FatosCetiner, 536 adet değerlendirme yapmış.  (12/77)
Aşk-ı Kıyamet (Aşk Serisi # 4)
Kargaların Ziyafeti (Buz ve Ateşin Şarkısı, #4, Kısım 1)
Kargaların Ziyafeti (Buz ve Ateşin Şarkısı, #4, Kısım 1)

10

Kargaların Ziyafeti, daha önceki kitaplara göre oldukça durgun geçiyor. Özellikle de favori karakterlerden ender bahsedilmesi, kitabın okudukça sayfa sayısının azalmasından ziyade artar gibi olduğunu hissettiriyor. Benim hiç ilgilenmediğim ve sevmediğim karakterlerden fazlasıyla bahsediyor ve onları tanımamız adına uzun uzadıya anlatılıyor. Bu yüzden benim için biraz daha fazla sıkıcı oldu bu kitabı okumak. Bir de uzun bölümler, kitap okumayı zorlaştırıyor. Keşke yazar daha kısa bölümler yazsa dediğim çok yer olmuştur. Yine de bu seriyi seviyorsanız bu kitabı da ilgi ile okuyabileceğinizi söyleyebilirim. Bir diğer gözlemim ise dizi yapımcı ve senaristlerinin de bu kitaptaki durağanlığı fark ederek kitaptaki bazı olayları erken, bazı olayları daha geç vererek dizide bir denge sağlamış olmalarıdır. Birinci ve ikinci sezonda kitapla dizi neredeyse aynı doğrultuda ilerliyordu ancak üçüncü sezon itibariyle sapmalar olmaya başladı. Ayrıca diziye katmadıkları birçok şeyi kitaptan okuyabilmek, sizin bilmediğiniz sırları birinin kulağınıza fısıldaması kadar tatmin edici. Küçük bir alıntı; "Yemin etmeyi, o yemini tutmaktan daha kolay bulan adamlar her zaman var olmuştur." SF240

Deha (Efsane, #2)
Deha (Efsane, #2)

10

Öncelikle ilk kitap kadar iyi olduğunu, yazarın çizgisini bozmadığını hatta daha da geliştirdiğini söyleyebilirim. Hikaye ilk başlarda biraz yavaş ilerlese de sonlara doğru ilk kitaptaki heyecan ve harekete yeniden kavuşuyor. Bu tarz kitap okumayı sevenler için hikayenin gidişatını tahmin etmek zor değil, ancak yazar yine de bizi şaşırtmayı başarabildi. Kitap yorumlarından bazı arkadaşların kitabın sonuna sinir olduğunu okudum, evet mutlu son sevenler için sinir bozucu ama daha seri bitmedi. Bu yüzden beni umudumu koruyor, hatta üçüncü kitabı bir an önce okuyarak bu bilmeceye son vermek istiyorum. Ben başarılı bir seri olduğunu düşünüyorum, son kitabı okumama rağmen kesinlikle sevdiğim seriler arasında yerini şimdiden aldığını söyleyebilirim.

Otel Francfort
Otel Francfort

1

Kitabın arka kapak yazısında, "Lizbon, 1940 , Avrupa'daki büyük savaş..." gibi kelimeleri görünce hemen satın aldım. 2. Dünya Savaşı'yla ilgili her şeyi okumak gibi bir alışkanlığım var. Bu kitabın da savaş cephesi içinde geçmediğini ama savaştan kaçan ve kendilerine güvenli bir yurt arama çabasında olan insanların Lizbon'a yerleşmesi veya Lizbon'dan daha güvenli limanlara geçiş süresini anlatacağını düşünmüştüm. Lizbon sokaklarını, insanlarını, yaşama ve yönetim şekillerine dair bilgiler alırken, savaştan kaçan insanların yaşadıkları zorlukları okuyacağımı hayal etmiştim. Ancak bu kitapta bunların hiç biri yok. Belki çok kısa yüzde beşlik bir bölümünde bunları okuyacaksınız. Geri kalan kısmı ise 4 tane insanın garip ve gerçekten tuhaf ilişkileri. Hikaye zayıf kalmış, belki karakterler arasında daha etkileyici ilişkiler kurulabilse daha etkileyici bir kitap olabilecekti ama bu haliyle oldukça bunaltıcı ve kesinlikle okumak için vakit ayırmaya değmiyor. Birkaç alıntı; "Şu günlerde geleceği düşünmekle öylesine meşgulüz ki içinde bulunduğumuz an avuçlarımızdan akıp gidiyor. Geride kala kala anımsama ve öngörme kalıyor. Peki bu durumda geçmişteki öngörüleri anımsamaktan ya da gelecekteki anımsamaları öngörmekten başka ne kalıyor elimizde?" SF/84 "Denilebilir ki, bir bakıma, başarısızlığımızın nedeni alışkanlıklar yaratmamızdır. Walter Pater. Onun Rönesans'ından alıntı yapıyorum. 'Her an, etrafımızdakilerle tutkulu bir halin farkına varmamak, bu soğuk ve güneşli kısa günde akşam olmadan uyumak demektir.' Sanırım devamı böyleydi. Her zaman aynı lokantada yemek yiyip hep aynı yerlerde dolaşmak... Alışkanlıklar edinmenin burjuvaya özgü bir yöntemidir bu. Sonra yeni bir yere gidersin ve özgürleşebileceğini düşünürsün. Bilinmeyenin yeniliğini ve diriliğini hisseder, bu kez gerçekten taze bir şeyler keşfedeceğini söylersin kendine. Ancak bu da çok uzun sürmez." SF/163

Sevgilimin Sevgilisi
Sevgilimin Sevgilisi

6

Sevgilimin sevgilisi, ismine yakışır şekilde aşk, tutku ve aldatma üzerine. Başından sonuna kadar karşılıksız aşklar, sebepsiz aldatmalar kitabın baş kahramanı. Yazar gerekli yerlerde gerekli merak ve ilgiyi sağlamaya çalışmışsa da çok zorlama olduğu açıkça belli oluyordu. Üstelik kitabın en merak edici kısmını açıklamayıp havada bırakması tam bir hayal kırıklığı oldu. Zaten sıkılarak sonunu getirmeye çalışmıştım, belki sonunda iyi bir şeyle biter diye umuyordum ama umduğum gibi olmadı. Tam bir zaman kaybıydı. Birkaç alıntı: "O kadın deli, gerçekten deli. Köpek almak için ruhsat almak gerekirken nasıl oluyor da her isteyen çocuk sahibi olabiliyor? İzin vermemeleri gerekiyor." "Ona söyleyecek misin?" Aidan yarım bir dönüşle kız kardeşine baktı. "Kime ney söyleyecek miyim?" "Sinead'e, ona aşık olduğunu." Olasılıkları gözden geçirdi: Rol yapmak, gülüp geçiştirmek, yalan söylemek. Ama karşısındaki Jodie idi. İşe yaramazdı. Çaresizlik ve inkar içinde mücadeleye girişti. Bu konuda konuşmak, onu dillendirmek istemiyordu çünkü dillendirene kadar kendini bunun bir yanılsama, kalbinin ona oynadığı bir oyun olduğuna, geçip biteceğine, kendisinin de kimsenin de ciddiye almaması gereken bir şey olduğuna inandırmaya devam edebilirdi. İçinde mühürlü tutabilirdi, kimsenin bilmesi gerekmezdi. Bu sırrı açığa çıkarıp havayla, güneşle, irdelemelerle temas ettirerek kirletmek istemiyordu. Kimsenin bilmesi gerekmesin diye derin be karanlık bir yerde saklı tutmak istiyordu. Ama bu, her ne ise bu, kendi bile fark etmeden kök salmıştı, esnek ve boğucu dallarını benliğinin her köşesine uzatıyordu. SF/205

Taksi Yolculuğunda Tanrı'yı Buldum
Taksi Yolculuğunda Tanrı'yı Buldum

6

Kitabı incelemeden satın aldım ve fazla derin bir konu beklemesem de bu kadar da basit, bildiğimiz konulardan bahsedeceğini tahmin edememiştim. Kitabın sayfa sayısı çok olmamasına rağmen yarısından fazlası çizimlere ayrılmış. Gerçi çizimlerin çok manidar ve anlamlı olduğunu, ilgi çektiğini inkar edemem ama bu kitabı da onların bir üst çıtaya çıkardığını da söyleyebilirim. Onlar olmasa daha da basit bir kitap olacaktı. Ayrıca ismi gibi trafiğin yoğun olduğu bir taksi yolculuğunda rahatlıkla okuyup bitirebileceğiniz bir kitap. Daha önce hiç okumadığım, bilmediğim bir şeyler yakalamak istemiştim bu kitaptan ama öyle bir şey bulamadım. Özellikle kitap için verdiğimiz tutarı göz önüne alırsak. Alıntı yaptığım kısım dışında özellikle değer verdiğim bir kısım yok maalesef. Yine de alıntı yapılan kısım da kitabı okunmaya değer kılıyor ama satın almaya değer mi diye soruyorsanız. Değmez. Bir arkadaşınızdan ödünç alıp okunacak bir kitap sadece. Yazarla aynı fikirde olduğum bazı fikirle ilgili birkaç alıntı: Küçük bir çocuk babasına bir Tanrı'nın varlığını kanıtlayıp kanıtlayamayacağını sordu. "Kanıtlayamam," dedi baba. "Bu, tıpkı rüzgar gibidir. Onu hissedersin fakat göremezsin." Güneş Tanrı tarafından yaratılmıştır. Din, insanoğlu tarafından, karanlıkta görebilmesine yardımcı olması için icat edilmiş bir lambadır. Darwin, "Tanrı diye bir şey yoktur," demiştir. "Yalnızca bilim ve evrim vardır." Bu ifade çoğumuz için aşırı katıdır. Hepimiz bir ruh eşine ihtiyaç duyarız ve onu bulmak için yukarıya bakarız. Çoğumuz inanacak spiritüel bir şeye ihtiyaç duyar. İnsanoğlu yalnızca ekmekle yaşayamaz. Bu kitabın özü budur. Normal yaşantıda bir şeyler ters gittiğinde dostlarımızdan küçük bir yardım alırız. Dostlarımızın sağlayamayacağı bir yardıma ihtiyacımız olduğunda, teselliyi bir ideada ararız ve bu ideaya verdiğimiz isim Tanrı'dır. Biz Tanrı'yız. Biz evrenle aynı maddeden yapılmışızdır. Bundan dolayı, dua ettiğimizde aynı zamanda kendi kendimize dua ederiz. Mesele dua etmek değildir. Mesele istemektir. Eğer yoğunlaşmadan ve birçok şey için dua edersek muhtemelen isteklerimiz yerine gelmeyecektir, çünkü onları gerçekten istemiyoruzdur. Eğer tek bir şey için yoğun bir şekilde ve yeterince uzun süre dua edersek, genellikle istediğimiz şeyi elde ederiz. İnsanlar karanlıktan korkarlar, çünkü orada ne olduğunu bilmezler. Işığı açar açmaz görmeye başlar ve kendilerini güvende hissederler. Hepimiz ölümden korkarız çünkü bilinmeyenden korkarız. Karanlık korkumuzu hafifletmek için cenneti cehennem ve reenkarnasyon gibi ölümden sonrasına dair açıklamalar icat ederiz. Tıpkı kendimizi güvende hissetmek için ışıkları açtığımız gibi. Hayatın anlamı hakkında hiçbir şey bilmediğimiz için yanıtlar peşinde çok zaman harcarız. Yanıt yoktur. Onları asla bulamayacağız. Tanrı sonsuz bilgeliği içinde hayatı bu şekilde oluşturmuştur, böylece yaşam sonsuz bir ilgi çekicilikle olmuştur. Yaşamı böylesine zengin kılan şey bu bilinmezliktir. Tanrı'nın neden sizin savunmanıza ihtiyacı olsun ki? Bu dürtünün nedeni Tanrı'dan daha güçlü olduğunuzu düşünmeniz olabilir. Tanrının sizden daha güçsüz olduğunu düşünüyorsanız pek de inançlı değildiniz demektir. Söylediklerim mantıklı geliyor mu? Bu durumda din adına savaşan insanlara inançlı diyebilir miyiz? Batı, savaş silahları için milyarlar harcayarak gücünü göstermek yerine Sıfır Noktası'na bir cami inşa etseydi, İslami bakış açısına karşı anlayışımızın çok dikkat çekici bir simgesi haline gelirdi. Bu, dünya barışına doğru çok büyük bir adım olurdu. Kafirler, belki de barbardılar ama din üzerine fikirleri çok akıllıcaydı. Çok sayıda Tanrıları vardı. Eğer yağmurun yağmasını istiyorlarsa yağmur tanrısına dua ederlerdi ve yağmur yağardı veya yağmazdı. Karın ağrıları varsa ağrı tanrısına dua ederlerdi ve eğer duaları kabul edilirse ağrıları geçerdi. Tanrı'yla anladıkları şeyler aracılığıyla konuşuyorlardı. Çok basit, çok içten bir şekilde. Hiç de kafir değillerdi. Yüzyıl ya da biraz daha az bir zaman önce, insanlar yaşamlarını nasıl sürdüreceklerini vaaz eden kiliseye giderlerdi. Bugünse televizyon izliyoruz; yeni yaşam gurumuz artık televizyon. Bir zamanlar her evde bir İncil varken, şimdi bir televizyon var. Batı dünyasındaki çoğumuz için yaşam güzel, en azından temel koşullar açısından. Yeterince besinimiz, lüks harcamalar için paramız, bilgi erişimimiz ve kendimize ayırabildiğimiz yeterli zamanımız var. Artık bir sosyal merkez olarak kiliseye ihtiyaç duymuyoruz. Bizim yeni bir dinimiz var artık. Tüketimcilik. Süpermarketler de yeni katedraller haline geldiler. Genç insanlardan bedenlerine bomba bağlayıp kendilerini ve masum insanları havaya uçurmaları istenir. Onlara böylece cennette ön sıralarda bir yer garanti edecekleri söylenir. Bu gençlerden bu talepte bulunan kişiler yapılmasını istedikleri şeyi kendileri yapmamışlardır. Hiç olmazsa İsa kendisi ölmüştür. Eğer biri size şehit olmanızı önerirse, ona... "Siz önden buyurun," deyin.

Mimarideki Osmanlı Mührü Mimar Sinan
Mimarideki Osmanlı Mührü Mimar Sinan

8

Mimar Sinan'ın eserlerinin incelikle ele alındığı ve aralarına hikayelerin, efsanelerin serpiştirilerek daha da ilgi çekici hale getirildiği bir kitap. Daha fazla Mimar Sinan'ın hayatına yer verileceğini düşünmüş olsam da, sadece ara sıra anlatılan birkaç satırlık hikayelerden onu tanıma imkanı buluyoruz. Ömrünü çalışmaya ve hep daha iyisini yapmaya adamış, dört padişah görmüş, üçünün döneminde baş mimarlık yapmış, devleti için çalışmaktan hep memnun olmuş... Bu kitap, Mimar Sinan hakkında daha fazla bilgi öğrenme isteği uyandırdı.