http://illekitap.blogspot.com.tr/2016/05/burcu-buyukyldz-ask-her-seyi-affeder-mi.html Sevdiğim Türk yazarlarından biri olan Burcu Büyükyıldız'ın son kitabını üzerinden asırlar geçmiş olsa da okudum ama bunun sebebi henüz Demir defterini kapatmak istemememdi. Eeee okunmadı mı biliyorsun ki gelecekte bir adet Demir Aras var :D Ve Demir Aras... şu kitaplarda anladığım bir şey var, o da Demir adında birine aşık olan kızlar fazlasıyla aşk dolu bir hayat yaşıyorlar. Adamlar resmen aşkla tapıyorlar kadınlarına. :) Çilek Mevsimi kitabı ile tanıyıp sevdiğimiz daha sonradan Bir Günah Gibi kitabı ile favorilerimizin arasına giren Burcu Büyükyıldız, çıkan son kitabıyla oldukça harika bir iş çıkararak bir sonraki kitabını gözümüz kapalı almamıza neden oldu. Akıcı, merak uyandırıcı ve kalınlığı göz korkutsa da okunduğunda su gibi akan bir kalemi var. Kurgularına macera dokunuşları yapan heyecan katan yazar, aşkı da oldukça güzel işliyor. Kitabın konusuna değinmeyeceğim gerek arka kapak yazısından gerekse bahsedilmesinden gerekse wattpadde yayınlanan bölümlerinden nasıl bir kitap olduğunu biliyorsunuzdur diye düşünüyorum o yüzden direk yorumuma giriyorum. İtiraf etmek gerekirse ilk bölümü okuduktan ve üstünde yazan tarihi fark ettikten sonra Demir kaç yaşında yav diye düşünmüştüm ancak ilerleyen sayfalarda bunu öğrenmiş ve "küçüğüm" kelimesinin altındaki imayı anlamıştım. Neden bu kelime Burcu'ya bu kadar yapıştı öğrendim. Kitapta tek rahatsız olduğum şey karakter geçişli anlatım vardı ve kimin tarafından anlatıldığını algılamak başlarda zor oldu diyebilirim. Bir den Burcu'ya ya da Demir'e geçmesi sıkıntı yarattı keşke başında bir uyarı olsaydı. Karakter geçişli anlatımlara alıştım sanırım artık fazla rahatsız etmiyor ama yine de pek sevmiyorum. Hele de uyarı olmaksızın geçişler rahatsız edici. Zaten tek eleştirebileceğim kısım da buydu onun haricinde kitabı çok beğendim. Hele de o kuzen kardeş ilişkisi süperdi. Benim kendi kuzenlerimle yaşadığımı Burcu'nun kendi kuzenleriyle yaşayabiliyor olması neler hissettiğini daha rahat algılamamı sağladı diyebilirim. Birkaç yerde imla hatası gördüm ama önemsemiyor bu kitabın da nazar boncuğu olsun onlar diyorum. Demir'in romantik tavırlarından öküzlüğüne kadar her halini sevsem de düğün gecesinde yaşananlar sonrasında Burcu'ya hak vermeden edemedim. Demir'den beklemezdim beni hayat kırıklığına uğrattı. Ancak bu hayal kırıklığı son okuduğum bölümle... içim cız etti ve Demir, adamım sen nasıl bir şeysin ya dememe neden oldu. Ve... ve... ve... önce Sarp'ı okuduğumuz için de Sarp'ta Demir'den bir şeylerde görünce babasının oğlu kelimesini kullanabileceğimi düşündüm :D Ben kitabı beğendim, zevkle okudum ve her sayfadan ayrı bir haz aldım. Diğer kitaplarını hevesle bekliyorum tatlım, ancak lütfen karakter geçişli yazacaksan en azından bir isim yazarak kim tarafından anlatıldığını yazmanı rica ediyorum. Normalde 5 üzerinden 5 verirdim bu kitaba ama karakter geçişindeki o belirsizlik cidden rahatsız etti alışana kadar o yüzden 4 vereceğim.
http://illekitap.blogspot.com.tr/2016/05/dilan-ak-kalbimdeki-imza.html Demir... aşk en çok sana yakıştı be! Hem de ne yakıştı... aşkı hep sen yaşa, hep sen hisset istedim. Aşk hep seninle olsun, senin olsun dedim... Demir... aşk seninle var oldu sanki sensiz olamayacakmış gibi hissettirdi. Dilan Ak, ülkemizdeki yeni genç yazarlardan biri.Zaman zaman yaşının gençliği kalemine yansısa da yaşına göre oldukça iyi bir kurgu yeteneği olduğunu düşündüğüm durmaz bu yolda ilerlemeye devam ederse kendini daha da geliştireceğine inandığım genç yazarlarımızdan biri olduğunu düşünüyorum. Kitaplarda geçişli anlatımları normalde sevmem ama artık yazarlarımız bu anlatımı çok kullandığı için alıştım bu yüzden bunun üzerinde durmuyorum. Ancak Demir'in tarafından anlatılan bölümlerdeki duygu yoğunluğunu ne yazık ki Fulya'dan anlatılan kısımlarda yeterince yakalayamamışsın. Demir'inkini iliklerimize kadar hissederken Fulya'da hep bir şeyler eksik hissettirdi. Yiğit ile Yasemin favori karakterlerimden oldular. Süperdi onlar hele ki Yiğit'in partide yaptığında birinin bana yapmasını istememe neden oldun. :) Londra'da geçen kısımlar vardı, orada yazdığın mekanlar gerçekten var mı bilmiyorum hayal ürünü yerler olabilir normaldir ama eğer gerçekten öyle mekanlar varda araştırarak yazdıysan da bir yazar olarak araştırmanı da takdir ederim. Ancak İngiltere'de yaşayıp da hep Türkler'le arkadaşlık olması da biraz garip geldi. Belki araya biraz yabancı arkadaş serpiştirmen daha iyi olabilirdi. Olmadı Aras'ın eski sevgilisi yeni sevgilisini yabancı yapabilirdin. Fulya'nın aşkına sahip çıkmaya çalışması ve Aras'la yaşadıkları her şeye rağmen çok ağırdı. Ben düşünüyorum da sanırım Aras'ı affetmezdim. Son yaptığına kadar affetmezdim. Gözüm kapalı inandığım bir şey var o da her şekilde güveneceğin arkadaşların senin göremediğin birçok şeyi görebileceği ve seni uyarabileceğidir. Yasemin'e de kızdım, Aras'ın nasıl bir adam olduğunu göremediği için Fulya'ya da kızdım Demir'in bütün uyarılarını kulak ardı ettiği için... hiç mi içinizde şüphe tohumu yeşermedi arkadaş! İnsan bir kıllanır bir gözünü açar yani... nasıl körü körüne inanmaktır... Fulya... sen ne Demir'i ne de Demir'in aşkını hak etmiyorsun! Demir... sana kız mı yok be adamım gittin böyle bir kadına kapıldın! Yazık sana da aşkına da... kıyamam ki sana da o kusursuz karşılıksız koşulsuz seven kalbine de... Fulya'nın Türkiye'ye döndüğü kısımlardan sonrasını yeminle sırıtarak okudum neredeyse. Sebebi Fulya'dan değil tabi ki... Demir'den. Adamım mutlu olacak daha ne olsun! :) Sanırım Demir'e aşık oldum :) Kitabı çok beğendim, içinde barındırdığı o koşulsuz karşılıksız aşkı çok çok beğendim. Her şeye rağmen sevginin gücünü ispatlayan ve sevdiği için her şeyi göze alan bir adamı okumak paha biçilemezdi. O kısmı daha çok beğendim. Ha evet, 5 üzerinden 5 lik değildi ama 4 lüktü ve inanıyorum ki Dilan devam edersen bu yolda kendini geliştirip daha iyi olacaksın. Yolun açık olsun güzelim, yeni kitaplarını okumak için sabırsızlanıyorum ve bekliyorum. Her hikayenin bir diğerinden daha iyi olacağına inanıyorum.
http://illekitap.blogspot.com.tr/2016/05/cora-carmack-aramzda-losing-it-3.html Veee serinin son kitabı... maceracı kızımız Kelsey... :) Kelsey'i ilk kitaptan beri sevmiştim tıpkı Cade gibi ve aslında Cade beklentim nasıl yüksekse bunda da öyleydi. Ki Cade beklentimi karşıladıktan sonra dedim herhalde Kelsey'nin kitabı beni benden alır ama o kadar beklentimi karşılayacak kadar iyi değildi bence. Demek ki neymiş beklentileri her zaman yüksek tutmamak gerekiyormuş... ya da bir kitap iyiyse diğeri de aynı derecede iyi olmayabiliyormuş. Bunu deneyimledim :) İlk iki kitabı okuduktan sonra sizde öğreneceksiniz ki Kelsey hep maceracı ruhu ile bir Avrupa turuna çıkmak istiyordu. Okulu bitince de bunu gerçekleştiriyor ve birçok yere gidip yeni arkadaşlar ediniyor. Ancak hesapta olmayan şeyler de olmuyor değil... Mesela gizemli biri dikkatinizi çekebilir, sizinle takılabilir, sizin kalbinizi çalabilir... kendi kalbini sizin ellerinize bırakabilir... :) Kelsey, barda denk geldiği Jackson Hunt ile yedi günlük bir yolculuğa çıkıyor. Bu sırada aralarındaki çekimi Jackson hep görmezden gelirken Kelsey bunun üstüne gidiyor. Aralarında yaşananlar ve gizli kalan sırlar ortaya çıktığında da bir volkan etkisi yaratıyor... Kitabı bu şekilde anlattığımda beğendiğimi hissettim ama detaylarda sıkıldığımı da dile getirmem gerek. Bu yedi günlük macera yolculuğunda gittikleri yerlere dair tasvirler açıkçası beni biraz sıktı, daha çok duygu daha çok diyalog istedim o satırları okurken. Onları saymazsam güzeldi. Jackson'ın sırlarını tahmin etmiş miydim evet aklımdan bir şeyler geçmişti ama bu kadar bağlantı düşünmemiştim. Ama adamımızın kendini Kelsey'e affettirmesi çok güzeldi. O son sayfalar çok iyiydi... Çok beğendim. Zaten son 100 sayfa kadarını daha büyük bir zevkle okudum diyebilirim. Zaman zaman sıkıcı olsa da eğlenceli sohbetlerin olduğu sonu ise çok güzel olan bir kitaptı. Biliyorsunuz her şekilde mutlu sona varız biz :) Büyük beklentilerle okumazsanız seveceğiniz bir seri olabilir, okurken iyi zaman geçirir eğlenebilirsiniz. Çoook büyük şeyler ummayın bulamazsınız ancak bu konuda uyarayım.
http://illekitap.blogspot.com.tr/2016/05/cora-carmack-aslnda-losing-it-2.html ~~~*~~~ "Sonuç ne olursa olsun, uğruna savaşmaya değer şeyler vardır. Sen de onlardan birisin." ~~~*~~~ Hazır seriye dalmışken ve seri bitmiş olup bütün kitapları elimdeyken okuyayım arayı soğutmadan dedim ve iyi yaptığımı düşünüyorum şuan ;) Bir seriyi daha aradan çıkarmış oldum bahaneyle :) Yazarın ilk kitabını okuduktan sonra kurgusunun nasıl ilerleyeceğini nasıl bir anlatımla karşılaşacağımı biliyordum onu bilerek okudum. İtiraf etmek gerekirse ilk kitaptan daha çok hoşuma gittiğini de söylemeliyim. İlk kitapta en iyi arkadaşı Bliss'e aşık olan Cade, üniversiteden mezun olduktan sonra yüksek lisansını yapıp bir yandan da Bliss'in sevgilisi ile olan ilişkisini izlemek zorunda kalıyor derken hayatına bir anda damlayan hatta damdan düşer gibi masasına oturan Max ile bambaşka bir boyuta geçiyor. Gerçekten aşkın ne demek olduğunu öğrenirken aslında görüşün veya tarzların insanı nasıl da farklı gösterdiğini Cade ile okuduk. Cade'in hikayesine karşı beklentim yüksekti ve beklentimi karşılayan bir kitap oldu. İlkinden daha çok sevdiğimi söyleyebilirim bu yüzden. Max'in renkli kişiliğini aynı zamanda ailesi için olmak zorunda olduğu kişi arasında kararsız kaldığı zamanlar... gerçekten iç burksa da kitabın sonunda yapılan açıklamalar sonucunda ailesinin davranışı beklediğim gibi oldu. Fazla uzatmayacağım ben bu seriyi keyifle okudum ama bu kitabı daha çok beğendim. :) Romantik komedi tadında film gibi akan bir kitaptı tavsiye ederim :)
http://illekitap.blogspot.com.tr/2016/04/julie-plec-orginals-dusus-orginals-2.html İki kitabı peş peşe okumanın hazzını yaşamış biri olarak ikinci kitap ilkinden daha iyiydi diyerek yorumuma başlıyorum. Aslında 3. kitapta çıksaymış iyi olurmuş, çünkü kısacık kitaplar peş peşe okunduğunda tam tadına vara vara okunmuş gibi oluyor. İlk kitapta tanıdığımız, aile ilişkilerini öğrendiğimizi, nasıl karakteristik özellikleri olduğunu idrak ettiğimiz Köken Vampiler'den Elijah, Klaus ve Rebekah bu kitapta da sınırları zorlayacak bir kurgu ile karşımızda... tam da vampir olmaya yakışacak bir şekilde :) bence ;) The Originals Yükseliş tam da ilk kitabın olması gerektiği gibiydi belki ama bu kitapla kıyaslandığında baya bir duygunmuş diyebilliyorum. Bu kitap ilk sayfadan son sayfaya kadar hareketli ve nefes tutularak okunacak bir kurguya sahip :) Kısaca konusundan bahsetmeyeceğim arka kapak bir fikir verebilir ama kitabın içerisi sizleriçin süprizlerle dolu. Klaus yine yaptı yapacağını ve aşkını ailesinden ön planda tuttu ama... işte o amalar... bazen kaybedilmiş kaybedilmiştir bazen aşkın ikinci şansı hak etmiyordur... Klaus bunu çok acı bir şekilde öğrendi... o sayfaları yüreğimi burktu... Rebekah... bu kitapta onu çok daha iyi anladım ve Klaus'tan kulübe kenarında sahilde yediği darbe... bence affedilemeyecek kadar büyük, bir daha güvenilmeyecek kadar yıkıcıydı ama yine de yüce gönüllü bir kadına yakışacak şekilde karşılık verdi. Aslında Rebekah'ın bazı sözlerinde düşünmeden edemedim. Sen Eric'i çok sevmişsin be kadın... onu karısı ile gittiği yerde mutlu olduğunu düşünerek avunacak kadar çok sevmişsin... Elijah... sonunda onunda kalbini çalacak bir kadın var... o afeti devranı yakıştırdım Elijah'a. :) zaten bir güçlü, dimdik duran, programlı olan ve ailesi için her şeyi göze alabilecek bir adama da daha azını düşünemezdim ;) Tabi sadece vampirlerle sınırlı değildi. Cadılar yaptılar yapacaklarını ortalığı birbirine kattılar... O savaş sahnesi... kalplerin sökülmesi, kanların içilmesi, ölülerin dirilmesi... gözümün önünde canlandırmakla kalmadım yaşadım gibi hissettim. Savaş sahnesi tam tatmin edecek kadar iyiydi. Neyse çok uzatmayayım. Ben bu kitabı ilkinden daha çok sevdim. Gerçekten Aile Güçtür derken bunu gösterdi. Biz Türkler aile bağlarına önem veririz bilirsiniz, bunun ne kadar güç getirdiğini okumak da ayrı bir güzeldi. Vampir severler... cadı severler... olmadı kurtadamları severler... okuyun :) Hele de Vampir Günlükleri serisini takip ediyorsanız kaçırmayın ;)
http://illekitap.blogspot.com.tr/2016/04/julie-plec-orginals-yukselis-orginals-1.html Dizisini her ne kadar izlememiş olsam da kitap serisini merak etmiştim beklemekten de hiç hoşlanmayan biri olarak 2. kitabı çıkmışken okuyayım dedim :) gerçi 3. kitap için bekleyeceğim ama olsun =) Julie Plec'in daha önce hiçbir kitabını okumamıştım dolayısıyla beklentimi çok yüksek tutmadan okudum ama yazarın kurgu yeteneğini ve olay döngüsünü kaleme alış biçimini sevdim. Hikayeyi de sevdim. Tıpkı Klaus'u sevdiğim gibi... İnsanların neden Klaus'u sevdiklerini de anladım... :) Kitap 3 Köken Vampirin - Klaus, Elihah ve Rebekah - yerleştikleri New Orleans'ta kendilerini yerleşik hayata geçirme çabasını anlatıyor... kısmen... tabi orada yaşamakta olan kurt adamlara ve cadılara önce kendilerini kabul ettirmeleri gerekiyor. Böyle anlatıldığında durgun bir hikaye gibi gelebilir ama kitap aslında üç vampirin hayatta kalma ve bir ev sahibi olabilme amaçlarını, kalplerini kasıp kavurmuş olan aşklarına sahip çıkabilmesini konu alıyor. Üç farklı karakterdeki kardeş ve üç farklı davranış... hani derler ya on parmağın onu aynı değildir, bu üçlünün de durumu öyle. Klaus, katıldıkları partide gördüğü cadıya kapılıyor tabi onu gerçek aşk olduğunun farkında olarak onu istiyor... tabi şartlar her zaman aşkın yanında olmuyor. Aşık olduğu kız Vivianne bir kurt adamla nişanlı... Rebekah... bambaşka bir karakter... bir ordu kurabilmek için Fransız ordusu karargahına gidiyor orada bir yüzbaşı ile tanışıyor... aşkı tadıyor ama ağabeyi Klaus gibi aşkın acısını da fazlasıyla tadıyor. Elijah, tam bir ağabey... kardeşleri ve kendisi için New Orleans'ta bir ev sahibi olabilmek için çırpınıyor... sırf bir yerde yerleşik yaşayabilmek ve ev diyebilecekleri bir çatıya sahip olabilmek... gel gör ki kurt adamlar buna tamamen karşı... Kısaca değil baya detaylı girdim kitabın içeriğine ama çok detay da vermedim. Bunlar sadece üstün körü anlatılan kısımlarıydı ve şunu söyleyebilirim daha fazlası var kitapta. Ben beğendim kitabı ve cidden beklentimin üstündeydi ki bir günde de bitti... Klaus ve Rebekah'a ayrı bir üzüldüm onu da demeliyim... kalp acısını çok fena tattılar... ellerini tutmuşken kaybetmek... aşkın ölümünü izlemek çok fena bir şey hele ki sen ölümsüzken... Klaus ve Rebekah için cidden bu kitapta çok üzüldüm yaşadıkları acı... onca yaşanmış yılın ardından, hayatlarının lanetli olduğuna inandıktan sonra mutluluğu yakalayıp da avuçlarının içinden kaybetmek... keşke böyle olmasaydı dedim çünkü ne yazık ki bu acı kalplerinde yaşadıkları sürece duracak... Serinin 2. kitabına başlıyorum şimdi ve bence vampirli hikayeleri seviyorsanız bu seriye bakın... :)
http://illekitap.blogspot.com.tr/2016/04/j-redmerski-sonsuzlugun-kysnda-egde-of.html Hiçliğin Kıyısında'nın ardından 2. kitabı okumak ayrı bir zevkli oldu. İlk kitabı neden okumayıp beklediğimi sorgularım okurken meğersem 2. kitabın çıkmasını peş peşe okumayı bekliyormuşum. :) İlk kitaptan sonra yazarın kurgu yeteneğini sevdiğimi düşünmüştüm bu kitapta da aynı düşüncelerim devam etti. Bu kitapta zaman zaman gereksiz uzatmaları olduğunu inkar edemem ama genel anlamda evet ilk kitap kadar olmasa da güzeldi :) İlk kitabı okuyan bilir, Cam hamile olduğunun müjdesini vermişti Andrew'a ve kitap o şekilde bitmişti. Burada da kaldığı yerden devam ediyor. Ama zannetmeyin ki mutlu çocuklu bir tablo okuyacaksınız... çiftimizi yine büyük bir acı sınıyor ama aşkla tutan elleriyle birbirlerine destek yaralarını sarıyorlar. Aslında boş vermiş bir Cam, çırpınan bir Andrew var gibiydi ya neyse ;) Kitapta en çok sevdiğim kısım yine çiftimizin yolculuk yaptıkları kısımdı. Evet, çok güzeldi zaten ilk kitapta aklımızda yer edinen kurgu yolculuklarıydı bu kitapta da onu görmek çok güzeldi. Lily... kendilerini çok sevdiğimi söylemeliyim. Kim olduğunu bilmiyorsunuz ama okuyunca göreceksiniz :) Ben çok sevdim ve kitaba hatta bu seriye yakışan bir sona eşlik etti Lily. Bu seride en sevdiğim şey entrikaların falan olmamasıydı ve bu kitapta gereksiz kıskançlıklardan uzak entrikasız saf temiz bir aşkı konu alıyor olmasıydı. Eğer seviyorsan ve sevdiğine güveniyorsan ne gereksiz tripler ne de kıskançlık krizleri oluyor bunu gösterdi resmen. Cam, Andrew'a ve onun aşkına güvenirken aynı güvenin kendisine de duyuluyor olmasının verdiği mutluluğu yaşayan nadir, kıskanılacak kadınlardan biri oldu... keşke bizde bir Andrew bulabilsek... :) Kitapta en sevdiğim kısmı söylemek zorundayım :) içimde kalırsa olmaz :D Cam ve Andrew birbirlerine sözler veriyordu. Ben ölürsem onu yapacaksın bunu yapacaksın diyerekten... ya da ben kaybolursam bunu yap şunu yapma... aslında hayatlarından birinin çıkması gerekse, istemese ama buna zorunlu olsa diğerinin hayattan kopmaması için birbirlerine sözler veriyorlardı... çok sevimlilerdi Neyse çok uzatmayacağım, söylemek istediğim her şeyi söylersem yaklaşık olarak detaylı bir kitap özeti çıkarırım size okuyacak bir şey kalmaz ;) bu yüzden en iyisi ben susayım :D kunacak ve okurken kesinle mutlu olacağınız olduğunuz zamandan kopacağınız ve ilk kitaptaki gibi arabaya atlayıp gitme dürtünüzü harekete geçirtecek bir kitaptı ama gereksiz yere uzattıklarını düşündüğüm yerlerde oldu. Hoşuma gitti mi evet gitti! Sevdim mi evet sevdim! Ama ilk kitap kadar değil. İlk kitap bin üzerinden binlik ise bu da beş üzerinden dörtlüktü.