Ergenliğini hala atlatamamış, kafayı hatıralarla bozmuş, çok sigara içen ve sürekli kaybeden adamların sıkıntıları. Emrah Serbes, ağız dolusu dert üflüyor sayfalardan. Bu kitaptaki her şeyi sadece öykülerdeki adamların değil, Emrah Serbes'in de yaşadığına gerçekten inanıyorum. Tıpkı Dostoyevski'nin baltayla iki kadını katlettiğine inandığım gibi.
Eğer Rüya Günlüğü bana atılmış bir yumruksa, bu kitap da pekala bir tokat olabilir. Onun kadar iyi -ve rahatsız edici- değildi ama verdiği tat güzeldi. Hakan Bıçakcı'dan bir başka yabancılaşma süreci daha. Ve evet, "her şey ejderhanın bir parçası olmak için". "Şeytan cennetten düştüğü için topaldır!
Hemingway'in dünya için yaktığı dev bir ağıt... Okuması uzun sürdü ama bir an bile romandan soğuduğumu hatırlamıyorum. Hemingway'in iyimserliği ölümü bile dışlıyor. Bundan daha iyi olamazdı. Çanların kimin için çaldığını sormayanlar için...
Bir insan hayatında bundan daha zor bir kitap okuyamaz herhalde. Neredeyse her şey sembolik, hiçbir şey göründüğü gibi değil. Kafka, çok zeki ve çok garip bir adam. Büyük bir sanatsal başarı.
Kesinlikle rahatsız edici ve korkunç. Kayıp Otoban'dan sonra gelen ikinci büyük darbe oldu bu kitap bana. David Lynch'a ait "o iki filmi" izlediğimde de böyle olmuştu. Bu kitabı okuduktan sonra her şeyden korkabilir insan: Merdivenlerden, masanın üstünde duran kalemlerden, pencere camlarından, lambalardan... Sanırım Hakan Bıçakçı bir röportajında, "Bir eseri etkileyici yapan onu etkileyici yapan şeyin ne olduğunu tam olarak anlayamamaktır," gibi bir şey demişti. Bana da olan aynen bu. Bu kitabın nesinden korktuğumu ya da nesini sevdiğimi bilemiyorum. Kötü duygulardan kaçmayıp kendini sakınmayan, eğlence değil "gerçek" bir şeyler arayan herkes okusun.