Yazarın Taş Bebek kitabından sonra anlatım tarzını kavradım sanıyordum, tabi bu kitap beni ondan daha çok vurmadan önceydi. Kesinlikle, yer yer güleceğiniz yer yer ağlayacağınız, okurken tüm duyguları yaşayabileceğiniz bir kitap Balayı. Ve söylemeden geçmeyeyim. Kitabın adıyla uzaktan yakından ilgisi yok. Balayı nedir yahu, kitaba neden nasıl böyle bir ad verdiler anlamış değilim kesinlikle…
Honey Jane Moon, daha küçük yaşlardan itibaren aile dediği kişileri ve büyüdüğü lunaparkı çekip çevirmeye başlar. Lunaparkın, dahası onu kabuslarından arındıran Kara Şimşek adlı hız treninin iflas etmesi, Honey’e tek bir seçenek sunar. O da, ailenin güzel ama bence aptal kızı Chantal’ı güzellik yarışmasına sokmak ve gelecek ödül ile birlikte Coogan Show’un seçmelerine katılmaya hak kazanmaktır. Tabi işler oldukça farklı boyutlara varır. Honey, kendini Amerika’nın en sevilen çocuk aktrislerinden biri olarak bulur. Ayrıca dizinin başrollerinden Eric Dillon’a aşık olmuştur, o ise ilgisine karşılık vermez hatta kıza böcek gibi davranır. Tabi yazarın burada yaptığı dolu dolu ters köşeler ile karakterlerimizin yolları ayrılıyor. Ya da Honey olgunlaşıyor da diyebiliriz.
Bu kitabın iki ana karakteri var gibi ama ben kesinlikle üç olmasını tercih ediyorum. Honey, Dash ve Eric. Hepsi birbirlerini etkileyen olaylar zincirlerinin bir parçasılar.
Kitapta o kadar fazla detay, o kadar fazla olay var ki kesinlikle bir yorum ile ifade edilemez. Bir çocuğun büyüyüp olgunlaşması, kendini keşfetmesini okumanın yanı sıra Eric’in de başına gelenler onun hakkındaki hislerinizi tamamıyla tersine çevirecek boyutta.
Honey’in sevgiye aç oluşu, sevdiği için canını verebilecek olması… Eric’in çektiği vicdan azabı ve suçluluk duygusu…Spoiler veremeden bunları anlatamam size. Umarım, Pegasus Yayınları yayın hakkı kendisinde bulunan SEP’in bu romanını tekrardan okuyucu ile buluşturur çünkü Epsilon baskısını bulmak oldukça zor.