Yoksulluk kavramını tekrar gözden geçirtecek kadar gerçekliğine inanması güç bir yaşam. Yazarın böyle bir hayattan sağ çıkmış olması mucize gibi geliyor. Eserin gerçek bir hayata ait olmasından sonra en çarpıcı yanı yazım dilinin sadeliği olsa gerek. Yazar adeta bir yetişkin olarak geriye dönüp çocukluk anılarını anlatmamış da sanki o yaşlardan beri tuttuğu günlüğünü paylaşmış gibi. O kadar ki okuyucu da dünyayı Frank’in gördüğü kadar görüp onun kadar kavrıyor. Bu çok az otobiyografi/anı kitabında rastlanabilecek bir başarı. Ve söz konusu hayat öyle dramatik ki insan o çocuğu satırlardan çıkartıp bol güneşli bir eve taşımak istiyor.