http://illekitap.blogspot.com.tr/2016/06/selvi-atc-gitme-kayp-sehir-3.html Nam-ı Diyar Kimliksiz'in oğlu Tunç Mirza Yiğit! Kimisinin saydırdığı, kimisinin öldürmek istediği, kisinin okurken sinir olduğu ama bazılarının aşık olduğu Tunç Mirza Yiğit! Hayır yani yaratıcısı Selvi Atıcı bile teşekkür kısmında belirttiği üzere Mirza'yı zehirlemeyi düşündüğü düşünülürse... öyle biri işte :D Selvi Atıcı'nın kalemini sevdiğimi biliyorsunuzdur. Kimliksiz ile beğenimi almış, Sen ve Pinokyo'nun Rüyası ile favorilerimden birine girmişken bu kitapla gönlümü feth etti diyebilirim. Kurgu yeteneğine ve okurken duyguları hissettirebilecek derecede iyi yazmasını sevdim. Bir de içerisine serpiştirdiği o aile bağları süper! Seviyorum bu kadının kalemini :D Gitme kitabının konusuna azıcık değinmek gerekirse, Hayat görüp aşık olduğu Mirza'nın gittiği yerleri bilip hep oralara giderken bir gün hiç tahmin etmediği bir anda Mirza ile aynı arkadaş grubunun içerisinde kalınca bildiğiniz sudan çıkmış balık moduna giriş yapıyor. Tabi onun bu ilgisi üzerine Mirza'da ona yöneliyor derken bir şekilde o anın sonu yatakta bitiyor. Biraz Türk filmi vari gibi görünebilinir ama unutmayın bu kurguları o bölümden ayıran şey olay döngüsü ve yazarın kalemidir. Selvi Hanım da Türk filmi kıvamından çıkarıp güzel bir kurgu ile okurun önüne sunmuş bu kısmı. Neyse... zaten asıl konu o geceden sonra başlıyor! Olaylar büyüyor ne Hayat'ın ne de Mirza'nın istediği şekilde ilerliyor. Her ikisi de bir kafese tıkılmak zorunda kalıyorlar. Tabi Mirza bütün hıncını Hayat'tan çıkarırken, Hayat her şeye rağmen özgürlüğünü bekleyen bir kuş gibi Mirza'ya katlanmaya çalışıyor. Mirza, Hayat'a şiddet uygulamıyor! Sadece pisikolojik olarak onu yaralıyor. Kalbini kırıyor, ruhunu yaralıyor ve daha da önemlisi Mirza'nın varlığından haberinin bile olmadığı saf, masum ve güçlü bir aşkı... Hayat'ın aşkını ayaklarının altında ezip geçiyor... Bakıldığında kızılacak bir nokta bulunamasa da... Aslında Mirza o kadar ağır şeyler yapıyor ki... bir kadının ruhunu, kalbini, gururunu yaralıyor! Aslında yaralamak denemez daha çok paramparça ediyor! Hayat'ta bence olabilecek en güçlü şekilde karşılık veriyor. Susuyor! Çok fazla konuşmayayım yoksa cidden kitap içeriğine gireceğim. Ancak demek istediğim bir şey var... Evet, Mirza'ya kızdım... yaptıkları hoş değildi ne de olsa Hayat'ın da bu konuda bir suçu yoktu. Ancak... Mirza'ya da hak vermek gerek... adamın düşüncelerinin yönüne bakılırsa senaryo tam da onun düşündüğü gibi... hiç istemediği bir evliliğe hiç istemediği bir kişiyle zorlanıyor. Eee o da gücünün el verdiği nokta da bunun hıncını alıyor. Bu Mirza için de kolay değil... Tabi Hayat için de... ama bir kitapta daha gördük ki aşk... saf, masum, güçlü olunca önünde engel tanımıyor! Hayat çok güzel sevdi... ve Mirza'ya da aşk çok yakıştı. O aşka sahip çıkmak ve bunu gocunmadan yaşamak daha çok yakıştı Mirza'ya. Kendini Hayat'a affettirme çabası süperdi. Hatta bir şey söyleyeyim mi? Benim favori sahnem Hayat ve Mirza'nın banyo da yağmurda ıslandıktan sonraki her şeyi ortaya dökmeleri... Mirza'nın itirafları... ba-yıl-dım! :) Ayyy çok konuştum! Şöyle bir bakıldığında ve dışarıdan detaylı bir anlatımla dinlendiğinde klasik bir konu gibi görülebilinir ama dediğim gibi... bir kurguyu klasiklikten ve klişelikten çıkan yazarın kalemidir. Selvi Hanım'ın bu konuda bence eşsiz bir yeteneği var. İnanıyorum ki her kitabı bunun kadar iyi olacaktır. Ki her kitabında çıtayı yükselttiği de söylenebilinir. Ben yazarın kitaplarını seviyorum, size de tavsiye ederim. Güçlü bir kalem, başarılı bir yazar! Sıradaki kitabını bekliyorum. Ayrıca içimden bir ses Adem ve Şirin'in çocukları olan Ali'nin bir kitabı hak ettiği yönünde. Dilerim onu da okuyabiliriz. :) 5 üzerinden bin beş yüz be! :D
http://illekitap.blogspot.com.tr/2016/06/molly-okeefe-sen-bilmesen-de-crooked.html Uzun zamandır okunmayı bekleyen bir romans daha :) Açıkçası bunu Tüyap'tan almıştım ve kapak tasarımına bayılarak almıştım. Konusunu okumayıp kapağına bakarak aldığım bir kitap olmuştu ama beni hayal kırıklığına uğratması. Nasıl kapağını sevdiysem kitabın kendisini de sevdim. Molly O'Keefe daha önce okumadığın bir yazar olmasının yanında oldukça akıcı bir kurgu yeteneği olduğunu düşündüğüm bir yazar oldu. Kitabın arka kapağını okuduktan sonra klasik bir kurgu olacağını düşünmüştüm ama yazar beni şaşırttı. Biraz klasik konudan uzaklaşmış ve içerisine azıcık adrenalin katmış... aile ilişkisi katmış... arkadaşlık ilişkisi katmış... kariyer hevesi ve hırsı katmış... bu kısmını sevdiğimi söylemeliyim. Zaman zaman imla hataları veya da çevirirken sanırım yazılmayan kelimeler olduğunu gördüm. (kelimenin eksikliği cümlenin gidişatından belli oluyordu.) Keşke olmasaydı. Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse, Buz Hokeyi oyuncusu olan Luc kariyerinin zirvesinde olduğu bir dönemde aldığı mektupla babasının genç bir sarışınla nişanlandığını öğreniyor. Kardeşinin ısrarlarıyla olaya müdahale etme gereği duyarak baba evine geri dönüyor iki kardeş. Luc'un babasının nişanlısı olan Tara ise geçmişinden saklanmak ve kendi ayakta durup kendini güvende hissedebilmek için Lyle ile bu nişanlılık oyununu oynayıp ölüm döşeğinde bir adamın çocuklarını görme isteğini yerine getirmek için orada bulunuyor. Beklenmedik bir şekilde Luc'un babasının ölümü ve açıklanan vasiyet herkesi şaşırtmakla kalmıyor Luc'u ve kardeşini bir süreliğini çiftliğe bağlıyor! Luc ve Tara arasındaki çekim kendini gösterirken Luc'un kariyeri de sallantıya düşüyor. Aşk, aile ilişkisi, güven ev arkadaşlıkla harmanlanmış bu kitapta Luc ve Tara birbirlerine aşık olsalar da önlerindeki engelle baş edip edemeyeceklerinin hikayesi. Tara'nın geçmişi acıydı ama anlatılırken drama bağlamamıştı kitap ya da Luc ve Victoria'nın geçmişinde. Gereksiz yere trajedi yaratmak yerine karakterlerini güçlü gösterip o acıları geride bıraktıklarını ifade ettirmesinin yanında kitabında da geride bırakmıştı. Luc'un annesi Celeste'nin tavırlarından tutunda kardşei Victoria'ya kadar birbirlerine karşı sevgileri kızgınları çok güzel işlenmişti. Ayrıca Tara ile olan ilişki de çok iyiydi. Özellikle Celeste'nin Tara'nın işiyle ilgili tutumu beklenmedik ve şaşırtıcı bir şeydi. Tara'nın geçmişi kendini gösterdiğinde biraz hareket geldi kitaba itiraf etmek gerekirse ki ben hareketi her şekilde severim kitaplar ;) Luc'un aşkına sahip çıkıp da onu elinde tutma çabası ve Victoria'nın tek başına ayakta kalabilme çabasını okumak süperdi. Tara bambaşka bir olaydı zaten. Beklentimin üstüne çıktı kitap diyebilirim. Son sayfalar beni en çok tatmine den yerlerdi. Luc'un sözleri ve Tara'nın davranışları... çok sevdim :) Kitabı beğendim, kuru kuruya bir aşk hikayesi değil de birçok şeye değinmesi ve kurgulanma şekli hoşuma gitti.
http://illekitap.blogspot.com.tr/2016/06/selvi-atc-pinokyonun-ruyas-kayp-sehir-2.html Kimliksiz kitabından tanıdığımız Doktor Ömer'in dünyasına hoş geldiniz :D hem de ne dünya... adam resmen king yani o kadar :D Bir de... kitabın adı neden pinokyolu derseniz... bence o küçük bir sır ve kitabın içerisinde gizli ;) Çok sevilen, başarılı bir yazar olan Selvi Atıcı'nın Kayıp Şehir Serisi'nin ikinci kitabı Pinokyo'nun Rüyası ilk kitaptan tanıdığımız Doktor Ömer'in hayatını anlatıyor. Daha doğrusu aşkı bulma yolculuğunu... Akıcı, merak uyandıcı ve ekşınlı bir kalemi olan Selvi Atıcı bu kitabında da oldukça güzel bir kurguyu kaleme almış ve her şey o kadar dozunda o kadar iyi ki kitabı okumak ayrı bir zevk bitirdiğinizde elinize alıp tekrar ara sayfalara bakmak ayrı bir zevk... Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse, Gazel annesini hayatta tutmak amacıyla ile girdiği illegal işlerin sonucunda annesini kaybetmiş sadece bu kayıpla kalmamış o adamlarla başı derde girmişti. Şimdi önünde iki seçenek vardı ya o adamların kendisini öldürmesine izin verecekti ya da hayatının sonuna kendi karar verip intihar edecekti. İkinci seçimi yapan Gazel, o an işten çıkıp evine gitmek için trafikten kaçarken ara sokağa giren Ömer'in arabasının üstüne düşmesi ya Gazel için ikinci bir şans olacaktı ya da Ömer için aşkın kapılarını açacaktı. Ömer doktor olmanın getirisi ile Gazel'i hayatta tutma çabasına girerken genç kızın kimsesiz ve gidecek yeri olmamasının bilinciyle ona yardım etmeye karar verir. Her iki gencin de hesaba katmadıkları şey ise, kaderlerinin birbirlerine bağlanmış olması ve kalplerinin çoktan birbirlerini seçmiş olmaları... Ömer'in hızlı bir çapkın olması kadınlarda gecelik zevkler araması Gazel'i oldukça yıprattığı bir gerçek hele ki -bunu söylemezsem içimde kalır- Deniz'in Ömer'in evinde kaldığı gece... işte ben okurken kalbim kırıldı Gazel yine oldukça güçlü karşıladı bütün yaşanılanı... Kitapta Deryal ve Adem'i görmek süperdi, keşke daha fazla görseydik dedim özellikle Adem ve Şirin'i :D onlar benim favori çiftim de ;) Kitaba dair o kadar söylemek istediğim şey var ki kitap içeriğine girmek istemiyorum ama diğer yandan da içim içime sığmıyor onları yazmak için. :) Ancak şunu söylemek istiyorum ki Can vukuatından sonraki sayfalar benim için kocaman bir sürprizdi... çünkü böyle bir kurgu devamı beklemiyordum. Şaşırdığımı ve aynı zaman da o satırlardaki aşkın anlatımı beni oldukça tatmin etti ve kısacası bayıldım! Kimliksiz ve Sen'den sonra favori yazarlarım arasında yer alan Selvi Atıcı bu kitabı ile de beklentilerimin üstünde bir dünya okuttu bana. Gitme kitabına başlayacağım ve o kitap için şuanda beklentilerim tavan olmuş durumda. Şu saatten sonra bence Selvi Atıcı'nın bir kitabını kötü yazma lüksü yok, okurları daha yüksek beklenti içerisine giriyor her bir kitabında. En azından ben o şekildeyim şuanda. Sadece bu kitabı değil, yazarın bütün kitaplarını şiddetle tavsiye ediyorum. Süper bir kurgu, süper bir yazım... Ahh, her kitapta ufak tefek imla hataları oluyor, bu kitapta da vardı keşke olmasaydı diyorum ama yine de bu güzelim kitabın nazar boncuğu onlar :) Şu aşağıdaki alıntı var ya... kitap çıktığından beri herkesin dilinde dolanan, alıntılarına yer edinen "çikolatan çekmecede" sözlerinin hikayesini okuduktan sonra şu aşağıda yazdığım üç kelimelik alıntı çok şey ifade etti. Gazel yeni hayatına başlamak için Derin'in evine yerleşmişken Ömer gelip de Gazel'le konuştuğunda ne olacağının merakı ile satırları okurken şu üç kelime de gülümsedim. İşte aşk... bu! dedirtiyordu bu üç kelimenin anlamı.
http://illekitap.blogspot.com.tr/2016/06/jennifer-probst-sonsuza-kadar.html Jennifer Probst kalemini sevdiğim yazarlardan biri. Ülkemizde yayınlanan bütün kitaplarını okumuş sadece Sonuna Kadar kitabı kalmıştı ve haftasonumu bu kitabı okuyarak güzelleştireyim diye düşünerek başladım kitaba :D Vee yazar yine beklentilerimi karşıladı, beni yanılmadı! Gereksiz entrikalardan, kıskançlık krizlerinden uzak, gereksiz küslükler ve ayrılıklarla kitabı veya kurguyu uzatma amacı güdülmeden, eğlenceli, arkadaşlık ve aile ilişkilerine değinilerek kurgulanmış güzel, kalbi sıcacık yapacak bir aşk hikayesi daha Jennifer Probst'tan. azarın kitaplarında özellikle çok sevdiğim bir şey var o da hep aile ilişkilerine değiniyor olması. Aile bağlarına o kadar önem veriyor ki yazar kaleminde, kurgularında bunu karakterlerin aileleriyle olan ilişkilerine yansıtarak belli ediyor. Bu kitapta da Gavin'in ailesiyle olan ilişkisine değinerek aile bağlarını ön plana çıkarmış. Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse, Gavin başarılı bir iş adamı olarak çalıştığı şirketten izin alarak iflasın eşiğine gelmiş olan aile restoranını kurtarmayı amaçlayarak evine geri dönmüştür. Restoranı ayakta tutma çabası ile uğraşırken bir gün restorana gelen üç yıl önce kariyerinin peşinde koşarak terk ettiği kız arkadaşı Miranda'yı görür. Aralarındaki çekim ve duygular hala olduğu yerde dururken tekrardan bir araya gelebilecekler mi merak konusu... tabi bunun içerisine bir debir gazetede yemek eleştirenliği yapan Miranda, Gavin'in restoranını yerin dibine sokarsa... işler daha da karışır. Ki bu kadın asla aynı restoran hakkında ikinci bir eleştiri yazmamışsa işler daha da karışır... Restoranı kurtarma çabasında olan Gavin, üç yıl önce terk ettiği ve sevdiği kadının kalbini kazanabilecek mi? Peki Miranda tekrardan Gavin'e güvenecek mi? Diğer kitaplarındaki mizahi anlatım yerine bu kitapta yazar biraz kalp kırıklığı, aşka güvensizliğini işlemiş kalemine ve açıkçası çok da güzel yapmış. Yazarın kalemini seviyorum, olayları kurgulayışını da seviyorum. Sırf kitap uzun olsun diye gereksiz şeylere girmemesini de seviyorum. Dolayısıyla bu yazarı tavsiye ederim ki bu kitabı da tavsiye ederim :)
http://illekitap.blogspot.com.tr/2016/06/paula-weston-islt-rephaim-3.html Şiddetle tavsiye ettiğim bir seri olmasının yanında şiddetle de bütün kitaplar çıkmadan okumanızı tavsiye etmediğim bir seri. Çünkü öyle yerde kitaplar bitiyor ki bir sonrakini beklerken yerinizde duramıyorsunuz. Dolayısıyla şimdiden kitapları alın ama 4. kitap çıkmadan başlamayın ;) Paula Weston'ın The Rephaim serisinin 3. kitabı Işıltı ile Gabe, Jude ve Rafa'nın macerası devam ediyor. 2. kitabın kaldığı yerden devam eden Işıltı'da yine merak uyandırıcı konuşmalar, şaşırtıcı gerçekler, kafa karıştırıcı sırlar her şey yavaş yavaş ortaya dökülüyor. Rafa ve Taya iblislerin elinde tutsak, Gabe, Jude ve dışlanmışlar tapınaktalar... İblisler Rafa ve Taya'ya ne yaptıkları mechul... türlü türlü işkenceler... eee Gabe yerinde durabilir mi? Rafa'yı aklından çıkaramayan Gabe aynı zamanda tapınaktakilerle de uğraşmak zorunda... Daniel ile... Nathaniel ile... daha da önemlisi kafasındaki karışıklıklarla... Yine soluksuz okunacak bir kitap olmuş itiraf etmeliyim ki. Zaten bu seride sevdiğim şeydi, çabucak okunup bitmesi sonunda nasıl bittiğinin anlaşılmaması... Yazarın bu konuda kurgu yeteneği yormuyor okuru ve çeviri de güzel olunca çabuk okunuyor. Rafa ile Gabe arasındaki gelişmeler hoşuma gitti. Sonunda ikisi de duygularını göz önünde bulundurdular dedim ama Daisy de bir şeyler vardı bence... Nedense onunda Jude'dan hoşlandığına dair bir izlenime kapıldım ama bakalım göreceğiz ;) Kitabı beğendim, bir çok şey bence ortaya çıktı ama bunun yanında hala gizemini koruyan şeyler de var...Mesele Jude ve Gabe'in zihinlerini kim değiştirdi, neden değiştirdi gibi... Kitap yine çok kötü bitti. Kötü bitti dediğime bakmayın, devamını heyecanla beklenecek şekilde kötü bitti. 4. kitabı çok büyük bir hevesle bekliyoruz sevigli Yabancı, ne olur bekletmeyin bu okurları :) Yorumuma başlarken de dediğim gibi, kitabı daha doğrusu bu seriyi seviyorum. Çok nadir okurum fantastik bilirsiniz ve bence fantastikler yormayacak okuru, bıktırmayacak, tadında bırakmasını bilecek ve okuru heyecanlandıracak. Bu seri öyle... yormuyor, merak uyandırıyor ve bence okura istediğini de veriyor. O yüzden tavsiye ettiğim bir seri ama dediğim gibi, 4. kitap çıksın hepsini peş peşe okuyun!
http://illekitap.blogspot.com.tr/2016/06/wendy-higgins-tatl-cazibe-sweet-trilogy.html Veeee işte Kaidan Rowe yine sahnede... Bu sefer mikrofon elinde ve onun duygularını, olaylara onun bakış açısını dinliyoruz, okuyoruz, yaşıyoruz... Wendy Higgins, sanki kendisi de seriyi bitirmemiş ve Kaidan Rowe'dan ayrılamamış da bu kitabı yazmış gibi geldi bana ama itiraf edeyim hiç şikayetçi değilim :) Çünkü Anna tarafından okunan olaylarda biliyorsunuz ki Kaidan'ın duygularını o anlatmadığı sürece veya izin vermediği sürece göremiyor ve bilemiyorduk. Ama şimdi her ikilemini, her duygusunu, içerisindeki karmaşayı, savaşı ve daha da önemlisi aşkı gördük. Bu yüzden yazara teşekkürler şimdi Kaidan'ın da Anna'yı ne kadar çok sevdiğini öğrenmiş olduk =) Kitabın konusunu anlatmayacağım zaten serinin son kitabı olması dolayısıyla ilk üç kitabı okuduktan sonra istemsizce eliniz bu kitaba gidecek ve okuyacaksınız. Kitap, serinin ilk üç kitabının özeti olmanın yanında oradaki en önemli duyguları ve olayları daha da önemlisi Kaidan'ın hayatındaki değişiklikleri okuyoruz. Açıkçası tekrar eden satırlar ve sayfalar göreceğimi düşünmüştüm ama yanılmışım. Bildiğiniz yazar olayları özet geçmiş, önemsiz detaylara girmemiş ana konulara bağlı kalmış ve asıl önemli olan Kaidan'ın düşüncelerini duygularını ön planda tutmuş. Eee bu da kitabı oldukça iyi yapmıştı. Kitap bir bakıma üçe bölünmüş gibiydi. Bölümlerde hangi kitaba giriş yapıldığı söylenmişti ve bu da bizi hangi olayların beklediğini bilerek okuduk. Sonunun ne olacağını biliyorduk belki ama Kaiden'ın hislerini öğrenmek de ayrı bir tattı. Çok detaylı bir yorum yapmayacağım. Sonuçta bilinen bir olay döngüsü var ve sonuç da belli Ancak şu yönden serinin takipçilerine okumasını öneririm. Kaidan'ın hep gizemli kalan bir çok yanını öğrenmek, onun nasıl bir savaş içerisine girdiğini bilmek, en büyük zaafı olan şehvete karşı koymaya çalışmasını, Anna'ya duyduğu sınırsız aşkı okumak oldukça güzeldi. Çoğu kısımda Kaidan'ın belki geride durduğunu düşündük ya da Kaidan bunu neden yapmadın dedik ilk üç kitabı okurken ama bu kitapta her şey su yüzüne çıktı. Hatta Anna için her şeyi göze alabilecek olması da... paha biçilemezdi. Şuan seriyi gerçekten bitirmişiz gibi hissediyorum. Bu inanılmaz bir şeydi. Çok zevk alarak okuduğum bir seriydi. Sevdim ve sizlere de tavsiye ederim arkadaşlar :)
http://illekitap.blogspot.com.tr/2016/05/aleatha-romig-tutku-oyunlar-yuzlesme.html Anthony Rawling'i özleyeceğim aklıma gelmezdi ama özlemişim. Adama kelimenin tam anlamıyla intikam için yaratılmış! O hükmetsin, emir versin ya da bir köşe de dursun bakışlarından anlaşılır zaten ne istediği. Bu seri kelimenin tam anlamıyla satranç oyunu gibi... sürprizlerle dolu ve yapılan her hamle de kaybetme riski olan bir oyun... hatalı bir adım sonun olabilir ya da düşünmeden hesaplamadan atılan bir adım! Tutku oyunları kitabıyla oldukça şaşırtıcı bir kurgu bize sunan Aletha Roming serinin ikinci kitabıyla kurguyu zorlamış ve ortaya tam bir güç gösteri sunmuş. İlk kitaptan daha mı güzeldi bilemiyorum ama ikisini peş peşe okuma durumunda şu değişmez bir gerçek ki nefessiz kalacaksınız! Kitap ilk kitap Tutku Oyunları'nın devamı, o yarım kalmıştı ve bu kitap da kaldığı yerden devam ediyor o yüzden onu boş verip bunu okuyalım gibi bir şey söz konusu olamaz öncelikle uyarayım. Kitap, hapishaneye düşen Claire'in valinin emri ile bütün suç duyularının düşülmesiyle serbest kalmasıyla başlıyor. Tabi bunu duyan Tony durumdan hiç hoşnut değil. Claire'in peşine düşen Tony onun kendisine ihtiyacı olmadan kendi ayakları üzerinde duruyor olmasını ve daha da önemlisi kendisine meydan okuyan tavırları ile iyice alevlenirken Claire artık eski gücünü ve kendine güvenini kazanmış bir şekilde bu oyunca Tony'i yenmeye kararlı. Tony, Claire'ın her adımını takip ettirirken Claire'de Tony'e şaşırtıcı sürprizlerle karşılık veriyor. Nefretin altında gizli kalmış bastırılmış aşk kendini arada başını uzatarak gösterme moduna geçse de o nefret o kadar kuvvetle kendini gösteriyor ki Tony ve Claire nefretin tutkulu ateşinde kavrulup birbirlerine cephe alıyorlar. İlk kitaba nazaran daha güçlü bir Claire okumak paha biçilemezdi daha da güzeli Tony'i zaman zaman Claire karşısında zayıf görmek... kelimelerle ifade edilemez. Bazen öyle bir an geliyor ki birbirlerine aşık bunlar diyorsun ama bazen öyle ipler kopma noktasına geliyor ki aha birbirlerini öldürecekler demene ramak kalıyor. Evet! Nefret tutkulu bir duygu ve bir insan tutku duymadığı birinden nefret edemez! Tony ve Claire birbirlerinden her ne kadar nefret etmeseler de sanki öylemiş gibi bir izlenim kazandırıyorlar. Yine aralarda Tony'nin geçmişine giden dokunuşlar vardı ve açıkçası o geçmişin bağlanacağı noktayı deli gibi merak ediyorum. Aslında bir şeyi daha çok merak ediyorum! Yardım gecesinde Claire başka bir adamın kolunda görecek olan Tony'nin tavrını! Arkadya Bitter, 3. kitabı alabilir miyim lütfen? Diye çığlık atasım var! Yazar ilk kitaptaki taktiği kullanıp yine nefes kesen bir yer de bitirmiş kitabı. Bu çiftin sonunu deli gibi merak ediyorum. Ahh bir de kitabın her bölümün başındaki alıntılar... o sözler... süperdi. Bölümlerle ve daha da önemlisi kitapla o kadar alakalı ve söylenen sözlerle, davranışlarla o kadar uyumluydu ki hayran oldum yazara bu inceliği yaptığı için.