Yazar bazen ipuçlarını veya olayları tekrar tekrar anlatarak sıksa da genel olarak akıcı bir kitap. İçinde sadece bir polisiye değil Türkiye'de yaşayan dinler ve yakın tarihle ilgili unsurlar da var. Polislerin birer kahraman/namus timsali olarak gösterilmemesini beğendim. Başkomiser Nevzat'ın iç konuşmaları çok doğal. Yalnız Evgenia ile ilgili bölümler romanın çatısına ne katmış, ne gibi bir işlevi varmış anlamadım. Ahmet Ümit'in bütün romanlarının birbirine benzediğini söylerler. Bu benim okuduğum ikinci kitabıydı ve ilkini sekiz sene evvel okumuştum o yüzden bir şey diyemiyorum. Fakat yazarın yeni çıkan romanı Beyoğlu'nun En Güzel Abisi'nin kapağında yer alan "Aşk yaşamı; cinayet ölümü sıradanlıktan kurtarır." cümlesinin çok çok benzerini 2006 yılında çıkan Kavim'de de görünce önermenin doğru olabileceğini düşündüm. Bu söz belki de yazarın sloganıdır ve her kitabında geçmektedir onu bilemiyorum.
Belki 8 yıldız alacak bir roman değildi ama bir edebiyat sever için Paris'te okunabilecek harika bir kitaptı.
Aynı duygu ve düşünceleri sayfalarca, durup durup tekrar etmesi, olaya en ufak katkısı olmayan detayları, kişileri ve eşyaları konudan saparak anlatması beni çok yordu. Karakterlerden hiçbirini kendime yakın hissetmedim. Aransa çok güzel mantık hataları bulunabilirdi (örn: Gisela Avusturya'da değil Almanya'da yaşıyorsa kendisinin Avusturya adresine gönderilen mektuba nasıl cevap verdi? Ailesi de Roberto ile ilişkisine karşıysa ona mektubu kim iletti?) Hepsinden de öte ortada okumaya değer ne vardı diye düşünüyorum. Sayısız sevişme arasında insan ruhuna ilişkin ne bulduk? Yazarın yalnızlık ve şehvet üzerine döşediği tumturaklı sayfalar insan ruhunu mu yansıtıyordu? Bir insanı anlamak için karşı cinsle ilişkileri kadar, hayallerini, çocukluğunu, ailesiyle ilişkilerini, çektiği zorlukları da bilmemiz gerekmez miydi? Kitabı okuyup bitirmemin tek nedeni acaba bir şey çıkacak mı merakı ve yazarın yazmaya olan yatkınlığıydı.
İki roman bir arada gibiydi. İlki belirli bir kahramanı olmayan, ölümün faaliyeti durdurması sonrası olabilecekleri anlatan öyküydü. Olaylar sıradan eski ölümlüler yeni ölümsüzler açısından anlatılıyordu. İkincisinde ise başkahraman ölümdü. Viyolenselci ile olan hikayenin sonu ilkiyle öyle bir bağlandı ki acaba bu bir geriye dönüş mü yoksa kısır bir döngü mü dedim. Yazım tekniği açısından da tam bir deneyimdi. Yazarın biraz ironik biraz mizahi biraz da okuyucuyla sohbet eden anlatımını beğendim. Okuduğuma çok memnunum.
Bana faşizmin dinamiklerini anlatıyor gibi geldi: http://kitapnot.blogspot.com/2013/09/bir-donemin-mutsuz-kadnlar.html