Bir içedönük olarak anlaşıldığımı hissettim ilk defa... Güzel bir kapı araladı benim için. Üzerinde araştırmalar yapacağım bir konum var artık.
Ben genel anlamda beğendim kitabı. Evet çözemediğim bir yavanlık var. Açıkçası genel anlamda yorumları okuyunca epey çekinmiştim ki yazarın beklentisi de bir anlamda bu muydu acaba? Korku, cinsellik gibi belli tabuların bu kadar açık anlatıldığında bazılarının verdiği, yakıştıramadığı tepkinin üstüne gitmek? Bilemiyorum. Kültür olarak ne kadar yakınız bilemem ama kitabı bitirdiğimde tek bir baş kahramanın dışına çıktı öykü. Ataerkil yaşama karşı birbirinin tam zıttı karakterlerle ve tepkilerle direnen iki kadın benim gördüğüm. Birisi korkularının üzerine giderken ve kitabın sonunda bile yalnız bir kadın olarak,akıl sağlığını korumaya çalışarak yaşam mücadelesini devam ettiren bir abla,diğeri ise tam tersi zamanla kendi sessizliğinde, kendi içine kök salan ve herşeyden uzaklaşıp kendi dünyasında seçtiği gerçeklikte bir ağaç gibi zararsız, kendi halinde yaşamayı seçen bir kardeş. Bu iki zıt kutubu birleştirmesi, olacakların mesajını aslında ilk hikayeden araya usulca yerleştirmesi çok hoşuma gitti. Bu hikayede saçını süpürge edip beş çocuğuna evde bakmaya çalışıp, zamanla kafayı yiyen bir kadın konsaydı kitabın sonunda verilen tepkiler daha başka olurdu. Yazar bunun yerine daha çarpıcı durumları açık bir dille yazmış . Ki teşekkür kısmı beni daha çok şaşırttı ne yalan söyleyeyim. Bir teşekkür notu değilde kitaptaki yonğhe karakterinin ağzından çıkıyormuş gibi hissettim. Pek tepkili, pek düz, pek garip bir yazarmış meğer.
En sonunda başucu kitabım diyebileceğim bir kitabım oldu. Bir roman nasıl yazılır, nasıl olmalı ?işte böyle... Hiçbir kitapla bu kadar boğuşmamıştım içine çekmemişti beni. Ve ilk defa teslim olup okumaya devam ettim. Sonrasında birden ağzım kulaklarımda sevinç çığlıkları atarken beş sayfa sonra gözyaşlarına boğuldum iki sayfa sonra da dinginliğe çekti beni... Muazzam...