kitaptı, her türlü duyguyu, yaşantıyı görebiliyordunuz ve daha da güzeli neydi biliyor musunuz? Bütün bunları okurken kitabın bitmesini istemiyorsunuz ve okurken hiçbir sayfayı sıkıntıyla çevirmiyorsunuz. Her daim bir olay, bir vukuat var ve heyecanla okutuyor kendini kitap. Özellikle söylemek istiyorum "I LOVE YOU, TRAVİS!" ahh.... okuyan kızların neden Travis'e ölüm bittiğini okuyunca daha iyi adam. Bu adama ölünmez de ne olunur! Sevdiği kız için değişen, onunla vakit geçirmek için her şeyi yapan, duygularını saklamayan her daim söyleyen, ilgisini belli eden bazen aşırı kıskançlıklarıyla bile sevimli görünen gamzelerine öldüğüm adam...Ölürüm leyn sana diyesim var :)) Neyse ortalığı dağıtmayayım ben en iyisi :) Tek tek bahsetmek istediğim o kadar satır var ki hangisinden bahsetsem bilemiyorum, bir yandan da kitap içeriğine girmeden sizleri meraklandırmak ve kitabı okumanıza sebep de olmak istiyorum. Nasıl yapacağım karıştırmış durumdayım. İlk defa bir kitaba yorum yaparken bu kadar zorlanıyorum. Anlatmak isteyip de anlatamadığım bir kitap oldu :) Çok uzatmadan özellikle kenara not aldığım alıntıları sizlerle paylaşacağım :)) Ancak uyarıyorum kitap içeriğine girebilirim. Ne kadar istemesem de alıntılarda giriyorum :) Abby'nin Travis'in evinde kaldığı gecelerden birinde Travis'in içip eve kızlarla gelmesi ve Abby'de odada onları dinlemek zorunda kalması... sonrasında gelişen olayların sonunda Abby ile Travis arasında bir konuşma geçiyor. "Travis?" "Efendim?" "Bir daha içkiliyken motoruna binme olur mu?" İşte bu sözler... okuduğumda dediğim tek şey 'aşıksın sen kızım' oldu. Düşünesenize, her ne kadar inkar etsen de arkadaşız desen de yanında mutlu olduğun, huzurlu olduğun bir adamın başka kızlarla yattığını dinlemek zorunda kalıyorsun... ve sonunda seni en çok endişelendiren şey onun alkollü motor kullanması... Abby'nin aşık değilim inkarlarından sonra bu satırlarda sırıtmıştım :) "Berbat bir halde olduğumuzu biliyorum tamam mı? Ben dürtüsel davranıyorum ve çok fevriyim ve senin için daha önce kimse için hissetmediğim şeyleri hissediyorum. Sen bir an benden nefret ediyormuş gibi davranıyorsun bir sonraki an beni istiyorsun. Ben hiçbir şeyi doğru düzgün yapamıyorum ve seni hak etmiyorum... ama seni köpek gibi seviyorum Abby. Seni daha önce hiç kimseyi ya da hiçbir şeyi sevmediğim gibi seviyorum. Sen yanımdayken içki ya da para ya da dövüş ya da tek gecelik ilişkilerin bir değeri kalmıyor... tek ihtiyacım olan sensin. Tek düşündüğüm sensin. Tek hayal ettiğim sensin. Tek istediğim sensin." Söyleyin lütfen böyle bir ilanı aşka insan nasıl hayır der... Gerçi Abby'de hayır diyemedi ama neyse :)) Romantik erkek'im Travis'im :)) Hele ki bu konuşmanın ardından Travis'in dairesine gittiklerinde Shep'in tepkisinde kahkaha attım :) Shep'te pek sevimliydi :)) Ama Travis ile Abby'nin beraber olmalarından sonra Travis'in yataktaki uyumadan önceki sözleri cidden çok... ımmm nasıl tarif edilir bilemedim şimdi. "Seni seviyorum ulan. Sen ayılana ve biz oturup bu mevzuyu çözene kadar bir yere gitmek yok!" Travis'in sevgililer günü partisinden sonraki davranışları, Abby'i kaçırması çok eğlenceliydi. Hele ki yukarıda paylaştığım sözleri... sonundaki 'ulan' kelimesi sanırım İngilizce değil de çevirmenin kitaba bir katkısı.. Gerçi orijinalini bilmiyorum belki buna eş değer bir kelime vardır ama bu kelimeyi okumak harikaydı. Hoşuma gitti :) Kitabın sonundaki yangın... cidden en heyecanlı okuduğum yer oldu kitapta. Hele ki Travis'in Abby'nin içeride yangının arasında kaldığını düşündüğü zaman aklından geçenleri itiraf ettiği yer... Sevgili okur arkadaşlarım cidden söylüyorum bu kötü çocuk Travis aşık olunası bir karakter. Bir adet Travis sipariş veresim var :)) Tamam çok uzattım yine ve kitap içeriğine fazlasıyla girdim bu yüzden yorumumu bitiriyorum artık. Ancak atlamadan söylemek istediğim bir şey var. Kitapta imla hataları vardı. Bazı kelimelerin harfleri eksikti falan... bunu yardırgamadım elbette böyle güzel kitapların bir nazar boncuğuna ihtiyacı vardır ama olmamasını tercih ederdim. Ama itiraf edeyim tek bir kelime beni fazlasıyla rahatsız etti. 'ağbi' yazılmıştı... bu kelimenin asıl doğru yazılışının 'ağabey' olduğunu herkes bilir bizler konuşma dilinde kısaltma olarak ağbi deriz bunu bir kitapta görmek beni rahatsız etti. Olmamasını dilerdim. Dilerim yayınevi bu konuda birazcık daha özenli oldu :) Kitabı çok beğendim ve 5 üzerinden 5 veririm :) sizlere de tavsiye ederim mutlaka okuyun pişman olmayacaksınız, ama Travis benim sulanmayın :)

Mutluluğun Öteki Yüzü
Mutluluğun Öteki Yüzü

8

http://illekitap.blogspot.com/2013/08/sere-prince-halverson-mutlulugun-oteki.html Arkadya Yayınları'nın yeni incisi Mutluluğun Öteki Yüzü. Kitabın kapağının sevimliliği, insanın içini kıpır kıpır eden renk tonları ve üzerindeki aile fotoğrafları ile göz alıcı olduğunu söylemeliyim. Bence oldukça albenisi olan bir kapak. Ahh bir de Arkadya'nın kendilerne özgü olan püsküllü ayraçları... Ne sevimliler ama :)) Her yorumumda yaptığım gibi önce yazarın dilinden bahsedeceğim ve sonrasında kitabın yorumuna geçeceğim. Yazarın dili oldukça akıcı ve sade. Hafif bir anlatımı, yerinde olan benzetmeleri ve duyguları okura hissettirecek şekilde kaleme dökmesi kitabın içine dalıp yaşıyormuş gibi hissetmenize neden oluyor. Dolayısıyla bir okur olarak kitabı okumaktan hem zevk aldım hem de kolayca akıp gitmesi hoşuma gitti. Kitabın konusunu kısaca anlatmak gerekirse ikinci evliliğini yapan Ella'nın kocasını kaybetmesi ve üvey çocukları ve kocası ile rüya gibi mutluluğunun sönmesi ve farklı boyutlara geçmesini anlatıyor. Üvey çocuklarını Zack ve Annie'nin annesine karşı verdiği velayet savaşı ve bunun yanında geçimini sağlamak için kocasından kalan dükkanı işletme, kurtarma çabası veriyor. Yani tam bir mutluluk için savaş... Kitapta sevmediğim noktalar var mı diye düşünüyorum da... hmm... yok sanırım ama bazı yerlerdeki detaylardan sıkıldığımı itiraf ediyorum. Belki benden kaynaklı bir durumdur bilemiyorum... Ancak bu küçük sıkılmaları bir kenara attığımda kitabı büyük bir keyifle ve zevkle okudum. Kitabın başı çok dokunaklıydı ama ilerledikçe daha da dokunaklı yerlerin olduğunu keşfettim. Hatta bir yerde gözlerim de doldu ve ağlamamak için gözlerimi kırpıştırmak zorunda kaldım. Ella ile John'un başlama safhalarına dair geçmişe dönüş satırları beni gülümsetti ve Zack ve Annie ise... onları alıp içime sokasım geldi. John'un ölümü, Ella'nın çocuklara bunu söyleme kısmı çok acıklıydı, özellikle de Zack'in bunu anlaması... küçük bir çocuğa, henüz bebek denecek bir çocuğa bu nasıl anlatılır ki? Paige... Pagie'in ortaya çıkması... tamam itiraf ediyorum ne olursa olun ne kadar hasta olursa olsun benim için bir annenin çocuklarını bırakıp gitmesinin hiçbir affedilir tarafı yok! Sizler ne düşünürsünüz bilmem ama ben tek bir şeye inanır onu savunurum. "Doğuran değil büyüten asıl annedir!" Paige üç yıl önce bırakıp gittiğinde annelik hakkını kaybetmiş oldu benim için. Geri dönmesi ve bahaneler sunması faso fisoydu bama göre. Hele bir de velayeti alıp da Ella'ya göstermeme, konuşturmama çabaları beni sinirden kudurttu. Sen kimsin ya? 3 yıl önce anne değildin de şimdi mi anne olduğun aklına geldi! Tamam hasta olabilirsin, mektup göndermiş olabilirsin ama... bunlar benim için bahane değil. İşte görüyorsunuz ne kadar kızdım Paige...Kitapta kötü bir karakter değildi, kendince (!) hakları olduğunu düşünen bir anneydi belki ama benim için okuduğum bütün kitapların hepsindeki kötü karakterlerden daha kötüydü! Çok kızdım Paige'in tavırlarına sanırım bunu da zaten yeterince belli ettim :)) Ama ne yapayım tutamadım kendimi. :) Çok uzattım. Bir şey daha söyleyip beğendiğim birkaç alıntıyı paylaşıp yorumumu bitireceğim. :) Ella, Pagie ile kitabın sonunda uzlaşma yoluna gitti. Evet oldukça asil ve duygusal bir tutumdu bu ama ben olsam ne inkar edeyim Paige'in evindeki kazayı, Zack'in boğulma tehlikesi atlatmasını onun aleyhine kullanır ve velayeti alırdım! Ve zırnık pişmanlık duymazdım :) Tamam susuyorum ve alıntıları paylaşıyorum. "Anneciğim? Sen ölmeyeceksin değil mi?" Annie'nin babasının ölümünden sonra Ella'ya söylediği bu sözler o kadar dokunaklı ve kitaba kaptırmış giderken o kadartüyler ürpertici geliyor ki... Bir çocuk için ölümün, terk edilmişliğin ne kadar zor olduğunu okuyoruz. "Günaydın cennetim." "Günaydın anneciğim." "Arayan büyükannen miydi?" "Hayır." "Lucy?" Başını olumsuz anlamda iki yana salladı. "Bu bir tahmin oyunu mu?" Başını yine iki yana salladı. "O zaman dökül bakalım. David Amca mı?" "Hayır, şapşal." Uzandı ve tepemdeki saçları tıpkı bir yetişkinmişçesine kabarttı. "Annemdi." İşte burada Annie'nin "annemdi" demesi yok mu? Ella için zor bir durumdu. Heleki o aitlik ekini kullanması yok mu? 3 yıl boyunca öz anneleri gibi ol ama biyolojik anneleri gelsin "annem" olsun... Cidden Ella'nın yerinde olsam kalbim toparlanamayacak kadar kırılırdı. İtiraf ediyorum...Yargıcın Zack ve Annie'nin velayetlerini Paige vermesi ve Ella'nın çocuklardan ayrılmasının yazıldığı sayfalarda gözlerim doldu... ağlayacaktım neredeyse... hele ki Zack'in arabada bağırması... "Ben... ANNECİĞİMİ...istiyorum." bu sözlere rağmen Paige'in arabayı sürüp gitmesi... işte bu bile ondan nefret etmem için neden ya! Kendimi tutamayıp çok konuştum yine. Tamam son cümlemi de yazıp bitiriyorum yorumumu... Kitap, bir kadının hata savaşını ve üvey çocuklarına karşı olan hislerini, bağlılığını, sevgisini konu alıyor... zaman zamna gülümsetiyor ama zaman zaman da hüzünlendiriyor... Çok beğendim ve tavsiye ederim! Okuyun ve bence okutun da.