https://illekitap.blogspot.com/2020/05/vi-keeland-en-guzel-hatam.html Vi Keeland, kesinlikle favori yazarlarımdan biri. Kadının yazdığı kitapların konusuna bakmadan alıyorum ve kendimi hazır hissettiğimde okuyorum. Çünkü öyle bir yazar ki hemen okuyup bitirmek istemiyorsunuz kitaplarını. İşte bende çıktığı anda aldım ve anca kendime okuma izni verdim. Dün akşam başladım ve bir baktım ki kitap bitmiş, Uzun zamandı ilk defa bir kitabı başlamam ve bitirmem aynı akşam oldu. Ama öyle akıcıydı ki bir baktım ki 100 sayfa olmuş sonra baktım bitmesine 50 sayfa var. İşte bu yazarın okurları üzerinde böyle bir etkisi var. Yazarın, akıcı, heyecanlı, merak uydnrıcı, romantik ve tutku dolu kurgular var. Bu yüzden kesinlikle yetişkin okurlara hitap ediyor ve +18 satırları var. Bunu bilerek okumalısınız. Kitabın konusuna değinmeyeceğim çünkü yeterince açıklayıcı bir arka kapak yazısı var. Ancak arkada kapak yazısındaki gibi kolay bir aşk görünmediğinden emin olun çünkü Rachel ve Caine'in geçmişleri belki de aşklarında en büyük engel olacak. Öncelikle Caine'in bütün o seksiliği, can alıcı yakışıklılığı öyle güzel anlatılmıştı ki sanırım Profesör Gabriel Emmerson'dan sonra favorim olacak Profesör Caine West :D Bu tür kurgulardaki profesörleri seviyorum, bunu itiraf etmekten asla utanmayacağım :D hem göze hitap ediyorlar hem de zekiler daha ne olsun ;) Ancak şöyle bir durum var ki o da bu profesörlerin hep bir kirli geçmişi var ve bunu ister istemez karakterlerinde bastırılmış olarak bazı tavırlarında gösteriyorlar. Mesela Caine, muhteşemdi ama bunun yanında Rachel'in geçmişini sorgularken ya da onun başka biriyle randevuya çıkması durumunda hemen kaplan kesilip maço oluyor adamım bir dur sizin aranızda bir ilişki yok ki ;) Gerçi bu durum ikisinin arasında bir ilişki olmasına neden oldu :D Rachel'ın arkadaşı Ava'yı ve Charlie'yi çok sevdim. Charlie tam bir baba gibiydi süperdi :D yaşlı polis çok fena çıktı :) Ayrıca Rachel'in eski ev arkadaşı ve sevgilisi olan Davis'in nedense problem çıkaracağını düşünmüştüm. Genelde hep öyle olur ya... ama öyle olması adam yeterince asildi, geri çekileceği yeri biliyordu. Aslında bu Vi Keeland kitaplarında olan bir durum. Gereksiz entrikalara ya da kıskançlık krizi triplerine sokmuyor karakterleri... eee yetişkin kurgularda da bence böyle şeylere gerek yoktu.. özellikle bu kitapta. Caine'in dikkati, bere çocuğun çizimlerine yaptığı yorum, Rachel'in elbiselerine, geç kalmalarına falan çok eğlenceliydi. Bir de Caine'in yeğenleriyle sınavı... ahh çok güzeldi o sayfalarda da çok eğlendim :) Bir de Caine'in ilk kez geç kalması... ayy eğlenerek okuduğum çok satır vardı. Evet, tutkulu aşk sahneleri vardı ama o kadar da eğlenceli sohbetler vardı ki çok sevdim :D kıkırdayarak okuduğum satırlardı. Bunun yanında ikisin de geçmişindeki sır... Tanrı'nın cidden bazen değişik bir espri anlayışı olabiliyor ve bunu da kitaplarda çok güzel görüyoruz. Caine ve Rachel'in geçmişi... birbiri ile bağlanması falan... çok güzeldi. Başka bir yazar olsa bunu çok güzel uzatır da uzatırdı ama Vi Keeland dozunda bırakmıştı ve tam da olması gerektiği gibi sonlandırdı bu olayı. Ben kitabı çok sevdim, su gibi aktı ve dediğim gibi başladığım akşam bitirdim kitabı. Uzun zamandır bir ilk bu... elimden bırakmadım. Romans severlere de tavsiye ederim.
https://illekitap.blogspot.com/2020/05/emma-chase-asil-duygular-royally-3.html Veee Emma Chase'in Royally Serisinin ülkemizde yayınlanan son ve serinin 3. kitabını da okuyup bitirdim. Tam aksini düşünenler var ama ben şahsen Tangled Serisi'nden daha çok sevdim bu serisini ve bence DEX hemen serinin 4. kitabını da çıkarmalı ki üç kitap boyunca okuduğumuz Kraliçe Lenora'nın da hikayesini okuyup kocası ölmeden önce nasıl bir aşık kadınmış görelim :) Umarım DEX çıkaracaktır. Yine akıcı, sürükleyici, aşk dolu tutkulu bir hikayeydi. Bu sefer ne bir prensin ne bir leydinin hikayesiydi. Bu sefer ki bir prenses ve düşes olan Olivia'nın kız kardeşi Ellie'nin hikayesiydi. Nicholas'ın en iyi korumalarından ve belki de arkadaşlarından biri olan Logan'ın hikayesi... Çoook tatlılardı. Özellikle Ellie… resmen kadınların gücünü gösterdi. Tatlım süpersin :D Kitabın konusuna değinmek gerekirse; Logan, Olivia ve Nicholas aşklarını dünyaya duyurmalarından sonra Olivia'nın küçük kız kardeşi Ellie'yi koruma görevine atanmıştı. Onunla birlikte birkaç kişiden sadece biriydi. Ama sarışın, ele avuca sığmaz Ellie için Logan sıradan bir korumadan daha fazlasıydı. Tıpkı Logan için Ellie'nin koruması gereken bir kız olmasından daha fazlası olduğu gibi. Ellie yıllar içinde büyüyüp hayatını yaşamaya devam ederken içten içe büyüttüğü aşkı Logan'a her şekilde belli etmeye çalışır. Logan ise, Ellie'nin hayatını yaşamaya devam etmesini ve onun kendisine sunamayacağı şeylere sahip olmasını dileyerek aşkını içine gömer. Ama öyle bir an geliyor ki Logan artık Ellie'nin kendine attığı adımlara karşılık verdiği anda her şey tepetaklak oluyor. Her ne kadar ikisi de aşklarını dolu dizgin yaşamaya çalışsalar da karşılasında önemli bir sorun vardır. Kraliyet... Ellie ve Logan'ın aşka giden yolculukları, sorunlara karşı duruşları ve sonlarında kendi mutlu sonlarını yazmalarını okuyoruz. Öncelikle söylemek istediğim bir şey var o da bu kitapta bolca Nicholas ile Olivia çiftini ve Henry ile Sarah çiftini okuyoruz. Onları böylesine mutlu mesut görmek çook tatlıydı. Çok keyif aldım onların sayfalarından hele ki tatlı atışmalarına bayıldım :D Özellikle Henry ile Sarah'ya... Henry resmen can çıkar huy çıkmaz hesabına o haylaz ve muzır tavırlarından vazgeçmemesi beni çok eğlendirdi. Logan ve Ellie'nin taht odasında sevişirken Olivia, Henry ve Nicholas'a yakalanmasını Henry'nin Sarah'ya bir anlatışı var ki... gülmemek imkansız :D Bir de Nicholas ile Henry, Logan'ı karşılarına alıp açıklama beklerken Henry'nin idamdan, zindanlardan ve işkence aletlerinden bahetmesi… adamım sen... kelimelerle ifade edilemezsin. :D Ahhh Henry bir kızın hayal edebileceği her şeysin resmen :D Tabi Logan sen de ve Nicholas… hepiniz öylesiniz ama Henry'nin havası daha mı başka ne :D Neyse ben yine Ellie ve Logan'a geri döneyim :D Logan'ı takdir ettiğim çok şey vardı onlardan biri de henüz Ellie'nin hiçbir hayat tecrübesi olmamasına rağmen onun hayatı tanımasına müsaade etmesi, mezuniyetinde onun için yaptıkları, onu korumak için birçok şey yapması... bir de bir erkek arkadaşının Ellie'ye vurması sonucundaki tavrı.. Logan çok tatlı sevdi ve karşılığını da aldı. Ellie ise... kız küçükken de ne istediğini bildi şimdi de bildi. O zamanlar Logan'dan hoşlandı... her şeyi onunla paylaşmak istedi. Büyüdü hayatın tadını çıkarmaya başladı ama kalbi yine de Logan'ın adını fısıldadı ve bunu da hep kabullendi. Sonra da vurgunu yapıp aşkını açıkladı. Kitaplarda güçlü ve ne istediğini bilen kadınları okumayı severim ve bu seride bence en bu tanıma uyanda Ellie oldu. Özellikle Logan'ın ailesinin yanında silahı çekip de Logan'ın ailesini tehdit ettiği kısım var ya... yürü be kızım dedim :D İşte Logan'a böyle bir kadın yakışırdı ki yakıştı da bence :D Logan'ın Ellie'ye evini göstermesi, orada Ellie'yi görmenin yarattığı duyguları aktarması, Ellie'nin yangından kurtulamadığını düşündüğü kısımlarda yaşadıkları ve sonra karşısında gördüğünde hissettiği... Logan, adamım çok güzel sevdin sen de... Bu seride bütün erkekler çok güzel sevdi. Logan'ın Nicholas'tan bir şey saklamak istememesi, onu ağabey olarak görmesi çok güzeldi. Ama en güzeli işi ve aşkı arasında bir tercih yapmak zorunda kaldığında yaptığı tercihti. Kitabın son bölümü çok tatlıydı. Hepsi çoluk çocuğa karışmış mutlu ve eğlenceli görmek bence bir seri anca bu kadar güzel sonlandırılır dedirtti. Teknik olarak seri bitti çünkü anlatılacak olan hikayeler anlatıldı ve çok güzel sonlandı. Ancak serinin 4. kitabı Kraliçe Lenora'nın hikayesi bu yüzden seri için olsa güzel olur ama olmazsa da seri yarım kalmış olmaz. Ama yine de o sert, taviz vermeyen kraliçenin nasıl bir genç kız, eş, aşık ve anne olduğunu okumak da eğlenceli olurdu. Belki biraz sevebiliriz o buzlar kraliçesini ;) Genel olarak seriyi peş peşe okuyan biri olarak şunu söylemeliyim ki şiddetle tavsiye ederim. Muhteşemdi. Ciddi anlamda çok güzeldi. Bayılarak okudum ve Tangled serisini sevmeyenler içinde şunu söylemeliyim o seriden çok daha iyiydi benim için ve o seriden çok daha farklıydı. Çoğu okur anlatım tarzından Tangled'dan sonra bu seriyi okumamış sanırım ama anlatımı onun gibi değildi bu yüzden mutlaka deneyin derim. Tabi +18 sahneleri olduğunu da unutmadan okuyun ;) Ve bir de kitabın adı gibiydi kesinlikle duygular... Asil ve tam da bu seriye yakışacak kadar mükemmeldi. Ama keşke kitap kapağı başka olsaydı ya da orijinali olsaydı. Çünkü hiç de anlatılan Logan'a benzer tarafı yoktu beni için.. hele o saçlar... Aman Tanrım! Orijinal kapak daha güzeldi.
https://illekitap.blogspot.com/2020/05/emma-chase-asil-ask-royally-2.html Emma Chase'in Royally Serisi'ne son sürat devam ediyorum. Zaten bu seriye başladığınızda bitmeden bırakamayacaksınız da. Bu konuda iddialıyım. Cidden süper bir seri. Bu kitapta da Prens Henry'i okuyoruz. Onu ilk kitapta bolca gördük hikayesini merak ettik, nasıl adam olacağını merak ettik ve daha da önemlisi ilk kitapta ağabeyi Nicholas'ın tahttan vazgeçip ona tahtı bırakması sonucunda nasıl bir kral olacağını merak ediyordum ve bu kitapta onu okuyoruz. Yine akıcı, eğlenceli, sürükleyici, aşk dolu ve tutkulu bir hikayeydi. Hatta bence ilk kitaptan daha eğlenceli olduğunu söylemeliyim. Nicholas'ın aksine Henry zaten baştan bile eğlenceli bir adamdı ve burada Henry'nin o görünen yüzünün ardında nasıl bir genç adam olduğunu okuyoruz. Bu yüzden benim nazarımda ilk kitaptan daha iyiydi. Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse; Henry, en son yaptığı haylazlığın ya da hata diyelim, sonucunda Kraliçe'den bir sürgün alıp bir süreliğine kendini toplaması, kafasını toplaması ve kral olması yolunda daha emin adımlar atabilmesi için Anthorp Kalesi'ne gönderiliyor. Ama Henry bu iç karartıcı kalede uslanıp akıllanmak yerine tipik Henry tepkisi vererek bir televizyon yapımcısı ile anlaşıyor ve Kraliyet Gelini olabilecek nitelikteki 20 güzel soylu kana sahip genç kızı kaleye çağırıyor. Program kapsamında 20 genç kızın her biri Prens Henry ile randevulara çıkacak ve sonunda kızlar yavaş yavaş elenerek tek bir kız kalacak ve bu kız Henry'nin eşi olabilme vasfına sahip olacaktı. Tabi Henry bunu partiler, kızlar, eğlenceler, bol içki ve seks üzerine düşünürken her şeyin planlı programlı ilerlemesi ve seksin hiç olmaması daha da önemli olması her anının planlaması ve ona göre yaşamak zorunda kalması hiç de hoşuna gitmiyor. Ama tabi hayatını renklendirecek bir keşfe de çıkıyor. Bu keşif Sarah Titebottom'un da o kızlar arasında yer alması... ama yarışmacı olarak değil yarışmacı olan kız kardeşine göz kulak olmak için. Henry, Sarah'nın doğallığı, yapmacık olmaması, çevresindeki kızların tam aksi olması ilgisini çekerken onun yanında kendisi de farkında olmadan çok doğal olmaya başlar. Partici prens görüntüsünün ardındaki Sarah'ya gösterirken iki çok iyi anlaşmaya başlarlar. Sıkı arkadaş olmaya başlamalarının yanında aralarında filizlenen aşk ve cinsel çekimle olaylar daha da içinden çıkılmaz hal alır. Bitmesi gereken bir program vardır ve Henry aşık olduğu kadını bu program yüzünden üzmektedir. Henry'nin Sarah ile aşk yolculuğunu, her ikisinin birbirlerine ekledikleri özelliklerle mükemmel bir çift olma yolundaki maceralarını okuyoruz. Tabi aşk dolu ve tutkulu hikayelerini. Henry'nin Sarah ile olan iletişimini çok sevdiğimi söylemeliyim. İlk olarak kameralardan kaçıp Sarah'nın odasına saklanmak istemesi, onunla kurduğu iletişim, arkadaşlık ve farkında bile olmadan ona kapılması çok tatlıydı. Sohbetleri, eğlenceli diyalogları, kameralardan sıkılıp güvenlik görevlilerini atlatıp Sarah'ı çekimlerden kaçırması... beraber geçirdikleri bir gün... akşamları Sarah'nın odasında kalması... her şey çok güzeldi. İlk kitapta tanıdığımı Henry'nin içindeki o düzgün adamı tanımamıza yardımcı oldu. Sarah'nın ise o çekingen, utangaç yapısının Henry sayesinde yıkılması, kitaplarla ilgili yaptığı o tavırları çok sevdiğim bir detaydı. Özellikle kitabın sonunda Sarah'nın seminerine katılması ve karakterler hakkındaki vurguları çok eğlenceliydi. Henry'nin Sarah'yı kaybettiğini sandığı gün her şeye - Kraliçe'ye bile - meydan okurcasına tavır takınması, evlenmeyi kafayı koyması süperdi. Bu seride en sevdiğim şey, karakterler aşık olduklarını kabul ediyorlar, klasik romanslardaki inkar etme hali falan olmadan direk aşık olduğunu kabullenmesi, bunu özgürce cesurca dile getirmesi süperdi. Bu yüzden belki de hem çok sevdiğimiz karakterler hem de çok sevdiğimiz kitaplar haline geldi bu seri. Bir de gereksiz entrikaların da olmaması çok güzeldi. Yani bir olay oluyor nedeni belli sonucu belli ve karakterler bunu hemen düzeltmeye çalışıyor olması çok iyiydi. Olivia ve Nicholas'ı görmek çok güzeldi. Onları okumayı sevdiğimi söylemeliyim. Özellikle Nicholas'ın Kraliçe'ye Henry'i savunurcasına konuşması, kardeşine olan inancını dile getirmesi süperdi. Kitabın sonundaki asker detayları da süperdi. Cidden bir insan halkı anlamazsa iyi bir yönetici olmaaz mantığı takdir edilesiydi. Henry'nin zaten en büyük yarasıydı bu askerlik onu aşması için olması gerekeni yaptı ve tam da bir krala yakışacak tavırdı. Sevdim bunu da. Ayy kitabı çok sevdiğim detaylar vardı itiraf etmem gerekirse, özellikle Ed Sheeran ile ilgili olan detaylarda çok eğlendim. Çünkü Ed Sheeran benim de çok sevdiğim bir şarkıcı ve tipini de çok sevimli buluyorum :D o satırlarda çok eğlendim. Ama asıl can alıcı sahne de evlenme teklifinin olduğu kısımdı. Favori sahnelerimden biriydi kesinlikle. Bir de Henry'nin Sarah'nın kitabını parçaladığı an... o an Henry yanımda olsaydı parçalamıştım onu. Tamam bilerek yapmadı falan filan ama... kitap bu bir de manevi değeri olan bir kitap. Ama kendini de güzel affettirdi :D Kitabı vermesi, sonrasında mutfakta uyuması... Henry adamım evin yaramaz haylaz çocuğu gibisin, kızsam mı sevsem mi bilemedim okurken seni :D Ahh… şey de vardı. Sarah'nın küçükken babasından maruz kaldığı tavırları Henry öğrendikten sonraki tavrı. Bütün o savaş aletlerini alıp Sarah'nın odasına gitmesi... adamım sen çok mu tatlısın ya :D Ben çok severek okudum ve ilk kitapta olduğu gibi bu da bir peri masalı gibiydi hikayesi ve tamamen yetişkin okurlar için olduğunu söylemeliyim çünkü +18 kurgusu vardı. Bunu dikkate alın bu seriyi okurken.
https://illekitap.blogspot.com/2020/05/emma-chase-asil-teklif-royally-1.html Emma Chase'in Royally Serisi'ni çıktığında alan ve seri bitirmeden okumama konusunda diretirken kendimi ilk kitabı bitirmiş olarak bulan bir ben bırakıyorum şuraya :) Evet, serinin henüz bitmesine 1 kitap var ama her kitap başka bir karakteri anlattığı için sorun olmadan okunabiliniyor. Bu yüzden ben de daha fazla bekleyemeden başladım seriye. Sonuç oldukça sevdiğim bir kitap okudum ve şimdi hemen elime 2. kitabı alacağım :) Öncelikle daha öncesinde Emma Chase'in Ephesus Yayınları'ndan çıkan Tangled Serisi'ni okumuştum ve yazarın kurgularına dair ne beklemem gerektiğini fazlasıyla biliyordum. Bu yüzden bu kitabı da ne beklememe gerektiğini bilerek okudum ve şunu söylemeliyim ki beklediğimden daha iyiydi :) Yazarın akıcı, sürükleyici, eğlenceli ve romantik bir serisi daha diyebilirim ama özellikle de belirtmek zorundayım ki +18 sahneler de bolca vardı. Yani oldukça ateşli bir kitaptı. Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse, Prens Nicholas 5 ay sonra yapılacak bir basın toplantısında evleneceği kızın adını vermek zorunda kalıyor ve her ne kadar istemese de büyükannesi Kraliçe tarafından kendisine genç kızların listesi veriliyor. Prens Nicholas bu işten kurtuluşunun olmayacağını bildiği için hem kardeşini aramak hem de kalan zamanını değerlendirmek içi New York'a çok yakın arkadaşı Simon ile beraber gidiyor. Ancak bu New York gezisinin aşkına kapıyı açmak ve geleceği ile ilgili bir karar almak zorunda olduğuna dair hain planı vardır. Olivia, kar fırtınası yüzünden kahve kafesini erken kapatmak zorunda kalır ancak iki genç adam ve korumalarıyla beraber kafeye girdiğinde giren adamlardan birinin prens olduğunu tahmin bile edemez. O prense kalbini kaptıracağını da. Nicholas ve Olivia arasında geçen tatsız konuşmanın ardından özür dilemek için tekrar geri giden Nicholas, Olivia'dan oldukça etkilenmiştir. Belki de ilk defa kendisinin bir prens ve zengin olmasını umursaman bir kızla karşılaşmış olmanın etkisi de olabilir. İkili arasındaki çekim aşka dönüşürken önlerinden en büyük engel Nicholas'ın kimliği oluyor bir de evlenmek zorunda olması... Nicholas ve Olivia, aşklaırnı dolu dizgin yaşarlarken sonlarının ayrılık olacağının farkındalar ve bunu engellemek için ne yapacaklarına dair en ufak fikirleri de yoktur. Belki de sonradan Nicholas'ın aklına bir fikir gelir ;) Öncelikle Nicholas'ın ve erkek kardeşi Henry'nin hayatlarına üzüldüğümü söylemeliyim. Tamam muazzam bir zenginlikte yaşıyor olabilirler ama şu var ki bu zenginliğin kölesi olmuş durumdalar. Unvanlarının ağırlığı hayatlarına pranga vurmuş yaşamak zorundalar. Hiçbir özgürlükleri olmaksızın hem de... çevrelerinde yapmacık insanlarla... Cidden zor bir hayat tarzı ve öyle hayatı okuyunca açıkçası kendi hayatımın özgürlüğün hiçbir şeye değişemeyeceğimi düşünüyorum. Nicholas'ın öküzlük yaptığını fark edip Olivia'dan özür dilemesi çok güzeldi. Ama itiraf etmek gerekirse o gece kafede Nicholas'ın yaptığı öküzlük de oldukça eğlenceliydi. En azından okumak eğlenceliydi. Nicholas'ın Olivia'ya karşı her hareketi çok güzeldi. Beyefendilik akıyordu resmen en azından yatak odası dışında... Tam bir aşıktı, çok sevimliydi. Olivia'nın da Nicholas'la tavırları, ona özgürlüğü göstermesi, sadece onu düşünerek hareket etmesi çok güzeldi. Aslında Nicholas'ın ihtiyacı olan her şeydi bu ve Olivia ona bunu verdi. Wessco'ya gitmeleri, sarayda kalmaları ve yaptıkları kaçamaklar çok eğlenceliydi. Ama en eğlencelisi de Henry idi. Henry'i okurken çok eğlendim gerçekten eğlenceli bir kişiliği vardı. Adamın her sözü eğlenceli kokuyordu resmen. Bu yüzden 2. kitap onun kitabı hemen okuyacağım :D Özellikle kitabın sonunda ağabeyinden yediği son darbeden sonra nasıl okumam :D Nicholas, kedi olalı bir fare yakaladı ama o da Henry'e zarar verdi desem yeridir :D Kraliçe'yi öldüresim geldi.. .valla öldüresim geldi. Senin öz torunun aşık, çok mutlu ama bu kızla evlenmesine izin yok. Neymiş efendim protokolmüş kurallarmış falanlarmış filanlarmış. Torunun senin ya mutsuz mu olsun, ölsün mü? Kadın tam bir şeytan... sürtük, kaltak... okurken delik deşik edesim geldi resmen. Ama Nicholas… bebeğim tabi ki Olivia için baş kaldırdı. Böyle aşık adamlar çok mu tatlı oluyor :D Neyse, çok uzatmayayım ben. Yorumumu keseyim yoksa kitabı size anlatmam içten bile değil. Ama söylemezsem içimde kalır. Nicholas ile Olivia arasındaki ipleri kopartacak şekilde şiddetli olan kavgaya sebep olan kişi açıklanmamış olsa da ben o kişinin sürtük Lucy olduğunu düşünüyorum. Kesin Nicholas'da gözü vardı ve bunu kullandı. Bunu da söyleyip içimi rahatlattığıma göre artık yorumumu bitirebilirim. Ayrıca sizlere de tavsiye ederim mutlaka okuyun eğer ki masalsı aşk hikayelerini seviyorsanız. Prensimiz bir garsona aşık oldu :D
https://illekitap.blogspot.com/2020/05/loretta-chase-ipegin-fslts-dressmakers-1.html Loretta Chase kitabı okumuşluğum var ancak üzerinden o kadar zaman geçti ki hayali olarak anımsıyorum bazılarını ama emin olduğum bir şey var ki o da yazarın kurgularını sevdiğimdi. 4 kitaptan oluşan The Dressmakers Serisi'nin ilk kitabıydı ve tahmin ettiğiniz üzere yazarın diğer kitapları ne yazık ki yayınlanmadı ve sanırım yayınlanmayacak da. Çünkü bu kitap 2014 basımı ve üzerinden 6 yıl geçtiği göz önüne alınırsa diğer kitaplarından umudu kesmek en mantıklısı olacak. Ama yine de ilk kitap güzeldi. Her kitap bir karakteri anlattığı için okuyabilirsiniz de. Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse; dünyanın en iyi terzisi olduğunu düşünen hak ettiği yere ulaşabilmek için çırpınan Marcelline Noriot, en iyisi olduğunu gösterebileceği ve Londra'da kendini kanıtlayabileceği bir hedefe kitlenmişti. Clevedon Düşesi'ni giydirmeye... bunun için de öncelikle Clevedon Dükü'ne ulaşacak, onun kendine seçtiği düşesin elbiselerini tasarlayacaktı ve sonrasında da Londra Sosyetesi'nin gözde terzisi olacaktı. Ancak hesaba katmadığı şey, Paris'te peşine düştüğü Clevedon Dükü'nden böylesine etkileneceği ve aşık olabileceğiydi. Üstelik bakmakla yükümlü olduğu iki kardeşi ve bir de küçük kızı göz önüne alınırsa bu aşk onun için iyi bir şey değildi. Bir de hayalleri vardı işin içinde... Kitabın konusu, bu türün klasik konularından farklı olması çok güzeldi. Bazen değişiklik okumak bu türün severleri olarak hoş bir etki yaratıyor açıkçası. Öncelikle Marcelline'in hayalleri, hırsları konusunda bu kadar azimli olması ve istediğini elde etmeden durmayacak olması muhteşemdi. Paris'te tasarımlarıyla yarattığı fırtına etkisini okumak güzeldi. Clevedon ise... adam okuduğumuz klasik düklerden biriydi ama aynı zamanda bir farklılığı da vardı. Tam olarak farkı neydi isimlendiremiyorum ama okurken o farklılığı hissettiriyordu. Mesela çapkınlığını kabullenip bir kadının peşinde koşması olabilir, bir kadınla kumar masasına oturması kaybetmesi kazanması ya da her şeyi kabullenip tutkularını kadının üzerinde kullanması da olabilir... belki de gemide Marcelline hastalandığında onunla birinci elden ilgilenen kişi olmasından da olabilir... emin değilim ama farklıydı ve bunu okura hissettiriyordu. Leydi Clara, Müstakbel Clevedon Düşesi ile yaşananlar çok tatlıydı. Marcelline'in Clara'nın dolabını gözden geçirişi bence kitabın en eğlenceli satırlarıydı. Bir de Leydi Clara, Marcelline'in dükkanına geldiğinde üç kız kardeşin Clara'yı denek gibi incelemesi de öyleydi. O satırlarda çok eğlendiğimi itiraf edeyim. Küçük Lucie… Marcelline'in altı yaşındaki küçük kızı... bu kitabın bence en sevimli detayıydı. Cidden sanki yanımdaymış gibi sevesim geldi. Lucie'nin Clevedon ile diyalogları falan çok tatlıydı. Kitabın sevdiğim kadar sevmediğim tarafları da vardı. Bunlardan biri de elbiseler hakkında verilen detaylardı. Anlatımlarda çok muhteşem elbiselermiş gibiydi ama nedense ben o anlatımı gözümde canlandırdığımda bana rüküşlük abidesi gibi geldi. Sanırım yaşadığımız dünyanın farklılığı bilemiyorum ama o satırlar açıkçası bana azıcık sıkıcı geldi. Bir de edisyonu pek sevemedim. Öncelikle kelimelerde hatalar vardı tamam okurken düzgün okuyorduk falan ama hatasız değildi. Bir de sizlerdeki basım nasıl bilmiyorum ama bendekinde 340'larda falan okuduğum sahnenin aynısı ne yazık ki 360'larda bir yere daha yazılmıştı. Sanırım basımda bir karışıklık oldu. Çok alakasız bir yerde aynı sahneyi okumak açıkçası rahatsız ediciydi. Üstelik kitabım korsan değilken böyle bir şeyle karşılaşmak matbaada sorun oldu diye düşünmeme neden oldu. Neyse... Genel olarak kitabı sevdiğimi söylemeliyim. Serinin diğer kitaplarını da okumak isterdim özellikle Sophia'nın hikayesini... Historical romans severlerin denemesini tavsiye ederim :)
https://illekitap.blogspot.com/2020/05/kristin-cast-kzl-yagmur-firar-serisi-2.html Kehribar Dumanı ile başladığım Alek ve Eva'nın serüvenine Kızıl Yağmur ile devam ettim. Yorumumda ortalama bulduğum bir kitabın serisine neden devam ettiğimi merak ediyorsunuzdur ama merak etmekten kendimi alamadım. Hayır sonu nereye nasıl bağlanacak ya da bu seri ne kadar uzatılabilir onu merak ettiğimden okudum bu kitabı da ve sanırım 3. kitap da gelecek ve sanırım seri de toplamda 4 kitaptan oluşacak. Açıkçası şuanda fikrim seriyi bitiririm yönünde ama kitaplar yayınlanmaya başlayınca ne düşünürüm kestiremiyorum. İlk kitaptan sonra bunda da fikrim değildi diyemem bu kitapta yine 5 üzerinden 3'lük bir kitaptı. Sevdiğim taraflar gibi sevmediğim taraflarda vardı. Aslında sevmediğim değil de daha farklı beklentimin olduğu taraflar diyelim... Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse; Eva'nın kahin olduğunu kabullenmesi ve Alek ile beraber çalışmaya başlamayı kabul etmesinden sonra yine büyük bir sorunları var o da Tartaros'ta hapsedilmiş olan Noiso'nun kendini göstermesi ve vahşi ölümlerin başlamasını konu alıyor. Alek ve Eva'da bu iblise karşı savaşıyorlar. Ama bu kez daha güçlüler çünkü yalnız değiller yanlarında Eva'nın arkadaşı Bridget ve Dedektif James Graham var. Dedektif'in olan olaylara şahit olması ve Eva ile Alek'e inanması en büyük avantajları oldu yoksa hala polis tarafından aranan isimlerden biri olacaklardı. Kitaptaki en sevdiğim karakterin Bridget olduğunu itiraf etmeliyim. Arkadaşına bu kadar güvenmesi ve onun hayatı için bu kadar çırpınması muhteşemdi. Tabi bir de ne istediğini bilen ve onu elde etmek için çırpınan bir kadın olması da çok güzeldi. Büyük ödülü Dedektif James Graham oldu :D hem de sıkı bir müttefik oldu diyebilirim. Bu kitapta ilkine göre aşk kendini hissettirmeye başladı hem Alek ile Eva arasında hem de Bridget ile Dedektif arasında... o satırları okumayı sevdiğimi itiraf etmeliyim. Kızıl bulut, virüs, kan bulutu ya da Noiso… artık nasıl isimlendirmek istenirse o detaylar güzeldi. Vahşi detayları, insanları öldürme şekilleri ve insanlardaki etkisi çok iyiydi. Film izliyormuş gibi gözümde canlandırdım o sahneleri açıkçası. Ama bana bu tür sahnelerin de bir yerden tanıdık geldiğini de itiraf etmeliyim. Netflix'te yayınlanan Grimm dizinden olabilir... belki emin olamadım. Neyse... Aslında bu film ya da dizi olsaydı çok güzel ve izlenme rekorları kıran bir dizi veya film olabilirdi. Ama kitap için yetersiz kaldığını düşündüğüm yerler vardı. Mesela Noiso'yu yok etme sahnesi… İlk kitapta da Alastar'ı yok etmesi çok yetersizdi bunda da Noiso'yu… Yani okurken kitapta bir şeyler eksik hissettiriyor, bunu fark ediyorsunuz bu yüzden de işte bu ya da harikaydı diyemiyorsunuz ne yazık ki... Çok uzatmayacağım dediğim gibi beni tatmin etmeyen kısımlar vardı ama bunun yanında sevdiğim yerler de vardı. Bu yüzden ilk kitapla aynı puanı veriyorum ve 5 üzerinden 3'lüktü diyebilirim. Seriyi başlayıp başlamama konusunda da tercihi size bırakıyorum.
https://illekitap.blogspot.com/2020/05/kristin-cast-kehribar-duman-firar.html Okuyanlar tarafından sert eleştirilere maruz kalmış bir kitap ile karşınızdayım bu sefer. Herkesin çok severek okuduğu ve takip ettiği Gece Evi Serisi'nin yazarlarından biri Kristin Cast'in serisi The Escaped Serisinin ilk kitabı Kehribar Dumanı pek de okurlar tarafından sevilmemiş. Okur yorumlarında hep çok sert eleştiriler okudum ve beğenilmediğini gördüm. Dolayısıyla da ona göre bir beklentiyle başladım. Gece Evi Serisi'nin tamamını okuduğum diyemem 6. kitapta bıraktım seriyi, nedenlerim önemli değil ama bıraktım. O seriden sonra bu seri, okurlar istemsizce bir kıyaslamaya giriyor dolayısıyla ve onun kulvarında olmadığını söyleyebilirim. Tamam o vampirlerle ilgiliydi bu daha mitolojik ama yine de ondan baya aşağıda kalan bir kitaptı. Bu yüzden okurken kesinlikle kıyaslamaya girmeden okuyun derim. Direk yorumuma başladım sizler için konusundan bahsetmeyeceğim çünkü arka kapak yazısı yeterince konusundan bahsediyor dolayısıyla direk yorumuma başladım. Arka kapak yazısı aşağıda kitap bilgilerinin yazıldığı yerde belirtildi. Yani yorumumun sonunda :) Evet, kitap yorumumda kaldığım yerden devam edebilirim artık. Dediğim gibi Gece Evi Serisi ile kıyaslamadan okursanız ve beklentinizi çok yükseltmezseniz keyif alabilirsiniz ama yine de yetişkin okurlar için çok da tatmin edici olduğunu söyleyemeyeceğim çünkü genç okur kitlesine hitap ettiğini oldukça belli eden bir kurgusu vardı ya da bana öyle geldi bilemiyorum... Kurgunun cinayetler üzerine kurulması, dedektiflerin işin içinde olması hoşuma giden detaylardandı. Çünkü fantastik kurgularını günümüz dünyasıyla harmanlanmış hallerinde hep cinayetler vs okuruz ama hiçbir zaman dedektifleri iş başında görmeyiz ya da kurguya bu kadar dahil olduklarını görmeyiz hep es geçildiğini falan görürüz ya da hiç okumayız onları sanki hiçbir şey olmamış gibi... bunda o tür detayları yerinde görmek ve dedektifleri iş başında okumak güzeldi. İkinci kitapta nasıl bağlantı kurarlar bilemiyorum ama bildiğim bir şey var ki o da o dedektiflerden birinin Alek ve Eva'ya fazlasıyla yardımcı olacağı. O detayı sevdim. Eva'in de bazı şeyler çok çabuk kabullendiğini de kabul etmeliyim. Hiç mi insan sorgulamaz, her ne kadar inanmamış olabilirim ayakları yapsa da yani kabullenmiş gibi davrandı. Alek'in eğlenceli kişiliğini sevdim. Çünkü ölümsüzlüğünü bilen ve görevini bilen bir savaşçı olmasına rağmen Dünya'daki zayıflıklarını bilmesi çok güzeldi. Gerçi o detaylar genelde de güzeldi. Uzun süre burada kalamaması kendi dünyasına gitme çabası güzel bir detaydı. Bridget'in arkadaşlığını da takdir ettim. Kitaplarda böylesine güzel ve güvenilir arkadaşlıkları okumayı seviyorum. Karakterlere tarafsızca dürüst olacak ve mantıklı bir ayak gerekiyor ve Bridget'da tam olarak o görevdeydi. Serinin başlangıç kitabı olduğunu düşünerek zaman zaman kurgunun anlatımı ve bazı detaylarının oturtulması gerektiği için durgunlaştığını dile getirmeliyim. Bazen de gereksiz bulduğum sohbetler olduğunu da söylemeliyim. Daha iyi olabilir miydi bence olabilirdi çünkü ne mitolojik hikayeler okuduk ve bu onların yanında biraz çerezlik kaldı gibi ama ikinci kitaba da fırsat vermek istiyorum tabi merak ettiğimi de dile getirmem gerek. Hep Eva'nın yeteneklerinde bahsediliyor, müstakbel kahinimiz, ben o yetenekleri görmek ve bu savaşta Alek'in ne derecede yanında olacak görmek istiyorum. Bunun merakıyla bile okunur. Kitaba dair şöyle baktığım da beğendiğim kısımlar kadar sevmediğim kısımlarda var. Çok güzeldi, muhteşemdi diyemem ne yazık ki ama şunu söyleyebilirim ki Eva henüz beni Zoey kadar delirtmedi. Neyse çok uzatmayayım ortalama bir kitaptı benim için, ikinci kitap elimde olduğundan dolayı hemen ona başlayacağım çünkü ne olduğunu merak ediyorum.