http://illekitap.blogspot.com.tr/2017/01/audrey-carlan-takvim-kz-subat-calender.html İkinci kitap Şubat ile, Mia'nın Takvim Kızı olarak eskorltuk macerasına devam ediyoruz. Ocak kitabında bir senarist ve yönetmen olan Wes ile geçirdiği ayı okumuştuk. Bu kitapta da Seattle'da bir ressam olan Alec'le geçirdiği ayı okuyoruz. İlk kitaba göre daha fazla erotizm barındırdığını dile getirmeliyim. bu yüzden kesinlikle +18 ibaresi almalı ve rahatsız olanlar okumamalı. Sonrasında kitabı yerden yere vururken uyarılmamıştık demeyin. Alec, bir ressamın iç dünyasını bize gösterirken tablolarına ve fotoğraflarına odaklandığında dünyadan nasıl soyutlandıklarını da gösterdi. Mia ile güzel bir iş yaparken aynı zamanda tutkuyu ve şehveti de hem resimlerine hem de kendilerine sunarak Fransızların seks yapmadığını seviştiklerini vurguladı ;) Kitapta hoşuma giden şey, Wes'i görebilmek oldu. Ha tamam görmedik ama ismi geçti ve Mia zaman zaman Wes'i düşündü.Ben hala umutluyum Wes ile bu ikisi "biz" olacaklar. Anın tadını çıkarıp, sevmenin başka türlerini de öğrenme yolculuğunda aslında yavaş yavaş kendini bulma ve kendine güvenmeye başlayan Mia'yı bu kitapta biraz daha iyi anlıyoruz. Aslında üzerindeki sorumlulukların altında kıvranırken kendini kaybetmiş bir kadın gibi... Alec onu kendini bulmasında oldukça yardımcı oldu diyebilirim. Wes'i sevdiğim kadar Alec'i sevemedim. Wes şimdilik favorim tabi Mart kitabındaki ünlü restoranlar zinciri sahibi Antony Fasona nasıl çıkacak merakla bekliyoruz. Bu arada, Mia her iki kitapta da ayrıldığı adamlara mektup bırakıyor. Veda mektubu... son hatırladıkları anları güzel anlar olsun diye veda anını es geçip mektup bırakıyor. Ve ben de her kitabında aynı tutumu sergileyeceğini düşünerekten bu mektupların son paragraflarını sizlere paylaşacağım :) Ahh bir de... her adam da Mia'ya kendini hatırlatacak bir şey veriyor gizlice ve Mia bunları onların yanında ayrıldığında buluyor. Wes, evinin ve kalbinin anahtarını vermişti. Alec, beraber üzerinde çalıştıkları paha biçilemeyecek kadar pahalı olan resimleri verdi. Bakalım Antony ile neler yaşayacağız :) Merakla Mart bekleniyor benim için :) ben sevdim bu seriyi :) Değişik, ilgi çekici, alışıla gelmişin dışında ve fazlasıyla tutkulu...
http://illekitap.blogspot.com.tr/2017/01/audrey-carlan-takvim-kz-ocak-calender.html Adından söz ettiren, çıktığında gerek 2017 takvimiyle gerekse sevimli ilgi çekici ve okurunu tatmin edecek bir hikayeye ev sahipliği yaptığını hissettiren Takvim Kızı - Ocak okundu bitii... hatta tadı damakta kalarak bitti. Hemen ardından ikinci kitap Şubat'a başlandı diyebilirim. Audrey Carlan, on iki kitaptan oluşan "Takvim Kızı" serisinin ilk kitabı Ocak ile Türk okurlarıyla buluştu. Hatta öyle ki Arkadya Bitter, her ay bir kitabı çıkaracağını söylemesine rağmen seriye yeni başlandığı ve adından söz ettirdiği için ilk iki kitabı aynı anda çıkardı. Eğlenceli, akıcı, zaman zaman romantik ve tutkulu bir kitap olan Takvim Kızı - Ocak, Mia Saunders babasının borcunu ödemek için teyzesinin yönetimini yaptığı eskortluk şirketinde çalışmaya başlar. Her ay bir adama eşlik edecek olan Mia'nın ilk müşterisi Weston, bir senaryo yazarı aynı zamanda yönetmenlik koltuğuna oturmaya hazırlanan bir adamdır. Weston, kendisine arkadaşlık edip, etkinliklerde kendisine eşlik etmesi için kiraladığı Mia ile aralarındaki çekime karşılık tutkulu bir birlikteliğie başlarlar. Beraber geçirecekleri 24 günü doyasıya geçirmelerinin sonrasında onları ayrılık bekliyordur. Çünkü Mia'nın şubat ayı için başka bir randevusu vardır. Eğlenceli, romantik ve güzel bir arkadaşlığı anlatan kitap, Weston ile Mia arasındaki tutkunun biraz daha sürse aşka doğru yelken açacağının sinyallerini vermeye başlamıştı. Ancak tam da ayrılık zamanı geldiğinde... Açıkçası o kadar kısa bir kitaptı ki bir şeyler söylesem kitap içeriğine gireceğim ve hevesinizi kaçıracağım korkusu var içimde. Ama şunu söylemeliyim ki, Weston'a ben de aşık olabilirdim ki Mia'yı aşık olursa suçlayamam. Çok tatlıydılar. Hani 12. Kitabın sonunda Mia ve Wes ne olacak merak ediyorum. Keşke yazar bu ikisini sevgili yapıp başka bir takvim kızını Şubat kitabı yapsaydı. Wes ve Mia müthiş bir çift olmuşlardı sonrasında Mia'yı başka bir adamla aynı samimiyetle düşünmek... bilemiyorum... Biraz da bu yüzden meraklardayım. Umarım Wes'e sadık kalır ki adamın Mia için yaptığı o jest son noktayı koyup kelimeleri kifayetsiz kılmışken... Bir de Mia'nın motorlu bir genç kadın olması ise... hayranlığımı kazandı. :) Her neyse yorumumu bitiriyorum. Severek okurum, hatta öyle ki oturdum elime aldım ve bitti kalktım oldu. Kısacık tadı damakta kalan soğuk karlı kış gününde içinizi ısıtacak bir kitaptı. Aslında dizi ya da film olabilirdi ve keyifle de izlenirdi :) Her neyse... Ben beğendim, erotik sahneleri vardı bu yüzden +18 ibaresi ile okunmalı ;) rahatsız olmayanlara da tavsiye ederim :) Ahh bu arada... Arkadya Bitter'in kapakları orijinal kapaklardan daha çok hoşuma gitti. Bayıldım!! :) Bu arada bu seri kitaplarının son alıntısını Mia'nın mektuplarında yazdığı son paragrafı yazmayı planlıyorum. En azından iki kitabında da her iki adama da mektup bırakarak gidiyor ve o mektuplarda yazan son paragraf aslında o adamlarla olan duygularını anımsatıyor. Bu yüzden o paragrafı yazmak istedim yorumunun sonunda =)
http://illekitap.blogspot.com.tr/2017/01/juan-pablo-escobar-pablo-escobar-benim.html Pablo Escobar'ın oğlu tarafından yazılan kitap aslında beklediğimden farklı çıktı. Neden derseniz eğer, oğlu tarafından yazıldığı düşünülürse ben bir yerde yaptığı illegal işlerin ardında kendini haklı çıkarabilecek sebepler olduğunu falanı filanı ve biraz da dram ve trajedi katarak anlatılacağını düşünmüştüm. Ama yanıldım. Beklediğim gibi değildi. Her şey olduğu gibiydi. Kesinlikle bir haklı çıkarma modu yoktu, Pablo Escobar'ın küçük hırsızlıklarla başlayıp büyük oynamasına kadar olan her şeyi olduğu gibi anlatılmış hissi uyandırıyordu. Ahh, bir de hani bakın o bir suçlu ama iyi bir suçlu halka yardım ediyordu imajı da verilmemişti. Ahh, evet halka yardım etmiş. Bunu anlatılan olaylar döngüsünde direk ifade etmese de olay içerisinde fark etmek mümkün. Karısını aldatmasını, karısının ona karşı tavrını... aşırı lüks yaşamlarına ve sonrasında nasıl sefalet düştüklerine... dostlarından akrabalarından sırtından bıçaklanmalarına kadar her şeyi anlatılmıştı olduğu gibi bu yönden güzeldi. Pablo Escobar'ın her şeye rağmen ailesine karşı olan sevgisi ise... bütün o pis işlerin arasında en gerçek olan şeydi bence. Kitap sadece Pablo Escobar'ın hayatına da değinmiyor, onun ölümü sonrasında ailesinin yaşadıklarını da anlatıyor. Neler yaşadıkları, nasıl zor durumda kaldıkları, nasıl tehdit edildikleri ve dahasında düşmanların istedikleri intikamı anlatıyor. Ancak çok fazla tarihi detay ve bir hayat hikayesi olduğundan akıcı ilerlemediği için zaman zaman okurken sıkıldığımı itiraf etmeliyim. Tüm o hukuki - emniyet birimleri ya da gizli ajan birimleri isimleri falan bir yer de hepsinin birbirine girdiğini ifade etmeliyim. Bir yerden de zaten atladığım sayfalar da vardı. Ama şunu söyleyebilirim ki bazı insanlar suçlu olmak için doğarmış... Okurken Pablo Escobar'ın da suçlu olmak için doğmuş gibi bir hissiyata kapıldım. Çünkü yaptıkları küçük hırsızlıklardan tutunda büyük uyuşturucu ticaretine kadar aklının çalışma tarzı pek de normal bir insanınki gibi değilmiş. Neyse, bu tür kitapları sevenler için güzel bir kitap olabilir ama benim tarzım değildi. Zaman zaman sıkıldığımı ara vererek okuduğumu ve bazen sayfa atladığımı itiraf edebilirim. Buna rağmen bir hayat hikayesi olduğu da düşünülürse benim için orta şekerde bir kitaptı. Bu tür sevenlere tavsiye ederim ama benim okuduğum türde okuyanların pek seveceği bir kitap değilde diyebilirim.
http://illekitap.blogspot.com.tr/2017/01/fatih-murat-arsal-iki-mukemmel-hata.html Fatih Hoca'nın her kitabını okumuş olduğum göz önünde bulundurulursa ne kadar kalemini kurgu yeteneğini ve kitaplarını ne kadar sevdiğimi anlamışsınızdır diye düşünerek o kısma hiç değinmeden kitaba dair yorumuma geçiyorum. İtiraf etmek gerekirse bir destan yazmayı planlıyorum sonuna kadar okuyacak sabrınız varsa şimdiden teşekkürler :D Öncelikle kitap, İki Renk Aşk hikayesinde tanıdığımız Aysun'un ablası Ayçe ile Vural'ın arkadaşı Binbaşı Ayhan'ın aşkını anlatıyor. Böyle bakıldığında baya basite indirgemiş olabilirim ama bu kadar basit değil hikayeleri çünkü Ayça'nın yaşadığı zorluklardan ve hayal kırıklıklarından sonra bağlanma ve aşık olma korkusu ile Ayhan'ın tehlikeli işi ve tehlikeli derecede aşık olunası karakteri ile oldukça zorlu bir aşk hikayesine ev sahipliği ediyor kitap. Ki kitabın sonuna doğru olan özellikle son 100 - 150 sayfa cidden bu zorluğu gözler önüne serip sizlerin yüreğini öyle burkuyor ki... aşk size çok yakıştı be dedirtiyor... İki Renk Aşk'ın sonunda Gürkan ile olanlar çok fazla detaya girilmemişti bu kitabın başlarında bunları okumak, Vural'ın hastanede yattığı zamanları daha detaylı okumak gerçekten okurun kalbini sanki biri avucunun içine almış da sıkıyormuş gibi hissettirdi. O sayfaları okumak ayrı bir hüzünlüydü. Vural'ı ve Aysun'u tekrardan görmek çok güzeldi. İki Renk Aşk'ı ilk okuyuşumda pek sevememiş ama sonraki üç okuyuşumda oldukça beğenmiş olduğum göz önüne alınırsa onları böyle mutlu ve sevgi dolu görmek süperdi. Vural'ın sahiplenici bir içgüdü ile Ayça ile dostluğunu ve kardeşliğini okumak ise okurun yüzünde gülümseme oluşturuyordu. Ayhan ile Ayça'nın aralarındaki birçok dialogda çok eğlendiğimi söylemeliyim. Özellikle "gay" muhabbetinde. Kahkaha attığım anlar bile oldu. Okuyan bu detayı ve sohbeti bilir ama okumayan da bence okuyup öğrenmeli. Fatih Hoca'nın ev sevdiğim özelliği her kitabında bütün karakterlerine bir yer açabiliyor oluşu... okuyan bilir hep asıl karakterlerimiz vardır ama bunun yanında diğer karakterlerimize bir boy gösterir. Bunda da Tahir, Tamer ve Doğan'ı gördük hatta bir ara Akın'ı gördük o yetmedi Kara'nın adını duyduk... o kadar yani... Tahir... Tamer... Doğan... Akın... muhteşem dörtlüm benim ya... :) Sizin kitaplarınızı okuma dürtüsünü hissettim içimde adınızı duyduğumda. :) Hele son sayfalarda Doğan ile Ayhan arasındaki muhabbetten sonra çektim raftan Seni Sevmek İstemedim kitabını açtık ara ara göz gezdirdim. O derece yani :) Ayça'nın güçlü ayakları üzerinde duran bir kadın olması hayranlığımı kazandı, bu tür kadınları kitaplarda okumak süper bir şey ve Fatih Hoca'nın kadın karakterleri erkeklerine kök söktürüyor ya idolüm oluyorlar :D Sezyum ile ilgili detaylar... sonrasındaki süreç... Afika'ya uzanan yolculuk... valla Fatih Hocam şuan sizi ayakta alkışladım. O detalar nasıl da ince işlenmiş ve şaşırtıcı detaylardı. Beklemiyordum yeminle böyle bir şey... Şu yukarıdaki alıntı ilk gözlerimi doldurup beni ağlatma noktasına getiren yerdi. Çünkü bu duyguyu yaşadım ve ne demek istediğini iliklerime kadar hissederek söyleyebilirim ki biliyorum... evet insanı cidden yıkıp geçen bir şey... Ayça'nın o süreci yaşaması çok kötüydü. Ağlamamak için kendimi zor tuttum ki ben dostum - kardeşim dediğim kişi kanser illetinden kaybetmiş biriyim. Gözlerinin önünde eriyip giderken hiçbir şey yapamamanın nasıl bir şey olduğunu bilirken bunları kitabınızda okumak... çok kolay olmadı ve sayfalara göz yaşından iz bırakmamak için ciddi çaba harcadım. O sayfalar... benim için duygularımın doruklarda yaşandığı sayfalar oldu. Bildiğim hisleri tekrardan okuyarak hissermek... çok fenaydı. Neyse... Kötü detaylardan daha doğrusu insanı ağlatacak kadar etkileyici detaylardan uzaklaşalım şimdilik. Ayhan'ın dönüşü... çok heyecan verici ve nefes kesiciydi. Nereden geldi aklınıza böyle bir şey yapmak bilmiyorum ama şaşırtıcıydı ki biz okurlar şaşırmayı severiz okurken. Bir kez daha kaleminize ve kurgunuza hayran bıraktınız beni! Ayça'nın sevgisi öyle gerçek, dolu dolu ve asildi ki... hayran kaldım Ayhan'ın dönüşündeki tavırlarına. Ayhan'ın duyguları da öyle bir güçlü ki... kalbinden dolup taşmış ki... aynı hisler ne olursa olsun yerinde duruyordu... Süperdi! Harikaydı! Yazdığınız en iyi kitaptı demek istiyorum ama diğer kitaplarınıza haksızlık da etmek istemiyorum ama bu kitap... bambaşka bir şey olmuştu! Kitabı aşırı derecede çok beğendim! Başka bir kelimeye de gerek yok bence. Fatih Hoca'nın zaten her kitabını tavsiye ederim. Okuyun ve okutun seveceksiniz, bayılacaksınız. Okurken serilere de dikkat edin ama :) Paylaşmak istediğim o kadar alıntı varken sadece birkaç tanesini paylaştım. Hepsini paylaşacaktım ama son anda vazgeçtim çünkü paylaşırsam kitabın ilgi çekici yanı nerede kalacaktı? Bu yüzden alın okuyun ve tadın diyorum. :)
http://illekitap.blogspot.com.tr/2017/01/j-s-cooper-rhett-rhett-1.html Uzun zamandır elimde olan ama bir çırpıda okunan bir kitap olan Rhett pazar günümün kitabı yaparak bitirdim :) J. S. Cooper'ın ülkemizde yayınlanan ilk kitabıydı aynı zamanda Rhett serisinin de ilk kitabıydı. Hazır ikincisi de çıkmışken bence okumanın tam zamanı :) Akıcı, eğlenceli ve biraz da erotik bir kitap bu yüzden erotik konuşmalardan ya da erotizm içerikleri okumaktan rahatsız olmayacaksanız tavsiye edebilirim. Aman aman büyük bir beklentiye girmeden okuyun çünkü aşırı derecede mükemmel bir kitap değil ama eğlenceli vakit geçirtecek, okumaktan zevk alacağınız bir kitap. Kısaca konusuna değinmek gerekirse; küçük yaşlardan beri arkadaş olan Rhett ile Clementine'in üniversite çağlarına geldiklerinde birbirlerine karşı hissettikleri çekimi ve inkarların arkasına saklanan aşkı anlatıyor. Kitaba dair çok detaylı bir yorum yapamıyorum çünkü o kadar kısa bir kitap ki bir oturuşta bitirebilirsiniz. Dolayısıyla çok anlatıp ne kitabın hevesini kaçırayım ne de kitap içeriğine gireyim diyorum ve susuyorum. Yalnız, kitaptaki imla hataları bazen rahatsız edici oldu. Evet, imla hataları vardı ve bazen akışı bozuyordu ve anlamak için bi iki sefer okumak zorunda kaldım. Bu durum çok kötü oldu benim açımdan ne yazık ki. Eğlenceli vakit geçirip, sıkmadan akıcı bir kitap okumak istiyorsanız okumalısınız :)
http://illekitap.blogspot.com.tr/2016/12/basak-cagla-togan-sen-bu-yurege-hapissin.html Evet, peş peşe Türk yazarları okuyorum. Bundan sonra araya yabancı ve bambaşka bir türde kitap sıkıştıracağım :) Neyse, yeni yazarlarımızdan Başak Çağla Toğan'ın ilk kitabı Sen Bu Yüreğe Hapissin okundu, bitti. Kitaba dair ne demeliyim bilemedim. Çünkü beğendim mi beğenmedim mi bilemiyorum. Başlama şekliyle devam etme şekli ve son bulmasına kadar geçen süre zarfında oldukça kararsız duygular içerisinde bıraktı beni yazar.Dolayısıyla ne demeliyim bilemiyorum kitaba dair. Kitabın konusuna değinmeyeceğim arka kapak yeterince fikir verebilir size diye düşünüyorum direk yoruma giriyorum bu yüzden. Öncelikle oldukça rahatsız olduğum bir şey vardı. Bu ne olursa olsun bir kitap, bunu oldukça geniş bir yaş aralığındaki okur kitlesi okuduğu düşünülürse bu kadar küfürlü konuşulması beni bile rahatsız etti ki ben genelde çok fazla rahatsız olmam kitaplarda küfürlerden. Devamlı ağızlarında küfürlü şeyler duymak açıkçası hoş olmadı. Ki hiç huyum olmasa da kitapta okurken resmen kendi kendime sansürleyip o kısımları okumamayı tercih ettim. Erkekler arasındaki arkadaşlığı sevdim, Çağla'yı hadi aralarına aldılar bu kadar kolay ama kızlar bu kadar kolay kaynaşması hemen can ciğer dost moduna geçmeleri ve Çağla'nın bu kadar emin onlara bu kadar yol göstermesi de biraz abartı falan geldi. Yani ne bileyim daha ince işlenen bir şekilde kurguya alınabilinirdi bu dostluk. Kitapta keşke duygulara biraz daha ön plana çıkarılsaydı, daha emin bir şekilde duygulardan bahsedilseydi, okura bu duygu yoğunluğu hissettirilseydi. Bu yüzden biraz eksik kalmış gibi geldi. Kadir ve Çağla resmen ilk görüşte aşkı yaşadılar ama bu aşkın derinliğini sadece aralarda kendini gösterim geri kaçması pek olmamıştı. Keşke bu duyguyu iliklerimize kadar hissettirseydi. Ara ara eğlenceli olsa da bazen sohbetlerin gidişatından sıkıldığımı söylemeliyim. Biraz vıcık aşk moduna geçiş vardı. Resmen hadi sevişelim modunda olmaları aralarındaki aşk değil de daha çok cinsel çekim gibi geldi. Neyse... kitabı sevip sevmediğime karar veremiyorum bu yüzden tercih sizin diyorum. Çok büyük beklentilere girerek okumayın ama ben küfürlü anlatımdan her an tehdit etme modunda kabadayı ayağına yatak erkek karakterleri severim diyorsanız da okuyabilirsiniz. Kitaba dair tercihi tamamen size bırakıyorum.
http://illekitap.blogspot.com.tr/2016/12/berna-aslhan-kum-taneleri-askn-sen-hali.html Berna Aslıhan'da bu konuda gelecek gördüğüm yazarlardan. Açıkçası biraz daha yol alması gerektiğini düşünüyorum ama yine de okuru sıkmayan ve akıcı bir kalemi olduğunu da inkar edemem. Kurgunun gidişatını, olayları ele alışı, kitabında aşkın yanında heyecana ve aile ilişkisine değinen arkadaşlığı ön plana çıkaran hikaye akışını sevdiğimi de söylemeliyim. Bu tür detayları okumak kadar güzel bir şey olamaz çünkü gerçek hayatın bir parçası bu olgular. Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse, Azra ailesini kaybettikten sonra ağabey gibi gördüğü Buğra ve onun arkadaşları ile hayatına devam etmeye çalışıyordu ancak babasından intikam almak isteyenler Azra'nın peşine düştüğünde aslında hayatının hiç de o kadar masum ve normal görünmediğini fark ediyor. Gizlenen sırlar aralanan kapıdan kendini gösterirken, Azra hayatta kalma çabası içerisine girecektir. Tabi onu hayatta tutmak isteyen kişilerle beraber. Arat, Azra'nın çocukluk aşkı ve ağabeyi Buğra'nın en yakın arkadaşlarından biri ve Arat, Azra'yı bu sırlardan ve peşindeki ölümden kurtarmak için onunla evlenmek zorunda kalır. Tabi bu evliliğin de bir çözüm olmadığı ortaya çıktığında bir kovalamacanın içerisinde kalan Arat ile Azra bir yanda birbirlerini korumak bir yanda da sonları kavuran aşla başa çıkmak zorundalar. Sırlar tamamen ortaya döküldüğünde masum bildiklerin de suçlu olunca... işte o zaman tamamen bir çıkmazda kalıyor Azra... Kısacası Azra'nın hayatını tehdit edenler, onu bu tehditten kurtarmaya çalışanlar ve bütün bunların arasında közlendiğine inandığı aşkın tekrardan alevlenmesini okuyoruz. Genel olarak bakıldığında oldukça başarılı bir kitaptı. Beğendim de kurgusunu ve olay döngüsünü ama beğenmediğim kısımları da vardı ne yalan söyleyeyim. Öncelikle Azra'nın gerekirse kendimi feda ederim veya her sıkıştığında Ahmet Aslan'a giderim tavırlarını beğenmedim. Hadi birdi ikidir tamamda bunu bence abarttı ve bu biraz sıktı okurken. Yani biraz tehdit vari olmaya başlamış gibi geldi. Bilemiyorum bu kısımlarda bu kadar kendini feda etme ya da ne bileyim öldürtme meraklısı olmasa sevebilirdim Azra'yı. Evet, sanırım Azra'yı pek sevmedim. Neyse.. Unutmadan araya sıkıştırmak istiyorum. Kitapta arada kurgunun gidişatına ya da olayların örgüsüne göre arada geçmişe dönük hatırlatmalar vardı... Arat'ın ve Azra'nın ve Buğra'nın küçüklüğüne dokunuşlar... o kısımlar beni benden aldı resmen. Çoook beğendim o kısımları ve bence oldukça ince düşünülmüş detaylardı. Kurguyu ve hikayenin anlatım şeklinde beğendim. Yazarın bir sonraki kitabının daha iyi olacağını düşünüyorum. Ayrıca bir sonraki kitap Barış ve Umut'un hikayesi olur diye umuyorum ki onları okumak isterim. Keşke Buğra ve Esra'yı daha fazla okusaydık. Ahh bir şey daha Azra'nın geçici hafıza kaybı vukuatı bana biraz Türk filmi tarzı geldi, okurken eğlendim ama olmasa mıydı acaba diye de düşünmedim değil. Çok mu eleştirdim? Aslında kitabı beğenmediğimden değil, sadece hoşlanmadığım detaylardan bahsetmek istedim. Ki bu kısımları atarsak kitabı beğendim de :) Beğenmediğim kısımlardan bahsedince böyle sanki beğenmemişim gibi göründü :) Aslında beğendim kitabı yalnızca bahsettim şeyler olmasa çok daha iyi olabilirdi gibi geldi. Neyse, dediğim beğendim. Vıcık vıcık bir aşkı anlatan kitaplardan pek hoşlanmam ama içerisinde ekşın oldu mu da bayılırım. Bunda da vardı ve beğendiğimi söylemeliyim. Ahh... en son sayfalar favorilerimdi. Onu inkar edemem oldukça heyecanlandım okurken bende. Okurken çok tavanda tutmayın beklentinizi 5 üzerinden 5 lik değildi kitap ama 3,5 verilebilinir :) bahsettiğim kısımlarda olmasa 4 bile verebilirdim. Neyse, tavsiye ederim. Eğlenerek okuyacağınız ve seveceğinizi düşündüğüm bir kitap. :)