'Rüyamda benim rüyalarımı gören birini görüyorsam ya da gerçek yaşamım sandığım yalnızca rüyamda gördüğüm kişinin rüyasıysa. Haluk yalnızca bir rüya kahramanıysa. Gerçekten yaşamıyorsa, soluk alıp verişi rüya icabıysa...
O zaman kendimi çimdiklemem anlamsız. Birinin rüyayı göreni çimdiklemesi gerekir. Bunu benim yapmam mümkün değil.'
Yine bir Bıçakcı apartmanı, yanıp sönen sarıbeyaz ışıklar, komşu evlerden duyulan konuşmalar ve tıslamalar… Uzun merdivenler, flulaşan seyirler, yüzleşmeler,
çok tanıdık gelen tuhaf şeyler… Mantığa sığınan tekdüzelikler, bıkkınlıklar, birbirine benzeyen sokaklar, iç içe geçen rüyalar, “yazarsan kurtulursun”, çaresizler,
gevezeler ve uzun suskunluklar…
Komşularım bir hayal olabilir mi? Sevgilim, dostum, annem nerede? Ben kimim?
Hayat bir rüya… Genç bir adam başkasının hayatını rüyasında yaşarsa ne olur?
Biz kimin rüyasıyız?
Haluk, rüyasında bir başkasının hayatını dikizliyor. Bir rüya dedektifi gibi bu adamın peşine düşüyor... Ve giderek takip ettiği adama dönüşüyor. Her şey birbirine karışıyor…
Hakan Bıçakcı, muğlâklığı kullanarak kesinliği, gerçeklikten kaçarak gerçeği anlatıyor. Rüya Günlüğü, Bıçakcı külliyatının sarsıcı duraklarından biri…
'Rüyamda benim rüyalarımı gören birini görüyorsam ya da gerçek yaşamım sandığım yalnızca rüyamda gördüğüm kişinin rüyasıysa. Haluk yalnızca bir rüya kahramanıysa. Gerçekten yaşamıyorsa, soluk alıp verişi rüya icabıysa...
O zaman kendimi çimdiklemem anlamsız. Birinin rüyayı göreni çimdiklemesi gerekir. Bunu benim yapmam mümkün değil.'
Yine bir Bıçakcı apartmanı, yanıp sönen sarıbeyaz ışıklar, komşu evlerden duyulan konuşmalar ve tıslamalar… Uzun merdivenler, flulaşan seyirler, yüzleşmeler,
çok tanıdık gelen tuhaf şeyler… Mantığa sığınan tekdüzelikler, bıkkınlıklar, birbirine benzeyen sokaklar, iç içe geçen rüyalar, “yazarsan kurtulursun”, çaresizler,
gevezeler ve uzun suskunluklar…
Komşularım bir hayal olabilir mi? Sevgilim, dostum, annem nerede? Ben kimim?
Hayat bir rüya… Genç bir adam başkasının hayatını rüyasında yaşarsa ne olur?
Biz kimin rüyasıyız?
Haluk, rüyasında bir başkasının hayatını dikizliyor. Bir rüya dedektifi gibi bu adamın peşine düşüyor... Ve giderek takip ettiği adama dönüşüyor. Her şey birbirine karışıyor…
Hakan Bıçakcı, muğlâklığı kullanarak kesinliği, gerçeklikten kaçarak gerçeği anlatıyor. Rüya Günlüğü, Bıçakcı külliyatının sarsıcı duraklarından biri…
Kesinlikle rahatsız edici ve korkunç. Kayıp Otoban'dan sonra gelen ikinci büyük darbe oldu bu kitap bana. David Lynch'a ait "o iki filmi" izlediğimde de böyle olmuştu. Bu kitabı okuduktan sonra her şeyden korkabilir insan: Merdivenlerden, masanın üstünde duran kalemlerden, pencere camlarından, lambalardan... Sanırım Hakan Bıçakçı bir röportajında, "Bir eseri etkileyici yapan onu etkileyici yapan şeyin ne olduğunu tam olarak anlayamamaktır," gibi bir şey demişti. Bana da olan aynen bu. Bu kitabın nesinden korktuğumu ya da nesini sevdiğimi bilemiyorum. Kötü duygulardan kaçmayıp kendini sakınmayan, eğlence değil "gerçek" bir şeyler arayan herkes okusun.
Hepimizin ara ara aklından geçen bir soruyu "Ya benim hayatım da başkasının gördüğü bir rüyaysa" konu alan bir oturuşta bitirmelik sürükleyici bir roman. Özellikle sonlara doğru gerilim etkisi tavan yapıyor. Bu konularda "rüya" hassas olanlar bence okumadan önce bir kez daha düşünmeliler.
Akıcı bir kitap ama okunmasa da bir şey kaybedilmez.
152 sayfa
Temmuz2011 tarihinde, İletişim Yayınları tarafından yayınlandı